Yeni dünya ekonomisi ve küresel kriz
Talha APAK
Yeminli Mali Müşavir
Öğretim Görevlisi
Alomaliye.com Yayın Kurulu Başkanı
[email protected]
Dünya ekonomisi, son yıllarda yaşanan küresel krizin etkisinden henüz çıkamadı., Başta resesyon olmak üzere yeni kriz beklentileri gündemdeki yerini korumaya devam ediyor…
2000 yılından sonra yeni dünya düzeni adı altında farklı bir kapitalist piyasa ekonomisi devreye sokuldu. Bunun sonucu olarak hem ülkeler arası, hem de ülkeler içi gelir dağılımı bozulma eğilimine girdi, az sayıda zengin daha zenginleşirken, daha büyük kitleler yoksullaştı. 2020 yılında dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgınının yaratığı ekonomik hasarın üzerine bir de tedarik zincirinin kırılması etkisi eklenince sistem, yeni bir sıkıntı içine düştü. Salgının yarattığı sıkıntılar geride bırakılmışken bu kez de Rusya-Ukrayna savaşı yeni bir kriz ortamının doğmasına yol açtı. Bu iki vakanın yarattığı global ekonomik sorunların beraberinde getirdiği enflasyonist ortamlar ve resesyon beklentileri, birçok ülke için maalesef önceden öngörülebilmiş vakalar değildi.
ENFLASYON GERÇEĞİ
Ekonomik literatürde enflasyon; dolaşımda bulunan para miktarıyla, malların ve satın alınabilir hizmetlerin toplamı arasındaki açığın büyümesi nedeniyle ortaya çıkan ve fiyatların toptan yükselişi, para değerinin düşmesi biçiminde kendini gösteren ekonomik ve parasal süreç olarak tanımlanır. 2021 başlarında Covid-19 salgının yarattığı tedarik zinciri bozulması, başta petrol olmak üzere çeşitli kritik malların fiyatlarının yükselmesiyle birlikte enflasyonist etkiler ortaya çıkmaya başladı ve ABD’de tahvil faizleri yükselişe geçti. 2022 başlarında ise bu olumsuz görünüme Rusya-Ukrayna savaşının yarattığı sıkıntılar eklendi. Bu gelişme petrol fiyatlarını daha yukarı iterek enflasyonu daha da yükseltti.
Küresel sistem son yıllarda, gelişmiş ekonomilerin piyasaya sürdüğü likidite ve uyguladıkları düşük faiz politikasıyla devam etti. Buna bağlı olarak, merkez bankalarının izlediği para politikalarında da bu görüş etkin oldu. Bu gelişmeler dünyaya dağılmış olan dolarların ABD’ye dönmeye başlamasına yol açtı ve ilk kez para arzı genişlemesi Amerikan ekonomisi üzerinde ek enflasyonist etkiler yarattı. FED, bir süre bu etkilerin geçici olduğunu düşünerek faizlere müdahale etmedi. Akabinde benzer bir durum Avrupa’da da görüldü. Sonuçta gelinen aşamada FED, faiz artırmak zorunda kaldı. Şimdilerde bir yandan da piyasaya çıkardığı likiditeyi geri çekmekten söz etmeye başladı. İngiltere Merkez Bankası da aynı yolu izlemeye başladı. Haliyle Avrupa Merkez Bankası’nın faizleri artırması da çok uzak değil.
RESESYON BEKLENTİSİ/KAYGISI
Resesyon; bir ülkenin ekonomik faaliyetlerinde en az altı ay süreyle gerileme yaşanması nedeniyle reel gayri safi yurtiçi hasılanın düşmesi, ekonomik faaliyetlerin duraklaması, negatif anlamda istikrarlı bir konjonktür dalgasında doruğu izleyen reel ekonomik faaliyet düzeyinde ılımlı daralma aşamasıdır. Şayet, ekonomideki daralma ılımlı değil şiddetli olursa buna da depresyon denmektedir. Genellikle ülke ekonomileri aşağıdaki nedenlerle resesyona girmekte:
– Ekonomik büyümenin nüfus artış hızının altına inmesi,
– Kişi başına düşen milli gelirin durağan ve gerileyen haline dönüşmesi,
– İşsizliğin artması,
– Ekonomik faaliyetlerin duraklaması ve gerilemesi,
– Üretim faaliyetlerinin düşmesi,
gibi sonuçlar ülkelerin resesyona girmelerindeki en temel sebepleri oluşturur. Resesyon, makro ekonomide geleneksel olarak reel gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYİH) iki veya daha fazla çeyrek yıllık periyotta arka arkaya negatif büyüme göstermesi durumudur. Uzun bir resesyon durumu, ekonomik çöküş olarak nitelendirilir. Durgunlukla mücadelede en önemli ekonomik politika; kamu harcamalarını aynı düzede bırakarak vergileri azaltma yoluna gidilebilmektir. Vergileri azaltma politikasının etkinliğindeki amaç ise vergi indirimlerinden daha çok kişinin istifade etmesini sağlamak, kullanılabilir gelir artışıyla kişilerin tüketim ve yatırım harcamalarındaki artışı sağlayabilmektir.
Globalde izlenen ekonomik politikalar; üretmeye, gelir dağılımını düzeltmeye, eğitimde fırsat eşitliğini sağlamaya, çevreyi korumaya yönelmek yerine tam tersine daha fazla büyümek uğruna bütün değerleri ve çevreyi alt üst etmeye öncülük etmiş bir durumda. Benzer yöntemleri farklı araçlarla kullanan Çin öne çıkmaya başlayınca bu kez ABD o akımı durdurabilmek için o güne kadar şampiyonluğunu yaptığı serbest ticareti bir kenara bırakarak ticaret savaşlarına yöneldi, denilebilir. Acaba kapitalizm, dünya genelinde yeni bir sınav mı veriyor?
İktibas: Paradergi