Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Anadolu Ajansı Editör Masası’na konuk oldu
Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası’nda soruları yanıtladı ve gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
AA Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdür Şenol Kazancı’nın, “Terör, Suriye’de yaşanan iç savaş ve yansımaları Türkiye’nin ekonomisini nasıl etkiliyor?” şeklindeki sorusunu yanıtlarken, terörün fiziki tahribatın çok ötesinde travma yarattığını ve insanların geleceğinin yok edildiğini söyledi.
“Bütün dünyada mülteci konusu, Suriye savaşı konuşuluyor”
Sürecin öncesini ve sonrasını bire bir yaşadığını belirten Şimşek, Batman’ın bulunduğu bölgenin tamamında güçlü devlet teşvikleri ve yatırımlar nedeniyle yakın zamana kadar büyük bir heyecan yaşandığını anlattı. Terörün, nüfusu çok genç olan Doğu ve Güneydoğu’daki insanların geleceğini kararttığını ifade eden Şimşek, diğer taraftan eğitim, sağlık ve Ar-Ge için ayrılacak kaynakların güvenlik harcamalarına aktarıldığına işaret etti. Şimşek, şunları kaydetti:
“Sadece bununla da kalmıyor, ülkenin risk pirimi artıyor. Çünkü Türkiye’den bu görüntüler, ister istemez hem ülkenin tamamında hem de dünyada olumsuz bir etki doğuruyor. Bu en önemli boyutları bu türden sayısallaştırılamayan, tahmini zor olan etkilerdir. Travma etkisi, iş aşa engel olması etkisi ve özellikle de ülkenin algısının bozulma etkisi, risk priminin artma etkisi. Bunları sayısallaştırmak kolay değil ama Türkiye’nin AK Parti hükümetlerinden önce 20-30 yıl terörle mücadele geçmişi var. O dönemde bazı tahminlere göre 350 milyar dolarlık bir kayıp söz konusu ama bazı tahminlere göre dolaylı etkilerini de dikkate alan 1 trilyon dolarlık etki söz konusu. Rakam ne olursa olsun büyük bir mali boyutu var. Fakat diğer boyutları da bir o kadar önemlidir.”
“Türkiye’nin tekrar koalisyonlarla baş başa kalmaması için başkanlık sistemi daha uygundur”
Türkiye’de siyasi istikrarın olduğu dönemlerde kalkınmanın hızlandığını vurgulayan Şimşek, Adnan Menderes ve Turgut Özal dönemlerinin ülkenin önünü açan, reformları hayata geçiren çalışmalar yaptıklarını anımsattı. Şimşek, “Bugün eğer Türkiye, Mısır ve İran ile aynı ligde değilse, kişi başına milli gelir gibi konularda, ki bizim petrolümüz yoktur, onların vardır, biz çok daha kötü durumda olurduk, rahmetli Özal sayesindedir. İlk nesil reformlarla ülkenin dışa açılması çok önemlidir” diye konuştu.
Şimşek, 70’li ve 90’lı yılların ortak özelliğinin koalisyonlar olduğunu hatırlatarak, 2001-2002’de de merkez sağ, merkez sol ve milliyetçi kesimin temsil edildiği bir koalisyon bulunduğunu dile getirdi. AK Parti dönemlerinde de reformlar yapıldığına ve Türkiye’nin hızla kalkındığına dikkat çeken Şimşek, şöyle devam etti:
“Türkiye’de yönetimde istikrar varsa, siyasi istikrar varsa, güçlü bir hükümet varsa, reform yapma kapasitesi varsa, öngörülebilirse Türkiye hızla kalkınıyor. Olmadığı dönemlerde de Türkiye geriye gidiyor, yani koalisyon dönemlerinde. Koalisyonlara kalıcı bir şekilde son vermenin bir modeli var mı? Var, o da başkanlık sistemi. Sonuçta birçok aday yarışır, o adaylardan birisi halkın yüzde 50 ve daha fazla oyuyla 5 yıllığına bu ülkeyi yönetecek. 5 yıl boyunca Türkiye’nin kim tarafından yönetileceği, hangi ekibin yöneteceği belli.”
“… Türkiye bir yaprak gibi savrulacak mıydı?”
