Site icon Alomaliye.com Güncel Mevzuat, Muhasebe, Ekonomi, Vergi, SGK Haberleri

Danıştay Onuncu Dairesine Ait Karar – E: 2021/4689 K: 2023/5262

31 Ocak 2024 Tarihli Resmi Gazete

Sayı: 32446

Danıştay Onuncu Daire Başkanlığından:

Esas No: 2021/4689

Karar No: 2023/5262

KANUN YARARINA TEMYİZ EDEN: Danıştay Başsavcılığı / ANKARA

DAVACI Yusuf Aksu

VEKİLİ: Av. Meral Özata Özgürol

UETS: 16706-07481-46707

DAVALI: Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı / ANKARA

VEKİLİ: Av. Şevket Çağlar Arslan

UETS: 16869-68685-37746

İSTEMİN ÖZETİ: Ordu İdare Mahkemesi Hakimliğinin 03/09/2019 tarih ve E:2018/1584, K:2019/1052 sayılı kararının; 2577 sayılı Kanun’un 51. maddesi uyarınca kanun yararına temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ:

Dava konusu istem: Davacı tarafından, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu‘nun 11. maddesinde öngörülen işyeri bildirgesinin en geç sigortalı çalıştırmaya başlanılan tarihte Kuruma verilmediğinden bahisle aynı Kanun’un 102. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinin 3. alt bendi uyarınca 2.029,00 TL idari para cezası uygulanmasına ilişkin 24/10/2018 tarih ve E.14197193 sayılı işlem ile bu işleme yapılan itirazın reddine dair 26/11/2018 tarih ve 66 sayılı İtiraz Komisyonu kararının iptali istenilmektedir.

Kanun yararına temyiz edilen kararın özeti: Ordu İdare Mahkemesinin tek hakimle vermiş olduğu kararda; dava dosyasında yer alan Giresun 1. Noterliği’nin 03/10/2018 tarihli, 12085 sayılı ‘Düzenleme Şeklinde Vekaletnamesiyle Ali Demiral adlı kişinin davacı tarafından vekil olarak tayin edildiğinin, bahse konu vekaletnamede Ali Demiral’a SGK’ya müracaatla işyeri açılış ve işyeri kapanış işlemlerini yapmaya, işyeri açılış ve kapanış tutanaklarını imzalamaya, takip etmeye, imzası ile neticelendirmeye münferiden yetkili olmak üzere özel yetkilerin verildiğinin, bu kapsamda da vekil Ali Demiral tarafından davacı adına “Sosyal Güvenlik Kurumu e-Bildirge Sözleşmesinin imzalandığının, “Sosyal Güvenlik Kurumu İnternet Kullanıcı Kodu ve Kullanıcı Şifresi Teslim Tutanağının vekil Ali Demiral tarafından davacı adına teslim alındığının, 03/10/2018 tarihinde ise yine vekil Ali Demiral tarafından davacı adına İşyeri Tescil Bilgileri Formu doldurulmak suretiyle davacıya ait işyerinin 03/10/2018 tarihi itibarıyla tescil edildiğinin, aynı formda sigortalı işçi çalıştırmanın başlangıç tarihinin 21/09/2018 tarihi olarak beyan edildiğinin dosya kapsamından anlaşıldığı, işyeri bildirgesini en geç sigortalının çalıştırılmaya başlandığı 21/09/2018 tarihinde davalı idareye vermekle yükümlü olan davacının (vekilinin), bu yükümlülüğünü sigortalının çalışmaya başladığı tarihten sonra 03/10/2018 tarihinde yerine getirmiş olması nedeniyle davacının yukarıda ifade edilen mevzuat hükümlerine aykırı hareket etmiş olduğu sabit olduğundan, bahse konu Sosyal Güvenlik Kurumu işlemlerinde özel yetkili olan vekili tarafından süresinde yapılmayan işlemler dolaysıyla davacı hakkında tesis edilen dava konusu işlemlerde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine kesin olarak karar verilmiştir.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ : Muhammet Elmalı

DÜŞÜNCESİ Söz konusu şahısların davacının hizmet sözleşmesiyle çalışan işçileri olduğu yolundaki ön kabulle, işyeri bildirgesini en geç sigortalının çalıştırılmaya başlandığı 21/09/2018 tarihinde davalı idareye vermekle yükümlü olan davacının (vekilinin) bu yükümlülüğünü sigortalının çalışmaya başladığı tarihten sonra 03/10/2018 tarihinde yerine getirmiş olması nedeniyle davacının ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareket etmiş olduğunun sabit olduğu gerekçesiyle davanın reddi yolunda karar verilmiş ise de; aslında bu kişilerin eser sözleşmesinin tarafı olan Yusuf Salim ve onun ortağının işçisi olduğu dolayısıyla davacının Kuruma her hangi bir bildirim yükümlülüğü bulunmadığından dava konusu işlemlerin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edilmesi gerekmekte olup, kanun yararına temyiz istemin kabulüne karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

