TOBB’un 72’inci Genel Kurulu M. Rifat Hisarcıklıoğlu’nun ev sahipliğinde, TOBB camiası üyelerinin, bürokratların ve siyasilerin katılımıyla TOBB ETÜ’de gerçekleştirildi.
Hisarcıklıoğlu burada yaptığı konuşmada, Türkiye’nin zenginleşmek için girişimcilikten başka çıkar yolunun olmadığını vurguladı. “Ezber bozan inovasyonlar yapan, yeni nesil girişimcilere ihtiyacımız var” diyen TOBB Başkanı yatırım teşvik sisteminin yenilenmesi, katma değeri artıracak faaliyetlerin desteklenmesi talebinde bulunurken, biyo, nano ve bilgi-işlem teknolojilerinin önemi üzerinde durdu. Hisarcıklıoğlu ihracat kapasitesinin artırılması için KOBİ’lere daha çok ihracat yapmayı öğretmek gerektiğinin altını çizdi.
TOBB Bakanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu’nun konuşmasında şunları söyledi:
“Camia olarak ‘istişare sünnettir’ öğüdüne hep bağlı kaldık. Sizlerin sayesinde Anadolu’nun sesi, yüreği olduk. Bir olduk, iri olduk, diri olduk. Biz, bir oldukça Sesimiz daha gür çıktı. Engelleri aştık, yeni başarılara ulaştık.
Oda ve Borsa camiamız, özel sektörün birlikten doğan gücü oldu. Odalarımız ve Borsalarımız; özel sektörü en iyi temsil eden, üyelerinin sorunlarını çözen, hizmet kalitesi Avrupa standartlarına ulaşmış, çağdaş kurumlara dönüştü.
Sorunlara teslim olmadık. Olumsuza odaklanmadık. Tüm çevre coğrafyamızdaki ülkeler için de rol model haline geldik. Küresel piyasalardaki iş örgütlerinin tamamında da söz sahibi olduk. Değişim ve dönüşümün öncüleri haline geldik. Bütün dünyaya bu milletin neler yapabileceğini gösterdik. Hem biz kazandık, hem ülkemiz kazandı.
Kimin sayesinde bunları başardık. Odalarımızın sayesinde, Borsalarımızın sayesinde. İşte bu salonu dolduran sizlerin sayesinde. Ülkesi ve milleti için para pul almadan, gece gündüz çalışan sizleri, müsaadenizle alkışlamak istiyorum.
Peki, bunlar yeter mi? Asla yetmez, yetmemeli! Üreten, istihdam sağlayan, ihracat ve yatırım yapan bizler, daha iyilerini hak ediyoruz. Bu millet daha iyilerini hak ediyor. Önümüzde büyük hedeflerimiz var.
Hedeflere ulaşmak istiyorsak, geride kalmak istemiyorsak, her gün bir önceki günden daha
fazla çalışmak zorundayız. Emin olun bir an durursak, yarışı kaybederiz. Mehmet Akif’in dediği gibi: “Duranlar için hayat hakkı yoktur. Beşeriyet durmuyor. Durursan muhakkak ezilirsin.”
Küresel rekabette yaşanan gelişmeler, tam da bu gerçeği doğruluyor. Dünyanın en zengin ülkeleri bile geride kalmamak için yeni ittifaklar kuruyor.
• ABD, bir taraftan Avrupa Birliğiyle yeni bir ticaret ve yatırım girişimi başlatıyor.
• Diğer taraftan da yükselen Asya Pasifik ülkeleriyle ekonomik işbirliği kuruyor.
• Yani küresel ekonomiye şekil verecek yeni ittifaklar doğuyor.
• AB, pazar alanını genişletmek için son 5 yılda 21 ülkeyle serbest ticaret anlaşması imzaladı.
• Çin, Afrika’ya büyük bir açılım başlattı. Hem Afrika pazarına yerleşiyor. Hem de kıtanın maden kaynaklarının ve geniş arazilerinin kullanım haklarını alıyor.
• Diğer yandan Almanya’nın başını çektiği sanayileşmiş ülkeler, yeni bir endüstri devrimi üzerinde çalışıyor. Çin ve Kore de bu alana büyük yatırım yapıyor.
• Gelişmekte olan ülkelerse, daha fazla yatırım çekebilmek için sürekli reformlar yapıyor. Mevzuatlarını yatırımcı dostu haline getiriyor, iş yapma kolaylığı endeksinde yükseliyorlar.
