Mehmet Ali BACAKSIZ
Vergi Dairesi Müdür V.
[email protected]
Yazar Hakkında
1.Kavramsal Çerçeve
Zamanaşımı namı diğer müruru-zaman, genel bir tanımlamayla bir hakkın kazanılması yahut kaybedilmesinin kanunda belirtilen sürenin geçmiş olmasına bağlandığı durumdur. Daha açık bir ifade ile zamanaşımının özünü, bazı hak ve yetkilerin kullanılmasının hukuk düzeni tarafından belirli bir zaman dilimiyle sınırlandırılmasının oluşturduğunu söyleyebiliriz.
Belirttiğimiz üzere hukuk mevzuatında normların meriyeti, hakların kazanılması yahut kaybedilmesi, müeyyidelerin tatbik edilmesi belirli süreler ile kısıtlanmıştır. Lakin bu süreler gerek özel hukukta gerekse kamu hukukunda tür, nitelik ve sonuçları bakımından farklılık arz etmektedir.
Çalışmamızda kamu hukukunun alt dalı olan vergi hukukunda zamanaşımı müessesesi üzerinde duracağız. Vergi hukuku, vergileme salahiyetini kullanan kamu idaresi ve vergi yükümlüleri arasındaki vergi kanunları bakımından ortaya çıkan hukuki münasebetleri düzenleyen hukuk dalıdır. Vergileme/vergilendirme yetkisi ise devletin, haiz olduğu hukuki ve fiili zorlama gücüne dayanarak ülkedeki gerçek ve tüzel kişilerden mali taleplerde bulunabilmesidir. Bununla birlikte vergi hukukunda yer alan zamanaşımı müessesesi, borçlar hukukunda yer alan zamanaşımı müessesesinin temel prensiplerini esas almaktadır. Her ne kadar böyle olsa da özel hukukta ve kamu hukukunda zamanaşımının mahiyetleri farklılık göstermektedir. Şöyle ki zamanaşımı, borçlar hukukunda borçlu tarafından bir def’i olarak ileri sürülebilirken, vergi hukukunda re’ sen dikkate alınmaktadır. Daha açık bir ifadeyle zamanaşımı, özel hukuktaki borç-alacak münasebetinde taraflarca ileri sürülmesi gereken bir husus olup hâkim tarafından re’ sen dikkate alınmazken, vergi hukukunda mükellefin bu hususta bir müracaatı olup olmadığına bakılmaksızın hüküm ifade etmektedir. Bunun sebebi, kamu alacağının (ya da vergi borcunun) özel hukukta olduğu gibi serbest irade ile değil, devletin egemenlik gücünün bir sonucu olarak yasa ile teşekkül etmesinden kaynaklanmaktadır.
Vergi hukukunda zamanaşımı müessesesinin kabul edilmesinin asıl nedeni kamu yararıdır. Kamu yararı, kamusal işlerin hukuka uygunluğunu ölçmede kullanılır ve bir faaliyete “devlet ya da kamu faaliyeti” niteliği kazandırır. Bununla birlikte mükellef ile vergi dairesi arasındaki vergiden kaynaklı hukuksal münasebet yalnızca borç-alacak ilişkisi değil aynı zamanda Anayasa’nın 73üncü maddesi gereği bir ödev ilişkisidir. Bu karşılıklı ödev sebebiyle mükelleflerin yükümlülüklerini süresinde, usulüne uygun ve noksansız yerine getirmesi, idarenin de vergiyi zamanında tarh, tahakkuk ve tahsil etmesi gerekmektedir.
