Mali Müşavirlik Mesleği ve Mesleğin Geleceği
Dr.Adem Utku ÇAKIL
SMMM
aucakil@hotmail.com
Tüm Meslektaşlarımın 1 Mart Muhasebeciler Gününü kutlarım.
Tüm Meslektaşlarımın bu yazıyı okumasını ve mesleğimizde birlikteliğin, hassasiyetin ve en önemlisi etik bakışın mesleğimizin her noktasında ne kadar önemli olduğu hatırlamasını ve bu bilinçle mesleğini ifa etmesini temenni ederim.
Meslek yasasının kabulün[1]den bugüne 23 yıl geçmiştir. Piyasada çalışan meslek mensupları bu süreçte yüzlerce badire ve engeller aşmışlar ancak henüz hak ettikleri yere veya olması gereken meslek güvencesini elde edememişlerdir.
Ya yanlış anlaşılmışlar ya da yanlış anlatılmışlardır. Bu meslek açısından en geniş anlamda tüm meslek unvanları için geçerlidir.[2] Öyle ki, ne muhasebe hizmeti veren ne de sınırlı denetim yapan için değişmemektedir. Yapılan onca çalışma ve araştırma sadece sorunları belirtmekte, işaretlemekte veya olması gerekeni anlatmaktadır. Ancak uygulamada çokta önemli bir değişiklik olmamaktadır.
Bu noktada hatırlanması gereken en önemli ayrıntı, mesleğimiz adına süreli ve sürekli yapılan sempozyum, konferans ve çalıştaylar dır. Hem ulusal hem de uluslararası arenada bu kadar çok toplantı yapan, meslek içi eğitim alan, yenilikleri hızla pratik eden, herhalde başkaca bir meslek yoktur.
Muhasebe mesleği çok yönlü çevresi ve kamuya bilgi ve belge üretmesi nedeni ile toplumda herkes tarafından yaygın bilinen üç meslekten biridir. Avukatlık ve doktorluk meslekleri hakkında bilgim olmadığı için yorum yapamam ancak muhasebe mesleği hakkında toplumdaki genel kanı meslekten değer elde edenlerin çıkarları ile doğru orantılı değişmektedir. Çıkar çatışması ve mali denetimin yetersizliği sebebiyle meslek mensubundan hizmet alanlar, mesleği kerhen yapılan basit bir iş veya yumuşatılmış şekli ile yasal defterleri kendilerinin verdikleri bilgiye dayanarak yapılan iş bütünü olarak görmektedirler. Bunun yanında meslekle direkt çıkar ilişkisi olmayan kesim ise Mali Müşavirlik mesleğini önemli bir iş kesimi olarak görmektedirler. Tabi ki burada çıkarları detaylı ve net bilgi elde etmek isteyenlerle, kirletilmiş ve karıştırılmış bilgi talep edenler açısından da mesleğe bakış açısı değişmektedir.
Peki öyle ise; Mali Müşavir kimdir?, Bu kadar üzerine yazılıp çizilen bu meslek unvanı nedir?, Yasal anlamda ve literatürde ne anlaşılmalıdır?
Bilinenin aksine Mali Müşavir veya meslek mensubu, vergiye dayalı muhasebe tutan, her ay mükelleflerin veya tacirlerin beyan ve bildirimlerini yapan, onların yasal sorumluluklarına aracı olan kişi değildir.
Yine ticaret erbaplarının veya tacirlerin yasalardan kaynaklanan sorumluluklarını üstlenen kişi de değildir.
Algılananın aksine tacirler adına yasaları uygulama noktasında sayılıp kamu tarafından muhatap alınan ve keyfiyetle sorumluluk yüklenen kişi ise hiç değildir.
Kamu tarafından yetkisizlikle sorumlu kılınan kişiler olmayı ise hiç hak etmemektedir.
Bu listeyi uzatmak mümkün ama ne gerek var? Gelinen noktada karışan kavramlar ve yetkiler, roller ve sorumluluklar hem biz meslek mensuplarını hem de mesleğimizi arapsaçına çevirmiş [akıl karı olmayan bir meslek[3] durumuna] getirmemiş midir?