Başkanlık siteminin iyi kurgulanması gerektiğinin altını çizen Şimşek, şunları kaydetti:
“Şunu diyebilirsiniz, başkanlık sisteminde biz modeli öyle bir kurgulayalım ki kontrol mekanizmaları iyi kurgulansın. Sınırsız, tabii ki yetkiler söz konusu olmasın, öyle bir sistem zaten arzuladığımız başarıyı getirmez. Orayı tartışırsak o zaman anlamlı bir zeminde olur ama siz birtakım siyasi, ideolojik varsayımları en başından ortaya koyup ‘şu sistem bunu doğurur’ derseniz, o zaman gelin, ‘sistemin, otoriter bir yapı doğurmaması için ne tür bir model kurgulanması lazım’ onu tartışalım.”
Şimşek, başkanlık sisteminin Türkiye’de siyasi istikrarı, yönetimde istikrarı ve temsilde adaleti sağlayacağını belirtti. Siyasi istikrar sayesinde terörle güçlü şekilde mücadele edildiğine işaret eden Şimşek, “Bugün koalisyon hükümeti olsaydı, terörle mücadelede nasıl bir durumla karşı karşıya olurduk? Çevredeki tehditlere ilişkin nasıl bir tehditle karşı karşıya olurduk? Küresel ekonominin özellikle karşıdan esen rüzgarlarına karşı Türkiye bir yaprak gibi savrulacak mıydı, muhtemelen” değerlendirmesinde bulundu.
“Merkez bankaları tek başın sorunu çözemez”
Küresel kriz sonrası dönemde merkez bankalarından beklentilerin yükseldiğine dikkati çeken Şimşek, “Merkez bankaları sanki Süpermenmiş gibi bir beklenti kurgulandı. Yok öyle bir şey. Para politikalarının tek başına küresel ekonomiyi ayağa kaldırma imkanı yok. Bu beklentiler yanlış. Merkez bankaları tek başına sorunu çözemez, geçici birtakım rahatlamalar, kolaylıklar sağlayabilir” diye konuştu.
Türkiye’de faizlere yönelik beklentilere de değinen Şimşek, “Sayın Cumhurbaşkanımız haklı faizler yüksek, ama niye yüksek. Burada bizim oturup bakmamız gerekiyor. Şimdi Türkiye, tasarruf oranı son derece düşük bir ülkedir. Yani Türkiye ayağını yorganına göre uzatmayan bir ülkedir. Tasarruf oranı en düşük ülkelerden biridir. Tasarruf düşük olunca ne yapıyorsunuz. Dış kaynağa ihtiyacınız var” değerlendirmesinde bulundu.
“Enflasyonda çift haneye asla izin vermemeliyiz”
Enflasyon tehdidinin küçümsenemeyeceğinin altını çizen Şimşek, “Dün manşet enflasyon düştü. Bizim kontrolümüzde, rahatlıkla öngörebileceğimiz sebze fiyatlarının düşüşü sayesinde bu oldu. Çekirdek enflasyon ise yüzde 10 civarında dolaşmaya devam ediyor. Enflasyon şu anda önemli bir makroekonomik problem olarak karşımıza çıkıyor” değerlendirmesinde bulundu.
Enflasyonla mücadelede kısa vadede en etkili faktörün “kur” olduğunu belirten Şimşek, şu ifadeleri kullandı:
“Türkiye ve dünyaya 2013’te ciddi sermaye akışı var. 2013’te gelişmekte olan ülkelere 329 milyar dolar net para girişi olmuş. Geçen sene 530 milyar dolar net sermaye çıkışı olmuş. Türkiye, önemli sermaye çıkışı yaşamazsa ve lira göreceli bir istikrara girerse enflasyon üzerinde kısa vadede en etkili faktör bu olur. Uzun vadede sırtımızı tabii ki buna dayayamayız, zaten bu bizim kontrolümüzde olan bir değişken değil. Bu nedenle bizim maliye politikamızı da para politikamızı da sıkı tutmamız lazım. Bu kadar açık. Enflasyon yükselişe geçince onu geri indirmenin maliyeti çok ağır. Türkiye bunu 30-40 kere yaşadı. Enflasyonun çift haneye çıkmasına asla izin vermemeliyiz.”