Akaryakıtta Vergi Kaybını Bitirecek Formül
Ali ÇAKMAKCI
Yeminli Mali Müşavir
E. Hesap Uzmanı
info@adenymm.com.tr
Yazar Hakkında
Üzerindeki ağır vergi yükü nedeniyle yıllardır ülkemizin en büyük vergi kaçakçılığı, haksız vergi (KDV, ÖTV) iadelerinin ve sahte belge ticaretinin kaynağı olagelen ve milyarlarca dolarlık işlem hacmine sahip bulunan akaryakıt sektöründe sorunları önemli ölçüde çözebilecek vergi politikalarına ve çeşitli güvenlik tedbirlerine ihtiyaç duyulduğu açıktır.
Bahsi geçen akaryakıt sektörünün kendine has yapısı nedeniyle ağır bir vergi yükü taşıdığı, bu nedenle sektörde vergi kaybı yaratacak işlemlerin önemli düzeyde kişisel veya (sermaye, organizasyon, yönetime katılma kanalıyla) müşterek zenginleşmeye yol açtığı açıktır.
Akaryakıt sektörü “kayıtdışı satış” yoluyla ve “sahte belge” üreten bir sektör olarak ekonomiye ciddi tahribatlar vermektedir. Kayıtdışı satılan mallara ilişkin olarak vergi kanunlarımızda sahte belge olarak tanımlanan faturalar, sektördeki dağıtım zincirinin üst kademeleri, bayiler ve nihayetinde müteahhit veya KDV iadesi talebinde bulunan diğer mükelleflere kadar zincir şeklinde gitmektedir. Bu açıdan sektörde haksız vergi iadeleri ile kayıtdışı satışları önleminin etkili bir formülünü veya formüllerini bulmak gerekmektedir.
Dağıtım zincirinin iki temel kaynağı olan TÜPRAŞ veya ithalat kanalıyla millileşerek dağıtım zincirine giren akaryakıt için KDV oranının %18 den %1’e indirilmesi, Hazine açısından ise bu KDV indirimi nedeniyle en azından %17 KDV kadar bir vergi kaybının istenmediği ortamda ise, bu kaybı telafi edecek kadar bir oranda “ÖTV oranı artışının” yapılması bize göre gerekli ve zorunludur.
Bu durumda, KDV artık dağıtıcı/bayi mükellefler için indirim hesaplarından çıkartılarak tüm sektörde ÖTV olarak “malın maliyet bedeline” dahil edileceğinden, tüm dağıtıcı ve bayiler kar marjını bu yeni maliyeti dikkate alarak tüketicilere kadar yansıtacaklardır. Buna göre, tüketicilerin zaten ödedikleri bedelde değişiklik olmayacak, akaryakıtın KDV iadesi gibi, kayıtdışı satış gibi amaçlarla kullanılma olasılığı neredeyse biterek artık gündemden düşecektir.
Bu duruma dağıtıcı ve bayilerin itiraz etme imkanları, hepsinin tesliminde ve girdisinde KDV %1 olacağından olmaması gerekir. Belki, KDV indirim hakları ortadan kalktığı için müteahhit gibi toptan alım yapan bazı mükellef grupları bu duruma itiraz etse dahi; sektörde köklü, net, risksiz, etkili kesin veya kesine yakın bir çözüme ihtiyaç bulunduğu da kesindir. Ortada var olan bir sorunu görmemek ve formüller üretmemek, kafayı kuma gömmek bize göre doğru değildir.
Ayrıca, mesleki deneyim ve tecrübelerimize göre küçük sermayeli ve hacimli bazı dağıtım şirketleri (çoğunun da kanunda aranan asgari sermayeye dahi gerçek anlamda sahip olmadıklarını düşünüyoruz) malı teslim ettikten sonra ortadan kaybolmakta, dolayısıyla vergi incelemelerinde malın kaynağına kadar inilememekte, zincirin sonraki safhaları ile KDV iadesi alan mükellefler ise KDV indirim ve iadesinde ciddi sorunlar yaşamaktadırlar.
Bu kapsamda düzgün mükellefler bile yasal açıdan çok ağır şekilde hak kayıplarına uğramakta ve idarenin uzun, yorucu bürokratik süreçlerine maruz kalmaktadır, ayrıca özel esaslara alınarak ticari itibar kayıpları yaşanmakta ve vergi incelemeleri geçirmektedirler.
5015 sayılı Kanun ile tüm dağıtım şirketlerinin, bayilerin ve depoların mal hareketlerinin düzenleyici ve denetleyici kurum EPDK başta olmak üzere pek çok denetim organı tarafından sistematik bir biçimde denetlenmesine, otomasyon ve anlık bildirimler de olmasına karşın etkili bir çözüm üretilemediği, ürün üzerindeki ağır vergi yükleri nedeniyle vergi kaçırma cazibesinin büyük olduğunu hepimiz çok iyi bilmekteyiz.
Kendine özel bir kaçakçılık mevzuatı bulunması nedeniyle kaçak ürünü zaten vergi tedbirleriyle engellemek mümkün değildir.
Ayrıca, sahte belge düzenleme konusu açısından bir başka formül ise ithalat veya TÜPRAŞ kanalıyla dağıtım zincirine giren akaryakıtta malın bu safhadan sonraki “ilk bir veya duruma göre birkaç aşamasında” KDV için tam tevkifat getirilerek vergi incelemesi kanalıyla da süreç üzerindeki kontrol etkin sağlanabilecektir. Bir diğer ifadeyle, akaryakıtta KDV oranı değişmese dahi tam tevkifat uygulanarak malın KDV tutarının satıcı (dağıtıcı) olan mükelleflere önce bir vergi incelemesi sonucunda iadesi de gündeme gelerek KDV serbest bırakılabilir, ama inceleme sürecinin uzunluğunun sisteme zarar verebileceği hususunu da değerlendirmek gerekebilecektir. İdarenin böyle bir denetim sürecini ve sistemini kurgulaması gerekeceği tabiidir.
Bize göre, akaryakıtta sistem üzerinde köklü değişiklikler yapmadığımız sürece vergi kayıp ve kaçağının artacaktır. Bunu çözecek ilke ve kuralları ortaya koymadan iyi niyetli mükellefler bile KDV iadesi taleplerinde ağır sorunlar yaşarlarken, Hazine de vergi kaybı ile ve kamu düzeni ise sahte belge ile iştigal etmeye devam edecektir.