İş Hukukunda İbraname
Murat YETİK
Sosyal Güvenlik Denetmeni
[email protected]
1.Giriş: Kavram ve Türk Hukukunda İbraname
İbra sözlük anlamı ile aklama, temize çıkarma anlamında; ibraname ise aklama belgesi anlamında kullanılmaktadır.[1] Borçlar hukuku açısından ise ibra, borcu sona erdiren sebeplerden biri olup, bir edimi yerine getirme yükümlülüğünü hukuken ortadan kaldıran, borçluyu borçtan kurtarıp alacaklının da alacak hakkını sona erdiren bir işlemdir.[2] Alacaklının, borçlu ile anlaşarak ondaki alacak hakkından kısmen veya tamamen vazgeçmesi ve bu şekilde borçlunun borçtan kurtulması için yapılan ve borcu doğrudan doğruya ve kesin olarak ortadan kaldıran sözleşmeye de ibra sözleşmesi adı verilir.[3]
İbra sözleşmesi daha önce ne Borçlar Kanununda ne de iş yasalarında yer alıyordu; iş ilişkilerinde ibranamelerin geçerliliği, hüküm ve sonuçları Yargıtay içtihatları ile belirlenen esaslara göre yönlendiriliyordu. Hukukumuzda ibra sözleşmeleri ilk kez 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 132. ve 420. maddeleri hükümleriyle yasal dayanağa kavuşturulmuştur (01.07.2012 yürürlük tarihli).[4] Borçlar Kanununda yapılan düzenlemelerde yer verilen bazı esaslar Yargıtayca kabul edilmiş olanlara uygun düşmekle birlikte, ibra sözleşmesinin geçerliliği, yerine getirilmesi oldukça zor koşullara bağlanmıştır.[5] “Ceza Koşulu ve İbra” başlıklı 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu md. 420/2-3-4. fıkraları ibraya ilişkindir. Kanunun madde gerekçesinde; sistematik bir eksikliği gidermek amacıyla tasarıya alındığının uygun bulunduğu belirtilmiştir.[6]
Türk Borçlar Kanununun bu hükmü, genel kanun-özel kanun ilişkisi kapsamında bu konuda hüküm içermeyen iş kanunları bakımından da uygulama alanı bulacaktır (4857 sayılı İş Kanunu, 854 sayılı Deniz İş Kanunu ve 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun).[7]
2.İş Hukukunda İbraname, Hukuki Niteliği ve Yargıtay’ın Yaklaşımı
İş ilişkisinin sona ermesi durumunda, her iki yanın da karşılıklı istemlerini düzenlemekte ve böylece, hukuki ilişkilerini kesin olarak çözmekte çıkarları vardır. Bu nedenle, işten ayrılırken işçiye sadece ücret alacaklarını aldığına değil, aynı zamanda işverene karşı hiçbir alacağının kalmadığına da ilişkin bir yazı imzalatılmasının bir gereksinimi karşıladığı açıktır. Buna göre, böyle bir yazının, kural olarak, ne ahlaka aykırı ve ne de sosyal gereksinimlere karşı olduğu söylenebilir.[8] İbra, iş hukuku alanında iş sözleşmesinin sona ermesi üzerine işçilere imzalatılan “ibra senedi”, “ibra belgesi”, “ibraname”, “ibra kağıdı”, “ibra yazısı” gibi isimler altında çok yoğun olarak uygulama alanı bulmaktadır.[9] İş hukukunda ibranın hukuki sebebi sulh anlaşmasıdır.[10] İşverenin “beraat” kelimesi ile aynı kökten gelen ve “aklama”, “borçtan kurtarma” anlamına gelen bu belgeyi almaktaki amacı, işçinin ileride (ücret, fazla çalışma ücreti, ihbar tazminatı, yıllık izin parası… gibi) alacaklarını dava etmesi halinde mahkemeye sunmak için bu alacakların mevcut olmadığını ispatlayıcı bir belge oluşturmaktır.[11] İş hukuku uygulamasında işçilerden alınan ibra belgelerinin, ibra sözleşmesinden ziyade belgede miktarı gösterilen ödemelerin alındığını ifade eden bir makbuz ve/veya işverenden hiçbir sebep ve şekilde hak talep etmeyeceği beyanını içeren feragat mahiyetinde oldukları görülmektedir.[12]
İbra, sözleşmede aksine hüküm yoksa asıl alacakla birlikte faiz, rehin, cezai şart gibi fer’i hakları da sona erdirir. Ancak, alacaklı, işlemiş faiz veya gerçekleşmiş cezai şart alacağını saklı tutmuşsa, ibraya rağmen bunlar varlıklarını sürdürür.[13] 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu md. 132 ve md. 420/2-3-4’e göre ibra bir sözleşme ile gerçekleştiğinden, başta irade sakatlığı halleri olmak üzere sözleşmelere ilişkin tüm kurallar ibranamelere de uygulanır.[14] İş Hukukunda ibra sözleşmelerinin geçerliliği bakımından Borçlar Kanununun irade fesadına ilişkin hallerinin de bulunmaması, bu konunun çok daha titizlikle ele alınmasını gerektirir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın ya da üçüncü kişinin hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde ibra iradesine değer verilemez. Borçlar Kanununun 21. maddesinde (6098 sayılı TBK md. 28) sözü edilen aşırı yararlanma (gabin) ölçütünün de ibra sözleşmelerinin geçerliliği noktasında değerlendirilmesi gerekir.[15]
Yargıtay genel olarak ibra sözleşmelerine sınırlı hallerde değer vermektedir (dar yorum ilkesi). Zira Yargıtay’a göre işçinin emeği karşılığı olan ücret ve diğer hakları konusunda nedensiz yere işvereni ibra etmesi hayatın olağan akışına uygun değildir; bu nedenle ibra sözleşmeleri dar yorumlanmalı ve borcun asıl sona erme nedeninin ifa olduğu göz önünde bulundurulmalıdır.[16] Yargıtay bir kararında; “İşçi emeği karşılığında aldığı ücret ve diğer parasal hakları ile kendisinin ve ailesinin geçimini temin etmektedir. Bu açıdan bakıldığında bir işçinin nedensiz yere işvereni ibra etmesi hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir. İş hukukunda ibra sözleşmeleri dar yorumlanmaktadır. İşverenin işçiye olan borçlarının asıl sona erme nedeni ifa olarak ele alınmaktadır. Borcun sona erme şekillerinden biri olan ibra sözleşmelerine iş hukuku açısından sınırlı biçimde değer verilmektedir (Yargıtay 9. H.D. 26.03.2012, E. 2011/16697, K. 2012/10045)” demiştir.