Öz olarak yasal tanımı yapılırsa;
Hesap Kitap Adamı (Eski Dil). 3568 Sayılı yasa hükümlerine göre meslek icrasına hak kazananlara “Serbest Muhasebeci Malî Müşavir[4]”, “Yeminli Malî Müşavir[5]” denilmektedir. Aynı kanunun “Mesleğin konusu” başlıklı 2 inci Maddesinde;
“1/A) Muhasebecilik ve malî müşavirlik mesleğinin konusu: Gerçek ve tüzelkişilere ait teşebbüs ve işletmelerin;
a) Genel kabul görmüş muhasebe prensipleri ve ilgili mevzuat hükümleri gereğince, defterlerini tutmak, bilanço, kâr-zarar tablosu ve beyannameleri ile diğer belgelerini düzenlemek ve benzeri işleri yapmak.
b) Muhasebe sistemlerini kurmak, geliştirmek, işletmecilik, muhasebe, finans, malî mevzuat ve bunların uygulamaları ile ilgili işlerini düzenlemek veya bu konularda müşavirlik yapmak.
c) Yukarıdaki bentte yazılı konularda, belgelerine dayanılarak, inceleme, tahlil, denetim yapmak, malî tablo ve beyannamelerle ilgili konularda yazılı görüş vermek, rapor ve benzerlerini düzenlemek, tahkim, bilirkişilik ve benzeri işleri yapmak.
Yukarıda sayılan işleri; bir işyerine bağlı olmaksızın yapanlara serbest muhasebeci malî müşavir denir.
B) Yeminli malî müşavirlik mesleğinin konusu: Fıkrasının (b) ve (c) bentlerinde yazılı işleri yapmanın yanında Kanunun 12 nci maddesine göre çıkartılacak yönetmelik çerçevesinde tasdik işlerini yapmaktır. Yeminli malî müşavirler muhasebe ile ilgili defter tutamazlar, muhasebe bürosu açamazlar ve muhasebe bürolarına ortak olamazlar.”
Şeklinde ifade edilir. Ancak, bugün ne serbest muhasebeci mali müşavir ne de yeminli mali müşavir unvanları Türk Dil Kurumunun yaygın ve güncel Türkçe Dil Sözcüğünde anlamı yeterince vurgulanmamış veya tam açıklanmamış olduğuna (hatta İngilizce karşılığının dahi doğru yazılmadığına) dikkatinizi çekmek isterim.
“Bu önemli midir?” diye sorulabilir, el-cevap “Evet. Önemlidir”.
Tarih içerisinde ilk muhasebe kayıtlarının ne zaman ve hangi medeniyet tarafından kullanıldığı yolunda kesin bir bilgi mevcut olmamakla beraber, ulaşılan kaynaklarda “Mezopotamya Uygarlıkları” nda ve “Eski Mısır” da, muhasebe uygulamalarının da başladığının kabul edilmesi yönünden önemlidir (M.Ö.2200-2150).
Eski Türk Devletlerinde ilk yazılı belgelere Göktürk Devletinde rastlanması ve “Kutadgu Bilig” de, devlet işleri ile ilgili olarak, hesap düzeni ve muhasebeciye dönük ilk ciddi görüşleri ortaya koyması açısından önemlidir (1072).
Ve…
Cumhuriyet tarihimiz boyunca İzmir İktisat Kongresi (Şubat 1923) ile başlayan süreç açısından önemlidir.
Peki bu mesleğin adı ve fiili varlığı varken yok sayılması ve/veya hak ettiği yerde olmamasının sebebi nedir? Kısa ve yakın tarihimizde bu bilgilere rastlamamız imkân dâhilindedir. Kısaca inceleyelim;
Cumhuriyetimizin ilk yıllarında 1926 – 1938 yılları arasındaki dönemde, 865 sayılı Ticaret Kanununun anonim şirketlere ait kısmı Alman Ticaret Kanunundan alındığından, bu dönem muhasebeyle ilgili yayınlanan eserler Alman kaynaklarına dayandırılmıştır. Sözü Geçen kanunun getirdiği önemli yenilikler, kanunen tutulması mecburi olan ticaret defterlerine ait hükümler yanında ticari işletmelerin en gelişmiş organizasyon şeklini teşkil eden anonim şirketlere ait hükümlere geniş yer vermiş olması ve her türlü hesap işleri ile ilgili konularda anonim şirketlere ait kısma atıf yapılmış olmasıdır. 865 Sayılı Türk Ticaret Kanununun kabulü, Türkiye’de muhasebe uygulamalarına olumlu etki göstermesi beklenen bir olaydır. Ancak özellikle Anonim Şirket niteliğinde kurulan devlet teşekkülleri için aynı yıllar içerisinde, muhasebe uygulamalarına yönelik düzenlemeler, bu olumlu etkiyi azaltmış[6], bugünkü anladığımız meslek mensubunun hak etmiş olduğu yeri ve zamanı ileri bir tarihe ertelemiştir.