DANIŞTAY BAŞSAVCISI: Abdülkadir Atalık

DÜŞÜNCESİ Davacı vekili tarafından, müvekkili adına re’sen kayıt ve tescil olduğu iddia olunan 4 4120 0101 1045123 028 0139 sicil numaralı işyerinde, 21/09/2018 tarihinden itibaren sigortalı çalıştırılmaya başlanılmasına karşın, işe giriş bildirgesinin süresinde davalı idareye verilmemesi nedeniyle tahakkuk ettirilen 2.029,00-TL tutarındaki idari para cezası ile bu idari para cezasına karşı yaptıkları itirazın reddedilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davada Ordu İdare Mahkemesi tek hakimince davanın reddi yolunda verilen 03/09/2019 gün Esas 2018/1584,Karar 2019/1052 sayılı kararının kanun yararına temyiz edilmesi istemiyle Başsavcılığımızı bilgilendiren dilekçe üzerine konu incelendi:

Dava dosyasının incelenmesinden Ordu İdare Mahkemesince, dava dosyasında yer alan Giresun 1 .Noterliğinin 03/10/2018 tarihli, 12085 sayılı ‘Düzenleme Şeklinde Vekaletnamesiyle Ali Demiral adlı kişinin davacı tarafından vekil olarak tayin edildiği, bahse konu vekaletnamede Ali Demiral’a SGK’ya müracatla işyeri açılış ve işyeri kapanış işlemlerini yapmaya, işyeri açılış ve kapanış tutanaklarını imzalamaya, takip etmeye, imzası ile neticelendirmeye münferiden yetkili olmak üzere özel yetkilerin verildiği, bu kapsamda da vekil Ali Demiral tarafından davacı adına “Sosyal Güvenlik Kurumu e-Bildirge Sözleşmesinin imzalandığı, “Sosyal Güvenlik Kurumu Internet Kullanıcı Kodu ve Kullanıcı Şifresi Teslim Tutanağının vekil Ali Demiral tarafından davacı adına teslim alındığı, 03/10/2018 tarihinde ise yine vekil Ali Demiral tarafından davacı adına İşyeri Tescil Bilgileri Formu doldurulmak suretiyle davacıya ait işyerinin tescil edildiği, anılan İşyeri Tescil Bilgi Formu’nda da sigortalı işçi çalıştırmanın başlangıç tarihinin 21/09/2018 tarihi olarak beyan edildiği dosya kapsamından anlaşıldığı, işyeri bildirgesini en geç sigortalının çalıştırılmaya başlandığı 21/09/2018 tarihinde davalı idareye vermekle yükümlü olan davacının (vekilinin), bu yükümlülüğünü sigortalının çalışmaya başladığı tarihten sonra 03/10/2018 tarihinde yerine getirmiş olması nedeniyle davacının yukarıda ifade edilen mevzuat hükümlerine aykırı hareket etmiş olduğu sabit olduğundan, bahse konu Sosyal Güvenlik Kurumu işlemlerinde özel yetkili olan vekili tarafından süresinde yapılmayan işlemler dolaysıyla davacı hakkında tesis edilen dava konusu işlemlerde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılarak davanın reddine karar verilmiş olup davacı tarafından anılan kararın kanun yararına temyiz edilerek bozulmasının istenildiği anlaşılmaktadır.

