KDV Reformunda Fatura Kime Çıkacak?
Mustafa Bahadır ALTAŞ
Yeminli Mali Müşavir
mba444@mynet.com
- Tüketimden alınması gereken KDV’nin zamanla üretimi, yatırımı ve ihracatı vergilendiren bir vergiye dönüşmüştür.
- 1 milyonun üzerinde mükellef hemen hemen hiç KDV ödememektedir.
- Reel sektörün devletten 140 milyar lirayı aşan bir KDV alacağı var.
- KDV oranlarındaki çok farklılık, kayıt dışılığa neden olmakta ve haksız rekabet oluşturmaktadır.
- Mevcut KDV sistemi yerli üretim yerine ithalat yapmayı daha cazip kılıyor.
Şeklinde özetleyerek “Bütün bunları gördüğümüz noktada, 32 yıllık kanunun artık reforma tabi tutulma zamanı gelmiş dedik.” ifadelerini kullandı.
Bakan Ağbal tarafından KDV kanununda yapılması düşünülen değişiklikler:
— Önce KDV’yi öde gel döneminin biteceği,
— KDV sistemindeki oran, istisna farklarının azaltılacağı,
— KDV’yi yanlış beyan edene ağır cezalar uygulanacağı,
— Eğitim ve gıda harcamalarında vergi oranlarının yeniden belirleneceği,
— Yüksek oranla (Yüzde 18 KDV) alıp düşük oranla (yüzde 8’le) satma döneminin sona ereceği.
— Üretici firmaların üzerindeki ithalat dahil KDV yükünün azaltılacağı şeklinde belirtilmiştir.
Yeni KDV sisteminin üç ay içerisinde şekilleneceğini söyleyen Ağbal, KDV reformuna ilişkin görüşlerin gelmeye devam ettiğini belirterek: “Bütün sivil toplum örgütlerinden de yavaş yavaş görüşler gelmeye başladı. İnşallah birkaç ay içerisinde bunları toparladıktan sonra bütün bu çalışmaların bulgularını masaya koyacağız ve yine sizlerle birlikte KDV reformunu yapacaksak nasıl yapacağımızı birlikte kararlaştıracağız.” dedi.
Sayın Bakan Naci Ağbal’ın üzerinde durduğu konular, uzun zamandan beri konuya taraf olan kesimlerce dile getirilen sorunlar olarak bilinmekte ve çözümü için her platformda siyasi iktidardan talep edilen konulardır. Konunun bizzat sayın Bakan tarafından dile getirilip çözüm noktasında çaba sarf edilmesi çok olumlu bir gelişmedir.
KDV Reformu için mevcut sistem üzerine değerlendirme
Katma Değer Vergisi ve vergi sistemimiz
Katma Değer Vergisi, üretilen mal veya hizmetin her aşamasında yaratılan değerin vergilendirildiği, özü itibariyle nihai tüketicinin katlanmak zorunda kaldığı bir tüketim vergisidir. Türk vergi sisteminde kaynağından kesilen vergiler, gelir üzerinden alınan vergiler, harcama ve servet üzerinden alınan vergiler ile birlikte değerlendirildiğinde Katma Değer Vergisi Reformu hiçbir şekilde tek başına düşünülemez.
Çünkü; 3065 sayılı KDV ‘nin gerekçesi “1950’lerde Gelir ve Kurumlar Vergisi alanında yapılan köklü değişikliklere paralel olarak harcama vergileri sisteminde de düzenlemeler yapılmış olunacak ve böylece iki sistemin işleyişinde sağlanması zorunlu olan fonksiyonel bağlar kurulmuş olacaktır.” şeklinde açıklanmıştır. Bu nedenle KDV reformu için “Vergi sistemimizin şımarık çocuğu KDV”nin (Eray Mercan-YMM) kapsama alanına giren Vergi Usul Kanunu, Gelir Vergisi Kanunu ve Kurumlar Vergisi Kanununda da gerekli düzenlemeler yapılması gerekir.
Genel anlamda harcamaların vergilendirilmesi olarak kabul edilen bu sistemde alım-satıma konu edilen mal ve hizmetlerin el değiştirilmesi anında vergilendirilmesini ön görmekte olup yasanın gerekçesinde bu husus “Bu vergi sisteminin ekonomik olaylara karşı tarafsız ve vergi yükü açısından nötr olan özelliği nedeniyle halen yürürlükte bulunan muamele vergilerinin ekonomi üzerindeki olumsuz etkileri giderecektir. Uluslar arası ekonomik ilişkilerimiz ve özellikle ihracatımızın gelişmesi açısından da yarar sağlayacaktır.” şeklinde ifade edilmiştir.
