Mali Müşavirlik Mesleği ve Angarya
Rüknettin KUMKALE
Yeminli Mali Müşavir
[email protected]
06.10.2017 Tarih ve 30202 sayılı Resmi Gazete’de 2014/8881 başvuru no lu ve 25.07.2017 tarihli Anayasa Mahkemesi Genel Kurul kararı yayımlanmıştır.
Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bu başvururu; adli tıp uzmanınca Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine bilirkişi sıfatıyla gerçekleştirilen otopsiler karşılığında ödenen ücretin yetersiz görülmesi nedeniyle mülkiyet hakkı ve angarya yasağının; buna ilişkin yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
Anayasa Mahkemesi;
- Zorla çalıştırma ve angarya yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilir olduğuna, oy birliğiyle,
- Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın Kabul edilebilir olduğuna oy birliğiyle,
- Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilmez olduğuna oy birliğiyle,
- Anayasanın 18. Maddesinde güvence altına alınan zorla çalıştırma ve angarya yasağının ihlal edilmediğine oy çokluğuyla,
- Anayasanın 35. Maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine oy birliğiyle karar vermiştir.
Bizim, bu yazı ile gayemiz, bu kararda belirtilen Anayasa Mahkemesi’nin Angarya konusu ile ilgili görüşlerine mali müşavirlik mesleği açısından dikkat çekmektir.
Anayasa’nın Zorla çalıştırma yasağı başlıklı 18. Maddesi şu hükümleri taşımaktadır.
“Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya yasaktır.
Şekil ve şartları kanunla düzenlenmek üzere hükümlülük veya tutukluluk süreleri içindeki çalıştırmalar; olağanüstü hallerde vatandaşlardan istenecek hizmetler; ülke ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda öngörülen vatandaşlık ödevi niteliğindeki beden ve fikir çalışmaları, zorla çalıştırma sayılmaz.”
Anayasa Mahkemesinin söz konusu kararında “ Zorla çalıştırma ve Angarya Yasağının Kapsamı ve genel İlkeler” başlığı altında konu ile ilgili açıklamaları şu şekildedir.
- Zorla çalıştırmaya ilişkin ne Anayasa’da, ne de gerekçesinde bir tanım bulunmamaktadır. Ancak “zorla çalıştırma” sözel anlamından yola çıkıldığında çalıştırılmanın zora (cebre) dayalı olması gerektiği anlaşılmaktadır. Zor, eylemin iradeliğini ortadan kaldıran dışsal bir unsur olup daha üstün bir iradenin buyurmasının varlığını işaret eder. Zor kullanımından söz edilebilmesi için buyuran iradenin buyurulan iradeyi edilgenleştirmesi gerekir. Dolayısıyla zora dayalı çalıştırma, bir kimsenin serbest iradesi bulunmadan çalıştırılmasıdır. Öte yandan zor (cebir) kavramı, yaptırım tehdidinin varlığın şart kılar. Esasında bir buyurmanın zorakilik vasfını kazanması, yaptırım tehdidi ile desteklenmiş olması sayesindedir. Yaptırım tehdidi içermeyen buyurmaya dayalı çalıştırmanın zoraki/cebir olduğunun kabulü imkansızdır. Sonuç olarak zorla çalıştırmanın kişinin iradesi dışında ve yaptırım altında çalıştırılması biçiminde tanımlanması mümkündür.
- Nitekim 29[1]lu sözleşme’nin 2. Maddesinde zorla çalıştırma ”herhangi bir kişinin ceza tehdidi altında ve bu kişinin tam isteği olmadan mecbur edildiği tüm iş veya hizmetleri ifade eder.” Biçiminde tanımlanmıştır. Bu Sözleşme’ye göre de zorla çalıştırmadan söz edilebilmesi için kişinin ceza tehdidi altında ve rızası bulunmaksızın çalıştırılması gerekmektedir.
- Yaptırım kavramıyla sadece ceza hukukundaki dar ve teknik anlamdaki ceza değil her türlü hukuki yaptırımlar kastedilmektedir. Bu bağlamda hürriyeti bağlayıcı cezalar ile adli ve idari para cezaları ve diğer idari yaptırımların yanında tazminat ve cezai şartlar gibi hukuku yaptırımlar ve zorla çalıştırma tanımında yer alan yaptırım kavramına dâhildir. Olayın somut koşulları çerçevesinde kişinin işini kaybetme korkusunun dahi bir yaptırım tehdidi olarak yorumlanması mümkündür. Ancak hizmetin yerine getirilmesinin bunu zorunlu kılan bir hukuksal yükümlülüğünün varlığına dayanması tek başına söz konusu zorla çalıştırma veya angarya olduğu sonucuna ulaşabilmesi bakımından yeterli değildir. Bu noktada hizmet yükümlüsünün rızasının varlığı büyük önem kazanmaktadır. İlgilinin kendi rızasıyla kabullendiği bir hizmetin yerine getirilmesi hususunda yasal zorunluluk bulunması bu hizmeti zorla çalıştırma ve angarya haline getirmez. Zira bu hâlde kanunda öngörülen çalışma zorunluluğu, ilgilinin serbest iradesiyle bir sözleşme akdedilmiş olması veya bir statüye girmiş bulunmasının doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.
