Dr. Emrah AYGÜL
Yeminli Mali Müşavir
Bağımsız Denetçi
emrah.aygul@erisymm.com
Şirketler, yatırıma dönüşmeyecek nakit fazlasını, kâr dağıtımına bağlı vergi yükü dolayısıyla ortaklarına dağıtmadan şirket varlığı olarak değerlendirebilmektedir. Nakit fazlası şirket bünyesinde değerlendirildiğinde oluşan kazançlar %25 oranında geçici/kurumlar vergisine konu olacaktır. Oluşan kazançların bir kısmı, kazanca konu nakdin satın alma gücünün korunmasına ilişkin olacağından, yani reel anlamda kazanç olmayacağından, satın alma gücündeki artışın “kazanç” adı altında vergilendirmesi şirkette nakit fazlasının zaman geçtikçe vergi yolu ile erozyona uğramasına (satın alma gücünün kaybına) sebep olacaktır. Hatta bir şirket düşünelim, 100.000 USD sermaye ile kurulsun ve 100.000 USD’yi hiçbir iş yapmadan bankada vadesiz mevduatta tutsun. Bu şirketin bankadaki parasının kur farkı kazancının (TL değerindeki artışın) vergilendirilmesi dolayısıyla zaman geçtikçe para USD bazında eriyecek ve uzun vadede vergi ile tükenecektir. Şahısların bankada tuttukları dövizlerde ise böyle bir sorunun (şu an için) olmadığı malumdur. Dolayısıyla yatırıma dönüşmeyecek nakit fazlasının şirkette tutulması pek makul gözükmemektedir. Bu noktada şu husus ileri sürülebilir: “Enflasyon düzeltmesi şirkette bahsedilen vergilendirilecek fiktif kazancı azaltacaktır.” Ancak unutmamak gerekir ki enflasyon düzeltmesinin kârı azaltması, özkaynaktaki enflasyon düzeltmesi artışına bağlıdır ve bu artış işletmeden çekildiğinde kurumlar vergisine tabidir. Yani enflasyon düzeltmesi mutlak bir vergi avantajı sağlamamaktadır.
Peki tutarları kâr dağıtımı yerine ortağa borç versek?
Bu noktada tabi şu soruda sorulabilir: Kâr dağıtımı yapmasak ve ortaklara tutarı borç versek?
Bu durumda ortaklara verilen borç için TCMB tarafından ilan edilen bankalarca açılan ticari kredilere uygulanan ağırlıklı ortalama faiz oranı ile faiz hesaplanmalı, faiz için de %20 oranında KDV hesaplanarak ortağa fatura edilmelidir. Bu yöntemin vergi yükü yüksek hesaplandığı gibi, çözülemeyen problem zaman içinde daha da büyümektedir.
Tabi şunu da unutmamak gerekir: Ortaklardan alacaklı olunan süreçte 7440 sayılı Kanun ya da önceki af kanunları gibi bir kanun çıkarsa, ortaklardan alacaklı olunan tutar %3 gibi düşük bir vergi yükü ile silinebilecek, kâr dağıtım stopajı ya da silinen tutarlar için ortakların gelir vergisi yükümlülüğü oluşmayacaktır. Ancak böyle bir yasa çıkar mı, çıkarsa vergi oranı ne olur ya da ne zaman çıkar bilinmemektedir.
Kurlar artmadan kâr dağıtımı ile yıl başında dövizleri ortaklara aktarsak rasyonel olur mı? Kâr dağıtımının vergi yükü ne kadar olur?
Kâr dağıtımı iki aşamalı vergi doğurmaktadır. İlk aşamada gerçek kişi ortaklara ya da yabancı dar mükellef kurumlara dağıtılacak kar paylarından %10 oranında stopaj kesilir. Bu stopaj, kârın dağıtıldığı ayı takip eden ayın 26. gününe kadar muhtasar beyanname ile ödenir. Burada şu hususu da belirtmekte fayda var. Çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmalarına göre dar mükellef kurumlara dağıtılan kârlarda stopaj oranı %5 gibi daha düşük oranlarda belirlenebilmektedir.