3.İbra Sözleşmesinin Tarafları
İbra sözleşmesi, bir tasarrufi sözleşmedir. Gerçekten, iş sözleşmesine ilişkin ibra sözleşmesi, işçi ile işveren arasında yapılır. Bu bakımdan işçi ile işverenin ibra sözleşmesi yapabilmeleri için ikisinin de hakları kullanma ehliyetine sahip bulunmaları zorunludur.[17] Küçükler ve ayırtım gücüne sahip kısıtlılar, ancak kanuni temsilcilerinin rızalarıyla ibra sözleşmesi yapabilirler (Türk Medeni Kanunu md. 16).[18]
4.6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlük Tarihine Kadar İbra Sözleşmelerinin Geçerlilik Koşullarına İlişkin Yargıtay İlke Kararları (30.06.2012 Tarihine Kadar Düzenlenen İbranameler Açısından)
Belirtildiği gibi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihine kadar ibranameye ilişkin yasal düzenleme bulunmadığı için konu Yargıtay’ın verdiği ilke kararlar çerçevesinde şekillenmiştir. 01.07.2012 tarihinden önce tanzim edilen ibra sözleşmeleri açısından Yargıtay kararları ile oluşan temel ilkeler aşağıda yer almaktadır. Her ne kadar 6098 sayılı TBK md. 420 hükmü 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girse de bu tarihten sonraki yargılamalarda da eğer ibranamenin düzenlenme tarihi 01.07.2012 tarihi öncesi ise sıralanan ilke kararlar doğrultusunda karar verilecektir;
- İş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmesi mümkündür (Yargıtay 9. H.D. 13.01.2014, E. 2011/51524, K. 2014/50; Yargıtay 9. H.D. 15.05.2013, E. 2011/11945, K. 2013/14577; Yargıtay 9. H.D. 03.06.2013, E. 2011/16836, K. 2013/16894; Yargıtay 9. H.D. 04.07.2012, E. 2010/17660, K. 2012/26314; Yargıtay 9. HD. 15.10.2010 gün, 2008/41165 E, 2010/29240 K.).
Yüksek mahkeme konuya ilişkin bir kararında: “… davalı işveren Bölge Çalışma Müdürlüğüne verdiği ifadesinde işlerin azalması nedeniyle diğer işçilerle birlikte davacının işine son verildiğini belirtmiştir. Öte yandan hizmet sözleşmesi 15.05.2002’de sona ermiştir. İbraname ise 31.03.2002 tarihlidir. İşçiden çalışırken alınan ibraname geçersizdir (Yargıtay 9. H.D. 03.03.2005, E. 2004/17310, K. 2005/7218[19])” demiştir. Başka bir kararında ise: “Davalı taraf, işverence sunulan ayrılma dilekçesi ve ibranamenin matbu olarak imzalatıldığını ve fesih tarihinde doldurularak kullanıldığını iddia etmiş ve bu iddiasını tanık beyanları ile doğrulamıştır. Ayrılma dilekçesi ve ibraname incelendiğinde, davacı adı, işe giriş ve ayrılma tarihlerinin kalemle yazıldığı, ayrılma dilekçesi ile işverence tutulan tutanağın çeliştiği, somut bu maddi olgulara ve özellikle tanık anlatımlarına göre 05.04.2004 tarihinde davacının iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından pazar çalışmasına gelmemesi nedeni ile feshedildiği ve fesih için işe girerken matbu olarak alınan ayrılma dilekçesi ve ibranamenin kullanıldığı anlaşılmaktadır… (Yargıtay 9. H.D. 11.06.2007, E. 2006/28891, K. 2007/18344[20])” demiştir. Belirtmek gerekir ki çalışma hayatında sıkça görülen, işçilerden işe başlama aşamasında matbu olarak düzenlenip alınan ve henüz o tarihte imzalatılan ibranamelerin hiçbir hukuki değeri yoktur. Yargılama aşamasında işçiler bu durumu her türlü delille ortaya koyabilir.
- İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez (Yargıtay 9. H.D. 13.01.2014, E. 2011/51524, K. 2014/50; Yargıtay 9. H.D. 15.05.2013, E. 2011/11945, K. 2013/14577; Yargıtay 9. H.D. 03.06.2013, E. 2011/16836, K. 2013/16894; Yargıtay 9. H.D. 04.07.2012, E. 2010/17660, K. 2012/26314; Yargıtay 9. HD. 5.11.2010 gün, 2008/37441 E, 2010/31943 K).
Yüksek mahkeme konuya ilişkin bir kararında: “Uyuşmazlık, kıdem ihbar tazminatı, istekleri noktalarında toplanmaktadır. Söz konusu istekler davacıdan alınan ibraname dikkate alınarak reddedilmiştir. Borcu sona erdiren bir belge olan ibranamelerde dairemizin kökleşmiş içtihatları uyarınca düzenleme tarihinin bulunması gerekmektedir. Hükme esas alınan ibraname ise tarihsiz olup geçersizdir. Kıdem ve ihbar tazminatlarının bir değerlendirmeye tabi tutularak hüküm altına alınması gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 9. H.D. 29.03.2007, E. 2006/22037, K. 2007/8814[21])” demiştir.
