Abbasiler zamanında kullanılmaya başlayan üstadüd-dar, Vezirden sonra gelen ve mali işlere bakan bir birimin adıdır. Bu daireye bağlı çalışan ve işi bilen maharetli ve marifetli kişilere de üstad denilmektedir.
Muharrem ÖZDEMİR
Yeminli Mali Müşavir
HMB Vergi Müfettişi (E)
Manisa Defterdarı (E)
İstanbul Atlas Üniversitesi Mütevelli Heyeti Üyesi
[email protected]
Üstadlık kavramının Tarihçesi
Bakanlıkların teftiş, soruşturma birimleri özellikle Hazine ve Maliye Bakanlığı denetim elemanları ile Bankaların teftiş birimleri arasında kıdemsiz olanın kıdemli olana bilen danışılan anlamında üstad diye hitap edildiğini biliyoruz.
1923 yılında Mülkiye’den mezun olarak 1925 yılında Maliye Müfettiş muavini olarak Teftiş Kuruluna intisap eden (067) kıdem numaralı İsmail Hakkı ÜLKMEN, Maliye Teftiş Kurulu Üyeleri arasında karşılıklı saygı ve sevginin tezahürü olarak kabul edilen “Üstad” tabirini ilk kullanan kişidir.[1]
Üstad tabiri, Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası’nın üyeleri arasında sıklıkla kullanıldığını ve yemin metinlerinde üstadlık lafzına vurgu yapıldığı[2] ve bu anlamda Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın oğlu Halim Paşa bu locanın ilk üstâd-ı a‘zamı olarak bilinir.[3]
Bu bilinenler aksine ilk üstadlık kurumu ve unvanı 750-1258 yılları arasında hüküm süren Abbâsîler döneminde kullanılmıştır.
XII. asrın başlarından itibaren üstâdâr olarak isimlendirilen bir görevli tayin edilmeye başlanmış, halife sarayının gelir-gider işlerini yerine getirmek, hanedan ailesine ait gayrimenkullerden elde edilen gelirlerin takibini yapmak, Kâbe’nin örtüsünün hazırlanmasına nezaret etmek gibi görevler üstlenen üstâdârlar bunların dışında hanedan ailesine ve özellikle halifeye yakınlıkları sayesinde devletin idaresiyle ilgili pek çok konuda önemli bir rol oynamışlardır.[4]
Abbasilerde üstadüd-dar saray hizmetlilerinin reisidir ve mevkii de vezirden sonra gelmektedir. Halifeye öncekilerden intikal eden emanetleri korur, halifeye dua edildiğinde ardından onun adı da zikredilir. İşlerinin çokluğu nedeniyle ortalıkta pek görünmez. Bu göreve getirilenlerden bazılarının büyük servet edindiklerini, nüfuz sahibi olduklarını ve devleti tahakkümleri altına aldıklarını tespit edebilmekteyiz.[5]
Öyle ki, üstadüd-dar zaman zaman halife ve veziri nüfuzları altına alarak yüksek dereceli memurluklara yapılacak atamalarda ve üst düzey görevlilerin azledilmesinde en etkili kişi olabilmişlerdir. Ayrıca bu nüfuzlarının sonucu olarak üstadüd-dar vezirliğe atanması muhtemel en güçlü şahıslar olarak öne çıkmışlardır.
İlk Üstâdüddârlığa, Halife Muktefî-Liemrillâh (1136-1160) tarafından İzzüddîn Abdullah b. Hibetullah, getirilmiştir. İzzüddîn Abdullah’ın vefatından sonra oğlu Aduddüddîn İbnü’l-Müslime onun yerine üstâdârlığa tayin edilmiş ve bu görevini yeni halife Müstencid-Billâh (1160-1170) zamanında da devam ettirmiştir.
Müstazî Biemrillâh (1170-1180) döneminde ise Vezir olarak görevlendirilen Aduddüddîn İbnü’l-Müslime birkaç yıllık azil sürecinden sonra tekrar eski vazifesine dönmüş ve ölümüne kadar vezirlik makamında kalmıştır.
(1176) yılında üstâdârlığa tayin edilen İbnü’s-Sâhib on yılı aşkın bir süre bu görevini devam ettirmiştir. Özellikle Nâsır tahta çıktığı sırada onun adına biatleri kabul eden İbnü’s-Sâhîb giderek nüfuzunu arttırmış, hatta bazı üst düzey görevlilerin atamalarında neredeyse tek başına söz sahibi olmuştur. Bu özelliğinden dolayı bazı kaynaklarda devletin üzerinde tahakküm kuran bir kişi olarak tavsif edilen İbnü’s-Sâhib’in yanında, bir halife olarak Nâsır’ın neredeyse hiç bir hükmünün kalmadığı ifade edilmektedir.[6]
Halife Nâsır-Lidînillâh Döneminde önce 1187 yılında Vezirlik görevi verilen İbn Yûnus, Irak Selçukluları’nın son hükümdarı II. Tuğrul’a karşı ağır yenilgi alarak esir düşmüş ve kurtarılmasına müteakip tenzili terfi olarak 1191 yılında üstâdâr olarak görevlendirmiştir.
