Sercan BAKAÇ
Vergi Müfettişi
bkc.sercan@gmail.com
Özet
Dünya Bankasının 2024 yılında yayımladığı raporda iklim değişikliği ile mücadelede etkin araçlar olarak görülen karbon fiyatlandırma araçları dünya genelinde 75 adet mekanizmanın uygulamada olduğu belirtildi.[1] Bu kapsamda karbon salınımın azaltılması yönünde kaydedilen en önemli gelişmelerden biri “Avrupa Yeşil Mutabakatı” (European Green Deal) yer almaktadır. Avrupa Yeşil Mutabakatının bir aracı olarak “Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması”na (SKDM) ilişkin tüzük Avrupa Birliği (AB) tarafından kabul edilmiş ve AB Resmi Gazetesi’nde yayımlanarak resmen yürürlüğe girmiştir. Bu makalemizde Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizmasını (SKDM) ne olduğu, neleri kapsadığı, Türkiye’ ye etkileri ve buna ilişkin öneriler yer almaktadır.
GİRİŞ
Birleşmiş Milletler tarafından alınan kararla her yıl 5 Haziran “Dünya Çevre Günü” olarak kutlanmaktadır. Geçtiğimiz hafta kutladığımız bu önemli haftada İstanbul’ da “İklim Ekonomisi-Sürdürülebilirlik Finansmanı Zirvesi” düzenlendi. Günümüzün en büyük sorunlarından biri olan iklim değişikliklerinin diğer bir tanımlamayla “iklim krizi”nin ilerleyen yıllarda daha da büyük bir krize dönüşmemesi için ülkemiz de gerekli adımları atmış ve önlemler almaya başlamıştır.
Ülkemizin de adaylık sürecinde olduğu AB’ nin, emisyon salınımını azaltmayı hedefleyen “Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması”- (SKDM) düzenlemesi ülkemizin dış ticaret politikasını yakından ilgilendirmektedir. Çünkü en çok ihracat yaptığımız ülkelerin başında AB’ ülkeleri gelmekte ve karbon salımı yoğun ürünler ihraç edilmektedir. Bu gelişmeler ışığında karbon salınımın azaltılması için ülkemizin de ulusal bir emisyon ticaret sistemi kuracağı ve bu yıl sonuna kadar AB yeşil mutabakatı ile uyumlu ilgili düzenlemelerin ülkemizde de yürürlüğe girmesi beklenmektedir.
1. Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması- SKDM Nedir?
İngilizce açılımı “Carbon Border Adjustment Mechanism” (CBAM) olan bu mekanizma dilimize “Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) olarak çevrilmiştir. Konunun özü AB tarafından Paris İklim Anlaşmasının gerektirdiği yeşil dönüşüm sürecine yönelik yol haritası olan Avrupa Yeşil Mutabakatı’na (AYM) dayanmaktadır. Buna yönelik mutabakat 11 Aralık 2019 tarihinde açıklanmıştır. Avrupa Yeşil Mutabakatı ile AB, Kıta Avrupa’sını 2050 yılına kadar sera gazı emisyonlarının net olarak sıfırlandığı dünyanın ilk iklim-nötr kıtası haline getirmeyi hedeflemektedir. [2]
AB’nin sera gazı emisyonlarında 2030 yılına kadar asgari %55 azaltım sağlanması hedefine ulaşılmasını sağlamak üzere, 14 Temmuz 2021 tarihinde açıklanan “Fit-For-55” (55’e Uygun) adlı mevzuat önerileri ve revizyon paketinin yasalaşma süreci tamamlanmıştır. Paket, yenilenebilir enerji, enerji verimliliği, hafif araçlara yönelik yeni emisyon performans standartları, arazi kullanımı kaynaklı sera gazı emisyonları, alternatif enerji altyapıları, emisyon azaltımında çaba paylaşımı, Emisyon Ticaret Sistemi gibi çeşitli alanlarda düzenlemeler içermektedir. Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizmasına ilişkin çerçeve mevzuat da bu kapsamda yer almaktadır.