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun “Sigortalı sayılanlar” başlıklı 4.maddesinde, bu Kanunun kısa ve uzun vadeli sigorta kollarının uygulaması bakımından; hizmet akdi ile bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılanların sigortalı sayılacağı kurala bağlanmış, “Sigortalı bildirimi ve tescili” başlıklı 8. maddesinin birinci fıkrasında, işverenlerin 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılan kişileri, 7 nci maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen sigortalılık başlangıç tarihinden önce, sigortalı işe giriş bildirgesi ile Kuruma bildirmekle yükümlü oldukları, sekizinci fıkrasında, bu maddenin İkinci ve beşinci fıkraları hariç olmak üzere, diğer fıkralarında belirtilen yükümlülükleri yerine getirmeyen ilgililer hakkında, 102 nci madde hükümlerine göre İdarî para cezası uygulanacağı düzenlenmiş, “Sigortalılığın sona ermesi” başlıklı 9. maddesinin üçüncü fıkrasında, birinci fıkranın (a), (c) ve (d) bentlerine göre sigortalılığı sona erenlerin durumlarının işverenleri tarafından, (b) bendinde belirtilen şekillerde sona erenlerin durumlarının ise kendileri ve sözü edilen bentte belirtilen faaliyetin sona erme halinin bildirildiği kuruluşlar veya vergi daireleri tarafından, en geç on gün içinde Kuruma bildirileceği hükme bağlanmış, “İşyeri, işyerinin bildirilmesi, devri, intikali ve nakli” başlıklı 11. maddesinin birinci fıkrasında, işyeri, sigortalı sayılanların maddî olan ve olmayan unsurlar ile birlikte işlerini yaptıkları yerler olarak tanımlanmış, üçüncü fıkrasında, işverenin örneği Kurumca hazırlanacak işyeri bildirgesini en geç sigortalı çalıştırmaya başladığı tarihte Kuruma vermekle yükümlü olduğu, yedinci fıkrasında, bu maddede belirtilen yükümlülükleri yerine getirmeyenler hakkında, 102 nci maddenin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca İdarî para cezası uygulanacağı, İdarî para cezası uygulanmasının, bu yükümlülüklerin yerine getirilmesine engel teşkil etmeyeceği düzenlenmelerine yer verilmiş, “Prim belgeleri ve işyeri kayıtlan” başlıklı 86. maddesinin birinci fıkrasında, bu Kanunun 4 üncü ve 5 inci maddesine tabi sigortalılar ile sosyal güvenlik destek primine tabi sigortalılar için İşverenlerce Kuruma verilmesi gereken aylık prim ve hizmet belgelerinin şekli, içeriği, ekleri, ilgili olduğu dönemi, verilme süresi ve diğer hususların Kurum tarafından çıkarılan yönetmelikle belirleneceği, on birinci fıkrasında ise, bu maddede belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmemesi halinde, 102 nci maddeye göre işlem yapılacağı öngörülmüştür.

Anılan Kanun’un “Kurumca verilecek İdarî para cezalan” başlıklı 102. maddesinin birinci fıkrasında, “Kurumca dayanağı belirtilmek suretiyle diğer kanunlarda aşağıda belirtilen fiiller için idari para cezası öngörülmüş olsa dahi ayrıca bu Kanunun; a) 2)8 inci maddenin birinci fıkrasında belirtilen bildirgenin verilmediğinin, mahkeme kararından veya Kurumun denetim ve kontrolle görevli memurlarınca yapılan tespitlerden ya da diğer kamu idarelerinin denetim elemanlarının kendi mevzuatları gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemelerden veya bankalar, döner sermayeli kuruluşlar, kamu idareleri İle kanunla kurulan kurum ve kuruluşlardan alınan bilgi ve belgelerden anlaşılması halinde bildirgeyi vermekle yükümlü olanlar hakkında her bir sigortalı için asgari ücretin iki katı tutarında idari para cezası uygulanır, b) 11 inci maddesinde belirtilen bildirgeyi, Kuramca belirlenen şekle ve usûle uygun vermeyenler veya Kuramca internet, elektronik veya benzeri ortamda göndermekle zorunlu tutulduğu halde, anılan ortamda göndermeyenler veya bu Kanunda belirtilen süre içinde Kuruma vermeyenlere; 2) Diğer defterleri tutmak zorunda olanlar için asgari ücretin iki katı tutarında, idari para cezası uygulanır, c) 86 ncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca verilmesi gereken belgeleri, Kuramca belirlenen şekilde ve usûlde vermeyenler ya da Kuramca internet, elektronik veya benzeri ortamda göndermekle zorunlu tutulduğu halde anılan ortamda göndermeyenler veya belirlenen süre içinde vermeyenlere her bir fiil için; 4) Belgenin mahkeme karan, Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurlarınca yapılan tespitler veya diğer kamu idarelerinin denetim elemanlarınca kendi mevzuatları gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemeler neticesinde ya da bankalar, döner sermayeli kuruluşlar, kamu idareleri ile kanunla kurulan kurum ve kuruluşlardan alınan bilgi ve belgelerden, hizmetleri veya kazançları Kuruma bildirilmediği veya eksik bildirildiği anlaşılan sigortalılarla ilgili olması halinde, belgenin asıl veya ek nitelikte olup olmadığı, işverence düzenlenip düzenlenmediği dikkate alınmaksızın, aylık asgari ücretin iki katı tutarında, idari para cezası uygulanır, j) 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine göre sigortalılığı sona erenlere ilişkin bildirim ile 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesinde yer alan sandıklara, sandık iştirakçiliğinin başlama veya sona ermesine ilişkin bildirimi, süresi içinde ya da Kuramca belirlenen şekle ve usule uygun olarak yapmayanlar veya Kuramca internet, elektronik veya benzeri ortamda göndermekle zorunlu tutulduğu halde anılan ortamda göndermeyenler hakkında, bir takvim ayında işlenen bu fiillerden dolayı tutmakla yükümlü bulunulan defter ve belgelerin ibraz edilmemesi nedeniyle verilmesi gereken ceza tutarını aşmamak kaydıyla her bir sigortalı veya sandık iştirakçisi için asgari ücretin onda biri tutarında idari para cezası uygulanır.” hükümlerine yer verilmiştir.