- Bu bakımdan olağan görev kapsamında tanımlanan veya açıkça tanımlanmasa bile öngörülebilen işlerde rızanın bulunduğu varsayılabilir. Bu bağlamda gerek statü hukukuna gerekse akdi hukuka tabi olarak çalışan kişilere öngörülmeyen ve öngörülmesi de mümkün olmayan bir iş veya görev yüklenmedikçe rızanın bulunmadığı öne sürülemez.
- Bunun yanında alanında uzman olan kişilerin mesleklerini icra edebilme yetkisi kazanabilmesi için veya mesleklerinin icrası sırasında sosyal dayanışma anlayışının bir gereği olarak bir takım hizmetlerle yükümlü kılınmaları, uzmanlık alanlarıyla ilgili olmak ve aşırı külfet yüklememek kaydıyla zorla çalışma ve angarya olarak değerlendirilemez. Ancak bu şekilde çalışma zorunluluğu getirilen (uzman) kişiye ölçüsüz külfet yüklenmesi durumunda Anayasa’nın 18. Maddesinin sınırlarının aşıldığı sonucuna ulaşılabilir. Bu kişilere ölçüsüz bir külfet yüklenip yüklenmediğinin tespitinde bunlara ücret ve benzeri menfaatlerin sağlanıp sağlanmadığı ve yapılması zorunlu hizmetin bunların mesleki gelişim ve kariyerlerine bir katkısının bulunup bulunmadığı hususları göz önünde bulundurulmalıdır.
- Anayasa’nın 18. Maddesinde, sözleşmenin 4. Maddesi ile 29 no lu Sözleşme’nin 2. Maddesinden farklı olarak “zorla (cebri) çalıştırma” ve “zorunlu çalışma” yerine “zorla çalıştırma” ve “angarya” kavramlarına yer verilmiştir. Maddenin gerekçesinde angarya, kişinin emeğinin karşılığını almadan zorla çalıştırılması olarak tanımlanmıştır. Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da angarya, bir maldan ya da bir kişinin çalışmasından karşılıksız yararlanma biçiminde tarif edilmiştir. Anayasa Mahkemesince yapılan bu tanım, angaryanın geleneksel konseptiyle uyarlıdır. Zira angarya tarihsel süreç içinde bir kimsenin emeğinden karşılıksız yararlanma yanında başkasına ait bir taşınır veya taşınmaz malın – özellikle cezalandırma aracı olarak – bedelsiz bir şekilde kullanılması ve bunların her türlü semenlerinden yararlanılması durumunu da kapsayacak şekilde anlamlandırılmıştır. Ancak anayasal sistemimiz içinde mal varlığı hakları mülkiyet hakkı kapsamında ayrıca ve özel olarak korunma gördüğünden mallardan karşılıksız yararlanma olgusunun angarya yasağı kapsamında değerlendirilmesine gerek bulunmamaktadır. Dolayısıyla Anayasa’nın 18. Maddesinde sözü edilen angarya kavramının sadece emekten karşılıksız yararlanma durumunu kapsadığının kabulü gerekir.
- Angaryada da zorla çalıştırmada olduğu gibi kişinin ceza tehdidi altında ve iradesi dışında çalıştırılması söz konusudur. Ancak angaryada zorla çalıştırmadan farklı olarak çalıştırılana ücret de ödenmemekte veya bariz bir şekilde düşük ücret ödenmektedir. Buna göre “zorla çalıştırma” ile “angarya” arasındaki fark, yaptırım tehdidiyle desteklenen irade dışı çalıştırma ücret ödenip ödenmeyeceği hususundadır. İrade dışı çalıştırmada ücret ödeniyorsa “zorla çalıştırmadan” , ücret ödenmiyor veya ödenen ücret bariz bir şekilde düşük ise “angarya” dan söz edilebilir.
- Zorla çalıştırma ve angarya yasağı mutlak bir hak olup sınırlandırılması mümkün değildir. Anayasa’nın 18. Maddesinin ikince fıkrasında sayılan durumlar, birer sınırlama sebebi olmayıp zorla çalıştırma ve angarya yasağının kapsamı dışında bırakılan hâlleri ifade etmektedir. Bu itibarla (1) hükümlü ve tutukluların şekil ve kanunla düzenlenmek üzere hükümlü veya tutuklu bulundukları süreler içinde çalıştırılması, (2) vatandaşların olağanüstü hâllerde çalıştırılması, (3) vatandaşların ülke ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda vatandaşlık görevinin bir gereği olarak bedenî ve fikrî emeklerinden yararlanılması müdahale/sınırlandırma olarak görülemez. Anayasa koyucu tarafından bu hâller hakkın norm alanı dışında bırakılmıştır. Dolayısıyla somut olaylarda bu üç durumun varlığıyla ilgili olarak yapılacak bir inceleme müdahalenin gerçekleşip gerçekleşmediğine yönelik değil çalıştırmanın hakkın/yasağın kapsamı dışında kalıp kalmadığına ilişkin olacaktır.
