Danıştay 2. Daire Kararı E.2015/6046
T.C.
DANIŞTAY
İkinci Daire
Esas No : 2015/6046
Karar No : 2017/6537
Anahtar Kelimeler : -Mobbing (Psikolojik Taciz)
-Manevi Tazminat
Özeti: Ders programının haftanın geneline yayılarak zorlaştırılması ve aynı gün birkaç okula gidilecek şekilde program yapılması, birbirine uzak dört okulda birden görevlendirilmesi, davacıya birbiriyle çakışan görevler verilmesi hususlarının mobbingin (psikolojik tacizin) göstergesi olduğu ve bu nedenle manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği hakkında.
Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı) : …
Karşı Taraf (Davalı) : İlgaz Kaymakamlığı Vekili : Av. …
İstemin Özeti : Kastamonu İdare Mahkemesince verilen 15/05/2015 günlü, E:2014/453, K:2015/512 sayılı kararın, dilekçede yazılı nedenlerle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu‘nun 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması isteminden ibarettir.
Cevabın Özeti: Temyiz isteminin reddi gerektiği yolundadır.
Danıştay Tetkik Hakimi: Ersan Doğan
Düşüncesi: Mahkeme kararının, maddi tazminat talebinin reddine ilişkin kısmının gerekçe değiştirilerek onanması, manevi tazminat talebinin reddine ilişkin kısmının ise bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay ikinci Dairesince, 23/05/2017 günlü ara kararı cevabının geldiği görülerek işin gereği düşünüldü:
Dava: Çankırı ili, … Anadolu Lisesi’nde fizik öğretmeni olarak görev yapan davacı tarafından, kendisine uygulanan mobbing nedeniyle uğradığı elem ve acının karşılığı olarak 11.000,00 TL maddi, 40.000,00 TL manevi olmak üzere toplamda 51.000,00 TL tazminatın ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
Kastamonu İdare Mahkemesinin 15/05/2015 günlü, E:2014/453, K:2015/512 sayılı kararıyla; davacının dört okulda birden birbiriyle çakışan görevler verilmek suretiyle çalışamaz hale getirildiği, hakkında nöbet görevini yerine getirmemesi sebebiyle verilen disiplin cezasının, cezayı veren tarafından geri alındığı, 14-15 Aralık 2013 tarihlerinde yapılan 8. sınıfların mazeret sınavında diğer öğretmenlere tek tek duyuru yapılarak sınavda görev alıp almayacağının sorulduğu, tarafına ise böyle bir duyuru yapılmadığı iddialarıyla ilgili olarak; manevi tazminata hükmedilebilmesi için idarenin işlemi sonucunda ağır elem ve ıstırap duyulması ve ağır bir hizmet kusurunun olması gerektiğinden, davacıya çakışan görevler verilmesinin, verilen disiplin cezasının geri alınmasının ve diğer iddianın ağır bir hizmet kusuru niteliğinde olmadığı görüldüğünden davacının manevi tazminat isteminin reddi gerektiği; öte yandan, davacının dosya kapsamındaki diğer iddialarına gelince, kusur sorumluluğu için kusur, zarar, hukuka aykırılık, uygun illiyet bağı şartlarının bir arada bulunması gerektiği, olayda ise davacının iddia ettiği fiillerin idari eylem ve işlem niteliğinde olmadığı ve idarenin hizmet kusuruyla ilgisinin olmadığı, kişisel kusur niteliğinde olduğu, bu sebeple iddia edilen fiillerin idareye tazmin sorumluluğu yükleyemeyeceği sonucuna varıldığı gerekçesiyle, davacının maddi ve manevi tazminat istemlerinin reddine karar verilmiştir.