5510 Sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun Sigortalı sayılanlar başlıklı 4. maddesinde; “Bu Kanunun kısa ve uzun vadeli sigorta kolları uygulaması bakımından;

a) Hizmet akdi ile bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılanlar…. sigortalı sayılırlar,” hükmüne yer verilmiştir.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Genel Hizmet Sözleşmeleri” başlıklı 393. maddesinin 1. fıkrasında; “Hizmet sözleşmesi, işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle işgörmeyi ve işverenin de ona zamana veya yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.” hükmüne, “Eser Sözleşmesi” balıklı 470. maddesinde ise; “Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, işsahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.” hükmüne yer verilmiştir.

Dava dosyasının incelenmesinden, davacının olay tarihinde herhangi bir işyeri tescil kaydı bulunmadığı ve Giresun ili, Merkez ilçesi, Pınarçukuru Köyü’nde bulunan evinin çatısını yaptırmak için bu işlerle uğraşan Y.S. ile götürü usulde www.alomaliye.com anlaştığı, Y.S.’nin çatı tamiratı yapması için işçisi D.T. adlı şahsı davacının evine gönderdiği, D.T. İsimli şahsın çalışma sırasında 24/09/2018 tarihinde yüksekten düşerek kaza geçirdiği, Sosyal Güvenlik Kurumunca yapılan inceleme neticesinde Y.S., Y.E. ve D.T.’nin davacı adına işlem gören çatı yapılmasına yönelik işyerinde 5510 sayılı Yasa’nın 4. maddesinin (a) bendi kapsamında sigortalı sayıldığı, sigortasız çalıştığı tespit edilenlerin işe giriş bildirgesinin yasal süresi içinde Kuruma verilmediğinden bahisle 5510 sayılı Kanunun 102/a-2 maddesi uyarınca 2029,00-TL idari para cezası verilmesine yönelik işlem tesis edildiği, davacı tarafından bu işleme karşı yapılan itirazın reddi üzerine de bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmakla uyuşmazlıkta çatı işleriyle uğraşan Y.S. ve Y.E.’nin davacıya ait evin çatı yapım işini üstlendiği ve bu işin yapımı esnasında D.T. adlı işçinin de çalıştığı anlaşıldığından, uyuşmazlığın çözümünde davacı ile çalışanlar arasındaki iş ilişkisinin hizmet sözleşmesine mi yoksa eser sözleşmesine mi dayandığı hususu önem arz etmektedir.

Borçlar Kanunu hükümlerine göre hizmet sözleşmesinin temel unsurları bağımlılık, zaman ve ücret iken, eser sözleşmesinin unsurları eser ve eserin bedelidir ki, eser, eser sözleşmesine konu olan işin yapılıp tamamlanmasıyla ortaya çıkan neticedir ve ücret bu sonuç için ödenir.

Zaman ve bağımlılık unsurlarının hizmet akdinin belirleyici ve ayırıcı özelliği olduğu, çalışanın bulunduğu ortamda zaman ve bağımlılık unsurlarını gerçekleştirecek şekilde çalışıyorsa aradaki ilişkinin hizmet akdine dayandığı, zaman unsurunun çalışmanın ve İş gücünün belirti ya da belirli olmayan bir süre içinde işverenin buyruğunda bulundurma anlamına geldiği, bu süre içinde hizmet sözleşmesinde çalışanın İşverenin buyruğu ve denetimiyle bağımlı olarak edimini yerine getireceği, buradaki bağımlılığın her an ve her durumda çalışanı denetleme ve buyruğuna göre edimini yaptırma olanağını işverene tanıyan çalışanın buyruklar dışında çalışma olanağı bulamayacağı bir bağımlılık olduğu, eğer çalışan işgücünü belirli ya da belirli olmayan bir zaman için çalıştıranın buyruğunda bulundurmakla yükümlü olmayarak ve işveren buyruğuna bağlı olmadan sözleşmedeki amaçları gerçekleştirecek şekilde edimini ifa ediyor ve bu bağlamda sözleşmenin amacı bir netice (eser) meydana getirmekse çalışma ilişkisinin eser sözleşmesine dayandığı sonuçları ortaya çıkacaktır.