- Bununla birlikte “zorla çalıştırma ve angarya yasağı” kapsamına giren çalıştırmalar ile “ülke ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda öngörülen vatandaşlık ödevi niteliğindeki beden ve fikir çalışmaları”nın birbirinden ayrılması her zaman kolay olmayabilmektedir. Zira vatandaşlık ödevinin gerektirdiği çalışmaların zora dayalı olması mümkündür. Anayasa koyucu bunların, kişinin vatandaşlık bağıyla bağlı olduğu ülkesine sadakatin bir gereği olarak ifası gereken ödevler biçiminde değerlendirmiş ve zorunlu çalışma kapsamında görmemiştir. Ancak bu durumda dahi kişiye vatandaşlık görevinin ödevinin gerektirdiğinden daha fazla ve ölçüsüz bir külfet yüklenmesi hâlinde öngörülen çalışmanın zorla çalıştırma ve angarya olarak görülmesi mümkündür. Kişiye yüklenen külfetin ölçülü olup olmadığı değerlendirilirken ülkenin içinde bulunduğu ihtiyacının mahiyeti, öngörülen vatandaşlık ödevinin niteliği, bedeni veya fikrî çalışma yükümlüsüne sağlanan avantajlar birlikte göz önünde bulundurulur.
Mali Müşavirlik Mesleği ve Angarya
3568 Sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu çerçevesinde mesleğini icra etmekte olan Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler kendilerine yüklenen angaryalardan zaman zaman en çok şikayetçi olan kesimdir.
Mali müşavirlik, Gerçek ve tüzel kişilere ait teşebbüs ve işletmelerin;
a) Genel kabul görmüş muhasebe prensipleri ve ilgili mevzuat hükümleri gereğince, defterlerini tutmak, bilanço, kar-zarar tablosu ve beyannameleri ile diğer belgelerini düzenlemek ve benzeri işleri yapmak.
b) Muhasebe sistemlerini kurmak, geliştirmek, işletmecilik, muhasebe, finans, mali mevzuat ve bunların uygulamaları ile ilgili işlerini düzenlemek veya bu konularda müşavirlik yapmak.
Olarak belirtilmektedir.
Meslek mensubu,
Ve şimdi akla gelmeyen birçok kanunun uygulanmasını bilmek ve uygulamak zorundadır.
Diğer bir anlatımla meslek mensubunun üzerindeki yük çok fazladır.
Bu yüke karşılık Maliye Bakanlığı tarafından çıkartılan tarifeye göre hak ettiği ücret ise, bu hizmetini karşılayabilme olanağından uzaktır. Teknoloji geliştikçe yeni yeni görevler verilmiş ve meslek mensubu, iş yükünün altında ezilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin kararında bu hususlar çok açık şekilde belirtilmektedir.
Anayasa Mahkemesi’nin kararında geçen “Bunun yanında alanında uzman olan kişilerin mesleklerini icra edebilme yetkisi kazanabilmesi için veya mesleklerinin icrası sırasında sosyal dayanışma anlayışının bir gereği olarak bir takım hizmetlerle yükümlü kılınmaları, uzmanlık alanlarıyla ilgili olmak ve aşırı külfet yüklememek kaydıyla zorla çalışma ve angarya olarak değerlendirilemez. Ancak bu şekilde çalışma zorunluluğu getirilen (uzman) kişiye ölçüsüz külfet yüklenmesi durumunda Anayasa’nın 18. Maddesinin sınırlarının aşıldığı sonucuna ulaşılabilir. Bu kişilere ölçüsüz bir külfet yüklenip yüklenmediğinin tespitinde bunlara ücret ve benzeri menfaatlerin sağlanıp sağlanmadığı ve yapılması zorunlu hizmetin bunların mesleki gelişim ve kariyerlerine bir katkısının bulunup bulunmadığı hususları göz önünde bulundurulmalıdır. “ ifadesinde durumaçıkça belirtilmektedir.
3568 Sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu çerçevesinde mesleğini icra etmekte olan Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler’in tamamı yüksek okul mezunu, belli aşamalardan geçmiş, tecrübeli ve işinin ehli insanlardır.
Onların Anayasa’nın 18. Maddesinde ve Anayasa Mahkemesi kararlarında açıkça belirtilen angaryadan kurtarılmaları gerekmektedir.
[1] 29 No lu Zorla Çalıştırma Sözleşmesi, İLO Sözleşmesi (Resmi Gazete: Tarih : 23.06.1998 Sayı : 23381)