Site icon Alomaliye.com Güncel Mevzuat, Muhasebe, Ekonomi, Vergi, SGK Haberleri

Vergiye Uyumlu Mükellef Kavramı İle Vergilendirme ve Amme Alacaklarının Takibinde Vergiyle Uyumlu Mükelleflere Yönelik Yasal Düzenlemeler – Kemal Sadrettin ORGUN, Vergi Müfettişi

Vergiye Uyumlu Mükellef

Kemal Sadrettin ORGUN
Vergi Müfettişi
kemal.orgun@hotmail.com
Yazar Hakkında

ÖZ:

Mükelleflerin vergiye uyumu sorunsalı devlet teşkilatlanmasının kuruluşundan bu yana devletin varoluş nedeni olan kamu hizmetlerinin yerine getirilmesini sağlamak maksadıyla çözümlenmesi gereken en önemli kamu maliyesi kavramlarından biridir. Bu makalede vergiye uyumlu mükellefin ne olduğu vergi mevzuatımızdaki düzenlemeler eşliğinde ifade edilmiş olunmakla birlikte, mükelleflerin vergiye uyumunun teminine yönelik gerek geleneksel yöntemlere gerekse de çağdaş ekonomilerin gereği olarak getirilen yeni düzenlemelere yer verilmiştir. Bu bağlamda vergiye uyumun, devlet için her daim üzerinde durulması ve arzulanan seviyede tutulması için yeni yöntemlerle geliştirilmesi gereken bir süreç olduğu gözlemlenmiştir.

Anahtar Kelimeler: Mükellef, Vergiye uyum, Vergi indirimi, Tecil, Vergiye uyumu etkileyen faktörler

1-GİRİŞ:

Vergiyle uyumlu mükellefin ne olduğu konusunun ele alınmasından evvel vergi ve mükellef kavramlarının ve bu kavramların birbirleri arasındaki sıkı ilişkinin irdelenmesi gerekmektedir.

Vergi kelime anlamı itibarıyla kamu hizmetlerine harcanmak için hükûmet ve yerel yönetimlerin yasalara göre doğrudan doğruya veya bazı malların fiyatlarının üstüne koyarak dolaylı yoldan herkesten topladığı para olarak ifade edilmektedir. Bunun yanı sıra T.C Türk Dil Kurumu mali mevzuat için esas olan bu tanıma ek olarak vergi kavramını; bir kimsenin doğuştan sahip olduğu iyi nitelik olarak da tanımlamaktadır.

Mükellef kavramı ise 213 sayılı Vergi Usul Kanunun sekizinci maddesinde vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu terettüb eden gerçek veya tüzel kişi olarak tanımlanmıştır. Kanun lafzında mükellef vergi vermekle yükümlü olan gerçek kişi veya kuruluşların sujesi durumundadır. Ancak dilimizde bu kavram eksiksiz, özenli bir biçimde yapılmış anlamında da çokça ifade edilmekte ve sözlüğümüzde bu manasıyla da yer almaktadır.

Maliye terminolojisinin en temel iki ögesi olan vergi ve mükellef kavramlarının kelime kökenlerinin ikincil anlamlarından da görüleceği üzere bu kavramlar esasen toplumu oluşturan bireylerin haiz olması lüzum bazı özelliklerden (işini özenli ve eksiksiz yapan iyi nitelikli bireyler) doğmuştur. Vergi ve mükellef kavramlarını bu yönüyle ele aldığımızda görülüyor ki bu unsurlar doğuşu itibariyle birbirleri ile uyumludur ve bu uyumun bu kavramların varoluş nedeni olması nedeniyle sürdürülebilir olması zaruridir.

2-VERGİYE UYUMLU MÜKELLEF:

Mükellefiyet devletin kamu hizmetlerini sağlamak maksadıyla ihtiyaç duyduğu parasal kaynak olan vergiyi toplamak için gerçekleştireceği eylemler ile birlikte doğmaktadır. Elbette ki her ileri demokratik toplumlarda olduğu gibi ülkemizde de vergi toplama yetki ve görevi devlete anayasal sınırlar ve düzenlemeler çerçevesinde tanınmıştır. Devlet vergilendirme yetkisini Anayasamızın vergi ödevi başlıklı 73. maddesinde yer alan kanun hükmüne istinaden kullanmaktadır. Anayasamızda yer alan bu yasal düzenleme;

Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır. Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır. Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Cumhurbaşkanına verilebilir. ” şeklindedir.

Vergilendirmenin temel yapı taşı olan ve sosyal devlet, verginin belirliliği, kanunilik,  eşitlik, genellik, ödeme gücüne göre vergilendirme, verginin kamu giderlerinin karşılığı olması ilkelerine sıkı sıkıya bağlılık arz edecek şekilde tanzim olunan mezkur anayasa maddesinden müşahede edileceği üzere vergi esasen bireylerin yerine getirmesi gereken vatandaşlık görevlerinden birini teşkil etmektedir. Bu yönüyle vergiyle uyumlu mükellefleri en amiyane tabir ile devlete karşı olan vergi ödevini yerine getiren bireyler olarak tanımlamak mümkündür.