3460 Sayılı Kanun ile “Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu” nun oluşması (1938) 1937’de “Türk Ticaret Kanunu” ve 1950’de “Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunları” ile “Vergi Usul Kanunun” yürürlüğe girmesi, ülkemizdeki muhasebe uygulamalarını derinden etkilemiştir. Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanları Kurulu’nun Kuruluşu (1945) Cumhuriyet tarihi boyunca Muhasebe ve Denetim mesleğine olan ihtiyacı bir başka şekilde daha doğurmuştur. 1945 yılında, Maliye Bakanlığı vergi konuları için muhasebe kayıtlarının incelenmesi amacı ile kendi uzman ekibini oluşturmuştur.
Bu süreçte Muhasebe Mesleğinin Yasal Dayanağa Kavuşması İçin denemeler olmasına rağmen 1932 senesinde ilk meslek yasa tasarısı, bakanlıklar arasında gidip geldikten sonra Maliye Bakanlığı’nın arşivinde kaybolmuştur.
1938 yılında çıkarılan Avukatlık Kanunu ile birlikte “Hesap Mütehassıslığı Kanun Tasarısı” da hükümet tarafından hazırlanmış, ancak tasarı, muhasebe mesleği mensuplarının, müşterilerini yargı önünde temsil etme hakkına sahip olmasıyla ilgili bir madde içerdiği için, büyük çoğunluğu avukatlardan oluşan T.B.M.M. deki şiddetli karşı çıkmalar sonucu, daha tasarı aşamasında geri çekilmiştir.
1937’de çıkarılan Türk Ticaret Kanununun 1956’daki tashihi ve Türkçeleştirilmesi sırasında, muhasebe mesleğinin gelişimi için doğan bir fırsat daha, kanunun ticari işlemlerin kanuna uygunluğunun denetlenmesinde muhasebe mesleği yerine mahkemeleri tanıması ile kaçırılmış ve 1980 li yılların sonuna kadar muhasebe meslek yasası üzerinde sonuca giden ciddi bir çalışma yapılmamıştır.
Halbuki bu süreçte Vergi Usul Kanunu, Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi Kanunlarının Kabulü (1950) Maliye Bakanlığı bünyesinde oluşturulan, Maliye Teftiş Kurulu, Hesap Uzmanları Kurulu, Gelirler Kontrolörleri Kurulu gibi organlar geliştirilmiş ve Muhasebe, finansal raporlama ve denetim konularında 1980’lerin başlarına kadar, en geniş tecrübe ve uzmanlık sahibi olan kişiler, devlet kadrolarında bulunurken piyasada faaliyet gösteren ve bu kesime bilgi ve belge üreten kesim için isim dahi konulamamıştır. 1951 yılında Dünya Bankası tarafından hazırlanan raporda Muhasebe ve Denetim mesleği hakkındaki yargı şöyledir: “Türkiye’deki muhasebe uygulamalarının, tekdüzelikten uzak ve çoğu hallerde akla yakın karar alabilmeleri için gerekli finansal bilgileri işletme yöneticilerine sağlayacak özelliklerden yoksun bulunduğunu söylemiştik. Kamu yönetiminde de bu durum açıkça görülmektedir. Bir çok devlet kuruluşu, kendi düşüncelerine göre, birbirinden kopuk olarak saptadıkları hesap sistemlerini kullanmaktadırlar; bir çokları da karmaşık direktiflere uyum sağlamaya çalışarak hesaplarını tutmaktadırlar. Tekdüze ve basitleştirilmiş bir sistemin kurulabilmesi amacıyla Devlet kuruluşlarında kullanılan muhasebe sistemlerinin genel ve geniş kapsamlı bir araştırması yapılmalıdır.
