Mehmet Ali BACAKSIZ
Vergi Dairesi Müdür V.
[email protected]
Yazar Hakkında
1.Genel Hususlar
Tarh, tebliğ, tahakkuk aşamalarının ardından vergilendirme sürecinin son adımı olan tahsil, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 23’üncü maddesinde tanımlanmıştır. Buna göre, “verginin tahsili, kanuna uygun surette ödenmesidir.” Tahsil zamanaşımı ise, 6183 sayılı Kanunun 102’nci maddesinde tanımlanmaktadır. İlgili madde hükmüne göre, “Amme alacağı, vadesinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrar. Para cezalarına ait hususi kanunlarındaki zamanaşımı hükümleri mahfuzdur.”
Vergilendirme süreci dikkate alındığında bir verginin tahsil edilebilmesi ya da tahsil zamanaşımının söz konusu olabilmesi için verginin tarh, tebliğ ve tahakkuk aşamalarının tamamlanmış olması gereklidir. Dolayısıyla tahakkuk ettirilmeyen bir vergi için öncelikle çalışmanın birinci bölümünde bahsettiğimiz (bkz. https://www.alomaliye.com/2023/12/26/vergi-hukukunda-mururuzaman-bolum-1-tarh-zamanasimi/) tarh zamanaşımına ilişkin kaideler geçerli olacaktır. Vergi borçları bakımından tahsil zamanaşımı bir sonraki aşama olup, ön koşul olarak verginin kesinleşmesi gerekmektedir. Buradan yola çıkarak tarh zamanaşımı süresinin hesaplanmasında vergiyi doğuran olayın, tahsil zamanaşımının hesaplanmasında ise vade tarihinin önem taşıdığını söyleyebiliriz. Bu doğrultuda 6183 sayılı Kanunun 102’nci maddesine baktığımızda tahsil zamanaşımının başlangıcının “vade tarihine” bağlandığını görebiliriz.
Peki vade tarihi ilgili kanunlarda nasıl tanımlanmıştır. 6183 sayılı Kanunun “ödeme zamanı ve önce ödeme” başlıklı 37’inci maddesinde “Amme alacakları hususi kanunlarında belli edilen zamanlarda ödenir. Hususi kanunlarında ödeme zamanı tespit edilmemiş amme alacakları Maliye Vekaletince belirtilecek usule göre yapılacak tebliğden itibaren bir ay içinde ödenir. Bu ödeme müddetinin son günü amme alacağının vadesi günüdür” denmektedir. Yine 213 sayılı Kanunun “ödeme zamanı” başlıklı 111’inci maddesine göre, “Vergi, kanunlarında gösterilen süreler içinde ödenir. Ödeme süresinin son günü verginin vadesi tarihidir. Bu kanunun 15, 17 ve 342’nci maddelerinin uygulanması dolayısiyla sürenin uzaması halinde vade uzayan sürenin bittiği gündür. Beyannamenin posta ile gönderilmesi halinde, beyan edilen vergi tahakkuk işleminin bitmesi beklenmeksizin vadesinde ödenir. 500 den fazla mükellefi olan vergi dairelerine para yatırmak bakımından mükelleflere, vadenin bitmesini takip eden tarihten başlıyarak 15 gün içinde gün belli etmiye Maliye Bakanlığı yetkilidir. Maliye Bakanlığı; mücbir sebep hali ilân edilen yerlerdeki mükelleflerin, bu Kanun kapsamında olup, ödeme süresi afet tarihinden sonraya rastlayan her türlü vergi, ceza ve gecikme faizleri ile bu Kanunun 15’inci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca verecekleri beyannamelere istinaden tahakkuk ettirilen vergilerin ödeme sürelerini, vadelerinin bitim tarihinden itibaren azamî bir yıl süreyle uzatmaya yetkilidir. Bu yetki; bölge, il, ilçe, mahal ve afetten zarar görenler ile afetten zarar görme derecesi veya vergi türleri itibarıyla farklı süreler tespit etmek suretiyle de kullanılabilir. Bu suretle belli edilen günler verginin vadesi yerine geçer.”
