Finansman Gider Kısıtlaması Faaliyet Döngüsü ve Varlık-Kaynak İlişkisi
Emrah AYGÜL
Yeminli Mali Müşavir
Bağımsız Denetçi
[email protected]
0.Giriş
Türkiye’de şirket sermayelerinin güçlendirilmesi, yabancı kaynak yerine öz sermaye ile finansman yasa koyucu tarafından bugüne kadar kimi düzenlemeler ile özendirilmiştir. Bu yasal düzenlemelerden öne çıkanlar aşağıda belirtilmiştir.
– Nakdi sermaye artışı indirimi,
– Taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan hakları satış kazancı istisnası,
– Hisseleri halka arz olan şirketlerde kurumlar vergisi indirimi,
– Kârın sermayeye ilavesinin kâr dağıtımı sayılmaması…
Güçlü sermaye yapısı ile şirketlerin sürekliliği sağlanacağı gibi, bankacılık sistemi ve genel ekonomi açısından da bu durum olumlu etki yapabilecektir.
Yukarıdaki öz sermaye ile finansmanı özendirici düzenlemelerin yanında, 2021 yılı başından itibaren uygulanacak olan ve bu yazıyı kaleme aldığımız tarihte uygulanmasına ilişkin Tebliğin halen taslak halde olduğu “finansman gider kısıtlaması” düzenlemesi bulunmaktadır.
Yazımızda işletmelerin, doğal faaliyet döngüsü dolayısıyla oluşan borçlarının ve bunlara ilişkin finansman giderlerinin, varlık-kaynak ilişkisi de dikkate alınarak finansman gider kısıtlaması düzenlemesi kapsamındaki durumu değerlendirilecektir.
1.Finansman Gider Kısıtlaması Düzenlemesi
Kurumlar Vergisi Kanununun 11 inci maddesinin birinci fıkrasının (i) bendi uyarınca kredi kuruluşları, finansal kuruluşlar, finansal kiralama, faktoring ve finansman şirketleri dışında, kullanılan yabancı kaynakları öz kaynaklarını aşan işletmelerde, aşan kısma münhasır olmak üzere, yatırımın maliyetine eklenenler hariç, işletmede kullanılan yabancı kaynaklara ilişkin faiz, komisyon, vade farkı, kâr payı, kur farkı ve benzeri adlar altında yapılan gider ve maliyet unsurları toplamının %10’unu aşmamak üzere Cumhurbaşkanınca kararlaştırılan kısmının Kurum kazancının tespitinde indirimi kabul edilmemektedir. Bu düzenleme 1/1/2013 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir.
Söz konusu düzenlemeye ilişkin Cumhurbaşkanı kararı 2021 yılına kadar yayımlanmadığından düzenleme uygulanmamakta idi. Ancak 04.02.2021 Tarih ve 31385 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununun 41 inci Maddesinin Birinci Fıkrasının (9) Numaralı Bendi ile 5520 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 11 inci Maddesinin Birinci Fıkrasının (i) Bendi Kapsamında Gider ve Maliyet Unsurları Toplamının İndirimi Kabul Edilmeyecek Kısmının Tespitine İlişkin Karar (Karar Sayısı: 3490)” uyarınca 1/1/2021 tarihinden itibaren başlayan vergilendirme dönemi kazançlarına uygulanmak üzere 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 11 inci maddesinin birinci fıkrasının (i) bendi hükümlerine göre, kredi kuruluşları, finansal kuruluşlar, finansal kiralama, faktoring ve finansman şirketleri dışında, kullanılan yabancı kaynakları öz kaynaklarını aşan işletmelerde, aşan kısma münhasır olmak üzere, yatırımın maliyetine eklenenler hariç, işletmede kullanılan yabancı kaynaklara ilişkin faiz, komisyon, vade farkı, kâr payı, kur farkı ve benzeri adlar altında yapılan gider ve maliyet unsurları toplamının %10’unun kurum kazancının tespitinde indirimi kabul edilmeyecektir.
Dolayısıyla, yabancı kaynakları öz kaynaklarını aşmış olan kurumlar vergisi mükelleflerinin, aşan kısımla sınırlı olmak üzere, yabancı kaynaklara ilişkin faiz, komisyon, vade farkı, kâr payı, kur farkı ve benzeri adlar altında yapılan gider ve maliyet unsurları toplamının %10’luk kısmı, kurum kazancının tespitinde KKEG olarak dikkate alınacaktır. Ayrıca, öz kaynak tutarını aşan yabancı kaynaklara ilişkin olarak faiz, komisyon, vade farkı, kâr payı, kur farkı ve benzeri adlar altında yapılan gider ve maliyet unsurlarından, yatırımın maliyetine eklenmiş olan yabancı kaynaklardan doğan gider ve maliyet unsurları ise %10’luk bu kısıtlamaya tabi tutulmayacaktır.