1985 Yılında uygulamaya konulan kanun, toplum tarafından kısa zamanda kabullenilmiş ve meslek mensuplarının büyük gayret ve çabası sonucunda sisteme uyumu sağlanmıştır. Ancak 1985 yılından günümüze kadar geçen zaman içinde gerek siyasi gerekse ekonomik gerekçelerle kanunda çok sayıda istisna, muafiyete ve tevkifata ilişkin düzenlemeler yapılmış. Bu da mevcut KDV sisteminde bir karmaşaya neden olmuş bunun sonucunda vergi idaresi en çok özelgeyi KDV konusunda vermiştir.
Ülkemizde devletin en yüksek vergi geliri KDV’dir.
Ülkemizde vergiye dayalı bir bütçe gerçeği var iken KDV gibi önemli bir bütçe gelirinden vazgeçilmesi şuan için mümkün görünmemektedir. 2002 yılı itibariye Gayri safi yurtiçi hâsılanın içindeki vergi payı yüzde 18,1 iken bu oran 2016 yılında yüzde 20,4 olarak gerçekleşmiştir. 2016 yılı vergi gelirleri içindeki KDV payı ise yüzde 31,78 olup toplamda tahsil edilen KDV 166,4 milyar TL’dır.
Bu nedenle mevcut uygulamadaki toplam KDV tahsilâtının altına bir vergi tahsilâtına neden olacak bir KDV indirimi beklemek yanlış olur.
Ülkemizde uygulanan genel KDV oranı yüzde 18’dır. Bu oran yüksektir.
KDV vergisi çok oranlı bir vergilendirme sistematiğine sahiptir. Bu oran dünyadaki uygulamalarda genelde üç oranlı olup ülkemizde de yüzde 1, yüzde 8 ve yüzde 18 şeklinde üç oranlı olarak uygulanmaktadır. Genel oran olan yüzde 18 Türkiye için yüksek bir orandır. KDV oranının yüksekliği alıcı ve satıcı arasında fiyat pazarlığından çok KDV pazarlığına dönüşmekte, Alıcı ve satıcının menfaatinin çakıştığı yerde ilk tercih KDV’yi devre dışı bırakan kayıt dışılık devreye girmektedir. Yüksek KDV oranı, sahte fatura düzenleme ve kullanma gibi kanun dışı yollara sevk etmektedir. Kayıt dışı ekonomi, kayıtlı ekonominin yüzde 60’ına ulaşmıştır.
Toptan ve perakende farklı oran uygulaması
Bilindiği gibi özellikle temel gıda maddeleri; et, meyve sebze ve bakliyat maddelerini toptan yüzde 1 KDV ile alınıp, perakende yüzde 8 KDV ile satılmakta, bazı ürünlerde de ise bu oran alışlarda yüzde 8 KDV ile satışta ise yüzde 18 KDV ile satılmaktadır. Bu uygulama kayıt dışılığı teşvik etmektedir.
İndirimli oran uygulaması
KDV sisteminde yer alan bir diğer uygulamada indirimli oran uygulaması olup bu uygulamada yüksek oranlı olarak alınan mal ve hizmetlerin doğrudan ve üzerinde değişiklik yapılarak düşük oranlı KDV ile teslimidir. Bu sistemde üreticiler teslim aldıkları mal ve hizmetler üzerinden ödedikleri KDV’yi indirim yoluyla telafi edemedikleri için yüklendikleri KDV için finansman maliyetine katlanmak zorundadırlar.
2.5 milyon KDV mükellefi var
Haziran 2017 verilerine göre ülkemizdeki vergi mükellefi sayıları aşağıdaki gibidir.