Görüleceği üzere SKDM, AB’nin Avrupa Yeşil Mutabakatı çerçevesinde ortaya koyduğu hedeflere ulaşmak için temel bir araç olarak karşımıza çıkmaktadır. AYM ile öngörülen tedbirlerden olan Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) temel yasal çerçevesi AB’ nin 2023/956 sayılı tüzük ile AB Resmi Gazetesi’ nde 16 Mayıs 2023 tarihinde yayımlanmıştır. SKDM geçiş dönemi uygulama usul ve esasları ile hesaplama yöntemini belirleyen yönetmelik ise 17 Ağustos 2023 tarihinde kabul edilmiştir.[3] SKDM aracılığıyla AB, ilk aşamada karbon kaçağı riski yüksek olan ürünlere uygulayacaktır.
2. SKDM Uygulama Dönemleri ve Uygulanacak Sektörler
SKDM, ileride birçok ürünü kapsayacak olsa da Ekim 2023 tarihinden başlayıp 31 Aralık 2025 tarihine kadar devam edecek geçiş dönemine kadar karbon kaçağı riskinin yüksek olan çimento, demir-çelik, alüminyum, gübre, hidrojen ve elektrik ürünler yer almaktadır. Bu dönemde toplanan veriler ile 1 Ocak 2026 tarihinden itibaren başlayacak olan sistem, nihai şeklini alacaktır. Geçiş dönemi boyunca, ithalatçının sadece bildirim yükümlülüğü olacak ve herhangi bir mali yük ile karşılaşmayacaktır.
2.1. SKDM Bildirim Yükümlülüğü ve Raporlama
SKDM kapsamında raporlama ve mali yükümlülüklerden;
– AB’de yerleşik ithalatçının kendisi veya dolaylı gümrük temsilcisi,
– İthalatçı AB’de yerleşik değilse dolaylı gümrük temsilcisi sorumludur.
Geçiş Dönemi raporlamasında ilişkin SKDM geçiş dönemine ait usul ve esasları belirleyen Uygulama Tüzüğü’nün ekinde yer alan Annex-1 (EK-1) ve Annex-4 (EK-4) belirtilen raporlama ve verilmesi beklenen bilgiler yer almaktadır.
Bu kapsamda aşağıdaki bilgilerin paylaşılması beklenmektedir:
» Ürünlere İlişkin Bilgi: İhraç edilen ürün miktarı, CN (Nomenklatür) kodu bazında ürün türü ve menşei ülke bilgisi.
» Üretim Tesisine İlişkin Bilgiler: Firma adı /Adres /Konum /Coğrafi koordinatlar vb.
» Üretim Sürecine İlişkin Bilgi: İzleme Yöntemi, Toplulaştırılmış Ürün Grubu kategorilerinin her biri için Uygulama Tüzüğü Ek II Tablo 1’ de listelendiği şekilde üretim süreçleri ve yolları,
» Emisyon Verisi: Spesifik doğrudan ve dolaylı emisyonlar.
» Karbon Ücretleri: Üretimin gerçekleştiği ülkede geçerli karbon ücretleri (girdiler için olanlar dahil)
Geçiş döneminde, verilerin doğrulanması yükümlülüğü bulunmamaktadır. AB ithalatçısı tarafından sunulan raporların doğrulanması (verification) faaliyeti 1 Ocak 2026 tarihinde başlayacaktır.
Dikkate alınması önemli olan bir diğer husus ise 1 Ekim 2023-31 Aralık 2025 tarihleri arasındaki geçiş döneminde gerçekleşen emisyonların raporlanmasında, doğrulama gerekliliğinin bulunmadığıdır. Bu çerçevede, raporlamalar için üçüncü taraf sera gazı doğrulama firmalarından doğrulama hizmeti alınması zorunlu değildir. Geçiş döneminde komisyon, raporları periyodik olarak inceleyerek eksiklik ve olağan durumdan sapmaları tespit edecek ve üye ülke yetkili otoritelerine ithalatçılara yönelik cezai işlem gerekip gerekmediğinin değerlendirilmesi amacıyla düzenli bilgilendirmede bulunacaktır. [4]
2.2. Geçiş Sonrasındaki Uygulama Süreci
SKDM kapsamında mali yükümlülüklerin doğacağı asıl uygulama döneminin başlangıcı olan 1 Ocak 2026 tarihi itibariyle, düzenleme kapsamındaki ürünlerin ithalatı sadece “Yetkilendirilmiş SKDM Yükümlüsü” (Authorized CBAM Declarant) tarafından yapılabilecektir. Bu dönemde de ithalatın/gümrük işlemlerinin doğrudan ithalatçı firma veya gümrük müşavirleri (dolaylı gümrük temsilcileri) aracılığıyla yapılması mümkün olacaktır.