Zamanaşımı müessesesinin hem kamuya hem de mükelleflere fayda sağladığını söyleyebiliriz. Şöyle ki devletin vergilendirme yetkisinin zamanaşımı süreleri ile kısıtlanması devlet ile vergi yükümlüsü arasındaki vergiden doğan borç-alacak ilişkisinin uzun süre askıda kalmasını önleyerek gayrimuayyenliği gidermektedir. Bu durum yükümlünün ticari hayatındaki sürekliliğe ve güvenliğine katkı sağlar. Yine yargı organlarının yükünü hafifletir, vergi idaresinin daha etkin ve verimli çalışması sağlanır. Mükellefleri defter ve belgelerini uzun seneler muhafaza etme yükünden kurtarır. Tümünü değerlendirdiğimizde vergi idaresi kamu alacaklarının takibi konusunda daha dikkatli olurken, vergi yükümlüsü de mükellefiyetten kaynaklı sorumluluklarını yerine getirme hususunda daha özenli olur. Böylece kamu yararı sağlanırken mükelleflerin yararı da ölçülülük ilkesi çerçevesinde korunmuş olur.
Vergi hukukunda zamanaşımı müessesesi temel olarak ikiye ayrılmaktadır. Bunlardan ilki 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda düzenlenen tarh zamanaşımı, diğeri 6183 sayılı Kanun’da düzenlenen tahsil zamanaşımıdır. Yine Vergi Usul Kanunu’nda düzenlenen düzeltme zamanaşımı ve ceza kesmede zamanaşımı da geniş çerçevede konu başlıkları arasında yer almaktadır.
2.Tarh Zamanaşımı
Literatürde “tahakkuk zamanaşımı”, tebliğ zamanaşımı”, “vergilendirme zamanaşımı” olarak da adlandırılan tarh zamanaşımı, vergiyi doğuran olayın meydana gelmesinden itibaren kanunda belirtilen sürenin geçmesine rağmen, verginin idarece tarh edilerek mükellefe tebliğ edilmediği, yani tahakkuk ettirilmediği durumda meydana gelmektedir.
Vergi Usul Kanununun 114’üncü maddesinde “Vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın başından başlayarak beş yıl içinde tarh ve mükellefe tebliğ edilmeyen vergiler zamanaşımına uğrar” denmektedir. Madde hükmünden anlaşılacağı üzere tarh zamanaşımı üç koşula bağlanmıştır. Bunlardan ilki vergi alacağının doğmuş olması, ikincisi beş yıllık tarh zamanaşımı süresinin dolmuş olması ve son olarak da tebliğ edilmiş olmasıdır. Bu koşulları biraz detaylandıralım.
Vergiyi doğuran olay Vergi Usul Kanununun 19’uncu maddesi ile hükme bağlanmıştır. Buna göre “Vergi alacağı vergi kanunlarının vergiyi bağladıkları olayın vukuu veya hukuki durumun tekemmülü ile doğar”. Vergiyi doğuran olayın gerçekleşmesi ile vergi alacağı ilişkisi hukuksal anlamda tesis edilmiş olacaktır. Bu doğrultuda vergiyi doğuran olay, daha sonraki adımların ön koşulu ve vergilendirme işleminin sebep unsurudur diyebiliriz. Bununla birlikte vergiyi doğuran olay vergi idaresinin dışında ancak vergi yükümlüsüne tabi olarak gerçekleşen bir durumdur. Verginin hukuki sebebi verginin konusuna göre harcama yapılması, sözleşme tesis edilmesi gibi aktif işlemler olabileceği gibi, bir iktisadi kıymetin transferi şeklinde pasif nitelikli işlem de olabilir. Bu sebeple vergiyi doğuran olay özel vergi kanunlarına göre farklılık gösterebilir. Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunu’nda vergiyi doğuran olay “gelir ve kazancın elde edilmesi” iken, KDV ve ÖTV Kanunlarında “malın teslim edilmesi” olarak karşımıza çıkar. Yine Gelir Vergisi Kanunu’nda vergiyi doğuran olay gelir unsurları itibarıyla da farklılık gösterebilir. Ticari kazançta vergiyi doğuran olay tahakkuk esasına bağlanmışken, serbest meslek kazancında tahsil esasına bağlanmıştır.
