İptal Davası
Muharrem ÖZDEMİR
Yeminli Mali Müşavir
[email protected]
1- Hukuki Niteliği
6183 Sayılı Kanunun 24’üncü maddesine göre açılan tasarrufun iptali davalarının amacı, bu kanunun 27, 28, 29 ve 30. maddelerinin hükümsüz saydığı tasarrufların iptali ile amme alacağının kaçırılmasını önlemek, borçlular tarafından yapılan muvazaalı işlemlerin önüne geçmektir.
İptal davasının açılabilmesi için öncelikli olarak takip konusu amme alacağının ödeme vadesinin gelmiş (muaccel) olması ve yapılan takip işlemlerine rağmen borçlunun mal varlığından bu alacağın tahsil edilememiş olması gerekmektedir.
6183 Sayılı Kanunun 24 ve devamı maddelerine dayanılarak açılmış tasarrufun iptali davalarında amaç, borçlunun aciz ya da iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da sebebiyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamaktır.[1]
6183 sayılı Kanunun 31 inci maddesi, iptal davasının kabul edilmesi halinde alacaklı amme idaresi yararına ne gibi sonuçlar doğuracağını düzenlemektedir. Bu düzenlemelere göre, iptal davaları alacaklı amme idaresine alacağını tahsil olanağı sağlayan nisbi nitelikte kanundan doğan şahsi davalardır. Dava sabit olduğu takdirde davacı amme idaresi, bu davaya konu teşkil eden mal üzerinde cebri icra yoluyla alacağını tahsil edebilme hakkını elde eder ve davanın konusu gayrimenkul ise davalı üçüncü şahıs üzerindeki kaydın düzeltilmesine mahal olmadan o gayrimenkulün haciz ve satışını isteyebilir. Anılan madde uyarınca, tasarruf ve muameleden faydalananlar elde ettiklerini, elden çıkarmışlarsa takdir edilecek bedelini vermeye mecburdurlar.
2- İptal Davasının Açılması
6183 Sayılı Kanunun 24 üncü maddesinde amme alacağını ödememiş borçlulardan müddetinde mal beyanında bulunmayan veya hapsen tazyikine rağmen borcunu ödemeyenlerin yapmış olduğu tasarrufların aynı kanunun 27, 28, 29 ve 30. maddeleri uyarınca iptali için umumi mahkemelerde dava açılması gerektiği açıklanmıştır.
Bu madde hükmüne göre açılan davalara genel mahkemelerde bakılacağı belirtildiğinden, iptal davalarının, iptali istenen tasarrufun değerine göre sulh hukuk veya asliye hukuk mahkemelerinde açılması gerekmektedir. 6183 sayılı Kanunda iptal davasının mahal olarak nerede açılacağına ilişkin özel bir belirleme yapılmadığından yetkili mahkeme Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa göre belirlenecektir.
3- İptal talebinde muhatap
6183 sayılı Kanunun 25 inci maddesinde, iptal davasının tarafları ve husumetin kimlere yöneltileceği sayılmıştır. Buna göre, alacaklı amme idareleri veya alacağın tahsili ile görevlendirilmiş olan tahsil daireleri tarafından davacı sıfatıyla açılacak iptal davalarının davalısı; borçlu, borçlu ile hukuki muamelede bulunanlar veya kendilerine borçlu tarafından ödeme yapılan kimselerle, bunların mirasçıları ve kötü niyetli üçüncü şahıslar olacaktır.
Buna göre, iptal davası borçlu ve borçlu ile hukuki muamelede bulunan veya borçlu tarafından kendilerine ödeme yapılan kişiler ile bunların mirasçılarına karşı dava açılır. Bu kişiler arasında mecburi dava arkadaşlığı[2] mevcuttur.[3]
Üçüncü kişinin maliki bulunduğu taşınmazın ihtiyaten haczedilebilmesi için taşınmazın borçlu ile birlikte hareket ederek kamu alacağının tahsilini olanaksız kılmak amacıyla edinildiğinin genel mahkemelerde iptal davası yoluyla saptanması gerekir.[4]
4- İptal davasında zamanaşımı
6183 sayılı Kanunun 26 ıncı maddesine göre, 27, 28, 29 ve 30 uncu maddelerde sözü geçen tasarrufların vukuu tarihinden beş yıl geçtikten sonra mezkur maddelere istinaden dava açılamaz.
Buna göre, 27, 28, 29 ve 30 uncu maddelerde sözü edilen tasarrufların vukuu tarihinden 5 yıl geçmesinden sonra bu maddelere dayanılarak dava açılamayacağı hükme bağlanmıştır. Bu maddede yer alan 5 yıllık süre hak düşürücü süredir.
Kanunun zamanaşımlı başlıklı 26 ıncı maddesi gereğince iptal davaları tasarrufun vukuu tarihinden itibaren 5 yıllık hak düşürücü süreye tabi olduğu için idare henüz vergi alacağı kesinleşmeden bu iptal davasını açmak zorundadır. Aksi halde yani vergi alacağının kesinleşmesi tarihinden sonra dava açmak zorunda bırakılacak olursa tasarruf tarihinden itibaren 5 yıllık süre geçmiş ve dava hakkı da düşmüş olur. Bu nedenle vergi alacağının tahakkukundan sonra alacak henüz kesinleşmeden önce tasarrufun iptali davası açılabilir.[5]
Bunun yanında ivazsız tasarrufların hükümsüzlüğüne ilişkin 27 nci madde ile hükümsüz sayılan diğer tasarruflarla ilgili 29 uncu maddesinde öngörülen 2 yıllık süreler, amme alacağının ödeme müddetinin başladığı tarihten geriye doğru kaç yıllık süre içerisinde yapılmış tasarrufların iptalinin istenebileceğine ilişkin olup, bu maddelere göre açılacak davalarda da hak düşürücü sürenin hesabında her hal ve takdirde tasarrufun vukuu tarihinden itibaren 5 yıllık sürenin dikkate alınması gerekmektedir.