Mali yükümlülüklerin tahsili açısından SKDM yükümlüsünün yetkilendirilme kriterleri arasında yerleşiklik şartı getirilmektedir. Bu çerçevede, yetkilendirilmiş SKDM yükümlüsünün, esas olarak doğrudan AB’de yerleşik olan ithalatçı olması öngörülmektedir. Ancak AB’de yerleşik bir ithalatçı firmanın yine AB’de yerleşik dolaylı gümrük temsilcisi, rızası olması halinde, yetkilendirilmiş SKDM yükümlüsü olabilecektir. AB’de yerleşik olmayan ithalatçılar için ise yetkilendirilmiş SKDM yükümlüsü sadece ithalatçı firmanın AB’de yerleşik dolaylı gümrük temsilcisi olabilecektir.
Yetkilendirilmiş SKDM yükümlüsü başvuruları 2025 yılı itibariyle alınmaya başlanacak, ihracatçı firmaların AB’de yerleşik ithalatçıların SKDM yükümlüsü yetkisini alıp almadığını 2025 yılı içinde kontrol etmesi gerekmektedir. [5]
3. SKDM Hesaplama Yöntemleri
SKDM hesaplanmasına ilişkin bilgilere tüzüğün 7. maddesinde yer verilmiş aynı tüzüğün Ek’lerinde nasıl hesaplanması gerektiği yönünde açıklamalar yapılmıştır. Geçiş döneminin bitimine kadar firmaların kullanımına alternatif yöntemleri kullanılmasına izin verilmişse de kabul edilen iki temel hesaplama yöntemi bulunmaktadır;[6]
A. Temel Yöntemler (1 Ocak 2025’ten Sonra)
1. Hesaplama Tabanlı Yaklaşım: Kaynak akışıyla ilgili emisyonlar, faaliyet verilerine dayalı olarak hesaplanır.
2. Ölçüm Tabanlı Yaklaşım: İlgili sera gazlarının konsantrasyonlarının sürekli ölçümüne dayalı olarak hesaplanır.
B. Raporlama Yükümlüsünün Referans Göstereceği Diğer Yöntem (31 Temmuz 2024’e kadar)
Firmalara sınırlı bir süre içinde kendilerinin belirlediği bir yöntem kullanarak karbon ayak izini hesaplamalarına olanak tanımaktadır.
C. Varsayılan Değer Yöntemi (31 Temmuz 2024’e kadar)
AB İthalatçılarının, emisyon verilerini üçüncü ülkedeki ihracatçıdan elde edemediklerinde, belirli bir ürün veya kategori için Avrupa Komisyonu tarafından belirlenen ortalama emisyon değerlerini kullanarak karbon ayak izini hesaplamalarını sağlayan bir yöntemdir.
D. Kabul Edilebilir Alternatif Yöntemler (31 Aralık 2024’e kadar)
31 Aralık 2024’e kadar firmalara aşağıdaki alternatif yöntemlerden herhangi birini kullanma esnekliği getirilmiştir.
1. Tesisin Bulunduğu Yerdeki Karbon Fiyatlandırma Yöntemi
2. Tesisin Bulunduğu Yerdeki Zorunlu Emisyon İzleme Yöntemi
3. Tesiste Akredite Bir Doğrulayıcı Tarafından Doğrulamayı İçerebilecek Bir Emisyon İzleme Yöntemi
4. SKDM’nin Türkiye Etkisi
İklim krizini etkilerinin hissedildiği ülkemiz neredeyse iklim değişikliğiyle ilgili uluslararası tüm anlaşma ve sözleşmelerde yer almaktadır. Cumhuriyetimizin 100. yılını kutladığımız 2023 yılında en çok ihracat gerçekleştirdiğimiz ülkeler arasında Avrupa ülkeleri yer almaktadır.[7] Dolayısıyla AB tarafından hayata geçirilen SKDM, Türkiye’ nin dış ticaretini etkileyecek ve değişime sürükleyecektir. AB ülkelerine yapılacak ihracatta özellikle yüksek emisyonla üretim yapan firmalarımız gerek üretim gerekse ihracat süreçlerinde ilave maliyetlerle ve rekabet dezavantajıyla karşılaşacaktır.