Kapsama giren yabancı kaynaklar nelerdir?
Tebliğ taslağına göre yabancı kaynak, bilançonun kısa vadeli yabancı kaynaklar ve uzun vadeli yabancı kaynaklar toplamını ifade etmektedir.
Kısıtlamaya konu finansman giderinin kapsamı nedir?
Tebliğ taslağına göre;
– Bir gider veya maliyet unsurunun gider kısıtlamasına konu edilmesi için bunların yabancı kaynak kullanımına ve bu kaynağın kullanım süresine bağlı olarak doğmuş olması gerekmektedir. Teminat mektubu komisyonları, tahvil ihracı ile ilgili olarak yapılan baskı ve benzeri giderler ile ipotek masrafları gibi herhangi bir yabancı kaynak kullanımına bağlı olmaksızın yapılan giderlerin gider kısıtlamasına konu edilmesi söz konusu değildir.
– Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğlerinde yapılan açıklamalar çerçevesinde, zorunlu olarak ya da mükellefin ihtiyarında maliyete eklenen yabancı kaynaklara ait gider ve maliyetler gider kısıtlamasına konu olmayacaktır.
-Kredi sözleşmelerine ilişkin olarak ödenen damga vergisi veya banka havale ücretlerine ilişkin ödenen banka ve sigorta muameleleri vergisi gibi bir yabancı kaynağın kullanım süresine bağlı olarak doğmayan gider ve maliyet unsurları gider indirimi kısıtlaması uygulamasına tabi olmayacaktır. Bu giderlerden kredi faizleri üzerinden hesaplanan banka ve sigorta muameleleri vergisi gibi bir yabancı kaynağın işletmede kullanım süresine bağlı olarak doğanların ise gider indirimi kısıtlaması uygulamasına konu edileceği açıktır.
– İşletmelerce banka vb. kurumlardan temin edilen kredilerin, bu işletmelerin üzerinde herhangi bir finansman yükü kalmaksızın grup şirketlerine aktarılması halinde, bu kredilere ilişkin finansman giderinin, krediyi devralan ve fiilen kullanan şirket bünyesinde gider kısıtlamasına tabi tutulması gerekmektedir.
– Dönem sonu itibarıyla kullanılan yabancı kaynakları öz kaynaklarını aşan işletmelerde, 1/1/2013 tarihinden itibaren sağlanan yabancı kaynaklara ilişkin olarak mahiyet ve tutar itibarıyla 1/1/2021 tarihinden itibaren kesinleşen gider ve maliyet unsurları gider kısıtlamasına tabi tutulacaktır.
Finansman gideri yanı sıra finansman gelirinin de bulunması durumunda ne yapılacaktır?
Tebliğ taslağına göre;
– Finansman giderlerinin yanı sıra finansman geliri de elde etmiş olan mükelleflerin gider kısıtlaması uygulamasında söz konusu gelir ve giderlerini birbiri ile mukayese etmek suretiyle netleştirmeleri mümkün olmayıp finansman giderleri toplamının gider kısıtlamasına konu edilmesi gerekmektedir.
– Yabancı para kurlarındaki düşüş veya yükselişler nedeniyle, geçici vergilendirme dönemleri itibarıyla kur farkı geliri veya kur farkı gideri söz konusu olabilmektedir. Şu kadar ki aynı kaynağa ilişkin olarak bir hesap dönemi içindeki aynı veya farklı geçici vergilendirme dönemlerinde oluşan kur farkı gelir ve giderleri mahsuplaştırılarak işlem tarihi veya dönem sonu itibarıyla bu kaynağa ilişkin net kur farkı gideri doğması halinde bu tutar finansman gideri kısıtlamasında dikkate alınacaktır. Aynı dönem içinde olsa bile farklı yabancı kaynaklara ilişkin olarak oluşan kur farkı gelirleri ile kur farkı giderlerinin birlikte değerlendirilmesi mümkün değildir.
– Temin edilen yabancı kaynağın mevduat vb. şekillerde değerlendirilmesi sonucu doğacak kur farkı geliri şirketin bilançosunun aktifinde yer alan bir varlığın değerlemesi sonucu oluştuğu için, yabancı kaynağa ilişkin kur farkı giderinden mahsup edilemeyecektir.