Tarh zamanaşımın gerçekleşmesi için ikinci koşul tarh işleminin kanunda belirtilen sürede yapılmamış olmasıdır. Vergi tarhı Vergi Usul Kanununun 20’inci maddesinde tanımlanmıştır. Buna göre “Verginin tarhı, vergi alacağının kanunlarında gösterilen matrah ve nispetler üzerinden vergi dairesi tarafından hesaplanarak bu alacağı miktar itibariyle tespit eden idari muameledir”. Yine yukarıda belirttiğimiz üzere vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın başından başlayarak beş yıl içinde tarh ve mükellefe tebliğ edilmeyen vergiler zamanaşımına uğrar. Nitekim zamanaşımı hükmü gereği belirtilen süre geçtikten sonra tarhiyat yapılması mümkün değildir. Ancak belirtmek gerekir ki zamanaşımı süresinin hesaplanması, hesap döneminin takvim yılı yahut özel hesap dönemi olmasına göre farklılık arz eder. Hesap dönemi takvim yılı olanlar için zamanaşımı süresinin başlangıcı, vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın başı olarak belirlenmiştir. Bununla birlikte Vergi Usul Kanununun 174’üncü maddesinde “…bu maddeye göre özel hesap dönemi tayin edilenlerin ticari ve zirai kazançları, hesap dönemlerinin kapandığı takvim yılının kazancı sayılır” denmektedir. Dolayısıyla özel hesap dönemi tayin edilenler için zamanaşımı süresi başlangıcı, hesap döneminin kapandığı yılı takip eden yılın başı olacaktır.
Üçüncü koşul tebliğin kanunda belirtilen sürede yapılmamasıdır. Vergi Usul Kanununun 21’inci maddesine göre “Tebliğ, vergilendirmeyi ilgilendiren ve hüküm ifade eden hususların yetkili makamlar tarafından mükellefe veya ceza sorumlusuna yazı ile bildirilmesidir”. Hükümden anlaşılacağı üzere zamanaşımı süresi tebliğ işlemine bağlandığından mevzuatın belirlediği usul ve şekle uygun olarak yapılmalıdır.
Tarh zamanaşımı hususunda temel düzenlemeler Vergi Usul Kanunu’nda yer almaktadır. Bununla birlikte Vergi Usul Kanunu hükümlerine tabi vergi, resim, harç kanunlarında bazı özel düzenlemeler de mevcuttur. Şimdi bunlara değinelim.
2.1.Yıllara Sâri İnşaat ve Onarım İşlerinde Zamanaşımı
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 42 ilâ 44’üncü maddeleri ile genel hükümlerden ayrımlaştırılan Yıllara Sâri İnşaat ve Onarım İşleri, başladıkları yılda tamamlanmayıp sonraki yıllara da sirayet eden inşaat ve onarım işleridir. Mezkûr Kanunun 44’üncü maddesinde “İnşaat ve onarma işlerinde geçici ve kesin kabul usulüne tabi olan hallerde geçici kabulün yapıldığını gösteren tutanağın idarece onaylandığı tarih; diğer hallerde işin fiilen tamamlandığı veya fiilen bırakıldığı tarih bitim tarihi olarak kabul edilir” denmektedir. Dolayısıyla yıllara sâri işlerde kâr ve zararın işin bitimine bağlanmasının tabi sonucu olarak bu işlerle ilgili zamanaşımı süresi de işin bittiği yılı takip eden yıldan başlamaktadır.
Yıllara sâri işlerde dikkat edilmesi gereken husus birden fazla yıllara sâri işin bir arada yapılması veya yıllara sâri işlerin diğer işlerle bir arada yapılması durumudur. Söz konusu işlerde giderlerin hangi esaslara göre dağıtılacağı Gelir Vergisi Kanununun 43’üncü maddesinde hükme bağlanmıştır. Buna göre ortak giderler ilgili madde doğrultusunda dağıtılacak ve sonrasında vergiyi doğuran olay dikkate alınarak zamanaşımı süresi hesaplanacaktır.
Yıllara sâri inşaat ve onarım işleri ile ilgili açıklamalar hem gelir vergisi hem de kurumlar vergisi mükellefleri için geçerlidir.