T.C. İklim Değişikliği Başkanlığı, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) iş birliğiyle hazırladığı “Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizmasının Türkiye Ekonomisine Potansiyel Etkileri” başlıklı çalışmasında; 1 ton karbondioksit eşdeğeri için 75 Euro olarak varsayılan SKDM sertifikası ücretleri 2027’ de Türkiye’ye yıllık 138 milyon Euro maliyete neden olacağını belirtmiştir. Aynı rapora göre, ulusal karbon fiyatının 50 Euro olduğu bir senaryo kapsamında 1,5 milyar Euro’ yu bulan bir gelir elde edileceği öngörülmüştür. Buna göre, ülkemiz tarafından uygulanacak ulusal bir karbon fiyatı ile Türk şirketleri hem daha düşük SKDM maliyetleriyle karşılaşacak hem de bu gelirlerin ülkemizin düşük karbonlu bir ekonomiye geçişine yönelik kullanılması anılan süreci hızlandıracaktır. [8]
Geçiş dönemimden sonra AB’nin SKDM uygulamasıyla tüm ürünlere uygulaması sonucunda firmaların mali durumları üzerinde olumsuz bir etki yaratabilir. Özel ve kamu kesimi tarafından zamanında gerekli önlemleri almaması durumunda; söz konusu maliyetler altında kalacak firmaları kredi kuruluşlarına yöneltecek ve bu maliyetleri finanse etmek zorunda kalacaktır. Sonuç olarak bankacılık sektörü de dolaylı olarak etkilenecektir.
5. Sonuç
Son yıllarda dünyada sıcaklığın artması, sel, çığ ve kuraklık gibi felaketler ile daha çok hissettiğimiz iklim krizinin, çevresel ve sosyal etkilerin yanında ekonomik etkilerini de giderek büyümektedir. Buna yönelik ülkeler ve uluslararası kuruluşlar iklim değişikliği ile mücadele ve karbon salınımın azaltılması amacıyla “yeşil vergilendirme” ile ilgili ortak adımlar atmaktadırlar.
Bu kapsamda Avrupa Birliği’nce karbon salınımın azaltılması amacıyla Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizmasını hayata geçirmiştir. Yani SKDM gereği Avrupa Birliği’ ne ihraç edilecek ürünlere karbon ücretleri getirilmiştir. Öncelikle Türkiye’nin SKDM kapsamında AB’ye vergi ödememesi için AB Emisyon Ticaret Sistemi’ ne uyumlu bir karbon vergi düzenlemesinin ivedilikle hayata geçirilmesi gerekmektedir. Çünkü Türkiye’ deki üreticiler kurulacak emisyon ticaret sistemi kapsamında vergilerini etkin bir şekilde ödemesi durumunda SKDM’den muaf tutulacaktır. Böylece ödenen vergiler ülkemizde kalacağı gibi diğer üçüncü ülkelere göre rekabet avantajı sağlayarak ihracat gelirlerimizi artıracaktır.
Karbon salınımın azaltılmasına yönelik hayat geçirilmesi planlanan ulusal karbon vergisi düzenlemesinin çevreci mükellef kapsamında teşvik edici bir vergi olması gerekmektedir. Örneğin; plastik poşetlerin ücretlendirilmesi ile tüketicilerin davranışlarını pozitif yönde etkilemiş ve plastik poşetlerin kullanımının azaltılmasında teşvik edici olmuştur. Yani bu düzenlemenin de iklim değişikliğinin önleneceğine ve elde edilen gelirin yeniden çevreci amaçla kullanılacağı yönünde teşvik edici bir vergi olmalıdır. Bu sayede mükellefler faaliyetlerini çevreci bir yaklaşımla sürdürürken vergiye uyumunu da artıracaktır. Ayrıca Türkiye’nin, AB standartlarında veya üzerinde hayata geçireceği düzenleme ile üçüncü ülkelere öncü olması durumunda Türk firmaların uluslararası ticarette itibarını ve rekabet gücüne artıracaktır.
