Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Nisan ayından itibaren doğumların başlamasıyla birlikte süt üretiminin yüzde 20’lere varan oranlarda artacağını, eğer bu arzın tüketimle desteklenmemesi halinde, süt krizi çıkmasının sürpriz olmayacağını bildirerek, “Ziraat Odaları olarak, süt tüketiminin artırılması için bir kampanya başlatıyoruz. Bu kampanyamızın bütün kurum ve kuruluşlarına da örnek olmasını istiyoruz” dedi.
Bayraktar, TZOB Genel Merkezi’nde düzenlediği ve süt içerek başladığı basın toplantısında, hayvancılığın mevcut durumunu ve sektördeki son gelişmeleri değerlendirdi. Ülke hayvancılığının sıkıntılı bir dönem yaşadığını belirten Bayraktar, hayvancılıkta üretim maliyetlerinin üreticiyi zorladığına, ette üretici ucuza üretememenin sıkıntısını yaşarken, tüketicinin de eti pahalı tüketerek bundan olumsuz etkilendiğine dikkati çekti. Sütte, yaklaşık 20 aydır üretici fiyatlarının artmadığını, hatta son 3-4 aydır artmak bir yana, Ulusal Süt Konseyi’nin tavsiye fiyatı olan 1 lira 15 kuruşun çok altına indiğini ve 70 kuruşlara kadar gerilediğini bildiren Bayraktar, bu paranın da üreticiye 3 ay sonra ödendiğini belirtti.
-TZOB ve Ziraat Odaları Ulusal Süt Konseyi’nden çekiliyor-
Yönetim Kurulu’nda üreticinin ağırlıkta olmadığı, 3 bakanlık, 3 üniversite, 3 sanayici, 3 üretici temsilcisinden oluşan, başkanı da sanayicilerden seçilen Ulusal Süt Konseyi, açıkladığı fiyatı koruyamadığını vurgulayan Bayraktar, “Ulusal Süt Konseyi, açıkladığı fiyatı koruyamayacaksa, fonksiyonunu yerine getiremeyecekse, verdiği kararın arkasında duramayacaksa lağvedilmeli, kapatılmalıdır. Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak Ziraat Odalarımızla birlikte Ulusal Süt Konseyi’nden çekiliyoruz. Yönetiminden de ayrılıyoruz” dedi.
-Çiğ sütte üretici fiyatı 70 kuruş, maliyet 98,4 kuruş-
Üretici fiyatının 70 kuruşa indiği çiğ sütte buna karşın litre başına maliyetin, Ulusal Süt Konseyi’ne göre, Şubat ayı sonu itibarıyla Marmara, Ege, İç Anadolu ve Akdeniz bölgeleri ortalamasında 98,4 kuruş olduğu bilgisini veren Bayraktar, şunları söyledi:
“Bu maliyet, Marmara Bölgesi’nde 1 lira 6 kuruşa kadar çıkmaktadır. Bunun içinde kar yoktur. Kimse üreticiden kar etmeden 98,4 kuruşa mal ettiği bir ürünü, 70 kuruşa satmasını beklemesin. Üreticinin her bir litre sütte 28,4 kuruş zarar etmesi, daha ne kadar sürecek? Üreticinin tahammülü kalmadı.
Maliyetler, iğneden ipliğe her şeyin fiyatı artarken, çiğ süt fiyatlarının artmaması üreticiyi mağdur etmekte, et ve süt üretiminin sürdürülebilirliğini tehlikeye atmaktadır.
Demin de ifade ettiğim gibi çiğ süt fiyatları 16-17 ay boyunca artmamış, son 3-4 aydır da düşürülmüştür. Buna karşın süt ve süt ürünleri market fiyatları bu dönemde yüzde 0,6 ile yüzde 25,4 arasında değişen oranlarda artmıştır.