Vergi; mükelleflerin yerine getirmekle yükümlü olduğu bir ödev olarak yasallaştığı ve devletin egemenlik gücünü kullanarak tahsil etmeye muktedir olduğu bir olgu olmasına rağmen devletler için mükelleflerin vergiye gönüllü uyumunu sağlama ihtiyacı her daim mevcut olmuştur. Bu bağlamda mükelleflerin vergiye uyumunu sağlamak da devletin üstlenmesi ve yerine getirmesi gereken en önemli işlevlerden biri olması yönüyle ön plana çıkmaktadır. Görülüyor ki vergiye uyum mükellefler ve devlet arasında iki taraflı ve eş zamanlı yürütülmesi icap eden bir süreçtir. Vergi mevzuatımızda yer alan kanun hükümleri ile devlet mükelleflerin vergiye uyumunun sağlanmasına dair yol haritasını dizayn etmiş ve bu sayede mükelleflerin vergi kanunlarında yer alan ilgili düzenlemelere uyarak kendilerinden beklenilen bu ödevi eksiksiz olarak ifa edebilmelerini temin etmiştir. Söz konusu bu yol haritası genel itibariyle 213 sayılı Vergi Usul Kanununda yer alan hükümler ile belirlenmiş olup, vergiyle uyumlu mükellefin mali mevzuata uygun bir şekilde tanımlanması açısından önem arz etmektedir. 213 sayılı Vergi Usul Kanununda yer alan bu düzenlemeleri genel olarak usul hükümleri, esas hükümleri ve ceza hükümleri çatısı altında üç ana başlık altında toplamak mümkündür.

Usul hükümleri: 213 sayılı Vergi Usul Kanununda yer alan hükümler başta olmak üzere vergi mevzuatımızda mükellefiyetin başlangıcından itibaren mükellefiyet süresince vergiye uyum sürecinin noksansız ve zamanında gerektiği gibi ifa edilebilmesine yönelik süreç ve adımlar mükelleflere tahmil edilmiştir. Beyanname verme zamanı ve beyannamelerin verileceği yer,  tutulacak defterler ve bu defterlerin tasdik ettirilme zamanları-tasdik edilecek yerler, düzenlemesi icap eden belgeler, verginin ödeneceği yerler ve ödeme zamanları, bildirimler, kayıt nizamına ilişkin hükümler, muhafaza ve ibraz ödevleri usul ve şekle müteallik riayet edilmesi gereken başlıca kaidelerdir.       

Esasa ilişkin hükümler: Vergi mevzuatımızda yer alan esasa dair hükümler; iktisadi kıymetlerin ve servetlerin değerlenmesi, vergiye tabi kazanç unsurlarının tespitine yönelik hükümler, istisnalar-giderler-indirimler, amortismanlar ve mahsup edilecek vergiler gibi vergi matrahlarının takdir ve tespitine müteallik hükümlerden teşekkül etmektedir.

Cezai Hükümler: Vergi mevzuatımızda cezai hükümler esasen devletin egemenlik gücünü kullanarak mükelleflerin vergiye uyumunu cebren teminine yönelik düzenlemelerdir. Bu sayede mükellefler vergilendirme sürecinde gerek şekil ve usul hükümlerine gerekse esasa dair hükümlerine riayet etmemeleri hainde uygulanacak ceza müeyyidelerinden kaçınmak arzusunda olacaklardır. 213 sayılı Vergi Usul kanununun 313. maddesinde vergi kanunları hükümlerine aykırı hareket edenlere uygulanacak cezai hükümlerin usulsüzlük cezaları (genel ve özel usulsüzlük) ve vergi ziyaı cezalarından mütevellit olduğu belirtilmektedir. Elbette ki bu cezai hükümlerin temel işlevinin mükelleflerin vergiye gönüllü uyumu hususunun sağlanması olduğunu vurgulamak gerekir.

Literatürde mükelleflerin vergiye uyumu çeşitli yaklaşımlarla açıklanmaya çalışılmıştır. Bu yaklaşımlar genel itibariyle vergiye uyumlu mükellefleri taşıması istenilen evrensel nitelikler ile anlatmaktadır. Her ne kadar bu evrensel nitelikler tüm çağdaş ekonomilerde ortak paydayı ifade etse de bizim için asıl olan vergiye uyumlu mükellefi daha ziyade vergi mevzuatımızda belirlenen çerçeveler eşiğinde izah edebilmektedir. Dolayısıyla kamu maliyemizin vergiye uyumlu olarak ilan edeceği mükellefleri vergi mevzuatımızdaki usul ve esas hükümlerine eksiksiz ve süresinde riayet eden kimseler olarak tanımlamak yerinde olacaktır.

3-VERGİYE UYUMLU MÜKELLEFLERE YÖNELİK YASAL DÜZENLEMELER

Makalenin bu bölümünde vergi mevzuatımızda yer alan yasal düzenlemeler doğrultusunda belirlenen vergiye uyumlu mükelleflere yönelik olarak 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve 301 seri numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliği ile 6183 sayılı Amme Alacakları Tahsili Usulü Kanunu ve Tahsilat Genel Tebliğinde getirilen yeniliklere değinilecektir. 