- İbranamenin geçerli olup olmadığı 01.07.2012 tarihine kadar yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanununun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri yönünden de değerlendirilmelidir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın veya 3. şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde, ibra iradesinden söz edilemez. Öte yandan 818 sayılı Borçlar Kanununun 21. maddesinde sözü edilen aşırı yararlanma (gabin) ölçütünün de ibra sözleşmelerinin geçerliliği noktasında değerlendirilmesi gerekir. İbranamedeki irade fesadı hallerinin 818 sayılı Borçlar Kanununun 31. maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içinde ileri sürülmesi gerekir. Ancak, işe girerken alınan matbu nitelikteki ibranameler bakımından iş ilişkisinin devam ettiği süre içinde bir yıllık süre işlemez (Yargıtay 9. H.D. 13.01.2014, E. 2011/51524, K. 2014/50; Yargıtay 9. H.D. 15.05.2013, E. 2011/11945, K. 2013/14577; Yargıtay 9. H.D. 03.06.2013, E. 2011/16836, K. 2013/16894; Yargıtay 9. H.D. 04.07.2012, E. 2010/17660, K. 2012/26314; Yargıtay 9. HD. 26.10.2010 gün, 2009/27121 E. 2010/30468 K).
Yüksek mahkeme konuya ilişkin bir kararında: “Somut olay yönünden istifa belgesi ile ibraname çelişmektedir. Davacı tarafından doldurulduğu iddia edilen ibra belgesinin davacının ücretlerinin ödenmesi için baskı altında imzalatıldığı anlaşılmaktadır. İbranameye değer verilemez (Yargıtay 9. H.D. 05.07.2010, E. 2008/33618, K. 2010/22083[22])” demiştir.
- İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi mümkün değildir. Bu nedenle, işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ve işverenin diğer kayıtlarıyla çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir (Yargıtay 9. H.D. 13.01.2014, E. 2011/51524, K. 2014/50; Yargıtay 9. H.D. 15.05.2013, E. 2011/11945, K. 2013/14577; Yargıtay 9. H.D. 03.06.2013, E. 2011/16836, K. 2013/16894; Yargıtay 9. H.D. 04.07.2012, E. 2010/17660, K. 2012/26314; Yargıtay 9. HD. 4.11.2010 gün 2008/37372 E, 2010/31566 K).
Yüksek mahkeme konuya ilişkin bir kararında: “Somut olay yönünden davalı tarafından sunulan 13.04.2005 tarihli ibranamede davacının fazla çalışma, hafta tatili ve ulusal bayram genel tatil ücretlerini aldığı belirtilmişken davalı işveren garson olan davacının çalışma saatlerini kendisinin ayarlayabileceğini bu sebeple isteklerinin haklı bir tarafı bulunmadığını savunmuştur. Davalının savunması ile ibranamenin içeriği çelişkili olup ibranameye değer verilemez (Yargıtay 9. H.D. 17.03.2011, E. 2009/7492, K. 2011/7308)” demiştir. Başka bir kararında ise; “Somut olayda davalı işverence, davacının mazeretsiz olarak işe gelmediği, iş sözleşmesinin 4857 sayılı İş Kanunu md. 25/2 gereğince bildirim önellerine uyulmaksızın haklı olarak feshedildiği ve kıdem ile ihbar tazminatlarının ödendiği savunulmasına karşın; bu savunma ile çelişen ibraname ile davacıya yapıldığı kabul edilen ihbar ve kıdem tazminatı ödemelerinin mahsubu hatalıdır. Savunma ile çelişen ibranameye dayanarak hüküm verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. Öte yandan, davalı tarafça cevap dilekçesinde işyerinde haftalık yasal çalışma saatlerinin aşılmadığı, dönemsel olarak zorunlu sebepler nedeniyle yapılan fazla çalışmaların sadakat borcu gereği olduğu ve işin gereğinden kaynaklandığı savunulmasına rağmen dosyaya ibraz edilen ibranamede davacı işçiye 11.935,21 TL fazla çalışma ücreti ödemesi yapıldığı görülmektedir. Fazla çalışma ücreti alacağı yönünden de savunma ile ibraname çelişmiş olup ibranameye değer verilemez (Yargıtay 9. H.D. 26.03.2012, E. 2011/16697, K. 2012/10045)” demiştir. Bir başka kararda ise; “Somut olayda, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin (varsa tutanaklar, bordrolar, ibranameler, işe giriş bildirgeleri, bölge çalışma müdürlüğünün raporu ve diğer yazılı belgelerle hükme etkili olacak tanık beyanlarının) tartışılması ve değerlendirilmesi sonucunda, davalı işveren bir yandan davacının ücret farkı alacağının olmadığını savunurken, diğer yandan da ibranameye dayanmak suretiyle çelişkiye düşmüştür (Yargıtay 9. H.D. 10.05.2012, E. 2010/10668, K. 2012/16486)” denmiştir.