Türkiye, son yıllarda müthiş bir başarı öyküsü yazdı. Ama artık aynı yöntemlerle büyümeyi sürdürmek, hatta yerimizi koruyabilmek mümkün değil. Yol haritamızı belirleyip, her gün bir adım daha ileri gitmek zorundayız. Milletimize daha parlak bir gelecek kazandırmak için, ülkemizin yıldızını yeniden parlatmalıyız. Reel sektörümüze yeniden heyecan vermeliyiz.
Şirketlerimizin rekabet gücünü artıracak düzenlemeler görüşülürken, Meclis’te ve komisyonlarda, hem iktidar hem de muhalefet partilerimizin, geçmişte olduğu gibi destek ve katkılarını bekliyoruz. Türkiye’nin yeni bir büyüme ve sanayileşme modeline ihtiyacı var. Yapısal reform gündemini korumaya ve güçlendirmeye ihtiyacı var. Bunları da ortak akılla ve birlik beraberlik içinde yapmalıyız.
Mahkemeler ticari uyuşmazlıklarda hızlı ve sağlıklı karar alamıyor. İş Mahkemeleri, bilirkişilik kurumu, karşılıksız çek gibi alanlarda büyük sıkıntılar yaşanıyor. Bunları düzeltecek adımlar bir an önce atılmalı.
Bu kapsamda arabuluculuk ve tahkim gibi yeni mekanizmalar devreye girmeli. Karşılıksız çek sorununu hafifletmek üzere kare kodlu çek zorunlu oluyor. İşçi-işveren uyuşmazlıklarında arabuluculuk zorunlu hale geliyor. Benzer şekilde, belirli bir tutarın altındaki ticari uyuşmazlıklarda zorunlu tahkim sistemine geçmeliyiz.
Biz buna hazırlık için, hem TOBB çatısı altında hem de Odalarımızda tahkim ve arabuluculuk merkezleri kurmaya başladık. Bu süreçte Adalet Bakanımız ve Yargıtay-Danıştay Başkanlarımızla bir ilki gerçekleştirdik.
İş dünyası ve yargı mensupları son 1 senede 3 defa bir araya geldi, görüşlerini paylaştı. Bu istişarelerden çok verimli sonuçlar çıktı. Tüm bu çalışmaların hayata geçmesi için yoğun mesai harcayan iki isme; Adalet Bakanımız sayın Bekir Bozdağ’a ve Gümrük-Ticaret Bakanımız sayın Bülent Tüfenkçi’ye teşekkür ediyorum.
Yatırım Teşvik sistemi günümüz şartlarına göre yenilenmeli. Teknoloji getiren, üretimin katma değerini artıracak faaliyetler daha fazla desteklenmeli. Teşvikler verilirken, proje bazlı değerlendirme yapılmalı. Sadece yeni yatırımlar değil, üretim de teşvik edilmeli.
Anadolu’da güzel bir söz var; biçtiğini beğenmiyorsan, ektiğine bakacaksın. İşin eskisi gibi performans göstermiyorsa, iş yapma biçimini değiştireceksin.
Günümüzde özellikle 3 alanda sağlanan ilerlemeler, ekonomilerin geleceğini belirleyecek. Bunlar; biyo, nano ve bilgi-iletişim teknolojileri. Bu üçü yakın gelecekte tüm sektörleri ve iş yapma biçimlerini kökten değiştirecek. Biz de bunlara odaklanmalıyız.
Bakın dünya 4. Sanayi devrimini tartışmaya başladı. Almanya, Amerika, Kore; buna yönelik ciddi adım atıyor. Biz de buna hazırlanmalıyız. Ülkemize böyle yüksek teknolojiler getirecek şirketlere destek verecek bir Teknoloji Geliştirme Fonu kurmalıyız.
YOİKK’te Bakanlıklarımızla tüm bu konularda kapsamlı çalışmalar gerçekleştirdik. Başbakan Yardımcılarımız sayın Lütfi Elvan, sayın Mehmet Şimşek, Maliye Bakanımız sayın Naci Ağbal, Sanayi Bakanımız sayın Fikri Işık, İçişleri Bakanımız sayın Efkan Ala, Gümrük-Ticaret Bakanımız sayın Bülent Tüfenkçi, tüm bu konularda öncü rol üstlendiler.