Katma Değer Vergisi Mükellefi 2.538.795
Gelir Vergisi Mükellefi 1.852.482
Kurumlar Vergisi Mükellefi 741.226
Basit Usul Mükellefi 769.649
Gelir Stopaj Mükellefi 2.652.065
GMSİ Mükellefi 1.904.972
Ülkemizde gelir vergisi mükellef sayısının toplam nüfusa oranı %2,3 olup bu oran çok düşüktür. 80 milyon nüfuslu bir ülke için bu sayılar çok alt düzeyde kalmaktadır. Gelir Vergisi+Kurumlar Vergisi+Basit Usul toplamı 3.363.357 iken KDV mükellefi sayısı 2.538.793 dür. En büyük sorun basit usul denilen vergilendirme sistemidir. Yasada 2000 yılında kalkması öngörülen bu sistemin devam etmesi kayıtlı KDV mükellefi için haksız rekabet oluşturmaktadır. Katma Değer Vergisi Kanunu’nun uygulanmaya başladığı 01.01.1985 yılından bugüne sürekli devir eden KDV nedeniyle hiç KDV ödemeyen mükellefler mevcuttur. Bu sayının 1 milyonu ulaştığı ifade edilmektedir.
İş dünyası KDV reformunu bekliyor peki nasıl bir KDV reformu bekliyor?
İngiltere modeli doğru tercih mi?
Milli geliri 35 bin $ üzerinde ve kayıt dışının en asgari olduğu bir ekonomide uygulanan KDV sisteminin, milli geliri 10 bin $ olan ve kayıt dışı işlemlerin yüzde elliye ulaştığı belirtilen bir ekonomi için örnek alınması ciddi sıkıntılar yaratır.
Bugün için KDV değişikliği konusunda sektör temsilcilerinin bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olması ve siyasi şov yaparcasına hep bir ağızdan nasıl olacağını bilmedikleri bu düzenlemeyi koşulsuz bir şekilde destekler sözler ifade etmesi geçmişte yeni Türk Ticaret Kanunu’nda yaşanan olayı hatırlatmaktadır. Düzenleme yapıldıktan sonra yandık bittik nutukları dinlememek için konuya taraf tüm sektörlerin olayı ciddi şekilde ele alması ve Maliye Bakanlığı tarafından başlatılan bu çalışmaya gerçek anlamda katkı sunması çok önemlidir. Çünkü bugüne kadar siyasi amaçla yapılan KDV indirimlerinin hiç biri fiyat indirimi olarak üreticiye ve tüketiciye yansımamıştır. Aksine kayıt dışı çalışan işletmelerin haksız kazanç sağlamasına neden olmuştur.
Değişikliği zorunlu kılan gelişmeler
- Geride kalan 30 yıl içinde KDV mevzuatında yaşanan yasal ve sistemsel bozulmalar.
- Devir eden KDV ve KDV iadesi tutarlarının şirketler için önemli bir nakit sorunu oluşturması
- Şirketlerde KDV ve finans yönetiminin öne çıkması
- Vadeli satışlar, kanunen kabul edilmeyen gider, şüpheli alacakların ve zayi olan malların KDV’sinin muhasebe standartlarına göre değerlendirilmesi
- Vergide elektronik dönüşüm ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak vergi denetimi ve vergi güvenlik sistemin etkinliği
- Vergi iadesinde E-dönüşümün etkisi ve otokontrol sistemi
- KDV’de tevkifat sisteminin, KDV sistematiğine uygun olmaması,
- e-ticarete göre ticaretin yeniden şekillenmesi
Öneriler
Türk vergi sistemimizde; Vergi Usul Kanunu, Gelir Vergisi Kanunu ve Kurumlar Vergisi Kanunu’nun uygulamaya konulmasından sonra 1985 yılında uygulamaya giren Katma Değer Vergisi önemli bir dönüm noktasıdır. Katma Değer Vergisi vergi sistemimiz kadar muhasebe mesleğinin dönüşüm ve gelişimi içinde bir dönüm noktası olmuştur. KDV uygulamasında vergiyi doğuran olayın işlemin her aşamasında vergiye tabi tutulması ve bu işlemlerinde kendi sistematiği içinde yüklenilen verginin indirim konusu yapılarak beyan edilmesi modern ve çağdaş vergi sisteminin ülkemizde yerleşmesi yönünden önemlidir. KDV kanununda bir reform yapılacaksa eğer, öncelikli olarak gelir ve kurumlar vergisinde değişiklik yapılarak vergilendirme harcama üzerinden yapılmalı, yani ‘nerden buldun?’ sorusu hiçbir işlemde cevapsız kalmamalıdır. Tüm vatandaşlar için TCK numarası üzerinden genel beyan esası getirilmelidir. Ticari faaliyeti bulunan ancak sisteme dahil olmayan (basit usul dahil) mükellefler süratle tespit edilip KDV mükellefiyeti tesis ettirilmelidir. Bu düzenlemelere bağlı olarak;
√ KDV genel oranı kesinlikle artırılmamalıdır.