Abbasi halifesi Müsta‘sım-Billâh zamanında 1245 senesinde vezirliğe terfi eden Üstâdüddâr İbnü’l-Alkamî’nin getirilmesi ile Üstâdüddârın, halifeden sonraki en yetkili kişi konumunda bulunan vezirlerlerden sonra gelen makam olduğu anlaşılmaktadır.[7]
Benzer örgütlenme Türk devletlerinde de bulunmakta olup, vergiler ve mali işler divanı Vezire bağlı olup o da ‘Üstadud-devle (Devletin üstadı) olarak isimlendirilir. Diğer bir ifade ile mali işlere bakan vezir, ‘üstadud-dar’ olan emire bağlıdır. Ancak, vezir askerse üstadud-dar’ın o kişi üzerinde bir etkisi yoktur. (İBN-İ HALDUN. MUKADDİME)
Vergiler ve Mali İşler Divanı (Dairesi)
Bu görev, devletin yerine getirmesi gereken zorunlu işlerden biridir. Bu görevin kapsamı, vergilerler ilgili işler yapmak, gelir ve giderlerde devletin haklarını korumaktır. Askerlerin isimleriyle birlikte listesini çıkarmak, onlara verilecek erzak ve maaşları tespit etmek ve bütün bu işleri, yetkililer tarafından bunlara ilişkin olarak kurallara göre yapmaktır. Bütün bu hususlar bir hesap tekniği içinde gelirler ve giderlerin ayrıntılarıyla birlikte açık bir kitapta yazılıdır. Bu görevi ancak bu işlerde mahir kimseler yapabilir. Hesapların tutulduğu bu kitap ve bu işleri yapanların bulunduğu yer ‘divan’ olarak isimlendirilir.[8]
Bu isimlendirme hakkında şöyle deniyor: Bir keresinde Kisra (Fars hükümdarı) bu dairede çalışanları sayım ve hesap işleri yaparken kendi kendilerine konuşuyorlarmış gibi görünce, onlara Farsça ’da ‘Deliler’ anlamına gelen ‘Divaneh’ demiştir. Sonra divaneh, bu işi yapanların bulunduğu yerin (dairenin) adı olmuştur.
Bu isimlendirme hakkında bir başka rivayet ise şu şekildedir: Aslında bu isim Farsça ‘da şeytanların ismidir. Bu işleri yapan ve hesapları tutan kâtipler de, meseleleri çok çabuk anlamaları, gizli açık hiçbir şeyin gözlerinden kaçmaması ve bütün ayrıntıları değerlendirmelerinden dolayı bu şekilde isimlendirilmiştir.
Filhakika,
XII. asrın başlarından itibaren Abbasiler zamanında kullanılmaya başlayan üstadüd-dar, Vezirden sonra gelen ve mali işlere bakan bir birimin adıdır. Bu daireye bağlı çalışan ve işi bilen maharetli ve marifetli kişilere de üstad denilmektedir.
Osmanlı’da mali idare Defterdarlık olarak örgütlenmiş ancak işi bilen maliyecilere üstad denilmeye Abbasîlerden bu yana devam edilegelmiştir.
Dip Notlar:
[1] İsmail Hakkı Ülkmen | Maliye Müfettişleri Derneği – MMD
[2] Ben, Yücelerin Yücesi’nin huzurunda ve burada toplanmış üstad hür masonlar önünde yemin ederim ki; bana verilecek üstadlık sırlarını, çıraklara, kalfalara ve mason olmayanlara açıklamayacağım. Görev ve prensip ilkesine bağlı kalarak, işaretlere ve çağrılara karşılık vereceğim. İşte ve sözde beş doktrin ilkesine bağlı kalacağım. Bir üstad masonun şeref ve namusunu, kendi şeref ve namusum gibi benimseyerek koruyacağım. Bu yeminimi yerine getirmede Yücelerin Yücesi yardımcım olsun.”
[3] MASONLUK – TDV İslâm Ansiklopedisi (islamansiklopedisi.org.tr)
[4] Halil İbrahim Hançabay. VI./XII. Asırda Bir Abbâsî Veziri: Adudüddîn İbnü’l-Müslime’nin Siyasî ve İdarî Etkinliği | Ağustos 2021, Cilt 85, Sayı 303 | Belleten
[5] Sadi Süleyman KUCUR. Türk Kültürü İncelemeleri.2006. 1586852052.pdf (marmara.edu.tr)
[6] Halil İbrahim Hançabay . Nâsır-Lidînillâh Dönemi Abbâsî Vezirleri (575-622/1180-1225). Dr., İstanbul Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, İslâm Tarihi Ana Bilim Dalı.
[7] Halil İbrahim Hançabay . Abbâsîler’in Son Veziri İbnü’l-Alkamî (Ö. 656/1258) Ve Moğollar’la İlişkisi. İstanbul Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi. 31 Aralık 2020.
[8] İBNİ HALDUN. MUKADDİME. Sayfa: 410-411, Çeviri: Halil KENDİR.
Bu makalenin tüm hakları www.alomaliye.com’a aittir. İktibas belirtilmeden ve linkimiz verilmeden (kaynak belirtilmeden) tamamı ya da bir kısmı herhangi bir ortamda (yazılı-görsel-işitsel-sanal-bulut-eğitim vb. ortamlar) kullanılamaz. Aksi kullanımlarda gerekli yasal işlemler yapılır.