Hukuk Genel Kurulu E. 2014/2090
Esas No: 2014/2090
Karar No: 2017/154
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “işçilik alacakları” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bakırköy 9. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 06.08.2012 gün ve 2010/425 E., 2012/411 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 08.10.2013 gün ve 2012/26571 E, 2013/21197 K. sayılı kararı ile;
“…Davacı vekili, davacının davalı şirkete ait işyerinde 01.12.1998 tarihinden 30.06.2000 tarihine kadar 1017328 sicil numaralı işyerinde çalıştığını işyeri devri sureti ile bu tarihten itibaren aynı işverene ait …………………. İnşaat Tic. Turizm Ltd. Şti. unvanlı işyerinde 18.10.2002 tarihine kadar çalıştığını ve yine işyeri devri sureti ile davalı şirkete ait 1037410 sicil numaralı işyerinde 27.04.2010 tarihine kadar çalıştığını müvekkilinin 27.04.2010 tarihinde iş sözleşmesinin hiç bir gerekçe gösterilmeksizin işveren tarafından feshedildiğini ancak alacaklarının ödenmediğini belirterek, kıdem ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, fazla çalışma ve tatil çalışmaları karşılığı ücret alacağının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili davacının işyerinden 27.04.2010 tarihinde istifa etmek sureti ile ayrıldığını, ikinci kez davacının 07.05.2010 tarihinde yeni bir işyerine girişinin yapıldığını, davacının işyerinde 06.10.2000 tarihinden itibaren çalışmaya başladığını aylık net ücretinin 725,00 TL olduğunu işyerinde ayrıca yol parası ödenmediğini ulaşımın servis ile sağlandığını, işyerinde yemek verildiğini, fazla çalışma yapılmadığını ve davacının hafta tatili, genel tatil ve ulusal bayram ile dini bayramlarda çalışmasının sözkonusu olmadığını, yıllık ücretli izin alacağının da bulunmadığını, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davalının iş sözleşmesini fesihte haksız olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Taraflar arasında davacının aylık ücret miktarı noktasında uyuşmazlık vardır.
Davacı işyerinde 01.02.1999 – 27.04.2010 tarihleri arasında bahçıvan olarak çalışmış olup, davacı vekili davacının aylık net 1.100,00 TL ücret aldığını iddia etmiştir. Davalı taraf imzalı bordrolara göre davacının aylık net 725.00 TL ücretle çalıştığını savunmuştur. Dosyaya sunulan bir kısım imzalı ücret bordrolarında brüt 1.012,71 TL ücret seviyesinden ücret tahakkuk ettirilmiştir. Yapılan emsal ücret araştırmasında TOLEYİS sendikası aylık net 1.200.00 – 1.400.00 TL arasında olduğu bildirilmiştir. Mahkemece tanık anlatımları da dikkate alınarak davacının aylık net 1.030.00 TL, aylık brüt 1.438,75 TL ücret seviyesinden yapılan hesaplamaya itibarla hüküm kurulmuştur.
Davacının fesih tarihinde aylık brüt ücretin 760,50 TL olduğu, davacının asgari ücretten daha yüksek seviyeden tahakkuk ettirilen ücret bordrolarını ihtirazi kayıtsız imzalamış olmasına göre ücret bordrolarındaki ücretin davacının gerçek ücret seviyesini yansıttığının kabulü gerekir. Mahkemece dava konusu alacakların davacının ücret bordrosundaki ücret seviyesinden hesaplanarak hüküm altına alınması gerekirken, yazılı şekilde tespit edilen ücret seviyesinden yapılan hesaplamaya itibarla hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir….”