Vergi Usul Kanununun 111’inci maddesinde, sürelere müteallik genel kaidelerin belirlendiğini görüyoruz. Bu doğrultuda birkaç örnek verelim. 193 sayılı Gelir Vergi Kanununun “Yıllık beyana tabi gelirler üzerinden tahakkuk eden vergilerde ödeme” başlıklı 117’nci maddesine göre, “Yıllık beyanname ile bildirilen gelir üzerinden tahakkuk ettirilen gelir vergisi, Mart ve Temmuz aylarında olmak üzere iki eşit taksitte ödenir.” Yine “Vergi tevkifatının yatırılması” başlıklı 119’uncu maddesinde “94 üncü madde gereğince yapılan vergi tevkifatı, vergi kesenler tarafından beyanname verecekleri ayın yirmialtıncı günü akşamına kadar bağlı bulundukları vergi dairesine yatırılır” denmektedir. Kurumlar vergisinde ödeme süresi 5520 sayılı Kanunun 21’inci maddesi ile düzenlenmiş olup “ödeme süresi” başlıklı madde hükmü “Kurumlar vergisi, beyannamenin verildiği ayın sonuna kadar ödenir…” şeklindedir. 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun “verginin ödenmesi” başlıklı 46’ncı maddesine göre “Beyanname vermek mecburiyetinde olan mükellefler bir vergilendirme dönemine ait katma değer vergilerini beyanname verecekleri ayın yirmialtıncı günü (VUK-149/2022-12 sayılı Vergi Usul Kanunu Sirkülerine ile 1 Aralık 2022 tarihinden itibaren verilmesi gereken Katma Değer Vergisi Beyannamelerinden başlamak üzere, Katma Değer Vergisi Beyannamelerinin verilme ve bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergilerin ödeme süreleri, ilgili vergilendirme dönemini takip eden ayın 28 inci günü sonuna kadar uzatılmıştır) akşamına kadar, vergi kesintisi yapmakla sorumlu tutulanlar bir vergilendirme dönemine ait katma değer vergilerini beyanname verecekleri ayın yirmiüçüncü günü (VUK-164/2024-2 sayılı Vergi Usul Kanunu sirküleri ile 1 Şubat 2024 tarihinden itibaren verilmesi gereken beyannamelerden başlamak üzere, vergi kesintisi yapmakla sorumlu tutulanlar tarafından vergilendirme dönemini takibeden ayın 21 inci günü akşamına kadar verilip beyanname verecekleri ayın 23 üncü günü akşamına kadar ödenmesi gereken Katma Değer Vergisi Beyannamelerinin verilme ve bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergilerin ödeme süreleri, ilgili vergilendirme dönemini takip eden ayın 25 inci günü sonuna kadar uzatılmıştır) akşamına kadar ödemeye mecburdurlar”.
Öte yandan Vergi Usul Kanununun 112’nci maddesinde özel ödeme zamanları hüküm altına alınmıştır. Bu kapsamda örneğin, 112/1’e göre “İkmalen, re’sen veya idarece tarh olunan vergiler taksit zamanlarından evvel tahakkuk etmişse taksit süreleri içinde; taksit süreleri kısmen veya tamamen geçtikten sonra tahakkuk etmişse; geçmiş taksitler, tahakkuk tarihinden başlayarak bir ay içinde ödenir”; 112/2’de “Memleketi terk ve ölüm gibi mükellefiyetin kalkmasını mucip haller dolayısıyla beyan üzerine tarh olunan vergiler, beyanname verme süreleri içinde ödenir” denmiştir.(madde hükümleri devam etmektedir).
Burada dikkat edilmesi gereken 6183 sayılı Kanunun 102’nci maddesinde de belirtildiği üzere, gerek hususi kanunlarında ödeme süresi gösterilmiş olsun, gerekse hususi kanunlarında ödeme süresi gösterilmemiş olduğu için ödeme süresi 6183 sayılı Kanunun 37’nci maddesine göre tayin ve tespit edilmiş bulunsun, bütün amme alacaklarının (para cezaları hariç) zamanaşımının tayininde, vade tarihinin rastladığı takvim yılını takip edecek olan takvim yılının başının esas alınacağıdır.