Davacı, maddi ve tazminat şartlarının oluştuğunu öne sürmekte ve İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
Maddi tazminat yönünden:
Uyuşmazlığa konu olayda davacı tarafından 11.000,00 TL maddi tazminat talebinde bulunulmuş ise de; dosyanın incelenmesinden, iddia edilen maddi zarara ilişkin bilgi ve belge bulunmadığı ve davacı tarafından yapıldığı iddia olunan masrafların da ispat edilememiş olduğu anlaşıldığından, davacının maddi tazminat talebinin reddi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Manevi tazminat yönünden:
Anayasa’nın 17. maddesi, birinci fikrası, “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığım koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.” hükmüne; üçüncü fıkrası ise “Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.” hükmüne yer vermiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “İşkence yasağı” kenar başlıklı 3. maddesi, “Hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz.” düzenlemesine yer vermektedir.
Anayasa’nın 17. maddesi, birinci fıkrasında, herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmekte olup, bu düzenlemede yer verilen maddi ve manevi varlığı koruma ve geliştirme hakkı kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve zihinsel bütünlük hakkı ile, bireyin kendisini gerçekleştirme ve kendisine ilişkin kararlar alabilme hakkına karşılık gelmektedir.
Anayasa’nın 17. maddesi, üçüncü fıkrasında ise kimseye “işkence”, “eziyet” yapılamayacağı ve kimsenin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele ve cezaya tabi tutulamayacağı düzenlenmiş olup, hüküm, AİHS’nin 3. maddesi kapsamında güvence altına alınmış olan hukuksal çıkarları kapsamaktadır. Ancak, bir eylemin Anayasa’nın 17. maddesi, üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık düzeyine ulaşmış olması gerekir. Bu asgari eşiğin aşılıp aşılmadığının belirlenmesinde, her somut olayın özellikleri dikkate alınarak bir değerlendirme yapılması esastır. Bu bağlamda, muamelenin süresi, fiziksel ve manevi etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır.
Bireyin fiziksel ve zihinsel bütünlüğü, Anayasa’nın 17. maddesinde yer verilen “maddi ve manevi varlık” kapsamında yer almaktadır. Devlet, bireyin maddi ve manevi varlığının bir parçası olan fiziksel ve zihinsel bütünlüğe keyfi olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür.
Anayasa’nın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, aynı maddenin son fıkrasında, idarenin eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
Mobbing; işyerlerinde bir veya birden fazla kişi tarafından diğer kişi ya da kişilere yönelik gerçekleştirilen, belirli bir süre sistematik biçimde devam eden, yıldırma, pasifize etme veya işten uzaklaştırmayı amaçlayan; mağdur ya da mağdurların kişilik değerlerine, mesleki durumlarına, sosyal ilişkilerine veya sağlıklarına zarar veren; kötü niyetli, kasıtlı, olumsuz tutum ve davranışlar bütünü olarak tanımlanmaktadır.
Mobbinge maruz kalan kişilerin, gördükleri zararın büyüklüğü ve etkisiyle işlerini yapamaz duruma gelmeleri söz konusudur. Psikolojik tacizin (mobbing) en bariz örneklerine ise; kendini göstermeyi engellemek, sözünü kesmek, yüksek sesle azarlamak, aşağılamak, sürekli eleştirmek, iş ortamında yokmuş gibi davranmak, iletişimin kesilmesi, fikirlerine itibar edilmemesi, asılsız söylenti, hoş olmayan imalar, nitelikli iş verilmemesi, anlamsız işler verilip sürekli yer değiştirilmesi, ağır işler verilmesi ve her türlü kötü muamele, tehdit gibi durumlar gösterilmektedir.