Örneğin,
Amme borçlusu 31.03.2011 vadeli alacağı kanuni süresinde ödememiş buna mukabil 31.12.2012 tarihinde üzerine kayıtlı taşınmazı kardeşine satmıştır. Kanunun 26 ıncı maddesine göre tasarrufların vukuu tarihinden itibaren 5 yıllık zamanaşımı süresi dikkate alınarak sözü edilen ivazlı işlemin bağışlama hükmünde sayılan tasarruf olduğu iddiası ile 31.12.2017 tarihine kadar iptal davası açılması gerekir.
Bunun yanında kanunun 30 uncu maddesinde, borçlunun malı bulunmadığı veya borca yetmediği takdirde amme alacağının bir kısmının veya tamamının tahsiline imkân bırakmamak maksadıyla borçlu tarafın yapılan bir taraflı muamelelerle borçlunun maksadını bilen veya bilmesi lazım gelen kimselerle yapılan bütün muameleler tarihleri ne olursa olsun hükümsüzdür denilmektedir. Bu madde hükmünün uygulanabilmesi için,
a) Mal varlığı araştırmasına rağmen borçlunun malı bulunmaması veya borca yetmemesi,
b) Borçlunun, amme alacağının bir kısmının veya tamamının tahsilini engellemek amacıyla hareket etmesi,
c) Amme alacağına ızrar kastı (zarar verme) maksadı yanında ve kasta üçüncü şahsın vakıf olması,
5- İptal kararlarının sonuçları
6183 sayılı Kanunun 31 inci maddesi, iptal davasının kabul edilmesi halinde alacaklı amme idaresi yararına ne gibi sonuçlar doğuracağını düzenlemektedir. Buna göre, 27, 28, 29 ve 30 uncu maddelerde sözü edilen tasarruf ve muamelelerden faydalananlar elde ettiklerini, elden çıkarmışlarsa takdir edilecek bedelini vermeye bu kanun hükümleri dairesinde vermeye mecburdurlar. Bunlar karşılık olarak verdikleri şeyden dolayı alacaklı amme idaresinden bir talepte bulunamazlar.
İptal davasının açılabilmesi için takip konusu amme alacağının ödeme vadesinin gelmiş (muaccel) olması ve yapılan takip işlemlerine rağmen borçlunun mal varlığından bu alacağın tahsil edilememiş olması gerekmektedir.
Bu düzenlemelere göre, iptal davaları alacaklı amme idaresine alacağını tahsil olanağı sağlayan nisbi nitelikte kanundan doğan şahsi davalardır. Dava sabit olduğu takdirde davacı amme idaresi, bu davaya konu teşkil eden mal üzerinde cebri icra yoluyla alacağını tahsil edebilme hakkını elde eder ve davanın konusu gayrimenkul ise davalı üçüncü şahıs üzerindeki kaydın düzeltilmesine mahal olmadan o gayrimenkulün haciz ve satışını isteyebilir. Anılan madde uyarınca, tasarruf ve muameleden faydalananlar elde ettiklerini, elden çıkarmışlarsa takdir edilecek bedelini vermeye mecburdurlar.
Söz konusu madde kötü niyete dayalı bütün işlemlerin tarihleri ne olursa olsun iptali gerektiğini vurgulamaktadır. Ancak kamu borçlusu ile muamelelerde bulunan kişilerin kötü niyetli olduklarının, alacaklı tahsil dairesi tarafından ispat edilmesi gerekmektedir.[6]
Buna göre iptal davasının açılabilmesi ve hukukilik arz edebilmesi için aşağıdaki şartların oluşması aranır.
a) Amme alacağının ödeme vadesi geçmiş olmasına rağmen tahsil edilmemiş olması,
b) Mal varlığı araştırmasına rağmen borçlunun malı bulunmadığı ve borca yetmediğinin anlaşılması,
c) İptal davasının açılmasını gerektiren durumların varlığı halinde aynı kanunun 13/7 maddesine göre ihtiyati haciz tatbik edilmesi,
ç) İptal işlemi ödeme süresinin başladığı tarihten geriye doğru 2 yılı kapsar,
d) İptal davası ilgili tahsil dairesince açılabilecektir,
e) Tasarruf tarihinden itibaren en geç 5 yıl içinde dava açılması gerekir.
[1] 17. Hukuk Dairesinin 14.07.2011 tarih ve Esas No:2011/5563, Karar No:2011/7537
[2] Mecburi dava arkadaşlığı, Maddi hukuka göre, bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken hâllerde, mecburi dava arkadaşlığı vardır. (HMK Md.58)
[3] Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 25.10.2005 tarih ve Esas No:2005/4421, Karar No:2005/5715
[4] Danıştay 3.Daire 21.10.1994 tarih ve 377 no’lu kararı
[5] Yargıtay 15.Hukuk Dairesinin 16.01.1995 tarih ve Esas No:1994/6377, Karar No:1995/76
[6] İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı 31.03.2006 tarih ve 4849 sayılı mukteza