T.C.
YARGITAY
22. Hukuk Dairesi
Karar No. 2020/450
Tarihi: 16/01/2020
» İlave Tediye Alacağının Yasal Faize Tabi Olduğu
» Toplu İş Sözleşmesinde İlave Tediye Alacağı İçin Kanun Metninin Tekrarlanmış Olması İlave Tediye Alacağının Kanunda Doğduğu Gerçeğini Değiştiremeyeceği
[vc_row][vc_column][vc_message message_box_color=”juicy_pink”]
ÖZET: 6772 sayılı Kanun’un 4. maddesine göre, ilave tediye alacağının ödeme zamanını, Bakanlar Kurulu belirler. Bakanlar Kurulunun kararı ile ilave tediye alacağı muaccel hale gelir. İlave tediye hesabı, Bakanlar Kurulunun belirlediği ödeme tarihlerindeki ücrete göre yapılmalıdır. Ödeme zamanı taraflarca kararlaştırılmadığında, Borçlar Kanunu’nun 101. maddesi uyarınca, temerrüt için alacaklının ihtarına gerek vardır. İlave tediye alacağı Kanun’dan kaynaklandığından, talep halinde temerrüt tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmelidir. Toplu iş sözleşmelerinde bulunan, 6772 sayılı Kanun maddesinin tekrarından ibaret hükümler, alacağın dayanağının ilgili Kanun olduğu gerçeğini değiştirmeyeceğinden, bu durumlarda dahi yasal faize karar verilmelidir.
Somut uyuşmazlıkta ise Mahkemece hüküm yerinde ilave tediye alacağı bakımından hesaplama dönemine ait Toplu İş Sözleşmelerinde düzenlemekle bulunmakla birlikte bu düzenlemelerde 6772 Sayılı Kanuna atıfta bulunularak ödeme tarihlerini Bakanlar Kurulunun belirleyeceği belirtilmiştir. Şu halde; 6772 sayılı Kanun’dan kaynaklanan ilave tediye alacağına dava ve ıslah tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerekirken toplu iş sözleşmesi kaynaklı alacaklarda olduğu gibi “ödeme tarihinden” faiz yürütülmesi de hatalı olmuştur.
[/vc_message][vc_column_text]
DAVA: Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraf vekillerince istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, davacının davalı … İdaresine devredilen … Belediyesinde işçi olarak 14/07/1992 tarihinde çalışmaya başladığını, 30/03/2014 tarihinde devredildiğini belirterek bu tarihe kadar ödenmeyen belediye bünyesindeki çalışmaları nedeniyle hak kazandığı toplu iş sözleşmesi kaynaklı alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti: Davalı vekili, davacının taleplerinin haksız olduğunu ve zamanaşımına uğradığını beyan ederek davanın reddini talep etmiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan delillere göre ve bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz: Karar, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının nedenleri bildirilmeyen temyiz itirazları ile davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Taraflar arasında, ıslaha karşı zamanaşımı def’i konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu “eksik bir borç” haline dönüştürür ve “alacağın dava edilebilme özelliğini ortadan kaldırır.
Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir.
4857 sayılı Kanundan daha önce yürürlükte bulunan 1475 sayılı Yasada ücret alacaklarıyla ilgili olarak özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediği halde, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 32/8 maddesinde, işçi ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir. Ancak bu Kanundan önce tazminat niteliğinde olmayan, ücret niteliği ağır basan işçilik alacakları, Borçlar Kanununun 126/1 maddesi (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 147) uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir.5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7’nci maddesinde, iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Ancak 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447’inci maddesi ile sözlü yargılama usulü kaldırılmış, aynı yasanın 316 ve devamı maddeleri gereğince iş davaları için basit yargılama usulü benimsenmiştir.
Sözlü yargılama usulünün uygulandığı dönemde zamanaşımı def’i ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir. Ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde 319 uncu madde hükmü uyarınca savunmanın değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin verilmesiyle başlayacağından, zamanaşımı def’i cevap dilekçesi ile ileri sürülmelidir. 01.10.2011 tarihinden sonraki dönemde ilk oturuma kadar zamanaşımı definin ileri sürülmesi ve hatta ilk oturumda sözlü olarak bildirilmesi mümkün değildir. Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 317/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı def’inde bulunulabileceği kabul edilmelidir.
Dosya içeriğinden, 24/05/2016 tarihli ıslah işlemine ilişkin dilekçenin davalıya 31/05/2016 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmaktadır. Davalı ıslaha karşı süresi içinde 01/06/2016 tarihinde beyan dilekçesi vererek ıslaha karşı zamanaşımı def’i ileri sürmüştür. Davalı vekilinin ıslaha karşı zamanaşımı def’inin değerlendirilmesi gerekirken ıslaha karşı zamanaşımının değerlendirilmemesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
3-Mahkemece toplu iş sözleşmesi kaynaklı alacaklara “ödeme tarihlerinden” itibaren faiz yürütüldüğü ifade edilmiştir. Ne var ki; gerek mahkeme gerekçesi ve hükümde gerekse hükme esas alınan bilirkişi raporunda ödeme tarihleri bir başka deyişle temerrüt tarihleri açıkça belirtilmemiştir. Hüküm fıkrasında her bir alacak kalemi yönünden faiz başlangıç tarihlerinin açıkça gösterilmemesi infazda tereddüde sebebiyet verir. Bu sebeple, mahkemece infaz kolaylığı sağlamak açısından, söz konusu alacakların toplu iş sözleşmelerine göre temerrüt tarihleri ayrı ayrı belirlenip hüküm fıkrasında gösterilmek suretiyle alacaklara faiz işletilmesi sağlanmalıdır .Öte yandan, 6772 sayılı Kanun‘un 4. maddesine göre, ilave tediye alacağının ödeme zamanını, Bakanlar Kurulu belirler. Bakanlar Kurulunun kararı ile ilave tediye alacağı muaccel hale gelir. İlave tediye hesabı, Bakanlar Kurulunun belirlediği ödeme tarihlerindeki ücrete göre yapılmalıdır. Ödeme zamanı taraflarca kararlaştırılmadığında, Borçlar Kanunu’nun 101. maddesi uyarınca, temerrüt için alacaklının ihtarına gerek vardır. İlave tediye alacağı Kanun’dan kaynaklandığından, talep halinde temerrüt tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmelidir. Toplu iş sözleşmelerinde bulunan, 6772 sayılı Kanun maddesinin tekrarından ibaret hükümler, alacağın dayanağının ilgili Kanun olduğu gerçeğini değiştirmeyeceğinden, bu durumlarda dahi yasal faize karar verilmelidir. Somut uyuşmazlıkta ise Mahkemece hüküm yerinde ilave tediye alacağı bakımından hesaplama dönemine ait Toplu İş Sözleşmelerinde düzenlemekle bulunmakla birlikte bu düzenlemelerde 6772 Sayılı Kanuna atıfta bulunularak ödeme tarihlerini Bakanlar Kurulunun belirleyeceği belirtilmiştir. Şu halde; 6772 sayılı Kanun’dan kaynaklanan ilave tediye alacağına dava ve ıslah tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerekirken toplu iş sözleşmesi kaynaklı alacaklarda olduğu gibi “ödeme tarihinden” faiz yürütülmesi de hatalı olmuştur.
Mahkemece bu hususlar gözetilmeden karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine 16/01/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.