Güçlü, Eşit ve Adil Bir Vergi Sistemi, Ama Nasıl?
Ali ÇAKMAKCI
Yeminli Mali Müşavir
info@adenymm.com.tr
Yazar Hakkında
(Makale Serisi 4)
1. Döviz Alım Satımından Doğan Kazanç Gelir Vergisine Tabi Olmalıdır:
Kendisi tarafından üretilmeyen bir yabancı para, dünyadaki her bir ülke için mal niteliği taşımaktadır. Bu malın, taşınmazdan, menkul mal veya kıymetten hiçbir farkı da bulunmamaktadır. Ülkemizde, yıllarca biriken cari açıklar ve dış ticaret açıkları ile kalkınma yolunda yapılan bazı projeler ile diğer nedenlerle döviz kaynaklı ağır sorunlar yaşanabilmektedir.
Döviz yatırımcısı, piyasadan satın aldığı dövizi eğer ithalat gibi işlemlerde kullanmıyorsa veya daha sonra bu döviz tutarı TL veya diğer taşınmaz, menkul kıymet vb yatırımlara dönüyorsa bu tarih itibariyle elde edilen fiktif kur farklarının gelir vergisi açısından vergilendirilmesi gerekmektedir.
Gerçekten de, yerel para karşısında dövizin faiz getirisinin çok düşük olmasına karşın ciddi düzeyde dövize yönelik alımların olduğu, spekülatif işlemlerin yoğun olduğu, ekonomi dengelerini olumsuz etkileyen pek çok soruna yol açtığı, çok kısa bir sürede vergisiz çok yüklü miktarlarda karların ortaya çıktığı açıktır.
Hatta, son yıllarda ülkemizdeki kur artışı hiçbir değişkenle kıyaslanamayacak düzeyde yüksek olup, gelir adaletini de önemli düzeyde bozmaktadır. Kur farkından kaynaklanan gelir artışının vergi dışı kalmasına ilişkin hiçbir gerekçe bulunmamaktadır. Döviz fiyatı, dünyada organize olmayan piyasalarda belirlenmekte, fiyat sapması olması durumunda arbitraj yoluyla kısa süre içerisinde bu sapma giderilmektedir.
Buna karşın, ülkemizde kur farkından dolayı gelir elde eden kişilerin dövizin kaynağı neresi olursa olsun kesinti yoluyla vergilendirilmesi yerinde olacaktır. Bu vergilendirme, yurtiçi yerleşiklerin faaliyetleri dışında döviz edinimi de olumsuz etkileyecek olup, döviz kurları üzerinden spekülatif nitelikteki baskıları da hafifletebilecektir.
2. Vergi Zıyaı İçeren Cezalar Yeniden Düzenlenmelidir:
Bildiğimiz üzere vergi zıyaı cezaları mevcut düzenlemelere göre normal koşullarda tek kat ve kaçakçılık suçlarına konu cezalarda ise 3 kat, bazı durumlar içinse %50 olarak kesilmektedir.
Tek kat uygulanan vergi zıyaı cezası, normal koşullara bize göre oldukça yüksek kalmaktadır. Özellikle, tek kat vergi zıyaı cezasının vergi kaybı amacı taşımayan, tamamen teknik veya hukuk hatası ile matrah farkı ile karşılaşmış mükellefler için haksız bir durum yarattığını düşünmekteyiz.
Bu nedenle, bu tür teknik/hukuk hatası nedeniyle matrah farkı ile karşılaşan mükellefler ile “kayıtdışı” ve “kaçakçılık suçları” nedeniyle tarhiyata konu olan mükelleflerin cezaları arasında ayrışma olmalıdır. Kaldı ki, normal koşullarda 1 kat vergi zıyaı cezası gerçekten çok ağır bir cezadır.
Bu durumda, “normal durumlarda” vergi zıyaı cezalarının %50, “kayıtdışı” tespitlerine ilişkin matrah farkları dolayısıyla ortaya çıkan cezaların 1 kat, “iştirak suçlarının” cezalarında 1 kat, “kaçakçılık suçları” nedeniyle oluşan vergi zıyaı cezalarının ise yine 3 kat olarak kesilmesi daha adil olacaktır.