Türkiye’de Muhasebe mesleği tarihinin yavaş gelişmesindeki en büyük neden ,bu mesleğe talebi yaratacak kurumların mevcut olmayışıdır. Türkiye’de uzun süre, ekonomik faaliyetlerin hacimsel olarak büyük bir kısmı devlet yatırımlarıyla oluşturulmuş, “Kamu İktisadi Teşebbüsleri” nce sürdürülmüştür.”
Dünya bankası raporunda tespit edilen yavaş gelişmenin kamu yatırımlarından kaynaklandığı iddiası özellikle özel kesim için 1980 li yıllara kadar, kamu kesimi içinde 1970 li yıllara kadar doğrudur. Yapılan tespit muhasebenin gelişmemesini tetikleyen ana nedendir. Ancak bu süreçte “Devletin devlete vereceği hesap yoktur. Kişilerin yaptıkları yanlış ve hatalar ise sistem içinde sonuçlandığından devletinde istatistiki veri dışında özlenen ve beklenen şekli ile muhasebe yapması” anlamsız bir çaba olarak görülmüştür.
1980 li “Özallı” yıllar diye anılan dönemde, Dışa Açık Büyüme ekonomi modelini benimseyen ülkemizde; Halka açık işletmeler için bağımsız dış denetim düzeninin oluşturulması, Muhasebe Mesleğinin yasal dayanağa kavuşmasından önce Sermaye Piyasası Kurulu ile gerçekleşmiş (1982), özel sektörün ve bunların halka açıklanması zorunlu finansal bilgilerinin denetlenmesi ihtiyacı, meslek kanununun (1989) çıkmasını izleyen yıllarda hız kazanmıştır. Ancak bu gelişme de “Bağımsız Dış Denetim (Halka Açık Şirketlerin SPK Denetimi)”, “Vergi Denetimi” , “Özel Şirketlerin Denetimi” gibi değişik denetim biçimlerinin oluşmasına neden olmuş[7] yine meslek mensupları oyunun dışında kalmışlardır.
Mesleğimiz adına bu kısa tarih sürecinde; sorulması gereken en önemli soru nedir? denildiğinde; “Bu süreçte Ülkemizde yaşanan ve fiili hizmet yürüten Meslek Mensupları hiçbir şey yapmamışlar mıdır? Meslek adına hiç bir çabada bulunmamışlar mıdır?” sorusu olabilir.
1942 yılında “Eksper Muhasipler ve İşletme Organizatörleri Derneği“‘nin kurulması, ülkemizde muhasebe mesleğinin tarihi gelişiminde önemli bir kilometre taşı olmuştur.
1967 yılında adı “Türkiye Muhasebe Uzmanları Derneği (TMUD)[8]” ‘ne dönüştürülen bu öncü dernek, 1942’de rahmetli Profesör Osman Fikret Arkun, İsmail Otar ve 12 arkadaşı tarafından kurulmuş bu alandaki ilk özel girişimdir.
1967’de derneğin statüsünde önemli değişiklikler yapılmış ve üye sayısı o tarihten bugüne kadar 100’den 1469’a[9] ulaşmıştır.
TMUD, ülkemizde mesleğin tanımlanması, topluma anlatılması, Dünya uygulamalarının ülkemize taşınması, konu ile ilgili uluslararası çalışmalarda ülkemizin temsil edilmesi konularında çok değerli hizmetlerde bulunmuştur.
TMUD, 1938’den sonra 1949, 1956, 1961, 1966, 1972, 1977 ve 1987 yıllarında yapılan meslek yasa tasarılarının hazırlık çalışmalarına katılmış, ülkemizin gereksinimlerine uygun bir meslek yasasının çıkmasını sağlamak üzere yasa tasarı taslakları hazırlamış, Maliye Bakanlığına ve TBMM komisyonlarına önerilerde bulunmuştur.
