Tarım Politikası ve Tarımda Yaşanan Sorunlar
Deniz ÇEVİK
Gelir Uzman Yrd.
[email protected]
I-GİRİŞ
Anadolu toprakları yüzyıllardır Hitit, Selçuklu, Akkoyunlu ve Osmanlı gibi büyük imparatorluklara ev sahipliği yapmıştır. Kurulan tüm uygarlıklar Anadolu topraklarının bereketinden faydalanarak yüzyıllarca tarımla uğraşıp medeniyetlerini sürdürmüşlerdir. Bundan kaynaklı olarak Anadolu’da tarım ve toprağa büyük önem verilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti döneminde de Anadolu toprakları tarım ve hayvancılıkla uğraşan insanlar için vatan olmayı sürdürmektedir.
Dünyanın geçirmiş olduğu ekonomik dönüşümlerle birlikte tarım sektörü Osmanlı’nın son döneminden itibaren yozlaşmaya başlamış, yaşanan savaşlar ve buna bağlı olarak artan vergiler çiftçinin sırtında yük olmuş ve Anadolu insanı toprağını terk etmeye başlamıştır.
II-TARIM SEKTÖRÜNÜN DURUMU
Osmanlı devletinin yıkılıp tarih sahnesinden çekilmesiyle birlikte 1923 yılında kurulan yeni Türkiye’ye bitkin halde bir tarım sektörü kalmıştır. Atatürk ve yeni kadrolar ülke bağımsızlığının yanında ekonomik bağımsızlığında kazanılması gerektiğinin farkında idi. 1923 yılında gerçekleştirilen İzmir İktisat kongresinde ekonomik kalkınmanın yolu büyük ölçüde çizilmiş. Tarım sektörünün yeniden Anadolu topraklarında canlanması için gerekli adımlar bir bir atılmaya başlanmıştır. 1925 yılında köylünün sırtında yük olan Aşar vergisi kaldırılmış, Ankara’da Atatürk Çiftliği kurulmuş, Toprak Mahsulleri Ofisi açılmış, Destekleme Alımları gerçekleştirilmiş, Ziraat Bankası aracılığıyla çiftçiye kredi sağlanmış, Köy Enstitüleri aracılığıyla köylüye eğitim verilmiş, Toprak Reformuyla köylü topraklandırılmış ve daha birçok adımla tarım sektörünün tekrardan canlandırılması ve nitelikli tarımsal üretimin gerçekleştirilmesi hedeflenmiştir.
Ekonomilerde dönüşümlerin hızlandığı 1980 ve sonra artan liberalizasyon ile birlikte ekonomiler dışa açılmış ve rekabet etmenin önem kazandığı bir dönem başlamıştır. Yeni dönemle birlikte Dünyada ve Türkiye’de yeni tarım politikaları belirlenmiş, özellikle Türkiye’nin Avrupa Birliğiyle başlatmış olduğu gümrük birliği ve dış ticarette gümrük vergilerinin tarım ürünleri ve bazı ürünlerde sıfırlanmasıyla rekabet gücü daha ön plana çıkmıştır. Gümrük birliğinin getirmiş olduğu koşullarla birlikte daha etkin tarım politikaları belirlenmesinin gereği artmıştır. Eğer tarım sektörü ve buna bağlı olarak ekonomik büyümenin gerçekleştirilmesi hedefleniyorsa çok daha radikal, planlı ve etkin tarım politikalarının belirlenmesi şarttır. Her geçen gün tarımda rekabet gücünün önemi artmakta, rekabette üstünlük sağlanmanın yolu ise markalaşmış ve katma değeri yüksek tarımsal üretimden geçmektedir.
Ekonomilerin belirlemiş oldukları tarım politikalarında temel amaçlar; üreticilerin gelirini artırmak, kırsal kesimin yaşam düzeyini iyileştirmek, gelir dağılımı adil hale getirmek, tüketicilerin fiyat artışlarına karşı korumak, rekabeti yüksek tarım ürünü yetiştirmek, modern üretim tekniklerine uygun üretim yaparak ürün kaybını minimuma indirmek, buzhane ve benzeri fiziki mekânları oluşturmak, mevsimsel etkileri minimuma indirecek üretim tekniği geliştirmek, etkin ve iyi tohum geliştirmek, gübre üretimi yaparak dışa bağımlılığı azaltmak, üretim maliyetlerini düşürmek, üreticilerin üretimlerini doğrudan pazarlara ulaştırmasını sağlayarak aradaki komisyoncuları devre dışı bırakmak bu şekilde fahiş fiyat artışlarını önleyerek enflasyon rakamlarını düşürmek mümkündür. Kooperatifçilik anlayışını tüm çiftçilere anlatarak çiftçinin kazandığı ve üretime devam ettiği tarımsal üretim gerçekleştirilebilir. Yukarıda saydığımız politikaların yanında devletin çiftçiye vereceği ucuz kredi ve hibelerinde önemi çok büyüktür. Tarım sektörü diğer sektörlere nazaran devletin daha fazla müdahale etmesi gerektiği bir alandır.