İkinci aşama gerçek kişi ortakların yıllık beyannamelerinde kâr dağıtımından elde ettikleri menkul sermaye iradını beyan etmesi ve hesaplanan gelir vergisini ödemesidir. Bu vergilendirme için beyanname, kârın dağıtıldığı yılı takip eden yılın mart ayında verilir. Vergi ise mart ve temmuz aylarında olmak üzere iki eşit taksitte ödenir. Verginin ödeme takvimi, enflasyon da dikkate alındığında Ocak ayında kâr dağıtımını rasyonel kılmaktadır. Yani paranın ortakların eline geçtiği tarih ile vergi ödeme tarihleri arasındaki en uzun süreyi Ocak ayındaki kâr dağıtımı sağlamaktadır.
Beyanda, brüt kâr dağıtımının yarısı vergiden istisnadır. Diğer yarısı için hesaplanacak vergiden de %10 oranındaki stopaj tutarı düşülecektir. Böylece en yüksek vergi diliminin %40 olduğu dikkate alındığında, kâr dağıtımı tutarı ne kadar yüksek olursa olsun bir gerçek kişinin ödeyeceği kâr dağıtımına ilişkin gelir vergisi en fazla (artan oranlı tarifeden ve diğer gelir etkisinden dolayı) %10’a eşit ya da altında olur.
Beyana tabi başka geliri (Türkiye’de tevkifata tâbi tutulmuş olan; birden fazla işverenden elde edilen ücretler, menkul sermaye iratları ve gayrimenkul sermaye iratları) olmayan gerçek kişi ortaklar için gelir vergisi beyan sınırı 2023 yılı için 150.000 TL’dir. Yani ortağa düşen brüt kâr dağıtımı tutarının yarısı 150.000 TL’yi geçmez ise beyanname verilmez. Diğer bir deyişle beyana tabi başka gelir yok ise brüt 300.000 TL kâr payı beyan konusu edilmeyeceğinden, yıllık gelir vergisi yükü de oluşturmayacaktır. Yine beyan tutarı aşılsa dahi, beyannamede indirim ve stopaj dolayısıyla vergi doğmaması da mümkündür.
Şirketlerin, Türkiye’deki şirketlerden elde ettikleri kâr payları kurumlar vergisinden istisnadır.
Şimdi buraya kadar aktardığımız açıklamalar ile bir simülasyon kurgulayalım.
Veriler ve varsayımlar:
— Şirketin 1.000.000 USD atıl ve gelecekte yatırıma dönüşmeyecek parası bulunmaktadır.
— Kurlar: 1 USD= 31.12.2023 ve 10.01.2024 tarihi 30 TL, 26.02.2024 tarihi 31 TL, 31.12.2024 tarihi 48 TL, 31.03.2025 tarihi 53 TL, 31.07.2025 tarihi 58 TL
— Kurumlar vergisi oranı: %25
— Kâr dağıtımı stopajı oranı: %10
— Şirket 2 ortaklı ve ortakların pay oranı eşit.
— Para ortaklara da dağıtılsa ya da şirkette de tutulsa vadesiz döviz tevdiat hesabında muhafaza edilecektir.
— Ortakların diğer gelirlerinden dolayı marjinal gelirleri %40 vergi oranına tabidir.
— 2024 yılında Yİ-ÜFE artış oranı: %60
— 2025 yılında Yİ-ÜFE artış oranı: %50, USD kur artışı oranı: %60 (1 USD=76,8 TL)
— 2024 ve 2025 yıllarında enflasyon düzeltmesi yapılacak ve vergiye esas kazanca etki edecektir.
Simülasyon 1: 10.01.2024 tarihli genel kurul toplantısında yasal yedekler sonrası brüt 1.000.000 USD (30.000.000 TL) ortaklara kâr dağıtımı yapılması kararlaştırılmıştır. Aynı günde stopaj sonrası net kâr payları ortakların hesabına yatırılmıştır. Her bir ortağın eline geçen tutar %10 stopaj sonrası 450.000 USD karşılığı 13.500.000 TL’dir. Brüt kâr payları ise 500.000 USD karşılığı 15.000.000 TL’dir.
Ortaklar stopaj sonrasında paylarına düşen 450.000 USD tutarı alarak vadesiz USD hesabına yatırmışlardır.
Ödenecek vergiler:
Stopaj tutarı olan (30.000.000 x %10=) 3.000.000 TL 26.02.2024 tarihinde vergi dairesine ödenmiştir (Ödeme tarihindeki USD karşılığı 3.000.000/31=96.774,19 USD).