2.2.Tasfiye Halinde Zamanaşımı
Kurumlar Vergisi Kanununun 17’inci maddesinde “Her ne sebeple olursa olsun, tasfiye haline giren kurumların vergilendirilmesinde hesap dönemi yerine tasfiye dönemi geçerli olur” denmektedir. Yine 17’inci maddenin 1’inci fıkrasının (a) bendine göre “Tasfiye, kurumun tasfiyeye girmesine ilişkin genel kurul kararının tescil edildiği tarihte başlar ve tasfiye kararının tescil edildiği tarihte sona erer. Başlangıç tarihinden aynı takvim yılı sonuna kadar olan dönem ile bu dönemden sonraki her takvim yılı ve tasfiyenin sona erdiği dönem için ilgili takvim yılı başından tasfiyenin bitiş tarihine kadar olan dönem bağımsız bir tasfiye dönemi sayılır”. Bununla birlikte 17’inci maddenin 1inci fıkrasının (ç) bendine göre “Bir yıldan fazla süren tasfiyelerde tarh zamanaşımı, tasfiyenin sona erdiği dönemi izleyen yıldan itibaren başlar”. Buradan hareketle tasfiyenin başladığı yıl bitmesi ile başladığı yıldan sonraki bir yılda bitmesinin zamanaşımı süresinin hesaplanması bakımından özellik arz ettiğini söyleyebiliriz. Şöyle ki tasfiyenin başladığı yıl bitmesi halinde genel zamanaşımı kuralı geçerli olacaktır. Yani özellik arz eden bir durum olmamakla birlikte zamanaşımı süresi izleyen takvim yılından başlayacaktır. Lakin bağımsız tasfiye dönemi birden fazla dönemi kapsadığı takdirde, tasfiyenin neticelendiği yılı izleyen takvim yılından başlayacak ve beşinci yılın sonunda tamamlanacaktır.
2.3.Damga Vergisinde Zamanaşımı
60 No.lu Damga Vergisi Genel Tebliği’ne göre,
a) Yabancı memleketlerle (yurt dışında bulunan konsolosluklarımız dâhil) Türkiye’deki yabancı elçilik ve konsolosluklarda düzenlenen kâğıtlarda, bu kâğıtların Türkiye’de resmi dairelere ibraz edildiği, üzerine devir veya ciro işlemleri yürütüldüğü veya herhangi bir suretle hükmünden faydalanıldığı,
b) Damga vergisine tabi olup vergi ve cezası zamanaşımına uğrayan kâğıtların hükmünden tarh zamanaşımı süresi dolduktan sonra faydalanıldığı takdirde, bu kâğıtların hükmünden faydalanıldığı,
c) Ticarî, ziraî veya meslekî faaliyetlere ilişkin olmamak şartıyla gerçek kişiler arasında düzenlenen akitlerle ilgili kâğıtlarda, bu kâğıtların resmi daire veya notere ibraz edildiği,
Tarih itibarıyla damga vergisinde vergiyi doğuran olay gerçekleşmektedir. Yine Vergi Usul Kanununun “Zamanaşımı Süreleri” başlıklı 114’üncü maddesine göre “Damga vergisine tabi olup vergi ve cezası zamanaşımına uğrayan evrakın hükmünden tarh zamanaşımı süresi dolduktan sonra faydalanıldığı takdirde mezkûr evraka ait vergi alacağı yeniden doğar” denmektedir.
İlgili hükümler doğrultusunda damga vergisinde normal zamanaşımı süresi, damga vergisine tabi kâğıtların düzenlendiği tarihi takip eden yıldan itibaren beş yıl olmakla birlikte, damga vergisine tabi evraktan tarh zamanaşımı süresi dolduktan sonra yeniden faydalanıldığı takdirde ilgili evraka ilişkin vergi alacağı yeniden doğacaktır. Dolayısıyla bu hususu zamanaşımının yeniden başlaması olarak değil, vergiyi doğuran olayın ikinci kez ortaya çıkması yahut ayrı bir vergi alacağının doğması şeklinde değerlendirmek mümkündür.