3.1.VERGİYE UYUMLU MÜKELLEFLERE VERGİ İNDİRİMİ:   

Vergiye uyumlu mükelleflere vergi indirimi müessesesi 6824 sayılı Kanunun 4 üncü maddesiyle 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun mülga mükerrer 121 inci maddesi başlığını değiştirerek bu maddeyi yeniden düzenlenmiş ve 1/1/2018 tarihinden itibaren verilmesi gereken yıllık Gelir Ve Kurumlar Vergisi beyannamelerinde uygulanmak üzere 8/3/2017 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Vergi indirimi uygulamasına ilişkin usul ve esasalar ise 301/305/307/310/312 seri numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliğlerinde belirlenmiştir.

Vergi indirimi müessesinden ticari, zirai ve mesleki faaliyetleri nedeniyle Gelir Vergisi mükellefi olan gerçek kişiler ile finans ve bankacılık sektörlerinde faaliyet gösterenler, sigorta ve reasürans şirketleri ile emeklilik şirketleri ve emeklilik yatırım fonları hariç olmak üzere Kurumlar Vergisi mükellefleri faydalanabilmektedir. Söz konusu bu indirim; mükelleflerin yıllık gelir veya kurumlar vergisi beyannameleri üzerinden hesaplayacakları verginin %5’ni, ödenmesi gereken gelir veya kurumlar vergisinden indirebilmelerine imkan sağlamak suretiyle uygulamaktadır. Ancak kanun koyucu mükelleflere faydalanabilecekleri indirim tutarına dair azami bir limit belirlemiştir. Şöyle ki hesaplanacak vergi indiriminin üst sınırı her hal ve takdirde 317 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği ile 1/1/2022 tarihinden itibaren verilmesi gereken yıllık gelir ve kurumlar vergisi beyannamelerinde uygulanmak üzere 2.000.000 –TL’den fazla olamayacaktır.

Bu indirim mekanizması yıllık gelir ve kurumlar vergisi beyannamesi sistematiğinde hesaplanan gelir veya kurumlar vergisinden mahsup edilecek vergilerin mahsubundan sonra kalan ödenmesi gereken vergi tutarının bulunması halinde uygulanabilmektedir. Bu itibarla hesaplanan verginin yüzde 5’i nispetindeki indirim tutarının, mükelleflerce yurt dışında ödenen, yurtiçinde yılı içerisinde kesinti yoluyla ödenen ve geçici vergilerin mahsup edilmesine müteakip ödenmesi gereken vergiden fazla olması halinde, kalan indirim tutarının yıllık gelir veya kurumlar vergisi beyannamesinin verilmesi gereken tarihi izleyen bir tam yıl içinde mükellefin beyanı üzerine tahakkuk eden diğer vergilerinden mahsup edilebilmesine ilişkin hüküm mezkûr kanun maddesinde tanzim olunmuştur.  Ayrıca mükelleflere ilgili hesap dönemi için iadesi gereken gelir veya kurumlar vergisi tutarının bulunması halinde de yararlanılamayacak olan indirimin aynı koşul ve süre içerisinde kullanılabileceği tabiidir. Bununla beraber devreden indirim tutarı, her yıl bir önceki yıla ilişkin olarak 213 sayılı Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre belirlenen yeniden değerleme oranında artırılmak suretiyle uygulanacak olup, bu şekilde hesaplanan tutarın %5’ini aşmayan kesirleri dikkate alınmayacaktır. Mükelleflerce kanun maddesinde belirlenen bu süreler içerisinde kullanılamayan indirim hakkı ret ve iade edilmez.

Gelir vergisi mükellefleri vergi indiriminden ticari, zirai ve mesleki kazançları için yararlanacağından indirim tutarı, ticari, zirai veya mesleki faaliyet nedeniyle beyan edilen kazançlarının toplam gelir vergisi matrahı içerisindeki oranının dikkate alınması suretiyle hesaplanan gelir vergisi esas alınarak tespit edilir.

Vergi indiriminden istifade edebilecek Gelir ve Kurumlar Vergisi mükelleflerinin taşıması zorunlu olduğu Gelir Vergisi Kanunun mükerrer 121. maddesinde tadadi olarak sıralanmış olan 312 seri numaralı genel tebliğinde usul ve esasları açıklanan şartları şunlardır;

a) İndirimden yararlanılabilmesi için mükelleflerin, indirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl ile bu beyannamenin ait olduğu yıldan önceki son iki yıla ilişkin olarak yıllık gelir vergisi ve kurumlar vergisi beyannameleri, geçici vergi beyannameleri, muhtasar, muhtasar ve prim hizmet beyannameleri ile Hazine ve Maliye Bakanlığına bağlı vergi dairelerine verilmesi gereken katma değer vergisi ve özel tüketim vergisi beyannamelerini kanuni süresi içerisinde vermiş ve bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergilerini de indirimin hesaplanacağı beyannamenin verildiği tarih itibarıyla ödemiş olmaları gerekmektedir.