Ayrıca, ibra sözleşmeleri herhangi bir tereddüte yer vermemelidir. Yüksek mahkeme bir kararında peşi sıra düzenlenen üç ayrı ibra sözleşmesinin doğurduğu çelişki yüzünden ibranameyi geçersiz saymıştır: “Somut olayda üç adet ibraname düzenlenmiş olup, davacı Bölge Çalışma Müdürlüğüne şikayet dilekçesinde zorla imzalattırıldığını iddia etmiştir. İbranameler savunma ile çelişmektedir. Dosyada bulunan üç ibranameden el yazısı olarak düzenlenmiş, “belge” başlıklı 14.04.2005 tarihli olanında, “Çalışmakta olduğum K… Marketten, işyeri telefonundan sürekli ve izinsiz olarak arkadaşlarımı aramış olduğumdan ve bu durumun işyeri yetkililerince tespiti üzerine yaptığım işin hoş olmadığından işyerinden kendi rızamla ayrılıyorum. Bütün alacaklarımı aldım. Hiçbir hakkım kalmamıştır. İşyerini ibra ediyorum” ifadesi yer almaktadır. İbraname başlıklı matbu 15.04.2005 tarihli olanında ise, işten çıkış tarihinin 15.04.2005 olarak yer aldığı, ayrılış şekli konusunda çıkarma kutucuğunun işaretli olduğu, hak edilen ücret bakımından net 175,07 TL miktar içerdiği anlaşılmaktadır. İbraname başlıklı yine matbu olarak düzenlenmiş 15.04.2004 tarihli olanında ise “01 Ocak 2004 tarihinden bu yana (2004 yılında Ocak, Mart, Mayıs, Haziran, Kasım, Aralık aylarında 15’er “on beş” gün, diğer aylarda ise 30’ar “otuz” gün -2005 yılında ise 15’er “on beş” gün) çalışmış olduğum K…. Marketlerinden 14 Nisan 2005 tarihi itibariyle kendi rızam ile istifa ederek ayrıldım. Çalıştığım bu sürelerle ilgili olarak normal işçi ücret haklarım, fazla çalışma ücret haklarım, hafta sonu tatil alacak haklarım, genel tatil alacağım, kıdem tazminatım, ihbar tazminatım gibi işçilik hakları ile ilgili haklarımın tamamını işverenden eksiksiz aldım” ibareleri yer almaktadır. Anılan ibraname içeriğinden de anlaşıldığı üzere bir taraftan kendi rızası ile istifa ederek ayrıldığından bahsedilmişken, diğer taraftan kıdem ve ihbar tazminatının da alındığından bahsedilmektedir. Bu durumda anılan belge kendi içerisinde de çelişki taşımaktadır. Bu nedenle ibranameye değer verilemez (Yargıtay 9. H.D. 15.05.2013, E. 2011/11945, K. 2013/14577).
- Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir. Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz (Yargıtay 9. H.D. 13.01.2014, E. 2011/51524, K. 2014/50; Yargıtay 9. H.D. 15.05.2013, E. 2011/11945, K. 2013/14577; Yargıtay 9. H.D. 03.06.2013, E. 2011/16836, K. 2013/16894; Yargıtay 9. H.D. 04.07.2012, E. 2010/17660, K. 2012/26314; Yargıtay 9. HD. 24.6.2010 gün 2008/33748 E. 2010/20389 K.; Yargıtay 9. HD.21.10.2010 gün 2008/40992 E, 2010/39123 K.).
- Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise, geçerlilik sorunu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi yapılmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır. Fesihten sonra düzenlenen ve alacak kalemlerinin tek tek sayıldığı ibranamede, irade fesadı haller ileri sürülüp kanıtlanmadığı sürece ibra iradesi geçerli sayılmalıdır (Yargıtay 9. H.D. 13.01.2014, E. 2011/51524, K. 2014/50; Yargıtay 9. H.D. 15.05.2013, E. 2011/11945, K. 2013/14577; Yargıtay 9. H.D. 03.06.2013, E. 2011/16836, K. 2013/16894; Yargıtay 9. H.D. 04.07.2012, E. 2010/17660, K. 2012/26314; Yargıtay HGK. 21.10.2009 gün, 2009/396 E, 2009/441 K; Yargıtay 9. HD. 27.6.2008 gün 2007/23861 E. 2008/17735 K.).
- Yine, işçinin ibranamede “yasal haklarını saklı tuttuğuna” dair ihtirazi kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir (Yargıtay 9. H.D. 13.01.2014, E. 2011/51524, K. 2014/50; Yargıtay 9. H.D. 15.05.2013, E. 2011/11945, K. 2013/14577; Yargıtay 9. H.D. 03.06.2013, E. 2011/16836, K. 2013/16894; Yargıtay 9. H.D. 04.07.2012, E. 2010/17660, K. 2012/26314; Yargıtay 9. HD. 4.11.2010 gün 2008/40032 E, 2010/31666 K; ).
- İbranamede yer almayan işçilik alacakları bakımından, borcun sona erdiği söylenemez. İbranamede yer alan işçilik alacaklarının bir kısmı yönünden savunmayla çelişkinin varlığı ibranameyi bütünüyle geçersiz kılmaz. Savunmayla çelişmeyen kısımlar yönünden ibra iradesine değer verilmelidir. Başka bir anlatımla, bu gibi durumlarda ibranamenin bölünebilir etkisinden söz edilebilir. Bir ibraname bazı alacaklar bakımından makbuz hükmünde sayılırken, bazı işçilik hak ve alacakları bakımından ise çelişki sebebiyle geçersizlikten söz edilebilir. Aynı ibranamede çelişki bulunmayan ve miktar içermeyen kalemler bakımından ise borç ibra yoluyla sona ermiş sayılabilir (Yargıtay 9. H.D. 13.01.2014, E. 2011/51524, K. 2014/50; Yargıtay 9. H.D. 15.05.2013, E. 2011/11945, K. 2013/14577; Yargıtay 9. H.D. 03.06.2013, E. 2011/16836, K. 2013/16894; Yargıtay 9. H.D. 04.07.2012, E. 2010/17660, K. 2012/26314; Yargıtay 9. HD. 24.6.2010 gün, 2008/33597 E, 2010/20380 K).