Öte yandan Damga Vergisi ile ilgili bu istisnai hükmün uygulanabilmesi, yani vergi alacağının yeniden doğabilmesi için, damga vergisine tabi kâğıdın hükmünden yararlanmanın mutlaka tahakkuk zamanaşımının dolmasından sonra olması gerekmektedir. Vergiyi doğuran olay gerçekleştikten sonra henüz damga vergisine tabi kâğıda ilişkin vergi alacağı zamanaşımına uğramamışsa, bu kâğıtta yazılı hükümden tekrar faydalanmak vergi alacağının yeniden doğmasına yol açmayacaktır.
2.4.Veraset ve İntikal Vergisinde Zamanaşımı
Normal olarak bir kazanç vergisinde mükellefiyetin, vergiyi doğuran olay ile başlayacağı ve mükellefiyetle ilgili olarak şekli ve asli yükümlülüklerin ne suretle yerine getirileceği düzenlenir. Ayrıca mükellefiyetin başladığı haller düzenlenmez. Veraset ve intikal vergisinin en önemli özelliği mükellefiyetin başlangıç anının kanunla belirlenmiş olmasıdır. Şöyle ki, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu’nun 20’inci maddesinde belirtildiği üzere mükellefiyet,
a) Beyanname verildiği takdirde, beyannamede gösterilen mallar için beyanname tarihinde;
b) Verilen beyannamede gösterilmeyen mallar ile beyanname verilmeyen hallerde intikal eden malların idarece tespit olunduğu tarihte;
c) Terekenin tahriri, defter tutma veya resmi tasfiye hallerinde mahkemece bu muamelelerin ikmal edildiği tarihte başlamaktadır.
Veraset ve İntikal Vergisi’nde vergiyi doğuran olay Türkiye Cumhuriyeti tabiiyetinde bulunan şahıslara ait mallar ile Türkiye’de bulunan malların veraset yoluyla veya herhangi bir suretle karşılıksız olarak bir kişinin mülkiyetinden diğer bir kişinin mülkiyetine geçmesidir. Dolayısıyla normal zamanaşımı süresinin de vergiyi doğuran olay ile başlaması gerekir. Lâkin Veraset ve İntikal Vergisi’ne özgü olmak üzere zamanaşımı süresi münferit bir düzenlemeye tabidir. Mükellefiyetin doğuşu yukarıda da belirttiğimiz üzere farklı hukuki olaylara bağlanmıştır. Bu doğrultuda tarh zamanaşımı süresinin tespitinde, mükellefiyetin başlangıç tarihi esas alınacak ve bu tarihi izleyen yılbaşından itibaren tarh zamanaşımı süresi hesaplanacaktır. Anlaşılacağı üzere bu sayede vergi dairesinin bilgisinde olmayan intikaller nedeniyle doğacak vergiler açısından zamanaşımı süresi, idarenin bilgisine girene kadar başlamayacaktır.
2.5. Katma Değer Vergisinde Zamanaşımı
Katma Değer Vergisinde vergiyi doğuran olay 3065 sayılı Kanunun 10’uncu maddesinde düzenlenmiştir. Dolayısıyla zamanaşımı 10’uncu maddede belirtilen işlemlerin meydana geldiği ve bu sebeple vergi borcunun doğduğu takvim yılını takip eden yılbaşından itibaren 5 yıldır.
Burada Devreden Katma Değer Vergisine ayrı bir parantez açılabilir. KDVK hükümlerine göre bir vergilendirme döneminde mükellefin indirebileceği KDV, hesaplanan KDV’den yüksek ise aradaki fark bir sonraki döneme devredebilir. Mükellefler bu vesileyle uzun dönemler itibarıyla fiilen ödenecek KDV beyan etmeyebilirler. Zamanaşımı süresinin başlangıcı, vergiyi doğuran olaya bağlandığından, ödenecek vergi beyan edilmemiş olması zamanaşımı süresini uzatmayacaktır. Daha açık bir ifade ile KDV’de vergiyi doğuran olay ile başlayan zamanaşımı, devreden KDV sebebiyle uzamayacaktır.