Tebliğ Taslağı Örnek 2: Öz kaynakları toplamı 2.000.000 TL olan (B) A.Ş.’nin aynı dönemde yabancı kaynakları toplamı 2.500.000 TL’dir. Şirketin bu döneme ilişkin toplam finansman gideri ise 200.000 TL’dir.
(B) A.Ş. devam eden yatırımı dolayısıyla aynı dönemde kullanmış olduğu krediden kaynaklanan 60.000 TL’lik finansman giderini yatırımın maliyetine eklemiştir.
(B) A.Ş.’nin bu dönemde yabancı kaynak tutarı öz kaynak tutarını aştığı için aşan kısma münhasır olmak üzere yabancı kaynaklara ilişkin finansman giderinin %10’luk kısmı kurum kazancının tespitinde gider olarak kabul edilmeyecektir.
Diğer taraftan, finansman giderinin yatırımın maliyetine eklenmiş olan kısmı %10’luk bu sınırlamaya tabi tutulmayacaktır. Bu döneme ilişkin toplam 200.000 TL’lik finansman giderinin 60.000 TL’lik kısmı yatırımın maliyetine eklenmiş olduğundan finansman gider kısıtlamasının hesabında dikkate alınacak tutar (200.000 TL – 60.000 TL=) 140.000 TL olacaktır.
Aşan kısım : Yabancı kaynak toplamı – Öz kaynak toplamı :
2.500.000 TL – 2.000.000 TL = 500.000 TL
Aşan kısma isabet eden
finansman gideri: Finansman gideri x (Aşan kısım / Toplam yabancı kaynak)
: 140.000 TL x (500.000 TL / 2.500.000 TL)
: 140.000 TL x %20 : 28.000 TL 28.000 TL x %10 = 2.800 TL’lik finansman gideri ise kurum kazancının tespitinde KKEG olarak kabul edilecektir.
Tebliğ taslağı açıklamalarından anlaşılacağı üzere dönemin son günü çıkartılan bilançodaki kısa ve uzun süreli tüm borçlar (3 ve 4 grubu) öz sermaye ile karşılaştırılmakta, öz sermayeyi aşan borca isabet eden finansman giderlerinin (kapsamda olmayanlar hariç) %10’u vergiye esas kazançtan düşülememektedir. Bilançonun aktifi hiç dikkate alınmamaktadır. Yine dönem sonundaki bir anlık borcun, dönem süresince oluşan finansman giderleri ile ilişkilendirilmesi anlamsız görünmektedir. Şöyle ki dönem sonunda kredi alınmış ya da yüklü vadeli alım yapılmış ise hesaplamalar anlamsız sonuç verecektir.
2.İşletmelerin Doğal Faaliyet Döngülerinden Doğan Borçlar ve Finansman Giderleri
İşletme sermayesi, işletmelerin günlük faaliyetlerini yürütebilmeleri için gerekli nakit, alacak ve stoklar ile bir yıl içerisinde nakde dönüşebilecek diğer varlıkların tümünü ifade etmektedir. Bu sermaye ile faaliyet döngüsünün sağlıklı işlemesi sağlanmaktadır.
Her işletmenin bir faaliyet döngüsü bulunmaktadır. Örneğin bir üretim işletmesinde faaliyet döngüsü, ham madde tedarikinden üretim, mamul oluşumu, satış ve ticari alacakların tahsiline kadar geçen döngüdür. Bu döngü, bir işletmenin operasyonlarını devam ettirdiği süre boyunca tekrarlanır.
İşletmelerin faaliyet döngülerinin doğal sonucu olarak bilançolarında stok, borç ve alacak oluşmaktadır.
Faaliyet döngüsünün işletmenin kaynak ihtiyacına olan etkisi; stok tutma süresi, alacak tahsil süresi ve borç ödeme süresine bağlıdır. Stok tutma süresi ve alacak tahsil süresi (gün olarak) toplamı borç ödeme süresinden uzun işletmelerin faaliyet döngüsü için ek kaynağa ihtiyacı olacaktır. Bu tip bir faaliyet döngüsünde stok ve alacaklar işletme tarafından bir süre finanse edilmek durumundadır.