Giresun İş Mahkemesinin 2019/438 Esas sayılı dosyasına ve dosyaya ibraz edilen 10.01.2021 tarihli bilirkişi raporuna ve dosyadaki bilgi ve belgelere göre; kazazede D.T.’nin de aralarında bulunduğu çalışanların, davacının değil onlara bu işi veren Y.S. ve iş ortağının talimatları doğrultusunda çatı yapım işinde çalıştıkları, bahse konu işin de belirli süreli bir çalışmayı değil daha çok bir neticenin meydana getirilmesi amacına yönelik olduğu, çalışanlara bu neticenin sonucu olarak ücret ödendiği, bu şekilde bahse konu kişilerin zaman esasına göre değil, netice esasına göre çalışma yaptığı anlaşıldığından, davacı şirket ile çalışan kişiler arasındaki iş ilişkisinin eser sözleşmesine dayandığı sonucuna varılmaktadır.

Bu durumda, söz konusu kişilerin davacının işçisi olmadıkları göz önüne alındığında, davacının, bu kişilerle ilgili 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun yukarıda aktarılan maddeleri uyarınca bir yükümlülüğü bulunmadığından, davacının idari para cezasıyla cezalandırılmasına İlişkin dava konusu işlemde ve bu işleme karşı yapılan itirazın reddine dair işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı gibi, kaza tarihi olan 24/09/2018 tarihinden yaklaşık 10 gün sonra 03/10/2018 tarihinde davacı tarafından A.D. adlı şahsa “işyeri dosyası açtırması” yönünde vekalet verildiği görülmüşse de bu durumun kaza tarihi itibarıyla davacıya işveren sıfatı kazandırmayacağı anlaşıldığından İdare Mahkemesi kararının hukuka aykırı bir sonucu ifade ettiği açıktır.
Açıklanan nedenlerle, Ordu İdare Mahkemesinin 03/09/2019 tarih ve E:2018/1584, K:2019/1052 sayılı kararı 2577 sayılı Yasanın 51’nci maddesi uyarınca yürürlükteki hukuka aykırı sonucu ifade ettiğinden, kanun yararına bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:

MADDİ OLAY:

Dava dosyası ile aynı olay nedeniyle Giresun İş Mahkemesinin E:20169/438 sayılı esasına kayıtlı iş kazasına bağlı tazminat davasına ilişkin dosyaya sunulan 04/10/2021 tarihli bilirkişi raporunun birlikte İncelenmesinden; davacının, Giresun ili, Merkez ilçesi, Pınarçukuru Köyü’nde bulunan evinin çatısını yaptırmak için bu işlerle uğraşan Yusuf Salim ve ortağı Yasin Eşitir ile götürü ücret (yapılan işin sonucuna göre ödenen ücret) üzerinden anlaştığı, adı geçen ortakların çatıyı yapmaya başlamasından birkaç gün sonra işi hızlandırmak amacıyla Yasin Eşitir’in akrabası olan Dursun Türk ile yevmiye usulü anlaşarak inşaata 3 kişi devam ettikleri, Dursun Türk’ün 24/09/2018 tarihinde çalışma sırasında yüksekten düşerek yaralanması üzerine Sosyal Güvenlik Kurumunca yapılan inceleme neticesinde söz konusu kişilerin davacı adına yürütülen çatı inşaatına yönelik işyerinde 5510 sayılı Kanun’un 4. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayıldığı, 21/09/2018 tarihinden İtibaren sigortalı çalıştırmaya başlanılmış olmasına rağmen, 5510 sayılı Kanun’un 11. maddesinde öngörülen işyeri bildirgesinin en geç sigortalı çalıştırmaya başlanılan tarihte Kuruma verilmediğinden bahisle aynı Kanun’un 102. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinin 3. alt bendi uyarınca 24/10/2018 tarih ve E.14197193 sayılı işlem ile 2.029,00 TL idari para cezası uygulandığı, anılan cezaya yapılan itirazın 26/11/2018 tarih ve 66 sayılı İtiraz Komisyonu karan İle reddedilmesi üzerine açılan dava sonucunda Ordu İdare Mahkemesi Hakimliğinin 03/09/2019 tarih ve E:2018/1584, K:2019/1052 sayılı kararıyla davanın reddine kesin olarak karar verildiği anlaşılmaktadır.