Karbon salınımın azaltılması amacıyla yürürlüğe girmesiyle beklenen düzenlemeye ilişkin başka bir önerme ise elde edilecek gelirin ilgili bakanlıkların koordinasyonuyla kurulacak bir fonda tutulması olacaktır. Fonda biriken tutar münhasıran yeşil dönüşümünün finansmanında ve yenilebilir enerji kaynaklarının artırılması yönünde kullanılması gerekmektedir. Ayrıca fondan sağlanan gelirle dönüşümden etkilenecek firmalara teşvik verilerek finansman sağlanması gerekmektedir.
Türkiye hidroenerji, jeotermal, güneş, rüzgar, enerji potansiyeli ile yenilenebilir enerji kaynakları yönünden dünyanın şanslı bölgelerinden birinde yer almaktadır. Dolayısıyla yapılacak yeni düzenlemede emisyon emiliminin azaltılması hedefine uygun olarak, firmaların yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapmalarına ve bu kaynaklarla üretim yapılmasına teşvik edilmesi gerekmektedir. Bunun sonucunda enerjide dışa bağımlılığımız azalacak ve ekonomiye pozitif katkısı olacaktır.
Geçiş döneminde karşılaşılan sorunlara çözüm üretilmesi için üniversiteler, sanayi odaları ve ilgili bakanlıklar tarafından belirlenecek bilim heyetlerinin kurulması faydalı olacaktır. Ayrıca konu hakkında çalışanlara, yöneticilere eğitimler verilmesi ve seminerler düzenlenmesi sürece uyumu hızlandıracaktır.
Sonuç olarak iklim krizleri ile mücadele kapsamında dünya yeni bir sürece girmiştir. Bu kapsamda sosyoekonomik davranışlar değişmiş, hayatımıza yeni uygulamalar ve vergiler girmeye başlamıştır. Geleceğimizi nasıl korumalıyız sorusuna cevabına herkesin kendi cevap vermesi gerekiyor. Çünkü insanların günlük rutin eylemleri sonucunda sera gazı miktarı artış göstermektedir. Buna “karbon ayak izi” denilmektedir. Araç kullanmak, ısınmada fosil yakıtları tercih etmek, denizi, suyu ve havayı kirletmek, enerji-su ve gıda israfı yapmak, plastik vb. atıklar karbon ayak izine örnek verilebilir. İklim kriziyle mücadele en önemli şey karbon ayak izini azaltmak. Bunun için bireysel, kurumsal ve kamusal önlemler alarak topyekûn mücadele ile çevreci bir nesil yetiştirmeliyiz.
“Çevre bize emanettir, geleceğe miras.”
Dipnotlar:
[1] https://openknowledge.worldbank.org/entities/publication/b0d66765-299c-4fb8-921f-61f6bb979087
[2] www.ab.gov.tr
[3] https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/PDF/?uri=CELEX:32023R0956
[4] https://ticaret.gov.tr/dis-iliskiler/yesil-mutabakat/ab-sinirda-karbon-duzenleme-mekanizmasi/ab-skdm-bilgi-notu
[5] https://ticaret.gov.tr/dis-iliskiler/yesil-mutabakat/ab-sinirda-karbon-duzenleme-mekanizmasi/ab-skdm-bilgi-notu
[6] https://kpmg.com/tr/tr/home/gorusler/2023/09/sinirda-karbon-duzenleme-mekanizmasi.html
[7] https://tim.org.tr/tr/ihracat-rakamlari
[8] https://iklim.gov.tr/sinirda-karbon-duzenleme-mekanizmasinin-turkiye-ekonomisine-potansiyel-etkileri-calismasi-tamamlandi-haber-4147
[vc_row][vc_column][vc_message message_box_color=”juicy_pink”]
Bu makalenin tüm hakları www.alomaliye.com’a aittir. İktibas belirtilmeden ve linkimiz verilmeden (kaynak belirtilmeden) tamamı ya da bir kısmı herhangi bir ortamda (yazılı-görsel-işitsel-sanal-bulut-eğitim vb. ortamlar) kullanılamaz. Aksi kullanımlarda gerekli yasal işlemler yapılır.
[/vc_message][vc_column_text]