Dernek, 1987’ye kadar düzenlenen 14 adet Muhasebe Kongresi’nin tümüne düzenleyici olarak katılmıştır. TÜRMOB’un kurulması ile 15 ve 16 ıncı Muhasebe Kongrelerinde de önemli katkıları vardır. [10]
Ülkemizde mesleği düzenleyen bir kanunun çıkması, TMUD’nin önemli amaçlarından biri olmuştur. 1972’de 14 kişilik bir delege topluluğu ile Avustralya’nın Sydney kentinde toplanan 11. Uluslararası Muhasebe Kongresi’nde Uluslararası Muhasebe Standartları Komisyonu’na (International Accounting Standards Committee – IASC) üye olmuş, 1975’te Dernek, IASC üyesi olarak uluslararası standartları (IAS) kabul etmiş, ülkemizde IFAC ve IASC tarafından alınan “uyulması zorunlu mesleki kararlar” ının uygulanmasını üyelerinden istemiştir.[11]
1977’de Almanya’nın Münih kentinde toplanan 12. Uluslararası Muhasebe Kongresi’nde kurulmasına karar verilen Uluslararası Muhasebe Federasyonu’na (International Federation of Accountants – IFAC) kurucu üye olarak katılmıştır.
Buraya kadar elde edilen bilgiler; ülkemizde muhasebenin belli bir disipline bağlanması 1850 tarihli “Kanunnamesi Ticaret” ile başladığı görülmektedir. Muhasebenin çeşitli şekillerde değişime uğradığı ve 1989 lara kadar değişerek ve gelişerek geldiği tüm muhasebe tarihçilerinin ortak kanaati olmasına rağmen bu süreçte piyasada çeşitli unvan ve isimlerde var olan ancak tanınmayan bir meslek mensubu kitlesinin de olduğu kabul edilmelidir.
1989 yılı sonrasında meslek açısından atılan adımlar azımsanmayacak kadar önemlidir. Düşünün ki, 1500 lü yıllardan beri resmi olarak ayakları üzerinde duran aydınlanmış bir batı muhasebe anlayışı ve gelişimi, hızla ülkemizde tesis edilmeye çalışılmış, hem meslek içi eğitimler hem de uygulamalarla desteklenmiştir.
Bugün gelinen nokta da 1950 ler de olduğu gibi 1 Temmuz 2012 de yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, Muhasebe Meslek Mensupları için yeni bir adım niteliğinde iken yeniden kısırlaştırılmış ve meslek mensubu oyunun dışına atılmıştır.[12]
Bunun yanında Cumhuriyet tarihimiz boyunca hep iş ve işlem yüklenen meslek mensubuna “önce KOBİ/TFRS ye gören defter düzenle ve rapor ver, denetimi en iyi sen yaparsın bunu da yap” denilmiş daha sonra eski usul muhasebe hizmeti vermeye devam etmesi telkin edilmiştir.
Yasanın yayımlanmasından[13] itibaren yürürlük tarihine kadar bu konuda asgari ve en az bir yıllık ciddi bir çalışma sergileyen meslek mensubu, yüz yüze asgari 7 saat TTK eğitimi, 14 saat Kobi TFRS eğitimi, 42 saat muhasebe denetimi eğitimi almıştır.
Belki daha ilginç olanı ise “Kamu Gözetimi Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu” nun tesis edilmesidir. 1989 yılında kabul edilen ve 3568 Sayılı Yasa ile kurulan TÜRMOB bu süreçte etkisizleştirilmiş ve/veya yok sayılmış Türkiye Muhasebe Standartları Kurulu lav edilmiş yerine bir çok alanda yetkili ve etkili bir kurum olan “Kamu Gözetimi Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu (KGK)” 660 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 2 Kasım 2011 tarihinde R.G. yayımlanarak kurulmuştur. Öyle ki, bugüne kadar bir çok iş ve işlem sürecinden geçirilerek belgelendirilmiş meslek mensubunun yapmış olduğu çalışmalar bir hiç olarak görülerek anılan kurum tarafından yeniden belgelendirilmesinin ve özlüklerinin tutulmasının yasal açıdan önü açılmış ve KGK yetkilendirilmiştir.
Bir fırsat olarak görülen ve meslek mensubunun ülkemizde hak ettiği yeri bulması adına önemli bir adım kabul edilen Yeni Türk Ticaret Kanunu Meslek Mensubuna yeni ve ek iş yükleri bırakarak gündemimizden ayrılmıştır.