3. Çok Büyük Tutarlardaki Enerji Maliyetini Minimize Edecek Şekilde Yeşil Veya Mavi Konut Sınıflandırması Yapılmalı, İleri Teknoloji İle Enerji Tasarrufu Sağlayan “Yeni Nesil Binalar-Çevre Dostu Binalar” Vergi Yoluyla Teşvik Edilmelidir:
Bildiğimiz üzere ülkemiz her yıl 50-milyar Dolar enerji maliyetine katlanmakta, bunun da önemli bir kısmı doğalgaz olarak çeşitli ülkelerden temin etmektedir. Türkiye, yaklaşık olarak kullandığı petrolün yüzde 90’ını, doğalgazın da yüzde 99’unu ithal eden bir ülke olduğu için enerji maliyetlerindeki artış cari işlemler ve dış ticaret dengeleri üzerinde kalıcı ağır hasarlara yol açmaktadır.
Bu nedenle, sorunun temel kaynaklarına inerek bu ağır maliyeti hafifletmenin çözümlerine odaklanmak gerekmektedir. Bu sorunların başında ise evlerde kullanılan doğalgaz miktarının yüksek olması gerekmektedir. Binalarda yaşam standardı ve hizmet kalitesinin, endüstriyel işletmelerde ise üretim kalitesi ve miktarının düşüşüne yol açmadan enerji tüketiminin azaltılmasını içeren ve çeşitli teşviklerle de desteklenen bir vergi politikası kaçınılmazdır.
Ülkemizde “tahminen” 30 milyon hane ve en az o kadar işyerinin bulunduğu durumda, ısı yalıtımı çok güçlü olan, teknik standartları çok yüksek, yeni nesil bina modellerinin önemli düzeyde teşvik edilmesi, hatta bunların belli bölge veya şehirlerde yasal açıdan zorunlu tutulması gerektiğini düşünmekteyiz.
Gerçekten milli ve yerli olunması bekleniyorsa, bu tür projelerin tüm maliyetine rağmen mutlak suretle hayata girmesi gerekmektedir. Zira, bu tür hamleler ilk başta daha maliyetli olsa bile, sonuçta her bir bina itibariyle yaklaşık 50 yıl boyunca ülkenin enerji ithalatını ve döviz ihtiyacını azaltacak ve ülkenin döviz bağımlılığı düşürecektir. Çevre dostu bir binalar, doğal kaynaklara erişimin veya doğal kaynak tüketiminin en az olduğu türde binalardır.
2007 yılında yasalaşan “Enerji Verimliliği Kanunu” ile enerjinin etkin kullanılması, israfının önlenmesi, enerji maliyetlerinin ekonomi üzerindeki yükünün hafifletilmesi ve çevrenin korunması için enerji kaynaklarının ve enerjinin kullanımında verimliliğin artırılması amaçlanmıştır. Bu Kanun; enerjinin üretim, iletim, dağıtım ve tüketim aşamalarında, endüstriyel işletmelerde, binalarda, elektrik enerjisi üretim tesislerinde, iletim ve dağıtım şebekeleri ile ulaşımda enerji verimliliğinin artırılmasına ve desteklenmesine, toplum genelinde enerji bilincinin geliştirilmesine, yenilenebilir enerji kaynaklarından yararlanılmasına yönelik bazı düzenlemeleri içermektedir[1]. Kanunda, asgarî olarak binanın enerji ihtiyacı ve enerji tüketim sınıflandırması, yalıtım özellikleri ve ısıtma ve/veya soğutma sistemlerinin verimi ile ilgili bilgileri içeren Enerji Kimlik Belgesi düzenlenmesi ele alınmaktadır.
Kanuna göre toplam inşaat alanı yönetmelikte belirlenen mesken amaçlı kullanılan binalarda, ticarî binalarda ve hizmet binalarında uygulanmak üzere mimarî tasarım, ısıtma, soğutma, ısı yalıtımı, sıcak su, elektrik tesisatı ve aydınlatma konularındaki normları, standartları, asgarî performans kriterlerini, bilgi toplama ve kontrol prosedürlerini kapsayan binalarda enerji performansına ilişkin usûl ve esaslar, Türk Standartları Enstitüsü ve Genel Müdürlük ile müştereken hazırlanarak Bayındırlık ve İskan Bakanlığı (Çevre Ve Şehircilik Bakanlığı) tarafından yürürlüğe konulacak bir yönetmelikle düzenlenir. Yönetmelik hükümlerine aykırı hareket edilmesi halinde ilgili idare tarafından yapı kullanma izni verilmeyeceği belirtilmektedir.