Yüksek mahkeme konuya ilişkin bir kararında; “Dosya içerisinde 16.09.2004 tarihli davacı vekili tarafından emeklilik tarihinden sonra düzenlenmiş bir ibraname mevcuttur. Söz konusu ibraname ile davacı dava konusu yaptığı isteklerden ikramiye ve kıdem tazminatı ile bazı işçilik alacaklarını işverenden aldığını belirterek işvereni ibra etmiştir. Ancak dava konusu yapılan ilave tediye, ücret farkı, bayram, giyim, taşıt yardımı ve kıdem tazminatı farkı alacakları ise söz konusu ibraname kapsamında değildir. Bu istekler yönünden yargılama yapılarak toplanacak delillere göre karar vermek gerekirken yazılı şekilde davanın tamamen reddedilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 9. H.D. 27.11.2006, E. 2006/10498, K. 2006/31009[23])” demiştir. Yüksek mahkeme konuya ilişkin başka bir kararında; “Öncelikle belirtmek gerekir ki, anılan ibranamede davaya konu olan ihbar ve kıdem tazminatlarından söz edilmemiştir. Bu nedenle anılan istekler bakımından işverenin ibrasından söz edilemez. Mahkemece dosyadaki deliller bir değerlendirmeye tabi tutulmak suretiyle davacının hak kazanması durumunda ihbar ve kıdem tazminatları hesaplanarak hüküm altına alınmalıdır (Yargıtay 9. H.D. 01.02.2005, E. 2004/8761, K. 2005/2729[24])” demiştir.
Yüksek mahkeme bir kararında da ibranamenin aslının mahkemeye sunulamaması gerekçesiyle fotokopi belgeyi geçersiz kabul etmiştir; “06.05.2005 tarihli oturumda mahkemece davalı vekiline ibranamenin aslını ibraz etmesi için bir sonraki oturuma kadar kesin süre vermiş, vermediği takdirde ibranamedeki imzanın davacıya ait olmadığının kabul edileceğini ihtar etmiştir. Davalı işveren ibraname aslını kesin mehle rağmen vermediğine göre bu fotokopiye dayanamaz. Mahkemece de ibranameye değer verilemez (Yargıtay 9. H.D. 16.03.2006, E. 2006/25400, K. 2006/6847[25])” demiştir.
İbra sözleşmelerine ilişkin olarak dikkat edilmesi gereken başka bir husus da okuma yazma bilmeyen işçilere imzalatılan ibra sözleşmelerinin geçerliliği sorunudur. Yüksek mahkeme bir kararında; “Somut olayda; davacı işçi, okuma-yazması olmadığını, bu sebeple ibraname içeriğini bilmediğini iddia etmiştir. Davacı aleyhine ibraz edilmiş olan ibraname tarihsiz olup 11.07.2003-30.06.2004 tarihleri arası süreyi kapsamaktadır. Hizmet sözleşmesi ise 12.11.2004 tarihinde feshedilmiştir. Taraf tanıklarının anlatımlarında şirketleşme sırasında tüm çalışanlardan ibraname alındığı anlaşılmaktadır. Okuma yazma bilmeyen işçiden alınan ibranamenin geçerli olabilmesi bakımından HUMK’nun 297. maddesinde (12.01.2011 kabul tarihli 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu md. 206) yer alan prosedüre uyulmadığı gibi, çalışırken alınan ibranamelerin geçerliliği de bulunmamaktadır. Bu nedenlerle ibranameye değer verilmesi mümkün değildir (Yargıtay 9. H.D. 15.10.2010, E. 2008/37729, K. 2010/29226[26])” demiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “İmza Atamayanların Durumu” başlıklı 206. maddesinde izlenecek esaslara yer verilmiştir. Buna göre; “İmza atamayanların mühür veya bir alet ya da parmak izi kullanmak suretiyle yapacakları hukuki işlemleri içeren belgelerin senet niteliğini taşıyabilmesi, noterler tarafından düzenleme biçiminde oluşturulmasına bağlıdır. İmza atamayan kimselerin, cüzdanla iş yapmayı usul edinmiş kuruluşlarla olan işlemlerde kullanacakları mühür, kazınmış imza, işaret veya parmak izinin, işlemin başlangıcında hesap defterine veya cüzdanına basılmış olması veya önceden noterde bir örneği saklanmak üzere onanmış bulunması yeterli olup, her işlemde ayrıca onamaya bağlı değildir” denmiştir.
İbranamelerin geçerlilik koşullarına ilişkin yüksek mahkemenin dikkat ettiği bir başka husus da sözleşmedeki imza yerinin uygunluğudur. Yüksek mahkeme bir kararında; “Somut olayda, dosyaya sunulan ibranameye bakıldığında imzanın olağan yerinde olmadığı görünmektedir. Davacı vekili davacının okuryazar olmadığını iddia etmiştir. Davacının dosya içeriğinde yazılı dilekçeleri bulunmaktadır. Öncelikle davacının okuryazar olup olmadığı konusu davanın aydınlatılması açısından gereklidir. Öte yandan davalının ticari defterinde tek bir ödemenin varlığı görünmektedir. Mahkemece yapılacak iş davacının konumu, okuryazar olup olmadığı kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlendikten soma ibranamelerin şekil ve özü açısından bir incelemede bulunup sonucuna göre karar vermekten ibarettir. Eksik inceleme ile karar verilmiş olması hatalıdır (Yargıtay 9. H.D. 02.07.2010, E. 2008/27709, K. 2010/21579[27])” demiştir.
Önemle belirtmek gerekir ki ibranamelerin geçerlilik koşullarına ilişkin olarak yukarıda sıralanan Yargıtay ilke kararları 01.07.2012 tarihinden sonra tümden önemini yitirmemiştir. Bazı ilke kararları (ibranamenin düzenlenme zamanındaki netlik –bir aylık süre-, ödemenin banka kanalıyla yapılması gibi) 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu md. 420 hükmü ile şüphesiz ki farklılaşacak olsa da önemli bölümü cari kalmaya devam edecektir.