Öte yandan, kanuni süresi içerisinde verilen bir beyannameye ilişkin olarak, kanuni süresinden sonra düzeltme amacıyla veya pişmanlıkla verilen beyannameler vergi indiriminden yararlanılmasına engel teşkil etmeyecektir. Ancak, indirimden yararlanılabilmesi için bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergilerin de indirimin hesaplanacağı beyannamenin verildiği tarih itibarıyla ödenmiş olması gerekmektedir.

Diğer taraftan, Kanun kapsamında süresinde verilmesi gereken beyannamelere ait tahakkuk eden vergilere ilişkin ödemenin ilgili mevzuatı gereği istenilen bilgi ve belgelerin tam ve eksiksiz olarak ibraz edilmiş olması koşuluyla, vergi kanunları gereği doğan iade alacaklarından mahsuben yapılmış olması ve indirimden yararlanıldıktan sonra söz konusu iade alacağı tutarının mahsuben ödemesi talep edilen vergi borcu tutarının altına düşmesi hâlinde, eksik ödenmiş duruma gelen vergilerin mahsuben ödenmek istenilen tutarın %10’unu aşmaması kaydıyla, eksik ödenmiş vergiler dolayısıyla veya ilgili vergi kanunu gereğince tecil edilerek belirlenen şartların gerçekleşmesi halinde terkin edilecek vergilerin, söz konusu şartların sağlanamaması durumunda, kanunlarında öngörülen tecil süresinin bitiminden itibaren 15 gün içerisinde ödenmesi halinde, tahakkuk eden vergilerin süresi içerisinde ödenmiş olması şartı ihlal edilmiş sayılmayacaktır.

b) 1/1/2022 tarihinden itibaren verilmesi gereken yıllık gelir ve kurumlar vergisi beyannamelerinde uygulanmak üzere 26.10.2021 tarihinde 7338 sayılı Kanunun 10 uncu maddesiyle değişen bent ile getirilen hükme göre indirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl ile bu beyannamenin ait olduğu yıldan önceki son iki yılda kesinleşmiş olması koşuluyla vergi beyannamelerindeki vergi türleri itibarıyla ikmalen, re’sen veya idarece yapılmış bir tarhiyat bulunmaması gerekmektedir. Kanun maddesinin parantez içi hükmü ile kesinleşen tarhiyatların, indirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl için geçerli olan, birinci fıkradaki indirim tutar sınırının (317 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği ile 1/1/2022 tarihinden itibaren verilmesi gereken yıllık gelir ve kurumlar vergisi beyannamelerinde uygulanmak üzere 2.000.000 –TL) %1’ini aşmaması durumunda bu şart ihlal edilmiş sayılmayacağı düzenlenmiştir. Öte yandan, söz konusu dönemlere ilişkin olarak ikmalen, re’sen veya idarece yapılan tarhiyatların indirimin hesaplanacağı gelir veya kurumlar vergisi beyannamesinin verilmesi gereken süreden önce kesinleşmiş yargı kararlarıyla veya Vergi Usul Kanununun uzlaşma ya da düzeltme hükümlerine göre tamamen ortadan kaldırılmış olması ve diğer şartların da sağlanması kaydıyla vergi indiriminden yararlanılması mümkün olacaktır. Ancak, yapılan tarhiyatların kesinleşmiş yargı kararları, uzlaşma veya düzeltme hükümleri ile kısmen ortadan kaldırılması durumunda ise indirimden yararlanılamayacaktır.

c) Mükelleflerin yıllık gelir vergisi ve kurumlar vergisi beyannameleri, geçici vergi beyannameleri, muhtasar, muhtasar ve prim hizmet beyannameleri ile Hazine ve Maliye Bakanlığına bağlı vergi dairelerine verilmesi gereken katma değer vergisi ve özel tüketim vergisi beyannameleri üzerine tahakkuk eden vergi asılları ve vergi cezalarının (vergi ziyaı cezası, usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezaları) ve bunların fer’i alacaklarının toplamı 1.000.- TL’nin üzerinde vadesi geçmiş borçlarının bulunmaması vergi indiriminden yararlanabilme şartlarından bir diğeridir. Bununla beraber aynı madde dahilinde sağlanması gerekli bir diğer kriter indirimin hesaplanacağı beyannamenin verildiği tarih itibarıyla, yıllık gelir vergisi ve kurumlar vergisi beyannameleri, geçici vergi beyannameleri, muhtasar, muhtasar ve prim hizmet beyannameleri ile Hazine ve Maliye Bakanlığına bağlı vergi dairelerine verilmesi gereken katma değer vergisi ve özel tüketim vergisi beyannameleri üzerine tahakkuk eden vergilerin ödenmiş olmasıdır. Burada parantez içi hüküm ile esneklik sağlanmış ve ödemenin, ilgili mevzuatı gereği istenilen bilgi ve belgelerin tam ve eksiksiz olarak ibraz edilmiş olması koşuluyla, vergi kanunları gereği doğan iade alacaklarından mahsuben yapılmış olması ve indirimden yararlanıldıktan sonra söz konusu iade alacağı tutarının mahsuben ödemesi talep edilen vergi borcu tutarının altına düşmesi hâlinde, eksik ödenmiş duruma gelen vergilerin mahsuben ödenmek istenilen tutarın %10’unu aşmaması kaydıyla, eksik ödenmiş vergiler dolayısıyla veya vergi kanunları gereğince, tecil edilerek belirlenen şartların gerçekleşmesine bağlı olarak terkin edilecek vergilerin, şartların sağlanamaması hâlinde kanunlarında belirlenen tecil süresinin sonunu takip eden onbeşinci günün bitimine kadar ödenmesi şartıyla, ihlal edilmiş sayılmayacağı belirtilmiştir.