Sanayici süt ve süt ürünleri satışlarında sorun olduğu gerekçesini öne sürmektedir. Bu gerekçeyi öne süren sanayici, üretime son sürat devam etmekte, süt alımını azaltmamaktadır. Hatta, 2015 yılında sanayici süt alımını yüzde 3,6 artırmış ve 8,6 milyon tondan 8,9 milyon tona çıkarmıştır.
Yine sanayici süt ve süt ürünleri üretimini, 2015 yılında yüzde 2 ile yüzde 37,4 arasında değişen oranlarda artırmıştır.
İç piyasa satışlarında ve ihracatta sıkıntı yaşandığı sanayicilerimiz tarafından sık sık ifade edilmektedir. İhracatta bir sıkıntı yaşandığı malumdur. Peynir, yoğurt ve dondurma hariç süt ve süt ürünleri ihracatı gerilemektedir.
Yalnız, devletimiz sanayicilere;
süttozuna,
peynir, yoğurt ihracatından kullanılan çiğ süte,
çikolata, bisküvi gibi ürünler ile süt ve süt ürünlerinde süttozu kullanımına ihracat desteği vermektedir.
Ayrıca, okul sütü programıyla süt tüketimi artırılarak sanayiciye destek yapılmaktadır.
Hem dış pazarda rekabet edebilsinler hem de ürünlerini iç ve dış pazarlarda satabilsinler diye verilen bunca desteğe rağmen, sanayiciler yine de çiğ süt fiyatlarını düşürmektedirler.
Talebi artıran bu kadar desteğe rağmen bazı yerlerde fiyatları düşürmek için çiğ süt bırakılmasını, çiğ süt fiyatlarının litrede 70 kuruşa kadar düşürülmesini kabul etmemiz mümkün değildir. Buna karşı en şiddetli tepkiyi koymaya kararlıyız.
Hiç kimse de binbir zorlukla üretim yapan üreticimizin sırtından para kazanmaya çalışmasın. Karşılarında bizi bulur.
Sanayicilere buradan seslenmek istiyorum;
‘dünyanın hangi ülkesinde sanayiciye böylesine çeşit çeşit destek verilmektedir ki siz hala süt fiyatlarını düşürüyorsunuz?
Gelin uzun vadeli düşünün.
Kısa vadeye saplanıp kalmayın, ceplerinizin derdine düşmeyi bırakın, üretimin sürdürülebilirliğinin önemini idrak edin, bindiğiniz dalı kesmeyin, ayağınıza kurşun sıkmayın.”
-Sütte market fiyatları artıyor-
Çiğ sütte fiyat 70 kuruşlara kadar gerilemişken, 20 aylık sürede market fiyatlarının yüzde 25,4’lere varan oranlarda zam görmesinin izahının mümkün olmadığına dikkati çeken Bayraktar, “Bu dönemde markette fiyatlar, sütte yüzde 11,5, yoğurtta yüzde 1,5, tereyağında yüzde 15,8, ayranda yüzde 19,8, dondurmada yüzde 15,4, peynirde ise yüzde 0,6 ile yüzde 25,4 arasında değişen oranlarda arttı. Sanayiciler, ürün satışlarından memnun olmadıklarını, stoklarının dolu olduğunu bildiriyorlar. Buna karşın hem üretim hem de market fiyatları artırıyor. Aklın yolu bir; satılamayan bir ürünün üretimi de market fiyatı da artmaz. Hesap ortada. Birileri halkımızı kandırmasın” dedi.
“Sanayiciyi destekliyoruz. Karşı değiliz. Ama onlar fabrika üzerine fabrika yaparken, ben ahırlarımı boşaltıyorsam bunda bir haksızlık var” diyen Bayraktar, zarar eden az sayıdaki süt firmasının da süt üretiminden, süt satışlarından zarar etmediğini, plansız yatırımları, fizibilite hatalarından dolayı zarar ettiğini vurguladı.