2.Zamanaşımının Kesilmesi
Zamanaşımının kesilmesi, borçlunun veya alacaklının veya hakimin belli fiillerinin sonucu olarak, işlemiş bulunan zamanaşımı süresinin yanması ve kesilmeye neden olan olaydan itibaren yeni bir zamanaşımı süresinin işlemeye başlamasıdır. 6183 sayılı Kanunun 103’üncü maddesinde tahsil zamanaşımını kesen haller sayılmıştır.
1.Ödeme: Yukarıda da belirttiğimiz 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 23’üncü maddesine göre, “verginin tahsili, kanuna uygun surette ödenmesidir.” Yine 6183 sayılı Kanunun 40’ıncı maddesine göre “Ödeme, alacaklı tahsil dairesinin salahiyetli ve mesul memurları tarafından verilecek makbuz karşılığı yapılır.” Ayrıca aynı Kanunun 41’inci maddesinde hususi ödeme şekilleri sayılmıştır.
2.Haciz Tatbiki: Haciz tatbiki ile 6183 sayılı Kanunun 13’üncü maddesinde düzenlenen ihtiyati haciz değil, 62’nci maddede tanımlanan kesin haciz kastedilmektedir. Zira ihtiyati haciz müessesesine henüz vade gelmeden başvurulmaktadır.
3.Cebren Tahsil ve Takip Muameleleri Sonucunda Yapılan Her Çeşit Tahsilat: Cebren tahsil şekilleri 6183 sayılı Kanun’un 54’üncü maddesinde sayılmıştır. Buna göre; “Ödeme müddeti içinde ödenmiyen amme alacağı tahsil dairesince cebren tahsil olunur. Cebren tahsil aşağıdaki şekillerden herhangi birinin tatbikı suretiyle yapılır: (1) Amme borçlusu tahsil dairesine teminat göstermişse, teminatın paraya çevrilmesi yahut kefilin takibi, (2) Amme borçlusunun borcuna yetecek miktardaki mallarının haczedilerek paraya çevrilmesi, (3) Gerekli şartlar bulunduğu takdirde borçlunun iflasının istenmesi.” Sayılan işlemlerin zamanaşımını kesmesi için yapılan işlemler neticesinde tahsilat yapılması gerekmektedir.
4.Ödeme Emri Tebliği: Ödeme emri ile amme borçlusundan, 15 gün içinde borcunu ödemesi veya mal bildiriminde bulunması istenir. Usulüne uygun tebliğ edilen ödeme emri ile zamanaşımı süresi kesilecektir.
5.Mal Bildirimi, Mal Edinme ve Mal Artmalarının Bildirilmesi: 6183 sayılı Kanunun 59’uncu maddesi mal bildiriminin mahiyetini açıklamaktadır. Madde metninde yer alan tanıma göre, mal bildirimi; amme borçlusunun, amme alacağını karşılayacak miktarda, gerek kendi elindeki, gerekse üçüncü şahıslar elindeki menkul ve gayrimenkul malları ile alacak ve haklarının; nev’ini, mahiyetini ve miktarını veya malı olmadığını ve yaşayış tarzına göre geçim kaynakları ile buna nazaran borcunu ne şekilde ödeyebileceğini tahsil dairesine yazılı veya sözlü olarak beyan etmesidir. Madde hükmüne göre asıl olan borcu karşılayacak miktarda mal bildiriminde bulunmaktır. Mal bildirimi servet beyanı olmadığından, borcuna yetecek miktarda mal bildiren amme borçlusunun daha fazlasını bildirmeye zorlanması mümkün değildir. Kendisine ödeme emri tebliğ edilen borçlu 15 gün içinde borcunu ödemek veya mal bildiriminde bulunmak mecburiyetindedir. Mal bildirimi mutlaka bir malın bildirilmesini ifade etmez. Haczi kabil malı olmayan borçluların malları olmadığını bildirmeleri de mal bildirimi hükmündedir. Yine 6183 sayılı Kanunun 61’inci maddesine göre, malı olmadığını veya borcu karşılayacak miktarda malı olmadığını beyan eden amme borçlusu, daha sonra edindiği mallar ile gelirlerindeki artışları edinme ve artış tarihinden itibaren 15 gün içinde tahsil dairesine bildirmekle yükümlüdür.