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı (Çevre Ve Şehircilik Bakanlığı) tarafından 2008 yılında yürürlüğe konulacak yönetmeliğe göre hazırlanan yapı projeleri kapsamında enerji kimlik belgesi düzenlenir. Enerji kimlik belgesinde binanın enerji ihtiyacı, yalıtım özellikleri, ısıtma ve/veya soğutma sistemlerinin verimi ve binanın enerji tüketim sınıflandırması ile ilgili bilgiler asgarî olarak bulundurulacaktır. Bu Yönetmelik hükümleri uyarınca TS 825 standardında belirtilen hesap metoduna göre, yetkili makina mühendisi tarafından hazırlanan “ısı yalıtımı projesi” imara ilişkin mevzuat gereğince yapı ruhsatı verilmesi safhasında tesisat projesi ile birlikte ilgili idarelerce istenmektedir. Yasal düzenlemelere göre binalar bazı enerji tüketimlerine göre zaten sistematik bir sınıflandırma içerisine alınmıştır.
Belgede bulundurulması gereken diğer bilgiler ile belgenin yenilenmesine ve mevcut binalar da dâhil olmak üzere uygulamaya ilişkin usûl ve esaslar, Bakanlık ile müştereken hazırlanarak Bakanlıkça yürürlüğe konulacak yönetmelikle belirlenir. Mücavir alan dışında kalan ve toplam inşaat alanı bin metrekareden az olan binalar için enerji kimlik belgesi düzenlenmesi zorunlu değildir.
Isı yalıtım giderlerinin maliyet yerine doğrudan gider yazılmasına izin veren düzenlemeler bir teşvik değildir. Bu işi daha kurumsal yapıda ele alarak, ilgili Bakanlıkların mavi veya yeşil bina veya konut tanımlaması yaparak Hazine Ve Maliye Bakanlığının bu tür projeler için KDV muafiyeti getirmesi, yatırımcı mükelleflerin KDV iade işlemlerini hızlandırması, gelir veya kurumlar vergisinden muaf tutması ve gerekli diğer her türlü teşviği sağlaması çok önemlidir.
Bildiğimiz üzere KDV, büyükşehir olmayan yerlerde konutun m2, büyükşehirlerde ise arsa m2 değeri üzerinden (kentsel dönüşüm, rezerv yapı vs alanları hariç) hesaplanarak %1, 8, 18 olarak uygulanmaktadır.
Vergi teşvikleri sadece yatırım teşvik belgeleri ile girdi kalemlerinde değil, aynı zamanda binaların teşviki amacıyla alım satımlarında da uygulanmalıdır. Hatta, KDV oranları bu binaların enerji tasarrufu sağlama durumlarına göre gruplara ayrılarak kendi içinde özel olarak belirlenmelidir. Bu durumda, konuyu sadece bazı desteklere bağlamadan vergisel yönden de en etkili şekilde koruma ve geliştirme amacıyla bazı düzenlemeler yapılması gerekmektedir.
Bu durum, kısa vadede vergi kaybı yaratsa da, orta ve uzun vadede ülkemize çok büyük hacimde katkılar sağlayabilecek olan bu tür politikalar daha istikrarlı bir ekonomimizin temel taşlarından bir tanesi olabilecektir.
[1] Enerji verimliliğinin artırılmasına yönelik önlemlerin uygulanması ile özellik veya görünümleri kabul edilemez derecede değişecek olan sanayi alanlarında işletme ve üretim faaliyetleri yürütülen, ibadet yeri olarak kullanılan, planlanan kullanım süresi iki yıldan az olan, yılın dört ayından daha az kullanılan, toplam kullanım alanı elli metrekarenin altında olan binalar, koruma altındaki bina veya anıtlar, tarımsal binalar ve atölyeler, bu Kanun kapsamı dışındadır.