-“Üreticinin başına bir de taşeron belasının musallat oldu”-
Üreticinin başına bir de taşeron belasının musallat olduğunu bildiren Bayraktar, şunları söyledi:
“Sanayiciler belli günlerde süt almıyorlar. Bu esnada taşeronlar devreye giriyor. Fiyatları düşürüyor. Komisyonlarını alıp taşeronluğunu yaptıkları süt firmalarına sütü satıyorlar. Düşük fiyat algısı oluşturuyorlar. Bu kirli bir oyundur. Bu kirli oyunu bozmak zorundayız. Devlet gücünü kullanmalıdır. Güç burada lazımdır. Sanayicilerin bu taşeronlarla işbirliği yaparak fiyatları düşürmesi etik değildir. Kendilerine sesleniyorum. Üreticiyi yaşatmadan yaşamanız mümkün değildir. Yaşatın ki siz de yaşayabilesiniz.
-Diğer bir mağduriyet, sanayicinin zorla yem satması-
Sektörle ilgili diğer bir mağduriyet, süt sanayicisinin hem üreticinin süt parasını ödemeyi 3-4 ay ertelemesi hem de paranın bir bölümünü zorla yem satarak ödemesidir.
Üretici piyasadan daha ucuza alabileceği yemi zorlama nedeniyle süt sanayicisinden pahalıya almak zorunda kalmaktadır.
Bazı süt sanayicileri ise yem üretmemesine rağmen bu karlı durumu fark etmiş, yem ürettirmeye ve üreticilere satmaya ve borcunun bir kısmını böyle kapatmaya başlamıştır.
Sanayiciler hem sütten hem yemden para kazanıyorlar. Üretici yok olmuş umurlarında bile değil. Hükümetimizi bu adaletsiz düzeni değiştirmeye, bu oyunu bozmaya davet ediyorum. Devletin burada gücünü göstermesini, bu fırsatçılığa son verecek tedbirleri almasını bekliyoruz.
Bir diğer sorun yem maliyetleri ve yemde KDV indiriminin üreticiye yansıtılmamasıdır.
Türkiye’de Yem Sanayicileri Birliği verilerine göre 2015 yılında 20,1 milyon ton fabrika yemi üretilmiştir.
Bunun 4,7 milyon tonunu et tavuğu yemi,
3,4 milyon tonunu yumurta tavuğu yemi,
9,1 milyon tonunu büyükbaş ve küçükbaş hayvan yemi,
2,8 milyon tonunu da balık yemi oluşturmaktadır.
Bakanlar Kurulu, üretim maliyetlerini düşürmek 2016 yılı Ocak ayından itibaren yemde KDV’yi yüzde 8’den yüzde 1’e indirdi.
Fakat, bu indirim üreticiye tam olarak yansıtılmadığı için üretim maliyetlerini düşürmedi. Bu tutar üreticiye yansıtılmalıdır.
-Üretici sattığı bir kilogram sütle sadece 710 gram yem alabiliyor-
Bugün süt yeminin kilogram fiyatı 98 kuruştur. Çiğ süt fiyatı 70 kuruşlara kadar inmiştir. Bilim adamlarımız, üreticinin para kazanabilmesi için, 1 litre süt sattığında en az 1,5 kilogram yem alabilmesi gerektiğini söylüyorlar. Bunun sağlanabilmesi için çiğ süt fiyatının litrede 1 lira 47 kuruş olması gerekir. 70 kuruşla parite bırakın 1,5’i, 0,71’e kadar düşmüştür. Yani üretici sattığı bir kilogram sütle sadece 710 gram yem alabilmektedir. Bunun sürdürülebilmesinin mümkünü yoktur.
TZOB olarak daha önce de söyledik, yine söylüyoruz;
KDV indirimi, üreticilerimizin maliyetlerini düşürerek uluslararası piyasada rekabetçi bir yapı kazanması için yapıldı. Bu indirim üreticilerimize yansıyacak şekilde düzenlenmeli ve kontrol edilmelidir. Hükümetimiz bu fırsatçılığa izin vermemeli, gerekli önlemleri en kısa zamanda almalıdır.