5.6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlük Tarihinden Sonra İbra Sözleşmelerinin Geçerlilik Koşulları (01.07.2012 ve Sonraki Tarihlerde Düzenlenen İbranameler Açısından)
İbra sözleşmelerinin geçerlilik koşulları 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu md. 420/2’de sıralanmıştır. Buna göre; “İşçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür.” Ayrıca 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu md. 420/4’ e göre; “İkinci ve üçüncü fıkra (makbuz hükmündeki ödemeler) hükümleri, destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri dahil, hizmet sözleşmesinden doğan bütün tazminat alacaklarına da uygulanır.” Borçlar Kanunu’nun 420. maddesinde öngörülen sınırlamalar iş ilişkisinde işçinin alacaklı olduğu durumlar içindir. …İş ilişkisinde de işverenin alacaklı olduğu durumlarda yine hiçbir sınırlama olmaksızın ibra sözleşmesi düzenlenebilecektir.[28] Yüksek mahkeme kararlarında da: “Sözü edilen yasal düzenleme, sadece işçinin alacaklı olduğu durumlar için işçi yararına kısıtlamalar öngörmektedir. İşverenin cezai şart ve eğitim gideri talep ettiği yine işçinin vermiş olduğu zararın tazminine dair uygulamalarda ve hatta sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde işçinin işverene borçlu olduğu durumlarda, taraflar, herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın işçinin borçlarını ibra yoluyla sona erdirebilirler (Yargıtay 9. H.D. 13.01.2014, E. 2011/51524, K. 2014/50[29]; Yargıtay 9. H.D. 15.05.2013, E. 2011/11945, K. 2013/14577; Yargıtay 9. H.D. 03.06.2013, E. 2011/16836, K. 2013/16894)” denmiştir. Türk Borçlar Kanunu md. 420’de sıralanan geçerlilik koşulları Kanunun yürürlük tarihinden sonra yani 01.07.2012 tarihinden sonra düzenlenen ibranameler için geçerlidir. Konuya ilişkin kararlarında yüksek mahkeme: “6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra düzenlenen ibra sözleşmeleri için yasal koşulların varlığı aranmalıdır. Ancak 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun yürürlükte olmadığı dönemde imzalanan ibranamenin geçerliliği sorunu, dairemizin konuyla ilgili ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir. İbranamenin feshi izleyen bir aylık süre içinde düzenlenmesi ve ödemelerin banka kanalıyla yapılmamış oluşu 01.07.2012 tarihinden önce düzenlenen ibra sözleşmeleri için geçersizlik sonucu doğurmaz (Yargıtay 9. H.D. 13.01.2014, E. 2011/51524, K. 2014/50; Yargıtay 9. H.D. 15.05.2013, E. 2011/11945, K. 2013/14577; Yargıtay 9. H.D. 03.06.2013, E. 2011/16836, K. 2013/16894)” demiştir.
5.1. İbranamenin Düzenlenme Zamanı
İbranamenin düzenlenmesi için 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu md. 420/2 hükmü gereğince: “…ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması…” gerekmektedir. Sözleşme devam ederken ya da sözleşmenin sona ermesinden sonra, ancak bir aylık süre geçmeden alınan ibranamelerin herhangi bir hükmü bulunmamaktadır.[30] Bunun temel nedeni iş sözleşmesinin sona ermesi üzerine işsiz kalan işçinin çaresizliğini ortadan kaldırma düşüncesidir. Nitekim işsiz kalan işçi, bir miktar parayı elde etmek uğruna, yasal haklarından vazgeçme baskısı altında tutulmuş olabilir.[31]
Yüksek mahkemenin ibranamenin düzenlenme zamanına ilişkin kararlarında: “6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 420. maddesinde, iş sözleşmesinin sona ermesinden itibaren bir ay içinde yapılan ibra sözleşmelerine geçerlilik tanınmayacağı bildirilmiştir. Aynı maddede, alacağın bir kısmının ödenmesi şartına bağlı ibra sözleşmelerinin (ivazlı ibra), ancak ödemenin banka kanalıyla yapılmış olması halinde geçerli olacağı öngörülmüştür. 4857 sayılı İş Kanununun 19. maddesinde, feshe itiraz bakımından bir aylık hak düşürücü süre öngörülmüş olmakla, feshi izleyen bir ay içinde işçinin işe iade davası açma hakkı bulunmaktadır. Bu noktada feshi izleyen bir aylık süre, işçinin eski işine dönüp dönmeyeceğinin tespiti bakımından önemlidir. O halde feshi izleyen bir aylık sürede işverenin olası baskılarını azaltmak, iş güvencesinin sağlanması için de gereklidir. Geçerli ve haklı neden iddialarına dayanan fesihlerde dahi ibraname düzenlenmesi için feshi izleyen bir aylık sürenin beklenmesi gerekir. Bir aylık bekleme süresi kısmi ibra açısından işçinin bir kısım işçilik alacaklarının ödenmesinin bir ay süreyle gecikmesi anlamına gelse de temelde işçi yararına bir durumdur. Hemen belirtelim ki bir aylık bekleme süresi ibra sözleşmelerinin düzenlenme zamanıyla ilgili olup ifayı ilgilendiren bir durum değildir. Başka bir anlatımla işçinin fesihle muaccel hale gelen kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve izin ücreti gibi haklarının ödeme tarihi bir ay süreyle ertelenmiş değildir (Yargıtay 9. H.D. 15.05.2013, E. 2011/11945, K. 2013/14577; Yargıtay 9. H.D. 03.06.2013, E. 2011/16836, K. 2013/16894)” denmiştir.