2.6.Şarta Bağlı İstisna ve Muafiyetlerde Zamanaşımı
Vergi Usul Kanununun 114’üncü maddesine göre “Şarta bağlı istisna veya muafiyet uygulamaları sonucu kısmen veya tamamen alınmayan vergilere ilişkin zamanaşımı süresi, istisna veya muafiyet şartlarının ihlâl edildiği tarihi takip eden takvim yılı başından itibaren başlar”. Buna göre tarh zamanaşımı süresi şarta bağlı istisna ve muafiyet hükümlerinin ihlal edildiği tarihi takip eden yıldan itibaren beş yıldır.
Bu kapsamda Kurumlar Vergisi Kanununun 5’inci maddesinin 1’inci fıkrasının (e) bendine değinelim: “Kurumların, en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri, rüçhan hakları ve bu fıkranın (a) bendi kapsamında istisna kazançlarına kaynak oluşturan yatırım fonlarının katılma paylarının satışından doğan kazançların %75’lik kısmı kurumlar vergisinden müstesnadır. Bu istisna, satışın yapıldığı dönemde uygulanır ve satış kazancının istisnadan yararlanan kısmı satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar pasifte özel bir fon hesabında tutulur. Ancak satış bedelinin, satışın yapıldığı yılı izleyen ikinci takvim yılının sonuna kadar tahsil edilmesi şarttır. Bu süre içinde tahsil edilmeyen satış bedeline isabet eden istisna nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler ziyaa uğramış sayılır”. Hükme göre satışın gerçekleştiği tarihi takip eden beşinci yılın sonuna kadar özel fon hesabı işletmeden çekilirse istisna şartı ihlal edilmiş olacak ve zamanaşımı şartın ihlalinin takip eden takvim yılı başından başlayacaktır.
2.7.MTV’de Zamanaşımı
Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanununun 9’uncu maddesinde “Motorlu taşıtlar vergisi, taşıtların kayıt ve tescilinin yapıldığı yerin vergi dairesi tarafından her yıl Ocak ayının başında yıllık olarak tahakkuk ettirilmiş sayılır. Tahakkuk ettirilen vergi, ayrıca mükellefe tebliğ olunmaz ve vergi tahakkuk ettirilen günde tebliğ edilmiş sayılır” hükmü yer almaktadır. Buna göre ilgili vergide tarh zamanaşımı bulunmamaktadır.
3.Zamanaşımının Durması
Zamanaşımının durması, o ana kadar işlemiş olan zamanaşımı süresinin işlediği noktada durması, buna yol açan sebebin ortadan kalktığı andan itibaren kaldığı yerden işlemeye devam etmesi demektir. Daha önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı durmuşsa, sebep ortadan kalkınca, zamanaşımı kaldığı yerden işlemesini sürdürür.
3.1.Takdir Komisyonuna Sevk
Vergi Usul Kanununun 114’üncü maddesi “Şu kadar ki, vergi dairesince matrah takdiri için takdir komisyonuna başvurulması, zamanaşımını durdurur. Duran zamanaşımı mezkûr komisyon kararının vergi dairesine tevdiini takip eden günden itibaren kaldığı yerden işlemeye devam eder. Ancak işlemeyen süre her hâl ve takdirde bir yıldan fazla olamaz” demek suretiyle matrah takdiri için takdir komisyonuna başvurulmasının zamanaşımını durduracağını hüküm altına almıştır. Belirtmek gerekir ki Vergi Usul Kanununun 114’üncü maddesi uyarınca zamanaşımının durması için, takdir komisyonuna yapılan başvuruların matrah takdiri için yapılması, Kanun’un 30’uncu maddesinde yazılı resen takdir nedenlerinden herhangi birinin bulunması gerekir. Emsal bedeli tayini, kıymet takdiri gibi sebeplerle gibi sebeplerle takdir komisyonuna başvurulması zamanaşımını durdurmayacaktır.