Faaliyet döngüsünde ek kaynağa ihtiyaç olmadan da işler yürüyebilmektedir. Şöyle ki Stok tutma süresi ve alacak tahsil süresi toplamı (gün olarak), borç ödeme süresinden kısa işletmelerin ek kaynağa ihtiyacı olmayacaktır. Bu işletmelerin stok ve alacakları diğer bir deyişle işletme sermayesi, faaliyet döngüsü sonucu oluşan satıcılara olan borçlarla finanse edilmektedir. Ancak dikkat edilirse bu durumda da ek kaynak ihtiyacı yokken işletmenin borcu oluşacaktır. Yani borç ek kaynak ihtiyacı yokken faaliyetin doğal sonucu olarak oluşabilmektedir.
Kısaca işletmelerin olağan faaliyet döngüsü, borcu doğal olarak oluşturabilmektedir. Ve bu borç niteliği itibariyle faaliyet döngüsü içerisinde işletme sermayesini finanse etmektedir.
Ülkemizde vadeli alım satımın yaygın olduğu malumdur. Bu sebeple genellikle vadeli satımdan doğan alacaklar, vadeli alımdan kaynaklı borçlar ile finanse edilmektedir. Bu durum, işletmelerin vadeli alım-satım politikalarından öte ticari teamüller ve sektör normallerinden kaynaklanmaktadır. Alım-satım vadelerinin uzun olduğu sektörlerde şirketlerin öz sermaye ile işletme sermayesini finanse etmelerini, diğer bir deyişle sermaye artışı yolu ile peşin alım yapmalarını beklemek ve özendirmek anlamsızdır. Bu sebeple faaliyet döngüsünün önemli bir unsuru olan işletme sermayesini aşmayan, mali borçlar dışındaki kısa süreli borçlanmalar finansman gider kısıtlaması uygulamasında yabancı kaynak olarak dikkate alınmamalıdır.
İşletme sermayesi teorik olarak agresif, ılımlı ve ihtiyatlı politikalar ile finanse edilebilmektedir. İhtiyatlı politikada işletme uzun vadeli kredi ile elinde daha fazla nakit bulundurmayı tercih edebilir. Böylece faaliyet döngüsünün sürekliliği, sağlıklı işlemesi sağlanmaya çalışılmaktadır. Malumdur ki ülkemizde her dönemde krediye erişim aynı kolaylıkta ve maliyette olmamaktadır. Bu durumda işletmeler ucuz ve uzun süreli finansman imkanlarını bulduklarında değerlendirmelidir. Bu şekilde rasyonel davranmaya çalışan ihtiyatlı işletmelerin cezalandırılmaması için finansman gider kısıtlamasında, finansman gelirlerinin finansman giderlerinden düşülmesi önem arz etmektedir. Aksi bir durum çift yanlı kayıt sisteminin, finansal durum tablosundaki eşitliğin, kaynaklar ve varlıklar arasındaki ilişkinin göz ardı edildiği yalnızca vergi almanın ön planda tutulduğu anlamına gelmektedir. Ayrıca bu noktada ihtiyatlı işletmelerin cezalandırılmaması için ihtiyatlılık gereği ve VUK’a göre ihtiyari olarak ayrılan karşılıklardan (kıdem tazminatı vb.) doğan borçların finansman gider kısıtlamasında borç olarak dikkate alınmaması gerektiğini ifade etmek isteriz. Bu borçların finansman gideri olmadığı gibi, finansman geliri olabilir. Yine işletme ve ülke ekonomisi için ihtiyatlılığın cezalandırılmak yerine özendirilmesi gerektiği de unutulmamalıdır.
Faaliyet döngüsünün oluşturduğu borç ve alacakların aynı para biriminden olması şirketler tarafından, hele de bizim gibi kırılgan bir ekonomide, döviz pozisyon açığının oluşmaması, kur riskinin bertaraf edilmesi açısından istenen ve planlanan bir durumdur. O halde kur riskinden bu şekilde doğal korunma sağlayan işletmelerin kur farkı geliri ve gideri, finansman gider kısıtlaması uygulamasında, bir bütün olarak dikkate alınmalıdır. Yine bilanço dışı yöntemlerle kur riski hedge ediliyorsa, bu yöntemden doğan gelirler de finansman giderlerinden mahsup edilmelidir.
3.Değerlendirme ve Sonuç
Finansman gider kısıtlaması uygulamasına ilişkin Tebliğ taslağını bu yazımızda dört yönden eleştirdik.
Eleştirdiğimiz ilk yön, dönem sonundaki bir anlık borcun, dönem süresince oluşan finansman giderleri ile ilişkilendirilmesidir. Dönem sonunda kredi alınmış ya da yüklü vadeli alım yapılmış ise hesaplamalar anlamsız sonuç verecektir. Bu sebeple finansman giderinin (kur fakı hariç) ortalama bir faiz oranı (döviz, TL farklı) ile ana parası bulunup bu tutar yabancı kaynak olarak dikkate alınabilir.