5.2. İbranamenin Şekli ve İçeriği
Türk Borçlar Kanununun 132. maddesinde, “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir” şeklinde kaleme alınan ibranın herhangi bir şekle tabi olmadığı ifade edilmiştir. Ancak iş hukukundaki ibra sözleşmelerine ilişkin olarak özel olarak vaz edilen Türk Borçlar Kanununun 420. maddesi hükmü, işçinin işverenden alacağına yönelik olarak yapılacak ibra sözleşmesinin yazılı şekil şartına tabi tutulduğunu vurgulamaktadır.[32]
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu md. 420/2 hükmü gereğince: “İşçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması… , …ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi…” gerekmektedir. İşçinin işverenden alacağını ibra etmesine ilişkin sözleşmenin yazılı yapılması bir geçerlilik koşulu olmasına karşın işverenin işçiden alacağına yönelik ibranamede yazılı şekil zorunlu değildir. Ayrıca, işçinin korunması amacıyla yazılı sözleşmede hangi işçi alacaklarının ibra edildiği teker teker belirtilecek ve her birinin miktarı açıkça gösterilecektir. Aksi takdirde ibraname geçersiz sayılacaktır.[33] İbra sözleşmesinde sona erdirilmek istenen alacaklar açıkça belirtilmeli ve genel bir anlatımla yetinilmemelidir. Bu anlamda, işçilerden çoğu kez “işverenden hiçbir alacağının ve hakkının kalmadığı” biçiminde alınan beyanlar, hukuken yeterli olmaz.[34] Ancak buradaki yazılı şekil basit yazılı şekil olup noterde düzenlenmeyi zorunlu kılmaz. Ancak noter önünde düzenlenen ibra sözleşmesi, düzenleme zamanına ilişkin olarak çıkabilecek uyuşmazlıkları ve bu ibranamenin işçinin elinden önceden baskı ile alındığı iddialarını ortadan kaldırır.[35] İbranamenin matbu olarak düzenlenmesi ve boşlukların daha sonra doldurulması ibranamenin düzenlenme zamanı ile ilgili tartışmaları da tetikleyebilir. İbranamenin işe girerken veya ibra yasağı kapsamına kalınan bir zaman diliminde boş olarak imzalatıldığı iddiaları her türlü delille kanıtlanabilir. Bu nedenle ibranamenin metin kısmında işçinin işe başlama ve ayrılma tarihlerinin yazılı olması, ibraya konu tazminat ve alacaklara tek tek yer verilmesi geçerlilik olasılığını arttırır.[36]
5.3. Ödemenin Noksansız ve Banka Aracılığı İle Yapılması
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu md. 420/2 hükmü gereğince: “…ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması…” gerekmektedir. Bu düzenlemenin ise ibraname kavramı ile bağdaştırılması mümkün olmayıp, söz konusu koşul ile iş ilişkilerinde işverenin işçiye olan borcunun ibra yoluyla sona ermesi teknik olarak olanaksız hale getirilmiştir. Diğer bir deyişle, işverenin işçiye olan borcundan dolayı ibra edilmesi yolu kapatılmıştır. Yasa koyucu 6098 sayılı Kanun md. 420/2 hükmünde söz konusu koşulu getirirken ibra ile ifa kurumlarını karıştırmıştır. İşçinin işverenden alacağının tam olarak ödenmesi halinde, borç, ibraname ile değil yapılan ödeme yani ifa ile sona erer. Sona ermiş bir borcun ibra ile tekrar sona erdirilmesi söz konusu olamaz.[37] Bu halde, işçilik alacağının banka aracılığıyla tam olarak ödenmesi halinde borç kural olarak ifa ile sona ermiş olup, ibra borcun kalmadığını gösteren bir belge durumundadır. Zira sona ermiş borcun ibra ile tekrar sona erdirilmesi söz konusu olamaz. Diğer taraftan ödeme, banka aracılığıyla tam olarak değil de kısmi olarak yapılmış ise ibra belgesi makbuz olarak kabul edilir ve ibra değeri taşımaz. Bu durumda da ödenmeyen kısım çok az olsa dahi işveren borçtan kurtulmuş olmayacağından, faiz gibi fer’i haklar da sona ermez.[38]
Yüksek mahkeme bir kararında: “6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun değinilen maddesinde, işverence yapılacak olan ödemelerin banka yoluyla yapılması zorunluluğunun getirilmesi, ibranamenin geçerliliği noktasında sonuca etkilidir. Ancak banka dışı yollarla yapılan ödemelerde de borç ibra yerine tamamen veya kısmen ifa yoluyla sona ermiş olur (Yargıtay 9. H.D. 15.05.2013, E. 2011/11945, K. 2013/14577; Yargıtay 9. H.D. 03.06.2013, E. 2011/16836, K. 2013/16894)” demiştir.