Oysa ki, Kâğıt üzerinde kalan meslek unvanını elde edebilmek için bu ülke de insanlar; en az 4 yıl bir üniversite eğitimi, asgari 1 yıl Staja Başlama Sınav hazırlığı, 3 yıl süren meslek edinme stajını ve ardından asgari 1 yıl süren Meslek Yeterlilik Sınavını geçmek zorunda olduğu ve bu sürenin en az 9 yıla tekâmül ettiği unutulmamalıdır.
Bununla beraber mesleğin etkisizleştirme süreci eğitim boyutunda da sürmektedir. Son gelişmeler ışığında Ticaret Liselerine olan ilgi, —sonucunda ulaşılacak olan sürenin uzunluğu ve ulaşılacak yerde kariyer hedefi olmaması nedeni ile— azalmıştır.
Teknik ve Mesleki Eğitim Üniversitelerinde Muhasebe Öğretmeni yetiştiren bölümler ya kapatılmış ya da öğrenci sınırlamasına tabi tutulmuştur. Var olan Meslek Liseleri ve Meslek Yüksek Okullarında ise eğitim kalitesi ya yetersiz ya da eski bilgi ve verilerle yapılmaktadır. Bu konuda ne Milli Eğitim Bakanlığı nın ne de Yüksek Öğrenim Kurumunun bir çalışması bulunmaktadır. Yıllardan beri hem Milli Eğitim Bakanlığı ‘nın Meslek Liselerinde hem de Yüksek Öğrenim Kurumunun Meslek Yüksek Okulları ‘nda öğrenim gören öğrencilere zorunlu tutmuş olduğu staj ve staj sonrası bilgi yeterliliği öğrencilerde çok ta önemli bir gelişmenin yaşanmadığını göstermektedir.
İlke olarak dünya da ilk 5 meslek unvanından biri olan mesleğimize, üniversite hazırlık safhasında öğrenci ilgisizliği gereği yüksek skalada puan alan öğrencilerin tercihte bulunmaması bu alanlara giden öğrencilerin beklentilere cevap vermemesini hem öğretim de hem de öğretilecek olanlarda talep ve arz noksanlığını gündeme getirmektedir. Bu ise mesleki yeterliliği artırmamaktadır.
Meslek adına konuşması ve çalışma yapması gereklerin bu yapıda gözden kaçırdığı ve/veya konuşması gereken şeyleri konuşmadığı veya ifade edilmediğini düşünmekteyim.
Buna ilişkin en güzel örnek; Maliye Bakanlığı tarafından bir Meslek Mensubunun en az iki çalışanı ile tutacağı ve/veya faydalı olacağı defter sayısı ile alakalı olan çalışmasıdır. Bu güzel çalışmanın Maliye Bakanlığı tarafından üzerinde çalışma yapılmasının biz meslek mensupları için anlamı ne olabilir? Bu konu da TÜRMOB’un yapmış olduğu çalışma veya çalışmalar var mıdır? Bu çalışmalar Maliye Bakanlığı ile paylaşılmış mıdır?
Oysaki, ülkemizde Muhasebe Meslek Mensupları olmasa veya bu kitlenin bireyleri bir gün bu mesleği yapmaktan vazgeçse neler olabileceğini hayal etmenizi öneririm.
Bu suskun ve naif kitle, bu ülke de her ay her gün kalbini, ruhunu ve bilgisini koyarak;
Maliye Bakanlığı’nın toplayacağı vergileri tarh ederek, tarh memuru gibi çalışmakta ve aylık en az asgari 5 Mali beyan hazırlamaktadır.
Asgari olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı SGK ve İşkur gibi kurumlara en az asgari 2 bildirge sunmaktadır.
Bunun yanında “ne ilgisi var?” demeyin ama;
Kooperatif Genel Kurulları için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı na, Belge tahsisi için Ekonomi Bakanlığı’na, EPDK Bildirimleri için Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na, Hibe ve yardımlar, Mali Özerlik Raporları, istisna ve muafiye işlemleri için Avrupa Birliği Bakanlığı‘na, Destekleme ve fiyat istikrar raporları, tarım ve hayvancılık işletmelerinden istenilen veri ve bilgiler için Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na, Bilirkişilik faaliyetleri için Adalet Bakanlığı’na, Gümrük çıkışları ve İç Ticaret işlemler için Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’na, e Kimlik Bildirimleri ve Çalışan Bildirimleri için İçişleri Bakanlığı’na ve uzatmamak adına diğer istenen iş ve işlemler için diğer bakanlıklara bilgi sunmaktadırlar.