3.2.Mücbir Sebep
Tarh zamanaşımını durduran bir diğer sebep mücbir sebeplerin varlığıdır. Vergi Usul Kanununun 13’üncü maddesinde mücbir sebepler sayılmıştır: “1. Vergi ödevlerinden her hangi birinin yerine getirilmesine engel olacak derecede ağır kaza, ağır hastalık ve tutukluluk; 2. Vergi ödevlerinin yerine getirilmesine engel olacak yangın, yer sarsıntısı ve su basması gibi afetler; 3. Kişinin iradesi dışında vukua gelen mecburi gaybubetler; 4. Sahibinin iradesi dışındaki sebepler dolayısıyla defter ve vesikalarının elinden çıkmış bulunması; gibi hallerdir.” Yine aynı Kanunun 15’inci maddesi “13 üncü maddede yazılı mücbir sebeplerden her hangi birinin bulunması halinde bu sebep ortadan kalkıncaya kadar süreler işlemez. Bu takdirde tarh zamanaşımı işlemeyen süreler kadar uzar” demektedir. Dolayısıyla mücbir sebep nedeniyle duran süre, zamanaşımı süresinin sonuna ilave edilecektir.
4.Zamanaşımının Kesilmesi
Zamanaşımının kesilmesi (kat’ı) ise, borçlunun veya alacaklının veya hâkimin belli fiillerinin sonucu olarak, işlemiş bulunan zamanaşımı süresinin yanması ve kesilmeye neden olan olaydan itibaren yeni bir zamanaşımı süresinin işlemeye başlamasıdır. Vergi Usul Kanunu’nda tarh zamanaşımının kesilmesi hali düzenlenmemiştir.
5.Tarh Zamanaşımının Sonuçları
Tarh zamanaşımı süresinin dolmasıyla alacaklı vergi dairesinin vergiyi tarh ve tebliğ etme, diğer bir ifadeyle tahakkuk etme yetkisi ortadan kalkmaktadır. Mükellefe vergi/ceza ihbarnamesi ve ödeme emri gönderilemez.
Vergi Usul Kanununun 138’inci maddesinde vergi incelemesinin tarh zamanaşımı süresinin sonuna kadar yapılabileceği hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla zamanaşımına uğrayan vergi alacağı için vergi incelemesi yapılamaz.
Kaynakça
— 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu
— 197 sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu
— 213 sayılı Vergi Usul Kanunu
— 488 sayılı Damga Vergisi Kanunu
— 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu
— 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu
— 7338 sayılı Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu
— 60 sıra No.lu Damga Vergisi Genel Tebliği
— Veraset ve İntikal Vergisi (e-kitap), denet.com
— A. Mehmet Özyer, Vergi Usul Kanunu Uygulaması, 2008.
— Adil Nas, Vergi Hukukunda Tarh Zamanaşımı, AUHFD, 2011.
— Erdoğan Arslan, Tarh Zamanaşımı, Vergi Dünyası Dergisi, 2007 (Ekim).
— Fatma Turna, Türk Vergi Hukukunda Zamanaşımı, Yüksek Lisans Tezi, 2014.
— İhsan Kağan Bayraktar, Vergi Hukukunda Zamanaşımı, Yüksek Lisans Tezi, 2015.
— M.Bahaettin Kayışoğlu, Vergi Hukuku Bakımından Zamanaşımı, Ankara Barosu Dergisi, 1980.
— Mesut Uçak, Vergi Hukukunda Tarh Zamanaşımı Müessesesi ve Özellikli Durumlar, Vergi Raporu Dergisi, 2009 (Kasım).
— Mualla Öncel, Ahmet Kumrulu, Nami Çağan, Vergi Hukuku, 2008.
— Murat Batı, Damga Vergisinde Zamanaşımına İlişkin Özel Bir Durum, t24.com.tr, 20 Ekim 2022.
— Yiğit Kovancı, Vergi Hukukunda Zamanaşımı, Yüksek Lisans Tezi, 2010.
Bu makalenin tüm hakları www.alomaliye.com’a aittir. İktibas belirtilmeden ve linkimiz verilmeden (kaynak belirtilmeden) tamamı ya da bir kısmı herhangi bir ortamda (yazılı-görsel-işitsel-sanal-bulut-eğitim vb. ortamlar) kullanılamaz. Aksi kullanımlarda gerekli yasal işlemler yapılır.