Bütün bunlar yaşanırken, yemciye, veteriner hekime, bankaya borcu bulunan, ailesinin geçimini sağlamak için nakde ihtiyacı olan üreticimiz ise ne yazık ki her gün ürettiği fakat bekletemediği sütü mecburen yok pahasına satmak zorunda kalmaktadır.”
-Tarım sektöründe serbest piyasa koşulları oluşmadı-
Tarım sektöründe serbest piyasa koşullarının oluşmadığını, hayvancılık sektörünün sıkıntısının da bu olduğunu vurgulayan Bayraktar, şöyle devam etti:
“Satıcısı çok, alıcısı az olan bir piyasa vardır. Devletin müdahale etmesi şarttır.
Şu an üreticimiz, devletin güçlü elini masaya vurmasını bekliyor.
Biz bugünleri 3 yıl önce öngördük, plansız üretim artışının süt hayvanlarını birkaç yıl içinde kesime göndereceğini dönemin Başbakanı’na anlattık. Biz bugünleri düşünerek müdahale kurumuna ihtiyaç olduğunu ifade ettik. Bu olmazsa 3-4 yılda bir hayvanları kesime götürürüz, canlı hayvan ve karkas ithalatçısı oluruz, yabancı ülkelerin üreticilerini destekleriz dedik.
Talebimiz üzerine Et ve Balık Kurumu, Et ve Süt Kurumu’na çevrildi. Yalnız, Et ve Süt Kurumu’nun etkin bir şekilde devreye giremediğini görüyoruz. 1-2 sene süren, büyük mücadele vererek kurulmasını sağladığımız bu kurumun acilen, zaman kaybetmeden piyasaya girmesini istiyoruz. Bir-iki ay sonra piyasaya girerse, Et ve Süt Kurumu sütteki krizi önleyemez. Uygulamada geç kalınırsa bunun faydası olmaz.
Biz, iki ay evvel, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanımız Sayın Faruk Çelik’ten krizi önlemek üzere Et ve Süt Kurumu’nun piyasaya girmesini talep etmiştik.
Biz sanayiciye süt tozu desteğinin yeterli olmayacağını ve süt fiyatlarını yükseltmeyeceğini ifade etmiştik. ‘Sanayiciye bir takım destekler vererek bunu sağlayamazsınız’ dedik. Geldiğimiz noktada yanılmadığımız, doğru tespitte bulunduğumuz anlaşılıyor.
İki ay sonra Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanımız Sayın Faruk Çelik’in bizim söylediğimiz noktaya gelmesini, Et ve Süt Kurumu’na süt piyasasına müdahale talimatı vermesini, çiğ süt alıp süt tozuna dönüştürme kararını önemsiyor ve destekliyoruz.
Bu müdahale olmazsa sektör ciddi bir krize girecektir.
Böyle giderse, 70 kuruşluk fiyat 50 kuruşa düşer, süt 50 kuruş olduğunda ahırlarda bir tane hayvan kalmaz. Bu da süt hayvancılığının sonu olur.
-“2008’den daha kötü bir durumla karşı karşıya kalırız”-
Süt hayvanları kesime giderse, 2008 yılından daha kötü bir durumla karşı karşıya kalırız, o yılları arar hale geliriz. İthalatın fiyatları düşürmediğini, 2008 krizinde gördük.
Süt sektörünün krize girmesi, ette ithalatçı olmamıza yol açar. İthalat sadece üreticiyi vurur. Fiyatlar hızla yükselir. Böyle olursa, halkımız, kıymayı kilogramı 50 liradan bile bulamaz. İthalat çözüm değildir. Dünyada hayvan ve et üretimi yapan ülkeler, Türkiye’nin et ve hayvan ithalatı yapacağını duyduklarında büyük sevinç çığlıkları atıyorlar, et ve hayvan fiyatları pik yapıyor. Bunu geçmişte yaşadık. 2010 yılında ithalata rağmen fiyatların arttığını unutmayalım.
