Geçtiğimiz günlerde, Sınai Mülkiyet Kanun tasarısı görüşe açıldı. Tasarı, yıllardır tartışılıp bir türlü çıkamayan patent kanunu ile birlikte marka, tasarım ve coğrafi işaretler ile ilgili düzenlemeleri de kapsıyor. Getirdiği birçok yenilikle, ilgili mevzuatı uluslararası düzenlemelerle uyumlu hale getiriyor. Yeni kanun ile birçok konuda gelecek uluslararası uyum, Türkiye’nin yatırım ortamını, fikri mülkiyet haklarının korunması ile ilgili bileşenler açısından rakip ülkelerle eşit hale getirebilir. Bu da, Türkiye’nin devam etmesi gereken dönüşüm sürecine kesinlikle katkı sağlar. 10 yıl önce tartışmaya başladığımız da, tam bu uluslararası uyum meselesiydi. Peki, şimdi de aynı yerde miyiz? Hala tek meselemiz uluslararası uyum mu? Bu, dünyanın değiştiği, içinde bulunduğumuz bölgenin değişmeye başladığı, Türkiye’nin bir sıçramaya ihtiyacı olduğu günümüzde nasıl hızlandırıcı olur?
Türkiye’nin geldiğimiz noktada, küresel eğilimlere uyumlu bir sürdürülebilir kalkınma ve büyüme stratejisine ihtiyacı var. Dünya teknolojik bir dönüşümden geçiyor ve işler artık bildiğimizden farklı yürüyor. Sanayiden hizmetlere, tarımdan enerjiye işlerin yapılış biçimi yeni teknolojilerin etkisiyle yeniden şekilleniyor. Son yıllarda artık sanayi politikasını ülkeler tekil sektörlerle ilgili bir meseleymiş gibi değil, bu yatay teknolojilerle ele alıyor. Her geçen gün bilimsel gelişmelerin teknolojik yansımalarını, bu yansımaların da üretim süreçlerinde yarattığı farklılığı izlemek mümkün.
Türkiye, bugüne kadar iç göç kaynaklı verimlilik artışları ile büyüdü. Şehirleşme oranında geldiğimiz noktada, bunun daha fazla böyle devam edemeyeceği ortada. Artık sektörlerde yapısal dönüşümden kaynaklı verimlilik artışlarına ihtiyacımız var. Bunun yolu da birçok sektörde gerçekleşecek teknolojik yenilenmeden geçiyor. Hızlı sıçramanın, bu kez dünyaya ayak uydurmanın gereği bu. Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınma ve büyüme stratejisinin en önemli bileşeni, geleneksel sektörlerde teknolojik yenilenme ile birlikte, üretim ve ihracatta ileri teknolojinin payını hızla arttırmak olmalı. Ülkenin ileri teknolojili ihracatını artırmanın yolu, hem yerli hem de yabancı özel sektör yatırımlarını çekmekten geçiyor. İşte bu nedenle, bu geçiş sürecinde yatırım iklimi son derece önemli. Yeni teknolojilerin transferini içeren yatırımlar için Türkiye’yi cazip ve tercih edilir kılmak, benzer ülkeler arasında yatırım ortamı açısından daha avantajlı olmayı gerektiriyor. Yatırım ortamının beşeri sermaye, araştırma ve üretim altyapısı gibi farklı bileşenleri var ve bunlardan biri fikri mülkiyet haklarına ilişkin yasal düzenlemeler.
Yazının Tamamı İçin Tıklayınız