6.6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununda Makbuz Hükmündeki Ödemeler
Kısmi ödemede ibranın makbuz etkisi Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin istikrarlı uygulamasından esinlenerek Yasada yerini almıştır.[39] 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu md. 420/3 hükmü gereğince: “Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu halde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması zorunludur.” O halde, tam ibra ve ifanın söz konusu olmadığı ödeme hallerinde, ibranamenin gerçekte hak kazanılan tutarın altında olduğu durumlarda, ibraname makbuz niteliği taşıyacak ve işçi hak kazanılan gerçek tutarı talep edebilecektir.[40]
7.6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununda İbranamenin Kesin Hükümsüzlüğü
Yazılı olmayan veya ibra tarihi itibari ile sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık süre geçirilmeden düzenlenen yahut ibra konusu alacağın türünü ve miktarını açıkça belirtmeyen ya da ödemenin hak tutarına göre noksansız ve banka aracılığıyla yapıldığını göstermeyen ibra sözleşmeleri ile ibranameler Türk Borçlar Kanunu md. 420/2 tarafından kesin olarak hükümsüz kabul edilmektedir.[41]
[1] TDK Güncel Türkçe Sözlük (Erişim: http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts)
[2] Murat Şen, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununa Göre İş Hukukunda İbra Sözleşmesi, SİCİL, 2011/Aralık, S:24, s.74
[3] Murat Şen, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununa Göre İş Hukukunda İbra Sözleşmesi, SİCİL, 2011/Aralık, S:24, s.75
[4] Sarper Süzek, İş Hukuku, Beta, İstanbul, Eylül 2012, 8. Baskı, s. 787
[5] Nuri Çelik, İş Hukuku Dersleri, Beta, İstanbul, 25. Bası, Eylül 2012, İstanbul, s. 312
[6] Aktay-Arıcı-Kaplan, İş Hukuku, Gazi Kitabevi, Ankara, 6. Baskı, Mart 2013, s. 227
[7] Hamdi Mollamahmutoğlu-Muhittin Astarlı, İş Hukuku, Turhankitabevi, 5. Bası, Ankara, 2012, s. 1048
[8] Tunçomağ-Centel, İş Hukukunun Esasları, Beta, İstanbul, 6. Baskı, 2013, s. 125
[9] Hamdi Mollamahmutoğlu-Muhittin Astarlı, İş Hukuku, Turhankitabevi, 5. Bası, Ankara, 2012, s. 1048
[10] Kılıçoğlu-Şenocak, İş Kanunu Şerhi, Legal, İstanbul, 3. Baskı, 2013, s. 1096
[11] Müjdat Şakar, İş Hukuku Uygulaması, Beta, 9. Baskı, Eylül 2011, s. 208
[12] Hamdi Mollamahmutoğlu-Muhittin Astarlı, İş Hukuku, Turhankitabevi, 5. Bası, Ankara, 2012, s. 1049
[13] Murat Şen, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununa Göre İş Hukukunda İbra Sözleşmesi, SİCİL, 2011/Aralık, S:24, s.75
[14] Sarper Süzek, İş Hukuku, Beta, İstanbul, Eylül 2012, 8. Baskı, s. 787
[15] Murat Şen, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununa Göre İş Hukukunda İbra Sözleşmesi, SİCİL, 2011/Aralık, S:24, s.76
[16] Hamdi Mollamahmutoğlu-Muhittin Astarlı, İş Hukuku, Turhankitabevi, 5. Bası, Ankara, 2012, s. 1049
[17] Tunçomağ-Centel, İş Hukukunun Esasları, Beta, İstanbul, 6. Baskı, 2013, s. 125
[18] Murat Şen, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununa Göre İş Hukukunda İbra Sözleşmesi, SİCİL, 2011/Aralık, S:24, s.76
[19] Kararın tam metni için bkz. Çalışma ve Toplum, Yargıtay Kararları, Sayı:5
[20] Kararın tam metni için bkz. Çalışma ve Toplum, Yargıtay Kararları, Sayı:15
[21] Kararın tam metni için bkz. Çalışma ve Toplum, Yargıtay Kararları, Sayı:14
[22]Kararın tam metni için bkz. Çalışma ve Toplum, Yargıtay Kararları, Sayı:29
[23] Kararın tam metni için bkz. Çalışma ve Toplum, Yargıtay Kararları, Sayı:14
[24] Kararın tam metni için bkz. Çalışma ve Toplum, Yargıtay Kararları, Sayı:5
[25] Kararın tam metni için bkz. Çalışma ve Toplum, Yargıtay Kararları, Sayı:10
[26] Kararın tam metni için bkz. Çalışma ve Toplum, Yargıtay Kararları, Sayı:29
[27] Kararın tam metni için bkz. Çalışma ve Toplum, Yargıtay Kararları, Sayı:28
[28] Şahin Çil, 6098 Sayılı Borçlar Kanunu Hükümleri Çerçevesinde İş Hukukunda İbra Sözleşmelerinin Geçerliliği, SİCİL, 2011/Mart, S:21, s. 81
[29] Kararın tam metni için bkz. Çalışma ve Toplum, Yargıtay Kararları Bölümü, 2014/2, S:41
[30] Eyrenci/Taşkent/Ulucan, Bireysel İş Hukuku, Beta, İstanbul, 5. Baskı, 2014, s. 226
[31] Tunçomağ-Centel, İş Hukukunun Esasları, Beta, İstanbul, 6. Baskı, 2013, s. 126
[32] Murat Şen, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununa Göre İş Hukukunda İbra Sözleşmesi, SİCİL, 2011/Aralık, S:24, s.78
[33] Sarper Süzek, İş Hukuku, Beta, İstanbul, Eylül 2012, 8. Baskı, s. 788
[34] Tunçomağ-Centel, İş Hukukunun Esasları, Beta, İstanbul, 6. Baskı, 2013, s. 125
[35] Erdem Özdemir, İş Hukukunda İbraname Uygulamaları, SİCİL, 2007/Mart, S:5, s. 39.
[36] Şahin Çil, 6098 Sayılı Borçlar Kanunu Hükümleri Çerçevesinde İş Hukukunda İbra Sözleşmelerinin Geçerliliği, SİCİL, 2011/Mart, S:21, s. 79
[37] Sarper Süzek, İş Hukuku, Beta, İstanbul, Eylül 2012, 8. Baskı, s. 788-789
[38] Murat Şen, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununa Göre İş Hukukunda İbra Sözleşmesi, SİCİL, 2011/Aralık, S:24, s.82
[39] Şahin Çil, 6098 Sayılı Borçlar Kanunu Hükümleri Çerçevesinde İş Hukukunda İbra Sözleşmelerinin Geçerliliği, SİCİL, 2011/Mart, S:21, s. 80
[40] Sarper Süzek, İş Hukuku, Beta, İstanbul, Eylül 2012, 8. Baskı, s. 789
[41] Tunçomağ-Centel, İş Hukukunun Esasları, Beta, İstanbul, 6. Baskı, 2013, s. 126