KDV’de İndirim Devir Eden KDV’yi Artırdı
Mustafa Bahadır ALTAŞ
Yeminli Mali Müşavir
mba@mbaymm.com
Yazar Hakkında
Katma Değer Vergisi uygulamaya girdiği 01.01.1985 tarihinden itibaren iş dünyasın da vergi oranlarının yüksekliği dışında “Devreden KDV” yönüyle de hep tartışma konusu olmuştur.
2020 Yılında yaşanan Covid-19 salgını ile birlikte belirli sektörlerdeki işyerlerinin zorunlu kapatılması ve salgın nedeniyle birçok sektörlerde yaşanan durgunluk sonucu ekonomik olarak olumsuzluk yaşanmaması için bazı ürünlerde ve sektörlerde KDV indirimi uygulanmıştı. O günden bu güne gelinen süreçte ekonomideki olumsuz gelişmeler özellikle döviz kurunda meydana gelen artışın doğrudan fiyatlara yansıması enflasyonu ciddi oranda artırdı. Hükümet tarafından fiyat artışlarını önlemek ve piyasaları rahatlatmak için alınan tedbirlerin içinde KDV oranlarının düşürülmesi de yer aldı.
13.02.2022 tarih ve 31749 sayılı resmi gazetede yayınlanan 5189 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile Mal ve Hizmetlere Uygulanacak Katma Değer Vergisi Oranlarının Tespitine İlişkin Kararda Değişiklik Yapılarak 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan II sayılı listede yer alan temel gıda maddeleri I sayılı listeye alınarak bu mallar için %8 olarak uygulanan KDV oranının %1 olarak uygulanmasına karar verilmiştir. Daha sonra 29.03.2022 tarih ve 31793 sayılı resmi gazetede yayınlanan 5359 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile Mal ve Hizmetlere Uygulanacak Katma Değer Vergisi Oranlarının Tespitine İlişkin Kararda değişiklik yapılarak konut teslimleri ile bazı ürünlerin teslimlerinde KDV oranları da yeniden belirlenmiştir.
KDV oranlarında özellikle temel gıda maddelerinde yapılan indirim kamuoyunda olumlu karşılansa da KDV’nin sistematiği gereğince hesaplanan KDV tutarının azalması indirim yoluyla giderilemeyen KDV’nin artmasına neden olmuştur. Bu durum iş dünyası açısından özellikle de temel gıda sektöründe devreden KDV açısından sorun teşkil etmeye başlamıştır. Devreden KDV’nin sürekli olarak artması işletmelerin finansman yükünü artırmaktadır.
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir Meslek mensuplarımızla birlikte yapmış olduğumuz çalışmada KDV oranları düşürülen sektörlerde örnek alınan mükelleflerin Ocak-Mart 2022 döneminde vermiş oldukları KDV beyannamelerinde devreden KDV tutarlarında önemli artışların meydana geldiği görülmüştür. Uygulamanın bu şekilde devam etmesi ile önümüzdeki aydan itibaren KDV oranları düşürülen sektörlerde “devreden KDV arttı” şikâyeti kaçınılmaz olacaktır.
Uzun yıllardan beri işletmelerin üzerinde yük olarak kalan devreden KDV sorununun yeni KDV oranları ile birlikte tekrar gündeme gelmesiyle konuya bir çözüm bulunması artık kaçınılmaz olmuştur. Özellikle 3065 sayılı KDV‘nin 29. maddesinde yer alan “Bir vergilendirme döneminde indirilecek katma değer vergisi toplamı, mükellefin vergiye tâbi işlemleri dolayısıyla hesaplanan katma değer vergisi toplamından fazla olduğu takdirde, aradaki fark sonraki dönemlere devrolunur ve iade edilmez.” düzenlemesine karşın aynı maddede yer alan “Şu kadar ki, 28.madde uyarınca CB tarafından vergi nispeti indirilen teslim ve hizmetlerle ilgili olup indirilemeyen ve tutarı CB’ca tespit edilecek sınırı aşan vergi, mükelleflerin vergi ve diğer kamu alacaklarına mahsup edilir. Ancak mahsuben iade edilmeyen vergi, Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenen sektörler, mal ve hizmet grupları ve dönemler itibarıyla yılı içinde nakden iade edilebilir.” düzenlemesi dikkate alınarak sürekli olarak artan ve işletmeler için önemli bir finansman yükü oluşturan devreden KDV tutarlarının nakden veya mahsuben iade edilmesi hususunda bir karar verilmelidir. Bu konudaki bizim önerimiz yılsonu devreden stok maliyetleri ile sınırlı kalmak kaydı ile yüklenilen ve indirilemeyen KDV’nin yıllık olarak, nakden ya da mahsuben iadesi yapılarak toplam tutarı yaklaşık 400 milyara ulaşan mükellefler üzerindeki devreden KDV’nin azaltılması hem işletmeleri rahatlatacaktır hem de devletin kamu alacağını tahsil etmesine imkân sağlayacaktır. Bu şekilde genel bir uygulamadan sonra sektörel bazda aylık ve yıllık olarak devreden KDV’nin nakden veya mahsuben iadesi için mevcut uygulama yasal bir düzenlemeye gerek kalmaksızın uygulama tebliğinin kapsamı genişletilerek uygulanabilir. KDV’de iade sisteminin basit ve hızlı bir uygulama içinde devreye sokulması belge düzeninin yerleşmesi başta olmak üzere ödemelerin tevsiki düzenlemesini etkin kılarak kayıtdışını önlemede fayda sağlayacaktır.