Davacı tarafından, Danıştay Başsavcılığına sunulan 16/03/2020 tarihli dilekçe ile Mahkemece davanın reddi yolunda kesin olarak verilen kararın adaleti sağlamaktan uzak ve mevzuata aykırı olduğu, kendisinin yurt dışında yaşadığı ve köyünde bulunan evinin dış cephe ve çatı işini götürü usulde yaptırmak için yüklenici (müteahhit) Yusuf Salim isimli kişi ile anlaştığı, bu kişi tarafından çalıştırılan ve iş kazasına uğrayan Dursun Türk’ün kendi işçisi değil Yusuf Salimin işçisi olarak kabulünün gerektiği, kendisi ile Yusuf Salim ve Yasin Eşitir arasındaki sözleşmenin eser sözleşmesi olduğu, bu sözleşme uyarınca bu kişilerin köy evinin çatısını bitirerek teslim etmeleri karşılığında bedel ödeneceği konusunda anlaşma yapıldığı, iş kazasına uğrayan kişinin kaza tarihinde Mustafa Mert Alsan İnşaat Sanayi Tic. Ltd. Şti. isimli şirketin işçisi olduğu, kaza üzerine olay tarihinden 2 gün öncesine ait olarak işten ayrılışının verildiği, iş kazasını müteakip davalı idarenin kendisini yönlendirmesi nedeniyle hem iş yeri kaydı hem de çatı işini yapan üç kişi adına sigorta kaydı oluşturduğu, halbuki Yusuf Salim dışındaki şahısları tanımadığı ve aralarında herhangi bir iş akdinin olmadığı, davalı idarece düzenlenen diğer idari para cezalarına karşı açılan davalarda aynı Mahkemece iptal kararları verildiği, Dursun Türk tarafından adli yargıda açılan tazminat davasında tanık olarak ifade veren Yusuf Salim ve Yasin Eşitir’in beyanlarında işi götürü bedel üzerinden aldıklarını ve Dursun Türk’ün yevmiyeyle kendileri için çalıştığını beyan ettikleri belirtilerek, kesin olarak verilen söz konusu kararın kanun yararına bozulması talebinde bulunulmuştur.

Danıştay Başsavcılığı tarafından, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 51. maddesi hükmü uyarınca, kesin olan mahkeme kararının, yürürlükteki hukuka aykırı sonuç ifade ettiği belirtilerek kanun yararına bozulması istenilmektedir.

İLGİLİ MEVZUAT:

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun “Sigortalı sayılanlar” başlıklı 4. maddesinde, “Bu Kanunun kısa ve uzun vadeli sigorta kollan uygulaması bakımından;

a) Hizmet akdi ile bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılanlar…. sigortalı sayılırlar.” hükmü;

“Sigortalı bildirimi ve tescili” başlıklı 8. maddesinin 1. fıkrasında, “İşverenler, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılan kişileri, 7 nci maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen sigortalılık başlangıç tarihinden önce, sigortalı işe giriş bildirgesi ile Kuruma bildirmekle yükümlüdür.” hükmü;

“İş yeri, iş yerinin bildirilmesi, devri, intikali ve nakli” başlıklı 11. maddesinin 1. fıkrasında, “İş yeri, sigortalı sayılanların maddî olan ve olmayan unsurlar ile birlikte işlerini yaptıkları yerlerdir.” hükmü; 2. fıkrasında, “İş yerinde üretilen mal veya verilen hizmet ile nitelik yönünden bağlılığı bulunan ve aynı yönetim altında örgütlenen işyerine bağlı yerler, dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden veya meslek eğitimi yerleri, avlu ve büro gibi diğer eklentiler ile araçlar da işyerinden sayılır.” hükmü; 3. fıkrasında, “İşveren, örneği Kurumca hazırlanacak işyeri bildirgesini en geç sigortalı çalıştırmaya başladığı tarihte, Kuruma vermekle yükümlüdür” hükmü;

“İşveren, işveren vekili, geçici iş ilişkisi kurulan işveren ve alt işveren” başlıklı 12. maddesinin 1. fıkrasında, “4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) ve (c) bentlerine göre sigortalı sayılan kişileri çalıştıran gerçek veya tüzel kişiler ile tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar işverendir.” hükmü;

“Kurumca verilecek idari para cezaları” başlıklı 102. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinin 3. alt bendinde de, “11 inci maddesinde belirtilen bildirgeyi, Kurumca belirlenen şekle ve usûle uygun vermeyenler veya Kurumca Internet, elektronik veya benzeri ortamda göndermekle zorunlu tutulduğu halde, anılan ortamda göndermeyenler veya bu Kanunda belirtilen süre içinde Kuruma vermeyenlere;…… 3) Defter tutmakla yükümlü olmayanlar için bir aylık asgari ücret tutarında, idari para cezası uygulanır..” hükmü bulunmaktadır.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Genel Hizmet Sözleşmesi” başlıklı 393. maddesinin 1. fıkrasında, “Hizmet sözleşmesi, işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle işgörmeyi ve işverenin de ona zamana veya yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.” hükmüne;

“Eser Sözleşmesi” başlıklı 470. maddesinde ise, “Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.” hükmüne yer verilmiştir.

Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 2013/11 sayılı Sigortalılık İşlemleri Hakkında Genelgesinin “Sigortalı sayılanlar” başlıklı 1. maddesinin “Hizmet akdine tabi çalışanlar” alt başlıklı 1. Kısmının 1. Bölümünde,

“Hukuki bağlılık: Hizmet akdi iki taraflı akitlerden olup, tarafları birbirine taahhütle bağlar. İşçi, emeğini işverenin emrine veren, hizmetin görüldüğü sürece ona tabi olan, yani hizmeti işverenin emir, talimat ve denetimi altında yapmak zorunda olan kişidir. İşveren ise buna karşılık işçiye ücret vermeyi vaat eder.