Ortakların vergi ödemeleri= ((Brüt kâr payı/2)x%40)- (Brüt kâr payı x %10)= her bir ortak için kâr dağıtımından dolayı 1.500.000 TL yıllık gelir vergisi hesaplanmaktadır. Bu vergiler 2025 yılı Mart ve Temmuz aylarında ödenecektir.
Ödemelerin olduğu tarihte, ödemelerin döviz karşılığı 31.03.2025 tarihinde (2 x 750.000 TL)/53=28.301,89 USD, 31.07.2025 tarihinde (2 x 750.000 TL)/58=25.862,07 USD olarak hesap edilmektedir.
Brüt 1.000.000 USD kâr dağıtımı için ödenen vergiler 150.938,15 USD’ye tekabül etmektedir. Böylece paranın şirketten çıkarılmasının vergi yükü brüt kâr dağıtımı üzerinden 150.938,15 USD/1.000.000 USD=%15 olarak hesap edilmektedir.
Kâr dağıtımından dolayı 2024 yılında (1.000.000 x(48-30)=)18.000.000 TL kur farkı kazancı hesaplanması engellenmiştir. Eğer enflasyon düzeltmesi olmasaydı kâr dağıtımının %25 vergi oranı ile sadece 2024 yılı için 4.500.000 TL geçici/kurumlar vergisi avantajı sağladığı söylenebilirdi. Ancak kâr dağıtımı sonrası enflasyon düzeltmesi yolu ile özkaynakların da 18.000.000 TL artması ve gider etkisi oluşturmasının da önüne geçilmiştir. Yani enflasyon düzeltmesi olanağı dolayısıyla, kâr dağıtımının 2024 yılında geçici/kurumlar vergisini azaltıcı etkisinden söz edilemez.
Ancak kâr payı dağıtılmasaydı, dağıtılmayan kâr payı için enflasyon düzeltmesi yapılacağından, özkaynaklarda işletmeden çekilmesi kurumlar vergisine tabi 18.000.000 TL riskli kaynak oluşacaktı. Riskli kaynağın enflasyon düzeltmesi ile her yıl katlanarak büyümesi ve ileride enflasyon düzeltmesinin uygulanmamasının dönem kazancını etkileme olasılığı, kâr dağıtımını avantajlı kılmaktadır. Kâr dağıtımı, potansiyel vergi yükü olan riskli kaynağın (pasif kalemlere ait enflasyon fark hesaplarının) oluşmasının önüne geçmiştir.
Simülasyon 2: Kâr dağıtılmaz ve para şirkette tutulur.
2024 yılında, öngörülen kur artışı oranı kadar Yİ-ÜFE artışı olduğundan, diğer bir deyişle dağıtılması tartışılan tutarın kur kazancı kadar (gelir etkisi), bu tutarın özkaynaktaki karşılığının enflasyon düzeltmesi artışı (gider etkisi) olacağından paranın şirkette tutulması 2024 yılı için geçici vergi ve kurumlar vergisini etkilemeyecektir. Ancak, özkaynaklardaki enflasyon düzeltmesi artışları yani pasif kalemlere ait enflasyon fark hesapları, herhangi bir suretle başka bir hesaba nakledildiği veya işletmeden çekildiği takdirde, bu işlemlerin yapıldığı dönemlerin kazancı ile ilişkilendirilmeksizin, bu dönemde vergiye tâbi tutulacaktır. Böylece 2024 yılında özkaynaklarda işletmeden çekilmesi kurumlar vergisine tabi 18.000.000 TL riskli kaynak (pasif kalemlere ait enflasyon fark hesabı) oluşacaktır.
2025 yılında ise;
— Atıl nakde ilişkin enflasyon düzeltmesinden kaynaklı (48.000.000 TL x %50 ( 2025 yılı Yİ-ÜFE artış oranı)=) 24.000.000 TL özkaynak enflasyon fark hesabı oluşacaktır. Bu tutar aynı zamanda vergiye esas kazancın tespitinde gider olarak dikkate alınacaktır.
— Banka hesaplarında ise kur farkından dolayı (48.000.000 TL x %60 (kur artış oranı))= 28.800.000 TL kur kazancı oluşacaktır.
— Böylece atıl nakitten kaynaklı 4.800.000 TL vergiye esas kazanç beyan edilecektir.
— Yıl sonunda atıl nakit tutarı (1.000.000 USD karşılığı) 76.800.000 TL olacaktır. Ancak bu nakit için (4.800.000 TL x 0,25)=1.200.000 TL vergi ödeneceğinden, atıl nakit tutarı bu kadar azalacaktır.