gerekçesiyle karar bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin 01.12.1998 tarihinden itibaren davalı işveren nezdinde ve en son 1.100,00-TL net ücret ile çalıştığını, 27.04.2010 tarihinde iş sözleşmesinin haklı sebep olmaksızın feshedildiğini, günde 12 saat çalıştığını ancak fazla çalışma ücretlerinin ödenmediğini, ayrıca hafta tatillerinde, genel tatillerde, ulusal bayramlarda da çalıştığını ancak bu çalışmalarının da karşılığının ödenmediğini ileri sürerek alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı işveren, davacının 27.04.2010 tarihli dilekçesi ile istifa ettiğini, sözleşmenin davacı tarafından haksız şekilde feshedildiğini, davacının iddia ettiği gibi 01.12.1998 tarihinde değil 06.10.2000 tarihinde işe başladığını ve ücretinin de net 1.100,00-TL değil net 725,00-TL olduğunu, ayrıca yol parası ödenmediğini, davacının fazla çalışma yapmadığını, hafta tatili, genel tatil, ulusal bayram ve dini bayramlarda çalışmadığını, izin ücreti alacağının da bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Yerel Mahkemece, davacı tarafından davalı şirkete verilen istifa dilekçesinde istifa sebebinin açıkça 1475 sayılı Yasanın 14. maddesinin 1. fıkrasının 5. bendi olarak belirtildiği ve buna göre davacının kıdem tazminatına hak kazandığı, iş sözleşmesinin kendisi tarafından sona erdirilmesi sebebiyle ihbar tazminatına hak kazanamadığı, tanık beyanlarından, davacının haftalık 45 saat olan yasal çalışma süresinden fazla çalıştığı, dini ve milli bayramlarda da çalıştığının anlaşıldığı, bu çalışmalarının karşılığının ödendiğinin davalı tarafça ispatlanamadığı, davacının kullanılmayan ve karşılığı ödenmeyen yıllık izin ücretine ilişkin olarak da bilirkişi tarafından hesaplanan miktara itibar edildiği, yine fazla çalışma ve genel tatil alacakları yönünden ise 18.01.2012 tarihli bilirkişi raporunun esas alındığı ve belirtilen alacaklardan davacının izinli ve raporlu veya herhangi bir sebeple çalışmadığı günlerin bulunabileceği dikkate alınarak 1/3 oranında indirim yapıldığı belirtilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davalı şirket vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece, yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, bordrolara göre davacı ve diğer işçiler için kasım ve aralık aylarında daha fazla ücret tahakkuk ettirildiği ve buna ilişkin bordrolarda açıklama bulunmadığı, davacının ücretinin 2009 Kasım ve Aralık aylarında brüt 1.075,66-TL üzerinden tahakkuk ettirildiği ve bu miktarın davalı tarafından belirtilen net ücret miktarından daha fazla olduğu, davacının 2008 yılında ücretinin net 725,00-TL olduğunu belirtir ücret belgesinin bulunduğu ve bununla birlikte davacı tanığı Rahmi Yıldız’ın son 1,5 yıldır zamdan kaynaklanan artışların elden ödendiği yönünde ve her iki davacı tanığının da ücretlerin bir kısmının elden bir kısmının bankadan ödendiği yönünde beyanlarda bulundukları, tanıkların işyerinde başka bir ödeme olmadığını belirttiği ve dönem dönem daha fazla ücret ödemesi yapıldığı yönünde açıklamalarının olmadığı, taraflar arasında ücretin kararlaştırıldığı yazılı bir sözleşmenin de bulunmadığı, yapılan emsal ücret araştırmasında bildirilen ücretin tanık beyanlarında belirtilen miktardan da fazla olduğu ve ayrıca bordrolarda asgari ücretten daha fazla ücret tahakkuk ettirilmiş olmasının bordrolardaki ücret miktarının hesaplamalara esas alınmasını gerektirir neden olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararını davalı şirket vekili temyiz etmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, iş sözleşmesinin feshi tarihindeki imzalı ücret bordrosunda davacının ücretinin hesaplamaya esas alınan ücret miktarından düşük olmasına karşın, emsal ücretin daha yüksek miktarda bildirilmesine ve tanıklarca da ücretin bir kısmının elden ödendiğinin beyan edilmesine göre, davacının ücret miktarının tespiti ve burada varılacak sonuca göre hüküm altına alınan işçilik alacaklarının hangi ücret miktarından hesaplanması gerektiği noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, işin esasının incelenmesine geçilmeden önce, Özel Dairece, davacının ücretinin, asgari ücretten daha yüksek olduğu kabul edilmesine karşın, bozma kararında “Davacının fesih tarihinde aylık brüt ücretin 760,50-TL olduğu” hususu belirtilmiş ise de, fesih tarihinde aylık brüt asgari ücretin 760,50-TL olduğunun ve bozma kararında geçen söz konusu ifadenin asgari ücrete ilişkin olup maddi hataya dayalı olarak yazıldığının anlaşılmasına göre, belirtilen ibarenin bozma kararından çıkarılması gerektiği kabul edilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
İş sözleşmesinin işverence haksız feshi nedeniyle işçinin alacak miktarı belirlenirken, bu hesabı doğrudan etkileyecek olan işçinin gerçek ücretinin saptanması gerekmektedir. Gerçek ücret; işçinin kıdemi, yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre işçiye ödenmesi gereken ücrettir.
