Döviz, Altın, Eurobond, Faiz
Birol GÜVEN
Yeminli Mali Müşavir
Bağımsız Denetçi
[email protected]
Yazar Hakkında
Dünyayı saran Covid 19 vakası ile uğraşırken bir de kırılgan ekonomilerin sorunları baş göstermeye başladı. Covid 19 henüz bitmemişken hem ulusal ekonomiye hem mikro ölçekte işletmelere katlanması zor maliyetlerle karşı karşıya bırakmıştır. Dış Ticarette fazla veren ülke değiliz. Kamu ve özel sektörün 450 Milyar dış borcunu çevirmek hiç kolay değil.
Ülkemizin bütçe gerçekleşmeleri olağanın dışında açıkla devam etmektedir. Uygulamaya sokulan Kısa Çalışma Ödenekleri, vergi indirimleri ve düşük faiz uygulamalarının ekonominin ateşini sönmeye yetmeyeceği anlaşılıyor.
Dövizdeki hızlı artış, mevduattaki eksi reel faiz ve altın fiyatlarının inanılmaz artması ekonominin nereye doğru gittiğinin göstergesidir.
Klasik iktisatçılar Ricardo, Mill ve Adam Smith gibi serbest piyasa kurallarının bırakınız yapsınlar anlayışının yetmeyeceği aşikardır. Ekonomi hiç kimseye bırakılmayacak kadar değerlidir. Buradaki kast ettiğim anlam şudur. Devlet de, Reel sektör de, Finans kesimi de hatta ve hatta Akademik çevrenin yer alacağı geniş bir görüş ve yol mutabakatına varılıp bu darboğazdan çıkılmalıdır.
Şimdi bakıyoruz, mevduatta munzam karşılık %22 lerde geziyor. Yani kişi bankaya 100 TL yatırınca 22 TL.si Merkez Bankasına gidiyor. Banka da kendinde kalan 78 TL.yi çalıştırıp batırmadan para kazanacak. Bu durumda banka ne yapsın? Tabi hemen koşup yurtdışından sendikasyon kredilerinin peşine düşüyor. Çünkü sendikasyon kredilerinde munzam karşılık yok. Merkez de kendinde kalan munzamları piyasaya sürerek hareket sağlamaktadır. Bu nereye kadar sürer bilinmez.
Gelelim kişisel mevduata. Bankalar mevzuata stopaj düştükten sonra net %7 faiz veriyor. Peki rasyonel bir kişi parasını % 7’den mevduata koyar mı? Elbette koymaz. Doğru inşaata veya otomobile harcar. Ya da Altına hücum eder. Altın dünyada artıyor. Bir de kurların artmasını üzerine koyun. Ortaya çıkan talep ile beraber çılgınca bir fiyat artışına sebep olmaktadır.
Eğer hastalığa doğru teşhis koymazsanız, tedavi de edemezsiniz. Güzel güzel eleştirilerimizi yapalım peki çözüm nedir?
– Munzam karşılıkların %22 olması hatalı bir politika. Bence finans sektörünün yükünü azaltmak istiyorsak munzam karşılığın %10 seviyesini geçmemesi lazımdır. Hem bankalar rahatlar hem reel sektörün yükü hafifler.
– Mevduatın reel faizi net %7 civarında. Çok düşük. Enflasyon % 12-13 lerde. Bu durumda parası olan % -5 civarında değer kaybına uğruyor. Mevduat faizlerinin enflasyondan aşağı olmaması lazım. Para kaçacak yer arıyor. Ya dövize ya da altına kaçacak. Ekonominin ateşini söndürüldükten sonra faiz tekrar indirilebilir.
– 2001 krizi Finans kesimi ile ilgili krizdi. Sorunlu finans sektörü tamir edilip düzeltildi. Oyunun kuralları yeniden yazıldı. Ve 18 yıldır finans sektörü sıkıntısız devam ediyor. Devlet sadece kamu bankaları üzerinde sübvanse ederek sistemi ayakta tutmaktadır.
– Halen % 0,64 gibi faiz oranları ile gayrimenkul ve otomotiv sektörünü ayakta tutsak bile nereye kadar. Üretim, İstihdam, katma değer yaratacak yatırımlar olmadıktan sonra inşaat ve araba olsa ne olur. Madem böyle para var. Ver yatırımcıya, hatta faizi daha da düşük faizle ver. Nüfusu genç bir toplumuz. Herkesin işe aşa ihtiyacı var.
– Bütçe ve Maliye politikalarının gözden geçirilmesi gerekir. Güzel bir söz vardır. En az ucuz temizlik, çevreyi temiz tutmaktan geçer diye. Çevreyi temiz tutmanın maliyeti sıfır. O halde Tasarruf, tasarruf, tasarruf. Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki kişisel harcamalarımızda bile nasıl hassas davranıyorsak devletin topladığı vergiler veya borçlanma ile topladığı paraların yerli yerine harcaması gerekir. Simgesel olarak tasarruf üst taraftan başlamalıdır ki taban buna uysun.
– Dış borcun maliyeti % 6-7 civarında. Oysa yurt dışında kredi maliyeti %1 bile değil. Kapıda bekleyen Morgan Stanley, JP Morgan, Citibank, Merrill Lynch gibi para devleri Türkiye’ye ofis açmış aynen Galata Bankerleri gibidir. Yurt dışında topla %1 maliyetle paraları getir Türkiye’ye %6-7 gibi sat. En az %5 para kazan ve git. Toplam borç yükümüzün 450 Milyar dolar olduğunu hesapladığımızda bundan dolayı her yıl 22-23 milyar dolar cebimizden uçup gitmektedir. Her sene 4 tane boğaz köprüsü maliyeti kadar rakam. Sonra yabancılara kızmaya hakkımız yok. Bu kurumların işi senin hastalığını biliyor ve para satıyor.
Buraya kadar ifade ettiğimiz şey bu vatanı sevmek ve kalkınmayı hedeflemek ve galata bankerlerinden nasıl kurtulacağımız bilmekten geçiyor.
Son söz: Hastalığın adını doğru koymazsanız, hastayı ölüme terk edersiniz.