İnşallah onların bu emekleriyle, özel sektörün yatırım hevesini artıracak yeni adımları birlikte atacağız. Böylece ekonomik aktiviteyi ve refahı ülkenin geneline daha da yaymak mümkün olacak.
Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşları listesinde Anadolu şehirlerinden daha fazla şirket görmek bizi memnun ediyor. Bu eğilimi hızlandırarak devam ettirmeli, bölgeler arası dengesizlikleri gidermeliyiz. Bölgesel yatırım kararlarına yereldeki aktörlerin katılımını esasalmalıyız. Bu kapsamda Bölgesel Kalkınma Ajanslarında özel sektörün ağırlığını artırmalıyız.
Odaklanmamız gereken önemli konulardan biri de ihracat kapasitemizi artırmak. Bu konuda Ekonomi Bakanımız sayın Mustafa Elitaş müthiş bir gayret içinde. Zira aynı malları, aynı şirketlerle, aynı pazarlara satarak, ihracatı 150 milyar dolardan 500 milyar dolara çıkarmamız mümkün değil. İhracat destek sistemimizi; “yeni ürün, yeni pazar, yeni ihracatçı” şeklinde değiştirmeliyiz.
KOBİ’lerimize daha çok ihracat yapmayı öğretmeliyiz. Eğer ihracat yapan firma sayısını 100 bine çıkarmak istiyorsak, bunun kaynağı işte burada. Odalarımızda ve Borsalarımızda. İnsanın kanadı, gayretidir demiş Mevlana. Bu camia, elini taşın altına koymaya, ihracatta yeni bir atılım dönemi başlatmaya hazır.
Öte yandan kapsamlı bir dış yatırım modeline de ihtiyacımız var. Hedefimiz, küresel milli şirketlerle dünyaya yayılmak olmalı. Türkiye sadece sermaye ithal eden bir ülke değil, sermaye ihraç eden bir ülke haline de geldi. Son 5 senede şirketlerimiz yurtdışında 23 milyar dolar doğrudan yatırım gerçekleştirdi. Bu tutar önceki 50 senenin toplamının tam 1,5 katı.
Hem bu kaynağı daha verimli kullanmalı, hem de en uygun yurtdışı yatırım imkânlarını yatırımcılarımıza gösterebilmeliyiz. Bunu yaparken, şirketlerin merkezlerini, özellikle de Ar-Ge birimlerini burada tutmalıyız. Ekonomi Bakanlığımızla birlikte yeni ihracat ve yatırım modeli üzerine çalışıyoruz. İnşallah bu tabloyu daha olumlu hale getireceğiz.
Dünyada son dönemde e-ticaret öne çıkıyor. Bu sayede hem iş yapma maliyeti düşüyor hem de ihracatın menzili artıyor. Bizim bu fırsatı değerlendirmemiz, ekonomide dijital dönüşümü sağlamamız gerek. KOBİ’lerin bulut teknolojisi kullanımını yaygınlaştırmalıyız. Tüm bunlar verimlilik artışlarını tetikleyecek.
KOBİ’ler dijitalleştikçe, mevcut altyapımız bize yetmeyecek. Kore’de kilometrekare başına 6 bin metre fiber optik kablo düşüyor, Türkiye’de ise sadece 300 metre. Zaman memleketi fiber ağlarla örme zamanıdır. Ulaştırma Bakanımız sayın Binali Yıldırım’ın, Türkiye’ye yüksek teknoloji kazandırma konusundaki çalışmaları, bu konularda bize büyük ümit veriyor.
Öte yandan kayıtdışılık hala en büyük sorunumuz. Kayıtlı çalışmayı teşvik etmeli ve ödüllendirmeli, kayıtdışı kalmanın maliyetini artırmalıyız. Vergi sistemi, işini düzgün yapan ile yapmayanı ayırt etmeli. Vergisini düzenli ödeyenlere sahip çıkalım ki, herkes vergi ödemeye teşvik edilsin.
Mevzuat basit ve net hale getirilmeli, kayıt içine geçmenin maliyeti düşürülmeli. Bu noktada Maliye Bakanımız sayın Naci Ağbal’a teşekkür ediyoruz. Özel sektörün görüşlerine daima başvuruyor, birlikte çalışma ortamı sağlıyor.
Şimdi müsaadenizle Anadolu’da yaşanan bir sıkıntıya da değineceğim. Elbette herkes gibi girişimcimiz de işini kanuna uygun yapacak. Düzgün çalışacak. Yapmadığında da hesabını verecek. Zaten veriyoruz. Ayrıcalık istemiyoruz.