6.Yukardaki 5 sırada gösterilen muamelelerden her hangi birinin kefile veya yabancı şahıs ve kurumlar mümessillerine tatbikî veya bunlar tarafından yapılması,
7.İhtilaflı amme alacaklarında kaza mercilerince bozma kararı verilmesi: 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49’uncu maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendine göre Danıştay, usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması sebeplerinden dolayı incelenen kararı bozabilir.
8.Amme alacağının teminata bağlanması: 6183 sayılı Kanunun 9 ilâ 12’nci maddelerinde düzenlenen teminat kurumu, kamu alacaklarının tahsilini koruma altına alan bir güvence önlemi olarak kavramsallaşmaktadır. 6183 sayılı Kanunun 103’üncü maddesine göre kamu alacağının teminata bağlanmış olması tahsil zamanaşımını kesecektir. Yine Danıştay 7.Daire E.1996/766, K.1997/3438 sayılı kararında “… 6183 sayılı Kanunun 102. maddesinde tahsil zamanaşımına ilişkin düzenlemeye yer verildikten sonra, 103. maddesinde de, zamanaşımını kesen haller 10 bent olarak sayılmıştır. Anılan maddenin 8. bendinde, amme alacağının teminata bağlanmasının, zamanaşımını keseceği belirtilmiş, maddenin son paragrafında ise, amme alacağının teminata bağlanması halinde, zamanaşımının, teminatın kalktığı tarihin rastladığı takvim yılının ilk gününden itibaren başlayacağı hükme bağlanmıştır” demektedir.
9.Kaza mercilerince icranın tehirine (yürütmenin durdurulması) karar verilmesi: 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 27’inci maddesine göre Danıştay veya idari mahkemeler, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda, davalı idarenin savunması alındıktan veya savunma süresi geçtikten sonra gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler. Vergi mahkemelerinde, vergi uyuşmazlıklarından doğan davaların açılması, tarh edilen vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümlerin ve bunların zam ve cezalarının dava konusu edilen bölümünün tahsil işlemlerini durdurur. Ancak, 26’ncı maddenin 3’üncü fıkrasına göre (Davacının gösterdiği adrese tebligat yapılamaması halinde, yeni adresin bildirilmesine kadar dava dosyası işlemden kaldırılır ve varsa yürütmenin durdurulması kararı kendiliğinden hükümsüz kalır. Dosyanın işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak bir yıl içinde yeni adres bildirilmek suretiyle yeniden işleme konulması istenmediği takdirde, davanın açılmamış sayılmasına karar verilir) işlemden kaldırılan vergi davası dosyalarında tahsil işlemi devam eder. Bu şekilde işlemden kaldırılan dosyanın yeniden işleme konulması ile ihtirazi kayıtla verilen beyannameler üzerine yapılan işlemlerle tahsilat işlemlerinden dolayı açılan davalar, tahsil işlemini durdurmaz. Bunlar hakkında yürütmenin durdurulması istenebilir.
Not: Zamanaşımının bir bozma kararıyla kesilmesi halinde zamanaşımı başlangıcı yeni vade gününün rastladığı; amme alacağının teminata bağlanması veya icranın kaza mercilerince durdurulması hallerinde zamanaşımı başlangıcı teminatın kalktığı ve durma süresinin sona erdiği tarihin rastladığı; takvim yılını takip eden takvim yılının ilk günüdür.
10.İki amme idaresi arasında mevcut bir borç için alacaklı amme idaresi tarafından borçlu amme idaresine borcun ödenmesi için yazı ile müracaat edilmesi,
11.Amme alacağının özel kanunlara göre ödenmek üzere müracaatta bulunulması ve/veya ödeme planına bağlanması.