ç) Vergi indiriminin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl ile önceki dört takvim yılında Vergi Usul Kanununun kaçakçılık suçlarını düzenleyen 359 uncu maddesinde sayılan fiilleri işlediği tespit edilen mükellefler vergi indiriminden yararlanamayacaklardır.

Vergi indirimi müessesesinden istifade edebilmek için gerekli ön koşullar yukarıda maddeler halinde sayıldığı şekilde olmakla beraber, vergi indiriminden yararlanan mükelleflerin, şartları taşımadığının sonradan tespiti halinde ilgili vergilendirme döneminde indirim uygulaması dolayısıyla ödenmeyen vergiler vergi ziyaı cezası uygulanmaksızın tarh edilecektir. Bu hüküm, indirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl ile bu yıldan önceki son iki yılda herhangi bir vergiye ilişkin beyanların gerçek durumu yansıtmadığının indirimden yararlanıldıktan sonra tespiti üzerine yapılan tarhiyatların kesinleşmesi hâlinde de uygulanır. Vergi indirimi uygulamasında kesinleşmeden maksat, tarh edilen vergi ile kesilen cezaların idari yargı mercileri nezdinde dava konusu yapılmaması veya dava konusu edilmesi neticesinde tüm olağan kanun yollarının tüketilmesiyle uygun bulunmak suretiyle kesinleşmesidir.

Bu takdirde, indirim uygulaması dolayısıyla ödenmeyen vergiler açısından zamanaşımı, yapılan tarhiyatın kesinleştiği tarihi takip eden takvim yılının başından itibaren başlayacaktır.          

3.2. VERGİYE UYUMLU MÜKELLEFLERİN BORÇLARININ TECİLİ:

Bilindiği üzere 6183 sayılı A.A.T.U.H.K’nun 48. maddesinde amme alacağının takibi neticesinde çok zor duruma düşecek amme borçluları açısından kamu alacağının tahsili suretiyle telafisi mümkün olamayacak olumsuzlukların bertaraf edilebilmesi maksadıyla, bu borçların belirlenen şartlar dahilinde tecil olunarak hüsnüniyet sahibi mükelleflere üzerine düşen ödevleri ertelenerek ifa edebilmelerine imkan sağlayan tecil uygulaması mevcuttur.

Vergiye uyumlu mükellefler için mevzu bahis tecil uygulamasının şatlarında değişiklik yapılarak, bir nevi uyumlu mükelleflerin vergiye intibakının karşılığı olarak, daha esnek koşullar altında borçlarının ertelemelerine imkan veren vergiye uyumlu mükelleflerin borçlarının tecili başlıklı 48/A maddesi 7020 sayılı Kanunun 7.maddesiyle 01.01.2018 tarihinden itibaren yürürlüğe girmek üzere 6183 sayılı Kanuna eklenmiştir.

Madde hükmüne göre; Devlete ait olup Maliye Bakanlığına bağlı tahsil dairelerince takip edilen ve 213 sayılı Kanun kapsamına giren vergi, resim, harç ve cezalar ile bu alacaklara bağlı gecikme faizi ve gecikme zammının vadesinde ödenmesi veya haczin tatbiki veyahut haczolunmuş malların paraya çevrilmesi hallerinin amme borçlusunu çok zor duruma düşüreceği anlaşıldığı takdirde Kanunun, Bakanlar Kurulunun ve Maliye Bakanının belirlediği şartlarla tecil başvuru tarihi itibarıyla vadesi 1 yılı geçmemiş alacakları bu kapsamda tecil olunabilecektir. Kanun lafzından anlaşılacağı üzere bu tecil uygulamasın kapsamı Maliye Bakanlığına bağlı vergi daireleri tarafından takip edilen ve 213 sayılı Kanun kapsamına giren vergi, resim, harç ve vergi cezaları ile bu alacaklara bağlı gecikme faizi ve gecikme zammı ile sınırlı tutulmuştur. Dolayısıyla, bu alacakların dışında kalan amme alacaklarının bu madde kapsamında tecili mümkün değildir. Bununla birlikte Kanunun 48 inci maddesi ile 48/A maddesine göre tecil edilen veya özel kanunlara göre ödeme planına bağlanan borcun bulunması durumunun başvuru tarihi itibarıyla vadesi 1 yılı geçmemiş olma şartını ihlal etmeyeceği hususunun altı çizilmelidir.