Peki, haksız yere bir girişimcinin hayatını karartmanın bedeli olmayacak mı? Nasıl biz iş hayatında hata yapınca bedelini ödüyorsak, hatalı ve keyfi denetimlerle bizleri zarara sokmanın da bir bedeli olsun. Üreten, alın teri döken girişimcimizi, bürokrasinin- denetçinin insafına bırakmayın. Yılların emeği, itibarı, keyfi bir yorumla yok olup, gitmesin. Hesap vermeden hesap sorabilen bir tek Allah’tır. Keyfi hesap soranlar da hesap versin istiyoruz!
Reel sektörümüzün rekabet gücünü korumak için, istihdam üzerindeki mali yükleri indirmeye devam edelim. Bazı mesleklerin zorunlu istihdamı gibi, istihdamı cezalandıran uygulamaları değiştirelim. Damga vergisi gibi günümüz iş hayatına hiç uymayan, işlem vergilerini kaldıralım.
Tarım sektörümüzü dünya ile entegre hale getirip, markalaştıralım. Tarım Bakanımız sayın Faruk Çelik’in bu konuda müthiş bir gayret içinde olduğunu görmek, bizleri de motive ediyor.
Finansmana erişim noktasında, firmalarımızı bankalara bağımlı olmaktan kurtaralım. Reel sektörümüzün yüksek faizlerle, komisyonlarla mağdur edilmesine de artık bir çare bulalım. Bankalarımız fedakârlığı hep bizden, reel sektörden beklemesin. Şimdi sıra onlarda.
Soruyorum sizlere, hanginiz bankalar kadar kâr ediyorsunuz? Öyle biri var mı bu salonda! Bankalara buradan sesleniyorum, bu vicdansızlığı bırakın! Aynı gemide olduğumuzu unutmayın! Bu salondakiler varsa siz de varsınız!
Şimdi de son dönemde ciddi sıkıntılar yaşadığımız önemli bir sektörden bahsetmek istiyorum. Biliyorsunuz turizm, ülkemizin dünyada öne çıktığı, en çok net döviz kazancı sağladığımız bir sektör. Bugün 6. büyük turizm destinasyonu olduk.
Ancak 2016 turizm için zor bir sene olacak. Rezervasyonlar neredeyse yarı yarıya düştü. Turizm, pek çok sektörü de canlı tutan, etki alanı en yaygın sektörlerimizden. Bu zor zamanda sahip olduğumuz kapasiteyi korumak için devletimizin desteğine ihtiyaç var.
Sektördeki işletmelerin üzerindeki kamusal yükler, belli bir süre için hafifletilmeli. Turizm Bakanımız sayın Mahir Ünal’ın da bu konuya odaklandığını görmekten memnunuz. İnşallah bu kara bulutlar dağıldığında, kaldığımız yerden koşmaya devam edeceğiz.
İş dünyası olarak iğneyi kendimize batırmamız gereken konular da var. Her zaman, yargının yavaş işlediğinden şikâyet ediyoruz. Ama elimizin altındaki imkânları kullanmıyoruz. Çözüm burada hazır, kullanın. Yaptığınız sözleşmelere tahkim maddesini ekleyin. Anlaşmazlıklarınız, tahkimde en hızlı ve adil şekilde çözülsün.
Diğer bir konu mesleki yeterlilik belgesi. Tehlikeli ve çok tehlikeli mesleklerde çalışanların belgeli olması 25 Mayıs’ta zorunlu oluyor. Ancak iş dünyamız bunun pek farkında değil. TOBB olarak elimizi taşın altına koyduk. MEYBEM’i kurduk. Oda ve Borsalarımızla 81 ilde bu belgeleri veriyoruz. Devletimiz de burada üzerine düşeni yapıyor. Hem sınav ücretini karşılıyor, hem de sigorta işveren payınızı sizin yerinize 1 yıl ödüyor. Bu imkândan faydalanın.
Ülkelerin esas zenginliği, sahip oldukları girişimci ruhtur. Türkiye’nin zenginleşmek için girişimcilikten başka çıkar yolu da yoktur. Ezber bozan inovasyonlar yapan, yeni nesil girişimcilere ihtiyacımız var.