Dosyanın incelenmesinden, öğretmen olan davacının, ders programının haftanın geneline yayılarak zorlaştırıldığı ve aynı gün birkaç okula gidecek şekilde program yapıldığı, birbirine uzak dört okulda birden görevlendirildiği, davacıya birbiriyle çakışan görevler verildiği, idarece uygulanan mobbing neticesinde ruhsal ve psikolojik sağlığının bozulduğu, çalışma şevkinin kırılmak suretiyle manevi zarara uğratıldığı, tüm bunların neticesinde yaşadığı ağır manevi acı ve ıstırap nedeniyle davalı idareden maddi ve manevi tazminat isteminde bulunması üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır. https://goo.gl/RkqgJX
Davacının iddialarının fiziksel ve manevi etkileri, süresi ve yoğunluk derecesi gibi unsurlar değerlendirildiğinde; ders programının haftanın geneline yayılarak zorlaştırılması ve aynı gün birkaç okula gidecek şekilde program yapılması, birbirine uzak dört okulda birden görevlendirilmesi, davacıya birbiriyle çakışan görevler verilmesi şeklindeki eylemlerin kişilik haklarım ihlal ederek, davacı üzerinde fiziki ve ruhsal etkilerinin olması mümkün olmaktadır. Nitekim, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Sağlık Araştırma Ve Uygulama Merkezi’nce davacı hakkında düzenlenen ve dosya içerisinde yer alan 21/01/2014 günlü raporda, “davacının ilk defa 3 yıl önce yaşadığı ve devam eden çalışma hayatındaki sorunlar sonrası oluşan ruhsal belirtileriyle travma sonrası stres bozukluğu ön tanısıyla izlemi ve tedavisinin devam ettiği” hususlarına yer verildiği görülmüştür. Sonrasında da, travma sonrası stres bozukluğu tanısıyla, davacıya çok sayıda istirahat raporu verildiği görülmüştür.
Ayrıca; davacının, iddialarından birine (farklı okullarda görevlendirilmesi) ilişkin olarak, ilçe milli eğitim müdürü hakkında şikayetçi olduğu ve neticesinde, Ilgaz Sulh Ceza Mahkemesinin 28/05/2014 günlü, E:2014/20, K:2014/52 sayılı kararıyla, ilçe milli eğitim müdürünün, davacıya karşı tehdit eylemi nedeniyle adli para cezası ile cezalandırılmasına, kararın devamında ise sanık hakkında kurulan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına hükmedildiği ve yapılan itiraz reddedilerek kararın kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, öğretmen olan davacının, ders programının haftanın geneline yayılarak zorlaştırıldığı ve aynı gün birkaç okula gidecek şekilde program yapıldığı, birbirine uzak dört okulda birden görevlendirildiği, davacıya birbiriyle çakışan görevler verildiği, kendisine uygulanan mobbing neticesinde ruhsal ve psikolojik sağlığının bozulduğu dikkate alındığında, olayda, manevi tazminata ilişkin koşulların oluştuğu sonucuna varılmıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacının duyduğu elem ve üzüntünün kısmen de olsa giderilmesi amacıyla, Mahkemece takdir edilecek manevi tazminatın, manevi tatmin aracı olmasından dolayı zenginleşmeye yol açmayacak miktarda, fakat aynı zamanda duyulan elem ve ızdırabı giderecek oranda saptanarak davalı idare tarafından davacıya ödenmesine hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle, temyiz isteminin kısmen kabul edilerek Mahkeme kararının manevi tazminat yönünden bozulması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kısmen reddi ile Kastamonu İdare Mahkemesi’nce verilen ve hüküm fıkrası itibarıyla hukuka uygun bulunan 15/05/2015 günlü, E:2014/453; K:2015/512 sayılı kararın, maddi tazminat talebinin reddine ilişkin kısmının yukarıda belirtilen gerekçeyle onanmasına; davacının temyiz isteminin kısmen kabulüyle anılan kararın, manevi tazminat talebinin reddine ilişkin kısmının ise, 2577 saydı İdari Yargılama Usulü Kanununun temyize konu kararın verildiği tarih itibarıyla yürürlükte olan haliyle 49. maddesi, 1/b fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 saydı Kanun’la değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek bozulan kısım yönünden yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, tebliğ tarihini izleyen (15) onbeş gün içinde Danıştay’da karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25/10/2017 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Temyize konu İdare Mahkemesi kararının usule ve hukuka uygun olduğu düşüncesiyle çoğunluk kararma katılmıyorum. 25/10/2017