Bu ülkenin 2010 sonrasında olduğu gibi 3,7 milyar doları yabancı ülkelerin çiftçilerine döviz olarak aktarma lüksü yoktur.
İçinde bulunduğumuz bu sıkıntılı dönemde, sektördeki bütün paydaşların bu sorumluluk duygusuyla hareket etmesi, sadece kendisini değil, sektörün tamamını, çiftçimizi ve ülkemizi düşünerek adım atması bir zorunluluktur.”
-Sığır sayısındaki azalma-
Sektör için önemli sorunlardan birinin de 2014 ve 2015 yılında hayvan sayısındaki azalma olduğuna dikkati çeken Bayraktar, şöyle konuştu:
“2010-2013 döneminde hızla artarak 11,4 milyon baştan 14,4 milyon başa çıkan toplam sığır sayısı, 2014 yılında 14,2 milyon başa gerilemiştir.
2015 yılında ise sığır sayısı bir önceki yıla göre 229 bin baş azalarak 14,2 milyon baştan 14 milyon başın altına inmiştir.
Potansiyel süt hayvanı olan 12-24 aylık düve sayısındaki değişim, bize sektörde sıkıntı olup olmadığını gösteren en önemli verilerden birisidir.
Çünkü üreticilerimiz tohumlama sonrası döl tutmaması, hasta olması ve benzeri nedenler dışında mecbur kalmadıkça düvelerini kestirmezler. Bu düveler, geleceğin sağılan süt hayvanları olacak, besiye konulacak materyalleri doğuracaktır. Bunlar et ve süt üretiminin kaynağıdır. Kaynak kesilmez.
Fakat 2015 yılına bakıldığında; potansiyel sağılacak hayvan tabir edilen düve sayısı bir önceki yıla göre 126 bin baş azalmış ve 2 milyon 332 bin baştan 1 milyon 936 bin başa gerilemiştir. Bunun anlamı sütteki sıkıntıdır. Başka bir açıklaması yoktur.
24 ay üzeri süt üretiminin gerçekleştirildiği sağılan hayvan olarak tabir edilen inek sayısına bakıldığında da benzer bir durum görülmektedir.
2015 yılında inek sayısı 81 bin baş azalarak 6 milyon 461 bin baştan 6 milyon 380 bin başa gerilemiştir.
Düvelerin doğum yaparak sağıma gelmesine rağmen, toplam inek sayısındaki azalma, süt hayvanlarının kesime gittiğini göstermektedir.
Süt hayvanı sayısındaki azalış besilik potansiyelini de etkilemiştir. 2015 yılında bir önceki yıla göre 12 aydan küçük erkek hayvan sayısı 17 bin baş azalmayla 1 milyon 726 bin baştan, 1 milyon 708 bin başa düşmüştür.
Bunun içinde ithal edilen hayvanların da olduğunu düşünürsek durumun vahameti daha net anlaşılır. Çünkü, 2015 yılında, 154 bin baş 12 ay altı erkek besilik hayvan ithalatı yapılmış ve bunun için 164,4 milyon dolar döviz ödenmiştir.
Şu anda sütte üretim fazlası vardır. Buna rağmen özellikle büyük işletmeler sıfır faizli krediyi bedava para gibi değerlendirerek gebe düve ithal etmektedir. Sütte arz talep dengesi sağlanana kadar damızlık gebe düve ithalatı ve bu amaçla kullandırılan sıfır faizli kredi durdurulmalıdır.
Hayvancılık işletmeleri de büyük fizibilite hataları yapıyorlar. Sonra sektörden çekiliyorlar.