— Atıl nakit tutarı için özkaynaklarda (18.000.000+24.000.000=) 42.000.000 TL tutarında işletmeden çekilmesi kurumlar vergisine tabi enflasyon fark hesabı (riskli kaynak) oluşacaktır. Bu tutarın potansiyel vergi yükü (42.000.000 TL x0,25=) 10.500.000 TL olarak hesap edilmektedir.
Dolayısıyla döviz olarak tutulan atıl nakit, kur artışları ile sürekli artmakta, artışın bir kısmı artışın olduğu yılda vergiye tabi olurken, kalan diğer kısmı enflasyon düzeltmesi yolu ile paranın işletmeden çekileceği dönemde vergilendirilmek suretiyle ertelenmektedir. Para işletmeden çekildiğinde yine kâr dağıtım stopajı ve ortakların yıllık gelir vergisi yükümlülüklerinin olacağı da unutulmamalıdır.
Ayrıca ileriki yıllarda kâr dağıtımı stopajı oranı, enflasyon düzeltmesinin vergi etkisi, kurumlar vergisi oranı, kâr dağıtımına ilişkin istisna uygulamasının akıbetinin ne olacağının bilinmemesi ilave risk oluşturmaktadır.
Sonuç olarak;
— Artan faiz oranları, kur artışı (özellikle de yerel seçim sonrası dönem için) şirketlerde tutulan ve yatırıma dönüşmeyecek atıl nakitlerin fiktif kazanç oluşturmasına, bu nakitlerin vergi ile erozyona uğramasına sebep olabilmektedir. Unutmamak gerekir ki atıl nakitler şirkette değer kazandıkça büyümekte ve problemin çözümü de zorlaşmaktadır.
— Atıl nakdin reel değerini korumak, uzun dönemde daha az vergi vermek için kâr dağıtımı ile ve vergisi ödenerek nakitler, gerçek kişi ortaklara aktarılarak zarar kes yapılabilir. Bu yöntemde yıl başında (Ocak ayında) %10 stopaj ile para kâr dağıtımı yolu ile gerçek kişi ortaklara aktarılarak, şirkette oluşacak kur farkı, faiz vb. kazançların vergi etkisinin sonlandırılması sağlanabilir. Bu durumda gerçek kişi ortaklar için yarısı vergiden istisna olan brüt kâr paylarına ilişkin hesaplanacak (kâr dağıtımı tutarı ne olursa olsun en fazla brüt kâr payının %10’u kadar-kâr dağıtımı tutarı düşük ise beyan gerekmeyebilir/beyan olsa da vergi hesaplanmayabilir) gelir vergisinin takip eden yılda Mart ve Temmuz aylarında iki taksitte enflasyondan kaynaklı erime ile ödeneceği de dikkate alınmalıdır.
— Her ne kadar enflasyon düzeltmesi şirketlerde tutulan ve yatırıma dönüşmeyecek atıl nakitlerin vergi ile erozyona uğramasını kısmen ya da tamamen önlese bile, mutlak bir vergi avantajı sağlamamaktadır. Atıl fon işletmeden çekildiğinde, vergilendirilmemiş tutar vergiye tabi hale gelebilmektedir.
— Önerilmese de son yöntem olarak atıl nakit ortaklara borç verilerek, ileride çıkacak af kanunları uyarınca ortaklardan olan alacak %3 vergi oranı ile silininceye kadar, alacak için faiz ve faiz için KDV hesaplanarak ortaklara fatura edilebilir. Ancak ortaktan olan alacağı silebilecek af kanunu çıkar mı, çıkarsa silme işlemine ilişkin vergi oranı ne olur ya da ne zaman çıkar bilinmemektedir. Bu yöntemin ilave KDV yükü dolayısıyla vergi yükü yüksektir.
[vc_row][vc_column][vc_message message_box_color=”juicy_pink”]
Bu makalenin tüm hakları www.alomaliye.com’a aittir. İktibas belirtilmeden ve linkimiz verilmeden (kaynak belirtilmeden) tamamı ya da bir kısmı herhangi bir ortamda (yazılı-görsel-işitsel-sanal-bulut-eğitim vb. ortamlar) kullanılamaz. Aksi kullanımlarda gerekli yasal işlemler yapılır.
[/vc_message][vc_column_text]