İkinci eleştirel yön yabancı kaynak tanımlamasıdır. İşletmelerin olağan faaliyet döngüsü, borcu doğal olarak oluşturabilmektedir. Ve bu borç niteliği itibariyle faaliyet döngüsü içerisinde işletme sermayesini finanse etmektedir. Faaliyet döngüsü esasen, nakit dönüş süresine bağlı olarak, kendi kendini finanse edebilmektedir. Yani faaliyet döngüsü öz sermaye kullanımına ihtiyaç duymayabilmekte, aksine negatif nakit dönüş süresi halinde işletmeye ek kaynak bile sağlayabilmektedir. Ancak bu oto finansman, faaliyet döngüsünde mal alımından doğan borç ile alacak ve stokların finansmanı olduğundan, bilançoda borç gözükmektedir. Ülkemizde vadeli alım satımın yaygın olduğu malumdur. Bu sebeple genellikle vadeli satımdan doğan alacaklar, vadeli alımdan kaynaklı borçlar ile finanse edilmektedir. Bu durum, işletmelerin vadeli alım-satım politikalarından öte ticari teamüller ve sektör normallerinden kaynaklanmaktadır. Alım-satım vadelerinin uzun olduğu sektörlerde şirketlerin öz sermaye ile işletme sermayesini finanse etmelerini, diğer bir deyişle sermaye artırarak peşin alım yapmalarını beklemek ve özendirmek anlamsızdır. Bu sebeple faaliyet döngüsünün önemli bir unsuru olan işletme sermayesini aşmayan, mali borçlar dışındaki kısa süreli borçlanmalar finansman gider kısıtlaması uygulamasında yabancı kaynak olarak dikkate alınmamalıdır.
Üçüncü eleştirel yön kur farkı riskinden korunan işletmelerin cezalandırılmasıdır. Faaliyet döngüsünün oluşturduğu borç ve alacakların aynı para biriminden olması Şirketler tarafından, hele de bizim gibi kırılgan bir ekonomide, döviz pozisyon açığının oluşmaması açısından istenen ve planlanan bir durumdur. O halde kur riskinden bu şekilde doğal korunma sağlayan işletmelerin kur farkı geliri ve gideri, finansman gider kısıtlaması uygulamasında, bir bütün olarak dikkate alınmalıdır. Yine bilanço dışı yöntemlerle kur riski hedge ediliyorsa bu yöntemden doğan gelirler de finansman giderlerinden mahsup edilmelidir.
Dördüncü eleştirel yön ihtiyatlı finansman politikası izleyen işletmelerin cezalandırılmasıdır. İşletme sermayesi teorik olarak agresif, ılımlı ve ihtiyatlı politikalar ile finanse edilebilmektedir. İhtiyatlı politikada işletme uzun vadeli kredi ile elinde daha fazla nakit bulundurmayı seçebilir. Böylece faaliyet döngüsünün sürekliliği, sağlıklı işlemesi sağlanmaya çalışılmaktadır. Malumdur ki ülkemizde her dönemde krediye erişim aynı kolaylıkta ve maliyette olmamaktadır. Bu durumda işletmeler ucuz ve uzun süreli finansman imkanlarını bulduklarında değerlendirmelidir. Bu şekilde rasyonel davranmaya çalışan ihtiyatlı işletmelerin cezalandırılmaması için finansman gider kısıtlamasında, finansman gelirlerinin finansman giderlerinden düşülmesi önem arz etmektedir. Aksi bir durum çift yanlı kayıt sisteminin, finansal durum tablosundaki eşitliğin, kaynaklar ve varlıklar arasındaki ilişkinin göz ardı edildiği yalnızca vergi almanın ön planda tutulduğu anlamına gelmektedir. Yine bu noktada ihtiyatlı işletmelerin cezalandırılmaması için ihtiyatlılık gereği ve VUK’a göre ihtiyari olarak ayrılan karşılıklardan (kıdem tazminatı vb.) doğan borçların finansman gider kısıtlamasında borç olarak dikkate alınmaması gerektiğini ifade etmek isteriz. Bu borçların finansman gideri olmadığı gibi, finansman geliri olabilir. Yine işletme ve ülke ekonomisi için ihtiyatlılığın cezalandırılmak yerine özendirilmesi gerektiği de unutulmamalıdır.