Buzağı ve dana sayısında da 2015’de 41 bin başlık bir azalma görülmektedir. Toplam buzağı ve dana sayısı 1 milyon 752 binden 1 milyon 711 bine inmiştir.
Bugün süt fiyatlarında yaşanan durum devam edecek olursa hem elimizdeki damızlıkları hem doğacak potansiyel damızlık geleceğimizi hem de besiye konacak besilik hayvan kaynaklarımızı kaybetmiş olacağız. O yüzden öncelikle eldeki damızlıkların kesilmesini durduracak tedbirler alınmalıdır.
Bunlar, piyasada istikrarı ve sürdürülebilir üretimi sağlayacak fiyatların oluşmasına yönelik tedbirleri kapsamalıdır.
Hiç bir üretici ineğini kesmek istemez ama zarar ediyorsa başka da çaresi kalmaz. Ne yapar eder o hayvanını kestirir.”
Damızlık hayvan ithalatını önlemede Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nün (TİGEM) çok önemli bir işlevi olacağına inandıklarını bildiren Bayraktar, “TİGEM, tohum üretiminde olduğu gibi damızlık üretimi açısından de etkin bir şekilde kullanılmalı, ülke damızlık ihtiyacını karşılar hale getirilmelidir” dedi.
-Süt kampanyası-
Nisan ayından itibaren doğumların başlamasıyla birlikte süt üretiminin yüzde 20’lere varan oranlarda artacağını, eğer bu arzın tüketimle desteklenmezse, süt krizi çıkmasının sürpriz olmayacağını vurgulayan Bayraktar, şöyle devam etti:
“Ziraat Odaları olarak, süt tüketiminin artırılması için bir kampanya başlatıyoruz. Bu kampanyamızın bütün kurum ve kuruluşlara da örnek olmasını istiyoruz.
Ülke geneline yayılmış 764 Ziraat Odamıza genelgeyle de talimat verdik.
Bundan böyle Ziraat Odalarımız;
Merkezlerinde,
Ürün satış mağazalarında,
Ürün işleme tesislerinde,
Laboratuvarlarında misafirlerine süt ve süt ürünleri ikram edecek.
Düzenleyeceği etkinliklerde katılımcılara süt dağıtacaktır.
Sağlık açısından son derece değerli bir ürün olan sütün, tüm yaş gruplarında tüketimin artırılması için kampanyalar düzenlenmelidir.
Süt tüketimini artırmak için önemli bir enstrüman olan okul sütü programı;
Tüm yıla yayılmalı, okulların açılmasından kapanmasına kadar sürdürülmelidir.
Ortaokullara, liselere de yaygınlaştırılmalıdır.
Peynir ve yoğurt gibi süt ürünleriyle çeşitlendirilmelidir.
Bütün kamu kurum ve kuruluşları süt ve süt ürünleri tüketimi artırmalıdır.
Üniversite yurtlarında, askeri birliklerde, cezaevlerinde, çocuk esirgeme kurumlarında süt ve süt ürünleri tüketimi özendirilmelidir.
Belediyeler eliyle süte ulaşması zor olan düşük gelirlilere yönelik süt kampanyaları düzenlenmelidir.
Ayrıca, belediyeler, halka makul fiyatlı süt ve süt ürünleri sağlamalıdır.
Kamplarda kalan sığınmacılara süt ve süt ürünleri dağıtımı artırılmalıdır.
Halen 18,7 milyon ton olan süt üretiminin 7 yıl sonra 25 milyon tonlara yükseleceği göz önünde bulundurularak tüketimin ve ihracatın bu üretimi desteklemesi sağlanmalıdır.
Sütün sağlığa olan faydaları da dikkate alınarak, kişi başına düşen süt tüketiminin gelişmiş ülkelerin seviyelerine çıkarılması için toplumsal bilinci artıracak eğitim çalışmalarına da ağırlık verilmelidir.”