İş sözleşmesinin tarafları görünüşte bir ücret belirlemiş olabilirler, ancak bu ücret tarafların aralarında kararlaştırdıkları gerçek ücret olmayabilir. Uygulamada bazen taraflar arasında kararlaştırılmış olan gerçek ücret (örneğin SGK primlerini daha az ödemek amacıyla) bordroya yansıtılmamakta, daha düşük (örneğin asgari ücret) gösterilmektedir. Bu gibi durumlarda hâkim tarafından gerçek ücretin saptanması yoluna gidilmelidir (Sarper Süzek, İş Hukuku, 11. Baskı, İstanbul 2015, s:394, 395).
İş sözleşmesinin tarafları arasında ücret miktarı konusunda çıkabilecek ihtilaflarda gerçek ücretin her türlü delille ispatı mümkündür. Aylık ücreti gösteren para makbuzları, banka kayıtları, ticari defter kayıtları, tanık beyanları gibi delillerle işçinin imzasını taşıyan ücret bordroları veya hizmet sözleşmesinde yazılı olan ücretin gerçek olmadığı kanıtlanabilir. Ücretin mevcut delillerle şüpheye yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi mümkün bulunmayan kimi durumlarda, yapılacak iş, hizmet süresi ve diğer belirleyici özellikler göz önünde tutularak ve ayrıca ilgili meslek örgütlerinden sorulmak suretiyle de belirlenebilir. Meslek örgütlerince bildirilen ücret miktarları tarafları ve mahkemeyi bağlayıcı nitelikte olmayıp, diğer bilgi ve belgelerle de desteklenmelidir.
Somut olayın incelenmesinde, 01.02.1999 ilâ 27.04.2010 tarihleri arasında davalı işyerinde bahçıvan olarak çalışan davacı, aylık net 1,100.00-TL ücret aldığını ileri sürmüş, davalı ise imzalı ücret bordrolarına göre davacının ücretinin aylık net 725,00-TL olduğunu savunmuştur. Mahkemece yapılan emsal ücret araştırmasında Türkiye Otel, Lokanta ve Dinlenme Yerleri İşçileri Sendikası emsal ücreti aylık net 1.200,00-TL – 1.400,00-TL olarak bildirmiştir. Yapılan yargılama sırasında dinlenen davacı tanığı …………… Çetiner davacının 1.035,00-TL ücret aldığını belirtirken, diğer davacı tanığı ………………… Yıldız ise davacının 1.030,00-TL – 1.050,00-TL civarında ücret aldığını beyan etmiştir.
Bu noktada ifade etmek gerekir ki, gerçek ücret miktarı tespit edilirken, emsal ücret araştırması neticesinde sadece işçi sendikasının bildirdiği ücret esas alınarak sonuca gidilemeyeceği gibi, davacı tanıklarından birinin işveren ile davasının bulunduğu gözetildiğinde, davacı tanık beyanları da bu hususta yeterli değildir. Diğer taraftan, imzalı ücret bordrolarında asgari ücretten daha yüksek seviyede ücret tahakkuk ettirildiği de dikkate alındığında, davacının gerçek ücretinin bordrolarda gösterilen miktardan daha yüksek olduğunun kanıtlanamadığını da belirtmek gerekmektedir.
Bu açıklamalar karşısında, imzalı ücret bordrolarında fesih tarihindeki ücretin aylık brüt 1.012,71-TL üzerinden tahakkuk ettirilmesine göre, davacının yaptığı işin niteliği dikkate alındığında bordroda yazılı miktarın davacının ücreti olarak kabul edilmesi yerindedir.
Hal böyle olunca; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile,
1-Özel Dairenin bozma kararının son paragrafında geçen; “Davacının fesih tarihinde aylık brüt ücretin 760,50-TL olduğu” ibaresinin hataya dayalı olduğu anlaşıldığından, bu cümlenin Daire bozma kararından çıkarılmasına,
2-Yerel mahkemenin direnme kararının Özel Daire bozma ilamında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 25.01.2017 gününde oybirliği ile karar verildi.