3.Zamanaşımının Durması
Zamanaşımının durması, o ana kadar işlemiş olan zamanaşımı süresinin işlediği noktada durması, buna yol açan sebebin ortadan kalktığı andan itibaren kaldığı yerden işlemeye devam etmesi demektir. Daha önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı durmuşsa, sebep ortadan kalkınca, zamanaşımı kaldığı yerden işlemesini sürdürür. 6183 sayılı Kanunun 104’üncü maddesinde tahsil zamanaşımını durduran haller sayılmıştır.
1.Borçlunun Yabancı Memlekette Bulunması: borçlunun yurt dışında bulunması durumunda verginin tahsiline imkan olmadığından tahsil zamanaşımı süresi işlemeyecektir.
2.Borçlunun Hileli İflas Etmesi: Hileli iflas halleri 2004 sayılı İcra İflas Kanununun 311’inci maddesinde sayılmıştır.
– Alacaklıların müşterek rehini makamında olan mallarını tamamen veya kısmen kaçırır, gizler veya tahrip ederse;
– Alacaklıların zararına olarak hakikate aykırı makbuzlar verir veya yazı ile borç ikrar ederse;
– Muvazaalı satışlar, muameleler yahut bağışlamalar yaparsa;
– Evlenme mukavelesinde hakikaten getirilmemiş bir çeyizi getirilmiş gibi tanır ve karı da bu mukaveleyi kocasının alacaklılarına karşı istimale kalkışırsa;
– Hakikate aykırı borç ikrar etmek yahut muvazaalı muameleler ve mukaveleler yapmak suretiyle alacaklılarını zarara sokarsa;
– Borcu mevcudu ile alacağından ziyade olduğunu bildiği halde ehemmiyetli kıymeti haiz ticari mallarını yahut fabrikasının mahsullerini hem satış gününün piyasasından, hem de malolduğu veya satınalındığı kıymetten pek aşağı bir fiyatla satmak suretiyle mevcudunu israf ederse;
– Konkordato mukavelesi haricinde alacaklıya hususi menfaatler temin ederse;
– Hakikate aykırı muhasebe ve sahte bilançolarla aktifini hakikatte olduğundan fazla veya noksan gösterirse,
bu fiiller sebebiyle alacaklı vergi dairesinin borçluya karşı olduğu iflas davası Ticaret Mahkemesi tarafından karara bağlanmakta ve bu kararın ilanından itibaren tahsil zamanaşımı durmaktadır.
3.Terekenin Tasfiyesi: Terekenin tasfiyesi hem Medeni Kanun hem de İcra İflas Kanununda yer almakla birlikte “terekenin iflas hükümlerine göre tasfiyesi” ve “terekenin resmi tasfiyesi” farklı kurumlardır. Her şeyden önce, terekenin iflas hükümlerine göre tasfiyesi İcra ve İflas Kanununa göre (İİK. m.180; 208 vd); terekenin resmi tasfiyesi ise, Medeni Kanun hükümlerine göre (TMK m.632-635) gerçekleştirilmek durumundadır. Bu hususun daha iyi anlaşılması için öncelikle mirasçıların vergi borçlarındaki sorumluluğuna değinelim. Mirasçıların, miras bırakanın vergi borçlarından sorumluluğu Vergi Usul Kanununun 12. maddesinde yer almaktadır. Buna göre, “Ölüm halinde mükelleflerin ödevleri, mirası reddetmemiş kanuni ve mansup mirasçılarına geçer. Ancak, mirasçılardan herbiri ölünün vergi borçlarından miras hisseleri nispetinde sorumlu olurlar.” Mirasçıların genel anlamda kamu borçlarından sorumluluğu ise, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 7. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre “Borçlunun ölümü halinde, mirası reddetmemiş mirasçılar hakkında da bu kanun hükümleri tatbik edilir. Borçlunun ölümünden evvel başlamış olan muamelelere devam olunur. Terekenin bir mahkeme veya iflas dairesi tarafından tasfiyesini gerektiren haller bu hükmün dışındadır. Mirasın tutulan defter mucibince kabulü halinde, mirasçı, deftere kaydedilmemiş olsa dahi amme alacağından mirastan kendisine düşen miktar ile mesuldür. Defter tutma muamelesinin devamı müddetince satış yapılamaz.” Öte yandan VUK’un 372. maddesinde “Ölüm halinde vergi cezası düşer” denilmektedir. Bu durum cezaların şahsiliği ilkesinin nedenidir. Mükellefin ölümü halinde kesilmiş ve tahakkuk etmiş usulsüzlük, özel usulsüzlük, idari para cezaları veya vergi ziyaı gibi cezalar terkin edilir veya kesilerek tahakkuk edecek ise kesilmez. Ancak, miras bırakanın limited şirket ortağı, kanuni temsilci veya tasfiye memurluğu gibi sıfatlarla tüzel kişilere ait vergi borçlarından sorumluluğu bulunduğunda cezaların tüzel kişiye ait olması nedeniyle sorumlu miras bırakanın bu cezalardan dolayı sorumluluğu da kendi mirasçılarına geçecektir. Söz konusu hükümler değerlendirildiğinde, mirasçıların murisin amme borçlarından sorumlu tutulması, ancak mirasın reddedilmemiş olmasına bağlıdır. Öte yandan 4721 sayılı Medeni Kanunun 612’nci maddesinde “En yakın yasal mirasçıların tamamı tarafından reddolunan miras, sulh mahkemesince iflâs hükümlerine göre tasfiye edilir. Tasfiye sonunda arta kalan değerler, mirası reddetmemişler gibi hak sahiplerine verilir” denmektedir. Bu doğrultuda terekenin iflas hükümlerine göre tasfiyesine karar verilmesiyle borçlu hayatta iken hakkında başlamış takipler durur, tasfiye kararının kesinleşmesiyle bu takipler düşer. Diğer taraftan, 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre takip edilen amme alacaklarının tahsil zamanaşımının işlememesini sağlayacak şekilde özel kanunlarda düzenleme yer alabilmektedir. Bu tür durumlarda özel kanunlarda yer alan hükümlere istinaden amme alacaklarının tahsil zamanaşımının işlemeyeceği tabiidir. Bu kapsamda, 2004 sayılı Kanunda 4949 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle, 289 uncu madde “Mühlet içinde borçlu aleyhine 6183 sayılı Kanuna göre yapılan takipler de dahil olmak üzere hiçbir takip yapılamaz ve evvelce yapılmış takipler durur, ihtiyati haciz kararları uygulanmaz, bir takip muamelesi ile kesilebilen zamanaşımı ve hak düşüren müddetler işlemez.” şeklini aldığından, konkordato kararı tasdik edilen amme borçlusu hakkında, aynı Kanunun 287’nci maddesine göre icra mahkemesince tayin edilen mühlet içerisinde, takip yapılmasına imkân bulunmamaktadır.