Söz konusu şekilde borç erteleme imkanından faydalanabilecek amme borçlularının haiz olması gereken şartlar ise madde metninde şu şekilde sıralanmıştır;

a) Tecil başvuru tarihi itibarıyla aralıksız en az 3 yıl süreyle; ticari, zirai veya mesleki faaliyetleri nedeniyle yıllık gelir veya kurumlar vergisi mükellefi olunması,

b) Tecil başvuru tarihinden geriye doğru 3 yıla ait vergi beyannamelerinin kanuni sürelerinde verilmiş olması (Kanuni süresinde verilen bir beyannameye ilişkin olarak kanuni süresinden sonra düzeltme amacıyla veya pişmanlıkla verilen beyannameler bu şartın ihlali sayılmaz.),

c) Kapsama giren ve başvuru tarihi itibarıyla vadesi 1 yılı geçmemiş borcun, borç ödemede hüsnüniyet sahibi olunmasına rağmen ödenememiş olması,

Buna göre, madde hükmünden ticari, zirai veya mesleki faaliyeti nedeniyle yıllık gelir veya kurumlar vergisi mükellefi olan borçlular yararlanabilecek ve bu borçluların tecil başvuru tarihinden geriye doğru 3 yıl içinde verilmesi gereken vergi beyannamelerinin kanuni süresinde verilmiş olması şartı aranılacaktır. Maddenin tecil için öngördüğü şartlardan birisi olan borç ödemede hüsnüniyet sahibi olma şartına da tecil taleplerinin değerlendirilmesi sırasında dikkat edilecektir. Vergi kanunlarına uyum, borç ödeme alışkanlığı, vadesi 1 yılı geçmemiş borcun ödenmeme gerekçeleri gibi hususlar mükellefin borç ödemede hüsnüniyet sahibi olup olmadığının göstergeleri olacaktır.

Madde metninde Maliye Bakanına tecile dair diğer şartları belirleme yetkisi tanınmış ve bu yetkiye istinaden de ilan olunan ilave şartlar;

şeklinde ifade edilmiştir. Buna göre, 213 sayılı Kanun, 6183 sayılı Kanun ve diğer mevzuatta yer alan sorumluluk düzenlemeleri nedeniyle asıl amme borçlusu dışında kalan kefiller, şirket ortakları ve kanuni temsilciler gibi amme borçlusu sayılan kişiler, sorumlu oldukları tutarlar için madde hükmünden yararlanamayacaklardır.

Amme borçluları nezdinde taşınması zorunlu şartlar bu şekilde olmakla beraber, yazılı olarak başvurulmuş olması, taksit süresinin 36 ayı aşmaması, faiz ve teminat alınmak suretiyle ertelenmesi tecil uygulamasının genel şartlarını teşkil etmektedir.

Tecil uygulamasında tatbik olunacak faiz oranı, 6183 sayılı Kanunun 48. maddesinde belirlenen oranda olacağı, bununla beraber amme borçlusunun alacaklı tahsil daireleri itibariyle tecil edilen borçlarının beşyüz bin Türk lirasını (bu tutar dahil) aşmadığı takdirde teminat şartı aranmayacağı, bu tutarın üzerindeki amme alacaklarının tecilinde ise, gösterilmesi zorunlu teminat tutarının beşyüz bin Türk lirasını aşan kısmın %25 ‘i olacağı mezkur kanun maddesinde hüküm altına alınmıştır.

Tecil müessesine dair faiz oranı bu şekilde hüküm altına alınmış olunmakla birlikte, müteakip fıkrada Bakanlar Kuruluna (700 Sayılı KHK’nın 28 inci maddesiyle değişen ibare; Cumhurbaşkanı) farklı faiz oranları belirleme yetkisi verilmiş, bu yetkiye istinaden de çok zor durumda olma halinin kriterini tayin eden farklı likidite oranları ve kaldıraç oranları ve buna bağlı olarak da belirlenen likidite oranına göre tayin olunan farklı faiz oranlarına dair 24/2/2018 tarihli ve 30342 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 22/1/2018 tarihli ve 2018/11284 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına ekli “Karar” ile konuya ilişkin belirlemeler yapılmış ve Tahsilat Genel Tebliğinde bu belirlemelere yer verilmiştir. Buna göre likidite ve kaldıraç oranlarına bağlı olarak dikkate alınacak tecil faizi oranları tablolar marifetiyle şu şekilde özetlenebilir;

Likidite Analizi Tablosu

Kaldıraç Analiz Tablosu

Derece (L) Oran (X) Derece (K) Oran (Y)
1 0,7 ≥ X ≥ 0,6 1 0,7 ≤ Y ≤ 0,8
2 0,6 > X ≥ 0,5 2 0,8 < Y ≤ 0,9
3 0,5 > X ≥ 0,4 3 0,9 < Y ≤ 1
4 0,4 > X ≥ 0,3 4 1 < Y ≤ 1,1
5 0,3 > X 5 1,1 < Y

*** Mükelleflerin, likidite ve kaldıraç analiz tablolarına göre ayrı ayrı tespit edilen dereceler toplanarak “Çok Zor Durum Derecesi” bulunacaktır. Bu dereceye göre azami tecil süresi ile 6183 sayılı Kanunun 48 inci maddesine göre belirlenen tecil faizinin (Yürürlükteki Tecil Faiz Oranı=TFO) belirli bir yüzdesi esas alınarak bulunan faiz oranı “Tecil Süresi ve Faiz Oranı Belirleme Tablosundan tespit edilecektir. 