İş sözleşmesinde de ayırt edici unsur bağımlılık unsurudur. Bu unsur işçinin işin yapılması sırasında işverenin talimatlarına sıkı sıkıya bağlı olması ve işverence denetlenmesi anlamındadır. Bağımlılık unsuru iş sözleşmesini eser ve vekalet gibi diğer iş görme borcu doğuran sözleşmelerden de ayırmaktadır. Eser sözleşmesinde müteahhit, bir bedel karşılığı olarak iş sahibine bir eser yapıp teslim eder ama işini yaparken bağımsız hareket eder. İş sahibinden işin yapılması ile ilgili talimat almaz. Burada önemli olan eserin anlaşmada belirlenen niteliklere uygun olarak ve belirtilen sürede yapılıp teslim edilmesidir. Vekalet sözleşmesinde vekil belirli bir işin görülmesi yükümlülüğü altındadır. Sözleşme varsa ücret de isteyebilir. Ancak burada vekil ile iş sahibi arasındaki bağımlılık unsuru iş sözleşmesine nazaran çok zayıftır. Vekil işini işverenden ekonomik açıdan bağımsız bir şekilde kendi araçları ve personeli ile ve genellikle kendi iş yerinde yapmaktadır.” kuralı yer almaktadır.

Öte yandan; Yargıtay’ın yerleşik içtihadına göre, “Bir sözleşme ilişkisinin eser sözleşmesi mi yoksa hizmet sözleşmesi mi olduğunun belirlenmesine gelince; TBK’nın 393. maddesinde hizmet sözleşmesi emek ağırlıklı iken, eser sözleşmesi beceriye dayalı sonuç ağırlıklıdır. Hizmet sözleşmesinde ortaya konan emek nedeniyle ücrete hak kazanılır. Eser sözleşmesinde ise ortaya konan beceri ile oluşturulan eser nedeniyle ücret alınır. Hizmet sözleşmesinde; zamana bağlı süreç ağırlıklı çalışma söz konusu iken eser sözleşmesinde sonuca bağlı çalışma esastır. Sözleşmede beceriye dayalı sonuç unsuru yerine emek verilmesi üstün ise eser sözleşmesi değil, hizmet sözleşmesi söz konusu olacaktır.” (Hukuk Genel Kurulunun 15/12/2002 tarihli ve E2021/10-303, K:2022/1761 sayılı kararı; Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 27/04/2023 tarihli ve E2022/3497, K2023/4598 sayılı; 14/06/2023 tarihli ve E2023/6131, K.2023/6852 sayılı kararı.)

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:

Bakılmakta olan uyuşmazlığın özünü, dava konusu olayda davacı ile maddi olay kısmında anılan kişiler arasındaki hukuki bağın ne olduğunun, bir başka ifadeyle bu kişiler ile davacı arasındaki ilişkinin hizmet sözleşmesi olup olmadığının tespiti oluşturmaktadır.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yukarıda aktarılan hükümlerinden görüleceği üzere, “hizmet sözleşmesi”, işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle işgörmeyi ve işverenin de ona zamana veya yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşme; “eser sözleşmesi” ise, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşme olarak tanımlanmıştır.

Anılan hükümlerin, Yargıtay kararları ve doktrin ışığında irdelenmesinden; hizmet sözleşmesinin ayırt edici ve belirleyici özelliğinin “zaman” ve “bağımlılık” unsurları olduğu, zaman unsurunun, çalışanın iş gücünü belirli ya da belirsiz bir süre için işverenin buyruğunda bulundurması anlamına geldiği, bağımlılık unsurunun ise, işverenin belirleyeceği yer ve zamanda işverenin emir, talimat, denetim ve gözetimi altında çalışmayı ifade ettiği, başka bir anlatımla, işverenin her an denetim ve buyurma yetkisini kullanmasının, çalışanın ise edimi ile ilgili emir ve talimatlara uyma dışında çalışma olanağı bulamayacağı nitelikte teknik ve hukuki bağımlılık içinde olmasının, hizmet sözleşmesindeki asıl ayırt edici nokta olduğu; eser sözleşmesinin kendine özgü temel unsurlarının İse, “eser” ve “bedel” unsurları olduğu, eser sözleşmesi ile bir tarafın (yüklenici) istenen özellikte sonucu (eser) meydana getirmeyi, diğer tarafın (iş sahibi) bu çalışma karşılığında ivaz (bedel) ödemeyi üstlendiği, eser sözleşmesinin konusunun baştan yeni bir eser meydana getirilmesine ilişkin olabileceği gibi mevcut bir eserde yapılacak değişiklik veya İlavelerle farklı bir hâle getirilmesine de ilişkin olabileceği, eser sözleşmesinde çalışanın işgücünü işverenin buyruğunda bulundurmakla yükümlü olmaksızın sözleşmenin amacı ve konusu olan eseri meydana getirecek biçimde edimini gördüğü; dolayısıyla hizmet sözleşmesi ile eser sözleşmesi arasındaki temel farkın ve ayırt edici unsurun bağımlılık – bağımsızlık hususu olduğu sonucuna varılmaktadır. Nitekim, davalı Sosyal Güvenlik Kurumunun 2013/11 sayılı Sigortalılık İşlemleri Hakkında Genelgesinde de, bağımlılık unsurunun, iş (hizmet) sözleşmesini eser ve vekalet gibi diğer iş görme borcu doğuran sözleşmelerden ayırdığı açıkça vurgulanmıştır. Ayrıca, sözleşmenin bir tarafının edimi olan ivazın, bizzat yapılan faaliyetin/emeğin karşılığı olarak ödenmesi halinde “ücret” ve “hizmet sözleşmesinden, faaliyetin sonucunda ortaya çıkacak eser için ödenmesi halinde ise “bedel”ve “eser sözleşmesinden bahsedebileceği anlaşılmaktadır.