Kısaca Meslek Mensupları Hayatın her anında ve her yerinde vardırlar. Bir Meslek Mensubunun veciz sözü bunu içtenlikte anlatmaktadır; “Modern Çağın Filozofları Muhasebecilerdir.”[14]
Her gün birkaç yayın karıştırmak, yeni değişikliklere adapte olmak zorunda kalan bu kitle için filozofluk belki de yeterli gelmeyecektir. Öyle ki; Yeni Türk Ticaret Kanunu gibi birçok ilgili ve ilgisiz düzenleme ile bu yüklere ek olarak meslek mensubunun ilgisi ve belki de bilgisinde olmayan işlerde meslek gündemine girmeye devam etmekte iş ve iş yükü artmaktadır.
Daha önemlisi dün, bugün ve kuvvetle muhtemel yarında meslek camiasında tartışılan ve kronik sorun haline gelen tahsilat ve gelir problemi farklı bir boyutta gündemimize taşınacak, nicelikle artan iş yükü nedeniyle daha az sayıda defter tutma ve belki de “yerinden muhasebe yapma” şeklinde adlandırılabilecek bir uygulama gündemimize girecektir.
Meslek mensubunun mükellef için harcadığı zaman, detay ve uygulama süresi artacağı için maliyeti artacak olup, karşılama yükümlülüğü düşecektir. Bu da hem iş çevresini hem de meslek mensubunu darboğaza sürükleyecektir. Başlıca tatminsizlik artacaktır. İş görmede ve gördürmede zorluklar ve uyumsuzluklar çıkacaktır.
- Sonuç
Dünya Çapında gerçekleşen politik, ekonomik, sosyal, teknolojik ve insani kaynak değişimlerinden etkilenmeksizin aynı kalan hiçbir meslek yoktur. İşletmeler hatta sektörler birleşmekte, yeni meslekler ortaya çıkmaktadır. Muhasebe mesleğinin, piyasada başarılı bir şekilde rekabet edebilen ve kamu çıkarını koruyan saygı değer ve değerli bir meslek olarak kalabilmesi için değişiklikleri öngörmek ve değişikliklere liderlik edebilecek bir yapılanma içinde olması kaçınılmazdır.
Bu anlamda belki de en önemli göstergenin kanunların meslek mensupları adına çıkmamış olmasıdır. Ne Yeni Türk Ticaret Kanunu ne de Türk Borçlar Kanunu Muhasebe Meslek Mensuplarına atıfla çıkmıştır. Muhatapları ticaret erbapları ve tüm halktır. Bu yasalar nedeni ile üzerimize vazife olmayan yükleri yüklenmek hem çıkan kanunlara hem de kendi mesleğimize yapacağımız haksızlık olur. Aynı zamanda bu mesleğimizin birikmiş sorunlarını çözmek yerine beyhude işlerle uğraşmak anlamına da gelir. Muhasebe mesleğinin, dünyada olduğu gibi ülkemizde de saygın yerini alabilmesi için;
- Rahat çalışabilecek ve mesleği müşavirlik boyutu ile icra etmemizin sağlanması gerekmektedir. Bu amaçla büro standartları ve çalışma koşulları hem meslek örgütü hem de kamu tarafından tatminkâr nokta da asgari koşulları düşünülmüş olarak revize edilmelidir.
- Gelecekte çok başlılığı gündeme getirecek Kurumlar yerine meslek emnsuplarının demorolize olmamaları için, 1942 yılından beri geçmişi olan Meslek örgütü içindeki yerini ve/veya yetkilerinin düzenlenmesi sağlanmalıdır. Bu kapsamda TÜRMOB tek çatı kuruluş olarak görülmeli ve desteklenmelidir.