Tecil Süresi ve Faiz Oranı Belirleme Tablosu
Çok Zor Durum Derecesi (L+K) Azami Tecil Süresi Tecil Faizi Oranı
2 – 3 18 aya kadar  TFO x 0,75
12 aya kadar TFO x 0,7
6 aya kadar   TFO x 0,65
4 – 5 24 aya kadar TFO x 0,7
18 aya kadar TFO x 0,6
12 aya kadar TFO x 0,5
6 aya kadar TFO x 0,4
6 – 7 36 aya kadar TFO x 0,7
24 aya kadar TFO x 0,6
18 aya kadar TFO x 0,5
12 aya kadar TFO x 0,4
6 aya kadar TFO x 0,3
8 – 9 48 aya kadar TFO x 0,6
36 aya kadar TFO x 0,5
24 aya kadar TFO x 0,4
18 aya kadar TFO x 0,3
12 aya kadar TFO x 0,2
6 aya kadar TFO x 0,1
10 60 aya kadar TFO x 0,5
48 aya kadar TFO x 0,4
36 aya kadar TFO x 0,3
24 aya kadar TFO x 0,2
18 aya kadar  TFO x 0,15
12 aya kadar TFO x 0,1
6 aya kadar TFO x 0,05

Ayrıca BKK ile tecil edilecek gecikme zammının, Türkiye İstatistik Kurumunun her ay için belirlediği Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksinin (Yİ-ÜFE) aylık değişim oranları esas alınarak Yİ-ÜFE tutarı olarak hesaplanması uygun görülmüştür. Madde kapsamında tecil başvurusunda bulunulması üzerine tecil edilecek alacak aslına uygulanması gereken gecikme zammı yerine alacağın, vade tarihinden, tecil başvuru tarihine kadar (bu tarih hariç) geçen süre için Yİ-ÜFE aylık değişim oranları esas alınarak Yİ- ÜFE tutarı hesaplanacaktır. Yİ-ÜFE tutarı, diğer alacaklarla toplanarak madde kapsamında tecil edilecek alacak tutarı bulunacaktır. Madde hükmü ile sadece gecikme zammı yerine Yİ-ÜFE tutarı hesaplanmasına imkan verildiğinden, gecikme faizi yerine Yİ-ÜFE tutarı hesaplanmayacak ve gecikme faizleri tecil edilecek alacak tutarına herhangi bir tutar değişikliği yapılmadan dahil edilecektir. Yİ-ÜFE tutarı hesaplamalarında ilk aya ilişkin esas alınacak Yİ-ÜFE aylık değişim oranı, alacağın vadesinin rastladığı ay için açıklanmış olan oran olacaktır. Tecil başvurusunun yapıldığı tarihte, başvuru tarihinden önceki aya ilişkin Yİ-ÜFE aylık değişim oranının açıklanmamış olması halinde bir önceki aya ilişkin Yİ-ÜFE aylık değişim oranı esas alınacaktır. Yİ-ÜFE tutarının hesaplanmasında, 6183 sayılı Kanunun 51 ve 53 üncü maddelerine göre hesaplanan gecikme zammının hesaplama yöntemi ve hesaplama süreleri değiştirilmeyecek, sadece aylık gecikme zammı oranı yerine Yİ-ÜFE aylık değişim oranları kullanılacaktır. Yİ-ÜFE aylık değişim oranlarının eksi değer çıkması durumunda bu oranlar da hesaplamada eksi değer olarak dikkate alınacaktır. Hesaplamaya konu döneme ilişkin olarak Yİ-ÜFE aylık değişim oranlarının toplamı eksi değer olduğu takdirde gecikme zammı yerine alınması gereken Yİ-ÜFE tutarı sıfır kabul edilecektir. Yİ-ÜFE tutarının tecil şartlarına uygun ödenmesi halinde alacağa uygulanan gecikme zammının tahsilinden vazgeçilecektir. Bu düzenleme uyarınca alınacak teminat tutarının tespitinde de gecikme zammı yerine, Yİ-ÜFE tutarının dikkate alınacağı tabiidir.