Buna göre, uyuşmazlığa konu olayda, davacının evinin çatısını yaptırmak için Yusuf Salim ve ortağı Yasin Eşitir ile götürü ücret üzerinden anlaştığı, adı geçen ortakların davacının emir ve talimatı doğrultusunda değil, kendi teknik bilgi ve becerisine istinaden sözleşme konusu edimi yerine getirdiği, yine ortakların iş gücünü belirli ya da belirsiz bir süre için davacının emrine sunmadığı, çatı inşaatı işinde çalışan ve inşaat sırasında yüksekten düşerek yaralanan Dursun Türk’ün ise, davacı İle değil Yusuf Salim ve ortağı Yasin Eşitir ile yevmiye usulü çalışmak üzere anlaştığı, dolayısıyla davacı ile adı geçen kişiler arasındaki ilişkide, yukarıda aktarılan şekilde bir bağımlılık unsurunun bulunmadığı, davacının edimi olan ivazın ise, inşaat faaliyetinin (emek) karşılığı olarak değil, inşaat faaliyeti sonucunda ortaya çıkacak çatı (beceri ile oluşturulan eser) için ödendiği dikkate alındığında; davacı (iş sahibi) ile çatı inşaatı işini yapan Yusuf Salim ve ortağı Yasin Eşitir (yüklenici) arasındaki ilişkinin hizmet sözleşmesi değil, eser sözleşmesi niteliğinde olduğu, dolayısıyla 5510 sayılı Kanun’un 12. maddesinde tanımlandığı şekilde işveren sıfatını haiz olmayan davacının, bu sıfata bağlı bulunan (işverenlere ait olan) işyeri bildirgesi verme yükümlülüğü bulunmadığı gibi, söz konusu yükümlülüğün ihlali (işyeri bildirgesini bu Kanunda belirtilen süre içinde Kuruma vermeme) nedeniyle 5510 sayılı Kanun’un 102. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinin 3. alt bendi uyarınca verilecek İdari para cezasının muhatabı da olmayacağı sonucuna varılmaktadır.

Bu itibarla, İdare Mahkemesi Hakimliğince, idari para cezasına esas yükümlülüğün sorumlusu olmayan, eser sözleşmesinin iş sahibi tarafı olan davacı hakkında düzenlenen idari para cezasında ve bu cezaya yapılan itirazın reddine ilişkin kararda hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle anılan işlemlerin iptaline karar verilmesi gerekirken; davacının hizmet sözleşmesinin işveren tarafı olarak değerlendirilmesi suretiyle işyeri bildirgesini en geç sigortalı çalıştırmaya başladığı tarihte (21/09/2018 tarihinde) Kuruma vermediğinden, hakkında tesis edilen dava konusu işlemlerde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddi yolunda verilen kararda hukuki isabet görülmemektedir.

KARAR SONUCU:

Açıklanan nedenlerle;

1. Danıştay Başsavcılığının kanun yararına temyiz isteminin KABULÜNE,

2. Ordu İdare Mahkemesinin 03/09/2019 tarih ve E:2018/1584, K:2019/1052 sayılı kararının, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 51. maddesi uyarınca, hükmün hukuki sonuçlarına etkili olmamak üzere KANUN YARARINA BOZULMASINA,

3. Kararın birer örneğinin taraflara ve Danıştay Başsavcılığına gönderilmesine ve Resmi Gazete’de yayımlanmasına, 05/10/2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

 

Exit mobile version