4.Adli ve İdari Para Cezalarında Tahsil Zamanaşımı
6183 sayılı Kanunun 102’nci maddesinde “Amme alacağı, vadesinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrar. Para cezalarına ait hususi kanunlarındaki zamanaşımı hükümleri mahfuzdur” denmektedir. Yine 6183 sayılı Kanun’un 3’üncü maddesinde “..Para cezaları terimi: Adli ve idari para cezalarını..” ibaresi yer almaktadır. Buradan hareketle adli para cezaları ile ilgili zamanaşımı süresi 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 68’inci maddesinde genel süre şeklinde on yıl olarak belirlenmiştir. Ancak, aynı maddede;
– Fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını doldurmamış olanlar hakkında, on yıllık sürenin yarısının; on beş yaşını doldurmuş olup da on sekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında on yıllık sürenin üçte ikisinin geçmiş olması halinde cezanın infaz edilmeyeceği,
– Türleri başka başka cezaları içeren hükümlerin, en ağır ceza için konulan sürenin geçmesiyle infaz edilmeyeceği,
düzenlendiğinden, adli para cezalarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığının bu hükümler de dikkate alınmak suretiyle tespit edilmesi gerekecektir. Ayrıca, adli para cezalarının zamanaşımının tayininde adli para cezasına hükmedildiğine ilişkin mahkeme kararının kesinleştiği gün esas alınacak ve süre bu günden itibaren işlemeye başlar. Diğer taraftan, 5237 sayılı Kanunun 71 inci maddesinde “(1) Mahkûmiyet hükmünün infazı için yetkili merci tarafından hükümlüye kanuna göre yapılan tebligat veya bu maksatla hükümlünün yakalanması ceza zamanaşımını keser. (2) Bir suçtan dolayı mahkûm olan kimse üst sınırı iki yıldan fazla hapis cezasını gerektiren kasıtlı bir suç işlediği takdirde, ceza zamanaşımı kesilir.” hükmü yer almaktadır. Bu hükme göre, adli para cezalarının tahsil zamanaşımı süreleri maddede yer alan nedenlerden dolayı kesilebilmektedir. Öte yandan, adli para cezalarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığının tespitinde 6183 sayılı Kanunun 103 ve 104’üncü maddelerinde düzenlenen tahsil zamanaşımını kesen haller ile tahsil zamanaşımının işlememesi hallerinin de dikkate alınması gerekeceği tabiidir. Adli para cezalarına ilişkin tahsil zamanaşımını kesen bir halin mevcut olması durumunda yeniden işleyecek zamanaşımı süresi 5237 sayılı Kanun kapsamında belirlenir.
İdari para cezaları ile ilgili olarak zamanaşımına ilişkin özel hükümler ise 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nda düzenlenmiştir.
5.Tahsil Zamanaşımının Sonuçları
Tahsil zamanaşımında vergilendirme sürecinin son aşamasına gelmiş yani tarh, tebliğ ve tahakkuk aşamaları tamamlanmış ancak tahsil edilememiş bir vergi alacağı söz konusudur. Zamanaşımı süresinin dolmasıyla vergi alacağı ortadan kalkmamakta, kamu idaresinin borcu talep etme ve cebri takip salahiyeti ortadan kalkmaktadır. Ancak 6183 sayılı Kanunun 102’nci maddesinde belirtildiği üzere “Zamanaşımından sonra mükellefin rızaen yapacağı ödemeler kabul olunur.”
Kaynakça
— 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunun
— 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunun
— 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu
— 213 sayılı Vergi Usul Kanunun
— 6183 sayılı AATUHK Kanun
— 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu
— 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu
— 4721 sayılı Medeni Kanun
— A-1 Tahsilat Genel Tebliği
— Baran Doğan, “Terekenin Tasfiyesi Davası Nedir”, barandogan.av.tr
— Ercan Sarıcaoğlu, “Kamu Alacağının Korunmasına Yönelik Bir Önlem: 6183 sayılı Kanuna Göre Teminat ”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 22, Sayı: 2, 2020, s. 857-904.
— Fatma Turna, Türk Vergi Hukukunda Zamanaşımı, Yüksek Lisans Tezi, 2014.
— Kağan Akbaşoğlu, “Vergi Hukukunda Zamanaşımı”, Yüksek Lisans Tezi, 2018.
— İhsan Kağan Bayraktar, Vergi Hukukunda Zamanaşımı, Yüksek Lisans Tezi, 2015.
— Mehmet Arslan – Mine Biniş, “Tahsil Zamanaşımı Süresini Kesmeye Yönelik Bir Uygulama”, Uluslararası Yönetim İktisat ve İşletme Dergisi, 11 (24), 2015.
— Memduh Aslan, “Mirasçıların Vergi Borçlarından Sorumluluğu”, MÜHF-HAD C.17, 2011.
Bu makalenin tüm hakları www.alomaliye.com’a aittir. İktibas belirtilmeden ve linkimiz verilmeden (kaynak belirtilmeden) tamamı ya da bir kısmı herhangi bir ortamda (yazılı-görsel-işitsel-sanal-bulut-eğitim vb. ortamlar) kullanılamaz. Aksi kullanımlarda gerekli yasal işlemler yapılır.