6183 Sayılı Kanunun 48/A maddesine göre yapılan tecillerde hesaplanan tecil faizi taksit tutarları ile birlikte ödenecektir. Taksit tutarları ile hesaplanan tecil faizlerinin tam olarak ödenmemesi tecilin ihlal nedenidir. Bilindiği üzere tecil şartları hükümlerine riayet edilmemesi halinde tecil geçersiz sayılacak ve amme alacağı muaccel hale gelmiş olacaktır. Amme borçlusunun tecil şartlarını ihlali sonrası tecilin geçerli sayılması maksadıyla yapacağı başvurunun ise yetkili makam tarafından en fazla iki defa kabul görebilir olduğu kanun maddesinde açıkça ifade edilmiştir. Bu hükmün yanı sıra aynı maddenin on birinci fıkrasında tecil şartlarına riayet edilmemesi hâlinde tecil talep tarihinden itibaren 5 yıl geçmedikçe 48/A maddesi hükümlerinden, tecilin geçerli sayılması hali hükümleri saklı kalmak kaydıyla, yararlanılamayacağı hususu da yasal düzenlemeye dahil edilmiş ve böylece kamu idaresinin vergiye uyumlu mükelleflere yönelik tecil müessesinden beklediği faydanın akamete uğratılmasının önüne geçilmiştir.

Görüleceği üzere vergiye uyumlu mükelleflere tanınan bu tecil uygulaması gerek şartları, gerek kapsamı, gerek uyulmaması halinde karşılaşılacak müeyyideleri, gerekse de faiz oranları, vadeleri, gecikme zammının uygulanmasına dair farklılıklar gibi çeşitli hususlar yönüyle 6183 sayılı Kanunun 48. maddesinde yer alan tecil uygulamasından farklılık arz etmektedir. Böylece vergiye uyumlu mükelleflere tercihen daha avantajlı koşullar ile borçlarının ertelenmesine imkan sağlanmıştır. 

4- SONUÇ:

Gelişmiş ekonomilerin en önemli dinamiklerinden biri bu ekonomilerde mükelleflerin vergiye uyumunun maksimum düzeyde sağlanmış olması durumudur. Bu olgu gelişmekte olan ülke ekonomileri açısından da büyük önem arz etmekte ve mükelleflerin vergiye gönüllü intibakının temini için gereken süreç ve uygulamalar hayata geçirilerek kamu maliyesinin temel işlevlerinin sürdürülebilir kılınması maksadıyla vergiye uyumun tesisi sağlanmaya çalışılmaktadır. Mükelleflerin vergiye uyum düzeyini; sosyal yapı ve demografik özellikler, vergi oranları, vergi sistematiği ve vergi kanunlarının anlaşılabilir olması , gelir düzeyi, eğitim düzeyi,  vergi denetimi, vergi ahlakı gibi birçok faktör etkilemektedir. Devlet mükelleflerin vergilendirme ile ilgili ödevlerini yerine getirebilmeleri için gerekli usul ve esasları belirlemekte buna mukabil de vatandaşların bu ödevleri tam ve zamanında ifa etmelerini beklemektedir. Vergi mevzuatımızda mükelleflerin vergiye uyumu geleneksel olarak cezai müeyyideler ile temin edilmeye çalışılmış, bununla beraber vergi denetimi marifetiyle caydırıcılık unsuru ön plana çıkarılmıştır. Ancak yakın zamanda çağdaş ekonomilerin gereği olarak vergi mevzuatımıza cezai uygulamaların yanı sıra vergiye uyumun ödüllendirilmesine yönelik yasal düzenlemeler eklenerek vergiye uyumu teşvik edecek yeni yöntemler hayata geçirilmiştir. Bunun yanı sıra vergi afları, mükellef haklarının genişletilmesi, mükellef ile mali idare arasındaki iletişimin kuvvetlendirilmesi, elektronik defter ve fatura gibi mükelleflerin mesuliyetlerini daha kolay yerine getirmeye yönelik her türlü yeni teknik altyapının tesisi gibi uygulamalarla da devlet mükelleflerin vergiye uyumunu en optimal seviyeye getirmeye çalışmaktadır. Nitekim günümüz dünyasının da gereği devletin egemenlik gücünün yansıması olan cebri uygulamalar yerine vergiye uyumun bu gibi yeni düzenlemelerin hayata geçirilerek gönüllük esasını temel alarak teminidir. Son olarak vergi uyumuna teşvik amaçlı hali hazırda yürürlükte olan hükümlerin özellikle Gelir Vergisi mükellefleri açısından salt vergi kayıp ve kaçağının yoğun olduğu kazanç türleri itibariyle sınırlı tutulmuş olması mezkur düzenlemenin en önemli eksikliği olarak görülebileceği hususun altını çizmek gerekir. Zira vergi ödevini zamanında ve eksiksiz yerine getiren mükelleflere sağlanan imkanların kazanç türleri itibariyle ayrıştırılmış olması vergi mükellefleri arasında yapılan negatif ayrımcılık sonucunu doğurur ki bu da sosyal devlet algısını zedeler. Dolayısıyla vergiye uyumu temin edecek teşvik dahil her türlü uygulamaların bütüncül bir anlayış ile…

KAYNAKÇA

– Türkiye Cumhuriyeti Anayasası

– 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu

– 6183 Sayılı A.A.T.U.H Kanun

– Gelir Vergisi Genel Tebliğleri

– Tahsilat Genel Tebliği

Exit mobile version