√ Toptan ve perakende satışlarda farklı KDV oranı uygulamasından vazgeçilmelidir.
√ Özellikle kârlılık oranının düşük olduğu (yüzde 3-5) sektörlerde KDV’yi pazarlık konusu olmaktan çıkartacak bir oran belirlenmelidir.
√ Tevkifat uygulaması asgari düzeye çekilmeli
√ KDV beyannameleri tek bir beyannameye düşürülmelidir.
√ İndirim ve istisnalar kesinlikle yeniden revize edilmeli
√ Temel gıda ve temel ihtiyaçların KDV listelerinde oransal yeri yeniden düzenlenmelidir.
√ KDV’de sorumluluk ve müteselsil sorumluluk yeniden belirlenmelidir.
√ Gelecek yıla devir eden KDV’nin belirlenen kriterlere göre hesaplan belli bir oranının YMM raporu ile vergi borçlarına mahsup imkânı sağlanmalıdır.
Vergide toptancı bir vergi anlayıştan vazgeçmeliyiz.
2004 yılında bir zorunluluk olarak gündeme gelen ve o dönem için yapılmasına fayda olan 4811 vergi barışı uygulamasının süreklilik arz ederek matrah artırımı uygulaması ile vergide toptancı bir vergi anlayışını hakim kılmak yerine, vergi tekniğinin sistematiğinde Türk vergi sistemi ve KDV’de reform yapmak daha gerçekçi olacaktır. Çünkü Katma Değer Vergisinde uygulanan indirim sistemi gereği vergi yükü nihai tüketicide kalmakta ve en yüksek tutar üzerinden alınmakta, genel vergi içinde yüzde yetmişlere ulaşan ve adil olmayan dolaylı vergiler toplumun refahını olumsuz etkilemektedir. Mevcut sistem içinde yapılacak bir değişim adı reform da olsa bir dönüşüme yol açacak bununda bir faturası olacaktır. İnşallah KDV reformu vatandaşa yansıyacak bir vergi artışına neden olmaz.
Meslek mensupları daha etkin görev üstlenmeli
1989 yılında uygulamaya konulan 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu 1. maddesinde yer alan “… mevzuat çerçevesinde denetlemeye, değerlendirmeye tabi tutarak gerçek durumu ilgililerin ve resmi mercilerin istifadesine tarafsız bir şekilde sunmak …” amacına ve 2. maddesinde yer alan “…..yukarıda yazılı konularda, belgelerine dayanılarak, inceleme, tahlil, denetim yapmak, mali tablo ve beyannamelerle ilgili konularda yazılı görüş vermek, rapor ve benzerlerini düzenlemek…” mesleğin konusuna uygun olarak meslek mensuplarının bilgi birikim ve tecrübelerinden etkin ve aktif olarak vergi denetiminde faydalanılmalıdır. Ayrıca 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun ruhuna uygun bir sistem içinde ticari hayatta yapılacak düzenlemelerle verginin tabana yayılması sağlanmalı ve vatandaşın üzerindeki vergi yükünün azaltılarak genel vergi gelirlerinin artışı sağlanmalıdır.
Vatandaş olarak hepimiz katkı sunmalıyız.
Ülkemizin içinde bulunduğu cari açık ve dış borç stoğu önemli boyutlara ulaşmıştır. Ülkemizi içine düştüğü bu döngüden kurtarmak, Türkiye ekonomisini sıcak para bağımlısı olmaktan çıkarmak için yeni kaynaklar bulmak zorundayız. Ekonomik bir darboğaza girmememiz için yarından itibaren daha çok çalışmak, daha çok üretmek, daha çok ihracat yapmak ve daha az israf etmek zorundayız.
Türkiye’nin önünde uzun yılların biriktirdiği yapısal sorunlar bulunmaktadır. En büyük yapısal sorun kayıt dışı ekonomidir. Vergi sistemi ve vergide adaletsizlik, gelir dağılımda adaletsizliğe neden olmakta, gelir dağılımda adaletsizlik ise hukuk ve eğitim sistemimizde adaletsizliğe neden olmaktadır. Hukuk ve gelir dağılımı doğrudan orantılı olup hukuksuzluk arttıkça gelir dağılımdaki eşitsizlik de artmaktadır.
“Bizim tarafımız bellidir gönlümüz adil olandan yanadır. Çünkü en kolay ödenen vergi gönül rahatlığıyla ödenen vergidir”