Türkiye’nin en geniş girişimcilik ağı olan Kadın ve Genç Girişimci Kurullarını işte bu yüzden kurduk. 81 ilde binlerce girişimcilik faaliyeti düzenledik. Hazine Müsteşarlığımızla birlikte, girişimcilerimize destek için Türkiye Yatırım Fonu kurduk. TOBB olarak 100 milyon lira kaynak ayırdık. Tüm bu faaliyetlerimizi sahiplenen, genç ve kadın girişimcilerimize çok teşekkür ediyorum. Özellikle kadın girişimcilerimizle iftihar ediyorum. Türkiye’nin geleceği sizlerin elinde.
Türkiye’nin iktisadi ve sosyal dönüşümü için AB katılım sürecinin önemini biliyoruz. Son dönemde ilişkilerde umut verici bir ivme yakalandı. Avrupa Komisyonu’nun Türk vatandaşlarına Schengen vizesini kaldırmaya dönük tavsiyesini memnuniyetle karşılıyoruz. Emeği geçen herkese, başta hükümetimiz olmak üzere, iktidarı ve muhalefetiyle tüm siyasetçilerimize, bürokratlarımıza teşekkür ediyoruz.
Benzer olumlu gelişmeleri AB ve ABD arasında yürütülen Trans Atlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı konusunda da bekliyoruz. Ülkemiz ekonomisinin ve reel sektörün geleceği açısından buradaki yerimiz çok önemli. Bu ortaklıktan dışlanmamız, Türkiye – AB ilişkileri için ciddi bir gerileme işareti olacak. Şirketlerimizin dünyanın en büyük pazarlarına erişimini zorlaştıracak. Dolayısıyla bu sürece mutlaka dahil olmamız gerekiyor.
Saygıdeğer katılımcılar,
Son dönemde yeniden alevlenen terör olayları yüzünden, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da iş dünyası büyük sıkıntı yaşıyor. Kepenk açamayan esnafımız, siftahsız KOBİ’miz, evine ekmek götüremiyor. Terörle sonuna kadar mücadele edeceğiz. Bunu yaparken o bölgelerde yaşayan vatandaşlarımızın da yanında olacağız.
Her zaman devletinin yanında olmuş o insanlar, her türlü zorluğa karşı ayakta kalmaya çalışıyor. Dükkânlarının kapalı olmasından dolayı iş yapamıyor, borçlarını ödeyemiyor. Daha az iş demek, daha az işgücü, daha az refah demek. Bu insanları kendi haline bırakamayız. Hükümetimiz bir takım destekler açıkladı. Bunlar için teşekkür ediyoruz. Ancak terör olayları sürdüğünden, bunlar şu an yeterli gelmiyor.
Terörle mücadelekapsamında, ekonomikolarakonlarayeniçözümler üretmek zorundayız. Bölgede iş dünyasının yeniden eski haline dönebilmesi için vergi-prim ve kredi ödemelerinin ertelenmesine ihtiyaç var. Çek, senet ve kredi ödemeleri yapılamadığından pek çok kardeşimin sicili de bozuldu. Buna yönelik düzenlemelerin de yapılması gerekiyor.
Bu noktada özellikle bir şehrimizin durumuna herkesin dikkatini çekmek istiyorum. Kilis’in nüfusu 130 bin, misafir ettiği Suriyeli mülteci sayısı da 130 bin. Bu boyutta bir yardımlaşma, dayanışma ve ev sahipliğinin dünya tarihinde örneği yok. Kilisliler insanlık destanı yazıyor. Buradan tüm dünyaya sesleniyorum. Eğer Nobel Barış ödülü hakkıyla belirleniyorsa, bu sene tek aday var o da Kilis’tir.
Allah şehitlerimizin mekânlarını cennet etsin, gazilerimize acil şifalar versin. Yüce Allah buyurur ki; “Kim bir mümini kasten öldürürse, cezası ebedi cehennemdir.” Sevgi dini olan İslam’ı teröre alet eden riyakârlar, etnik fitne çıkarmak isteyen hain odaklar, şehirlerimizi terörize etmeye çalışıyorlar.
Açık söylüyorum; bu kirli oyunun karşısında 78 milyon birlikte dikiliriz. Terör üretenleri de bu topraklarda barındırmayız. Çünkü bu topraklarda yaşayan herkes birbirinin kardeşi, komşusu, akrabası. Çünkü Türkiye hepimizin.