Devreden KDV tutarının artmasına neden olan bir diğer uygulama ise KDV tevkifatı uygulamasıdır. Maliye Bakanlığı, vergi alacağının emniyet altına alınması amacıyla, 3065 sayılı kanunun Verginin Sorumlusu başlıklı 9.maddeden aldığı yetkisi ile vergiye tabi işlemlere taraf olanları verginin ödenmesinden sorumlu tutabilmektedir. Bakanlık KDV tevkifat uygulamasını bir Vergi Güvenlik Müessesesi olarak değerlendirerek kamu alacağını güvence altına almaktadır.
Geçmiş yıllarda özellikle sahte fatura kullanımını azaltmak ve vergi alacağını güvence altına almak için idare bu yetkisini kullanarak bazı mal ve hizmetlerin teslimlerinde KDV tevkifatı yapılmasını konusunda düzenleme yapmıştır. Son yıllarda KDV uygulamalarında tevkifat uygulaması sektörel ve oransal olarak artmıştır. Bugün için her mükellefin alımda ve satımda KDV tevkifat uygulamadığı işlem yok gibidir. Yapılan bu tür düzenlemeler KDV sistemine zarar vermektedir. 41 Seri No.lu KDVGUT Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ ile uygulamaya konulan “İsteğe Bağlı Tam Tevkifat Uygulaması” ile KDV sistemi yeni bir boyut kazanmış ve KDV deki indirim sistemi tamamen devre dışı kalmıştır. Bu uygulama işletmelerin devreden KDV’lerinin artmasına neden olacaktır. İsteğe Bağlı Tam Tevkifat Uygulaması bazı çevrelerce KDV’de bir devrim olarak ifade edilse de bize göre bu bir devrim değil KDV’ye yapılan bir darbe’dir. Bu uygulama ile yüklenilen vergi mükellefin üzerinde kalmakta devreden KDV dolayısıyla işletmelerin finansman yükünü artırmaktadır. Sistemi indirim üzerine kurulu KDV’nin temel ilkesi mükellef üzerindeki vergi etkisinin en düşük seviyede kalmasıdır. Bunu yok sayarak sisteme aykırı düzenlemeler yapmak çözümden çok sorun yaratır.
Çünkü KDV üretilen mal veya hizmetin her aşamasında yaratılan değerin vergilendirildiği, özü itibariyle nihai tüketicinin katlandığı bir harcama (tüketim) vergisidir. Kanunun gerekçesinde “Bu vergi sisteminin ekonomik olaylara karşı tarafsız ve vergi yükü açısından nötr olan özelliği nedeniyle halen yürürlükte bulunan muamele vergilerinin ekonomi üzerindeki olumsuz etkileri giderecektir.“ şeklinde yer alan açıklamada özellikle indirim sistemi nedeniyle mükelleflerin nötr vergi yükü bulunduğu belirtilmektedir. (Devir KDV düzenlemesi, başlangıçta öngörülmemiş olmasına rağmen, şu an vergi mükelleflerinin devleti finanse ettiği bir yapıya dönüşmüş bulunuyor. Devir KDV’nin yarattığı finansman yükünü artık sektörler taşıyamıyor. Gerçekten taşınır gibi de değil, özellikle bazı mükellefler açısından kangren haline gelmiş durumda. YMM Abdullah TOLU https://www.dunya.com/kose-yazisi/)
KDV’nin özelliği kendi sistematiği içinde yüklenilen verginin indirilmesidir. KDV bir maliyet unsuru değildir. Enflasyonla mücadele için KDV oranlarının aşağı çekilmesi gerekli olabilir! Ancak bu yeterli değildir. Vergi oranının çoklu olması KDV de iadeyi zorunlu kılmakta ve bu da uygulamada sorunlu olmaktadır.
Ya da YMM Mustafa DÜNDAR üstadın dediği gibi KDV’ye sil baştan yeni bir bakış açısı getirmeliyiz.
“KDV’nin gelir getirici fonksiyonundan vazgeçilerek belge düzenini sağlayıcı fonksiyonu hedeflenmelidir. Bunun için de KDV oranları 1 ila 5 arasında düzenlenmelidir. Ancak, dolaysız vergiler açısından da gelirin tanımı değiştirilerek, gelir getirici fonksiyonu sağlanmalıdır.” YMM Mustafa DÜNDAR
Ekonomide en önemli unsur güvendir. Kamu gelirlerini karşılamak için toplanan her kuruş verginin doğru ve yerinde harcanması, gelir dağılımda ve vergide adalet, devletin vazgeçilmez görevidir. Bu nedenle vergisel düzenlemeler için gönüllü uyum ne kadar önemliyse kamunun kayıt dışını önlemesindeki iradesi, vergi gelirlerinin toplanması ve harcanmasındaki uygulaması da bir o kadar önem arz etmektedir.