Yukarıda bahsettiğimiz politikaları Türkiye olarak ne kadar uygulamakta şimdi bunu konuşup, enflasyon oranı üzerindeki etkisini görelim. Öncelikle Türkiye de yaşanan temel sorunlardan bahsetmek gerekirse; et fiyatlarının Avrupa’ya kıyasla son derece yüksek olması ve fiyat artışının devam etmesi, süt üreticisi firmalarının ürettikleri çiğ sütün para etmemesi, geçen yıl yaşanan Rusya krizi sonrası domatesin tarlada kalması bu yıl ise domates üreticisinin domates üretmekten vazgeçip arzın düşmesiyle fiyatların kilogram başına 10 TL’yi bulması, tekelleşme eğilimleri, yüzde 300 farkla tarladan sofraya gelen ürünler ve aradaki komisyoncuların varlığı, yüksek maliyetli gübre ve tohum sonucu üretim maliyetlerinin artması, fiziki yetersizlik sebebiyle yaşanan ürün kayıpları bunlara ilaveten çok daha fazla olumsuzluk sayabiliriz. Tabi ki tüm olumsuzluklar enflasyon oranının yükselmesine de sebep olmakta.
III-ÇÖZÜM YOLLARI
Şimdi Türkiye’deki kronikleşen temel sorunları ve çözüm yollarını görelim:
— Tohum, gübre, ilaç ve teknolojik tarım aletlerinin yurt dışından ithal edilmesinden dolayı kurlarda meydana gelen artışlar üretim maliyetlerini artırmaktadır. Çözüm yolu ise tohum ve gübre üretecek AR-GE çalışmalarını gerçekleştirmektir.
— Soğuk hava deposu, ulaştırma ağlarının yetersizliği gibi fiziki imkansızlıkların yetersizliğinden dolayı yaşanan ürün kayıpları buna bağlı oluşan düşük verimlilik azalan rekabet ve kaybolan kar marjları.
— Plansız üretim nedeniyle arz-talep dengesizliğinde yaşanan fiyat oynaklıkları ve oluşan fiyat artışları. Geçen yıl Rusya ile yaşanan kriz sonrası domates ihracatı azalmış domatesler üreticinin elinde kalmıştı. 2017 yılında ise üretim yani arz bir önceki yıla göre belirlendiği için arz talebi karşılayamamasından dolayı domates fiyatları yükseldi buna bağlı olarak da TÜFE’de artış meydana gelmiştir. Öte yandan nohut, kuru fasulye ve mercimekte arz yetersizliğini gidermek için ithalata başvurulmuş ve bu ürünlerde gümrük vergisi sıfırlanmıştır. Fakat bu çözümler geçici çözümler getirmektedir. Daha planı üretim anlayışıyla Anadolu topraklarında yüksek ve kaliteli üretim gerçekleştirilmelidir.
— Piyasalarda yeterli regülasyonun olmaması, tarım sektörünün serbest piyasa ekonomisine bırakılması sektör açısından olumsuzluk yaratmakta. Tarım sektörünün spekülasyon ve manipülasyonlara açık hale getirmektedir. Devletin gerekli altyapı ve düzenlemelerle piyasayı regüle etmesi gerekmektedir.
— Üreticilerin dağınık yapıda olması, ülkede işlevsizlik birlik ve kooperatiflerin olması üreticilerin girdi fiyatlarını ve ürünlerin satış fiyatlarını belirleme gücünü olumsuz etkilemektedir. Organize olmayan üreticilerin karşısında organize olmuş monopol ya da oligopol yapıya sahip sanayici ve market zincirleri bulunmaktadır. Çözüm yolu ise üretici bilinçlendirmek ve organize olmalarını sağlamak.
— Toprak Mahsulleri Ofisi, Et ve Süt Kurumu, Tarım Kredi Kooperatifleri ve Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü gibi kamu kurumlarının yeterli olmaması ve gereken düzenleyici ve destekleyici etkiyi sağlayamaması.
— Özel sektör devlet işbirliği içerinde yeterli AR-GE ve inovasyon çalışmalarının yapılmaması.
— Diğer bir temel sorun ise tarımda yapılan proje ve desteklemelerin topluma tam anlamıyla anlatılamaması ve etkinlik analizlerinin yapılamaması. Özellikle IPARD kapsamındaki AB fonları ile Ziraat Bankası tarım kredilerinin topluma duyurulması gerekmektedir.
Görüldüğü üzere Türkiye’de tarım sektöründe bu ve buna benzer çok büyük sorunlar bulunmaktadır. Sorunların çözümleri için yapılan kısa süreli müdahaleler çözüm yaratmamaktadır. Orta ve uzun vadeli tarım politikalarına ve reformlara ihtiyaç var. Üstü açık fabrika olarak tanımlanan tarım sektörüne acil müdahale şart gözükmekte. Pek çok Avrupa ülkesi özellikle Hollanda bize oranla daha düşük tarımsal alanlara sahipken etkin tarım politikaları ile Türkiye’nin çok çok üzerinde tarımsal ihracat geliri elde etmektedir. 2014 yılı verilerine bakıldığı Konya ili büyüklüğünde olan Hollanda tarımsal ürün ihracatında dünyada 80 Milyar Euro ile ikinci sıradadır.
IV.SONUÇ
Son dönemde artan jeopolitik risklerde gösteriyor ki artık tarımsal ihracat pazarımızı daha çeşitlendirmemiz gerekmektedir. Rusya ve Irak’la yaşanan sorunlar gösteriyor ki üretim odaklı bir sisteme sıkışıp kalmışız, pazarlama ve satış konusunda çok çalışmamız gerekmektedir. Üretim artışına paralele olarak rekabet gücü ve katma değeri yüksek üretim yapılmazsa tarım politikasında başarılı olunamaz. Ürünü ne kadar düşük maliyetle üretirsek üretelim, rekolte ne kadar yüksek olursa olsun o malı pazarlayamazsak başarılı olamayız.