Teröre göz yuman, taviz veren, destekleyen her kim olursa milletçe dur demeliyiz. Silahın
konuştuğu yerde barış da susar, siyaset de susar, insanlık da susar. Siyasetin yeri meclistir. Terörün iyisi, kötüsü olmaz! Terörün küçüğü büyüğü olmaz! Terörün dini, ırkı, milliyeti, mezhebi olmaz! Terör insanlık suçudur. “İstisnasız, amasız herkes lanetlemeli”.
Buradan terör karşısında yeterli desteği göremediğimiz dost ülkelere de sesleniyorum. Paris’te, Brüksel’de patlayan bombalara gösterdiğiniz duyarlılığı Ankara’da, İstanbul’da, Diyarbakır’da, patlayan bombalara da gösterin.
Daha çağdaş, özgür, huzurlu ve adil bir ülkede yaşamanın en önemli yolu anayasadan geçiyor. Yeni bir anayasa ile yeni bir uzlaşma zemini de yakalamak zorundayız.
Daha 2000 yılında, “yeni anayasa” ihtiyacını ilk kez biz dile getirdik. 2007’de meslek örgütleri ve sendikaları bir araya getirerek “Anayasa Platformu”nu oluşturduk. 2012’de 13 ilde “Türkiye Konuşuyor – Anayasa Vatandaş Toplantıları” yaptık. Bu toplantılarda farklı görüşlerden yaklaşık 7 bin vatandaşımız aynı masa etrafında bir araya geldi.
Milletimiz nasıl bir Türkiye, nasıl bir anayasa istediğini saatlerce müzakere etti. 18 klasörden oluşan raporumuzu, Meclis Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na teslim ettik. Böylece Türkiye tarihinin en büyük “müzakereci demokrasi etkinliğini” gerçekleştirdik.
Burada gördük ki, vatandaş yeni bir anayasa istiyor. O halde yeni Anayasamızı birlikte hazırlayıp, birlikte sahiplenip, birlikte hayata geçirmeliyiz. Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere emaneti olan Cumhuriyetimiz, muasır medeniyet hedefine bu sayede daha kolay ulaşacak.
Meclisimiz, yeni anayasayı katılımcı bir yaklaşımla, uzlaşarak yapmalı. Yeni Anayasada milletimizin olmazsa olmaz değerleri; demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti yapımız korunmalı.
Rahmetli Özal’ın vurguladığı gibi; ifade hürriyeti, din ve vicdan hürriyeti ile teşebbüs hürriyeti garanti altına alınmalı. Vatandaşları arasında ayrım yapmayan, vatandaşına güvenen, vatandaşına hükmetmeyen bir devlet anlayışına geçmeliyiz. Devlet vatandaşının efendisi değil, hizmetkârı olmalı.
Bu süreçte Meclisimize, siyasi partilerimize ve tüm kurumlarımıza görevler düşüyor. Türkiye’nin geriye gitmesine, kavga, karmaşa ve belirsizlik ortamına sürüklenmesine izin vermeyelim.
Ülkemizde kavganın değil huzurun, çatışmanın değil diyaloğun hâkim olmasını sağlayalım. Demokrasiyi ve kalkınmayı sekteye uğratacak her girişimin de karşısında duralım. Böyle bir Türkiye için kenetlenip, hep birlikte daha fazla çalışalım.
Biz insanların fikri, giyimi, kimliği üzerinden ayrılmadığı bir ülke hayal ediyoruz. İnsanların, yaptıklarıyla, başardıklarıyla değerlendirildiği bir ülkede yaşamak istiyoruz. Bu memlekette bütün yaşam biçimleri bizim zenginliğimiz. Doğduğumuz şehirler, inancımız, fikrimiz farklı olabilir.
Bu ülkenin sorunları da, zenginliği de bizim. Türkiye hepimizin.
Türkiye yerinde saysın diye umanların rüyaları asla gerçek olmayacak. Türkiye, dünyanın en büyük ekonomileri arasında yerini alacak. Bunu, bu salonu dolduran sizlerin temsil ettiği iş dünyası, tüccar ve sanayiciler yapacak. Sizler ürettikçe, ihracat yaptıkça, istihdam sağladıkça Türkiye kalkınacak.
Allah gönlümüzü zengin, emeğimizi ve kazancımızı bereketli, milletimizin birlik ve beraberliğini daim kılsın. Yolumuz açık olsun. Allah, hepimizin yardımcısı olsun.