- Meslek Mensuplarının yanlarında çalışan yardımcı elemanlara bir statü kazandırılmalıdır. Bu anlamda anlamlı bir konum kazandırmak adına Noterlikte örneği olan “Baş Katiplik” müessesesi gibi bir düzenleme TÜRMOB çatısı altında meslek mensuplarına da getirilmelidir. Bu mesleğin ifasında hem Meslek Mensubunu hem de bu mesleğe girmek isteyenlerin önünü açacaktır. Böylece Ticaret Liseleri ve Meslek Yüksek Okulları Mezunları nın istihdamı sağlanacak eğitim ve öğretim kalitesi de artacaktır.
- Meslek içi eğitim standartları hem TÜRMOB hem de Bağlı Odalar aracılığıyla yürütülmektedir. Bu kapsamda hemen hemen tüm meslek mensupları faydalanmakta ve gelişimlerini tamamlamaktadır. Buna ek olarak Milli Eğitim ve Yüksek Öğretim Kurumları tarafından öğrencilerine yüklenen staj yapma zorunluluğu kaldırılarak TÜRMOB ve Bağlı Odalarca görevlendirilecek Meslek Mensuplarının piyasa bilgilerini aktaracağı ders saatleri ve Workshoplar ilgili eğitim kurumları bünyesinde düzenlenmelidir.
- Meslek Mensupları üzerindeki hem iş yükü hem de gelecek KOBİ/TFRS ve/veya TFRS yükleri düşünülerek asgari ücret tarifesi tatmin edici hale getirilmeli veya Meslek Mensubuna sabit ücret artı vergi tarh ve tahsil üzerinden pay verilmelidir.
- Maliye Bakanlığı başta olmak üzere tüm kamu kurum ve kuruluşları ve yetkililerinin; meslek mensuplarına ve odalara ve onların yasal temsilcilerine asgari koşulda uzlaşı ve güven sağlanması için meslek mensubu odaklı iş ve işlem süreçlerinin belirlenmelidir. Yetkisiz çalışanlara ve/veya kendi işleri olmamasına rağmen muhasebe ve/veya denetim yapma azminde olan kişi, kurum ve kuruluşların hem kanunen hem de fiilen yürürlükten kaldırılması için kalıcı önlemler almalı ve uygulamalar yapılmalıdır.
- Vergi yasaları ve yeni düzenlemelerde Meslek Mensuplarının ve bağlı birliği olan TÜRMOB’un da sözde değil öz de görüş ve düşünceleri alınmalıdır. (Bu, düşünce alınması işi bana her zaman göreceli gelmiştir. Bu konuda Vergi ve yasal düzenlemeleri yapan kuruluşların özellikle uygulanabilriliği öngörmeleri için sahada bir örnek çalışma veya pilot iş devinimlieri kurmaları ve kurarkende bu kurumlarla ortak hareket etmeleri doğru ve gerçekçi olacaktır.)
- Meslek mensuplarının gelecek endişesi duymamaları için; topluluk ve sorumluluk sigortası yasallaştırılmalı ve meslek mensubuna erken yıpranma süresi yasla olarak tanınmalıdır. Yıpranma süresi hususunda teknik bir çalışma yapılmalıdır.
- Özellikle Sahte ve Muhteviyatı İtibariyle Yanıltıcı Belge (SMİYB) işlemleri başta olmak üzere meslek Mensubunun VUK 359 ‘dan kaynaklı yükümlülüğü ya kaldırılmalı yada VEDOP – SMİYB ve/veya Koda giren mükellef listeleri Meslek Mensubunun bilgisine sunulmalıdır.
- Meslek Mensuplarınca çok uzun yıllardır beklenen Vergi Daireleri ile entegre olma süreci hızlandırılmalı VEDOP – Meslek Mensubu ilişkisi sağlanmalıdır. Bu hem iş yükünü vergi daireleri ile iletişim bazında azaltacak hem de kolay vergileme süreci hızlanacaktır.
- Meslek mensuplarının mükellefin düzenlemiş olduğu sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı faturalardan dolayı sorumluluğu genel olarak bulunmadığı (Ancak, meslek mensubunun bir menfaat gözeterek işbu fatura ticaretine iştirak, yardım vs. kolaylık gösterdiğinin, tespiti durumunda sorumlu olacağı durumlar hariç) hem VUK Mük. Md.227 hem de 3568 Sayılı Yasa kapsamında hazırlanan 4 Sıra No’lu Vergi Beyannamelerinin Serbest Muhasebeci ve Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlerce İmzalanması Hakkında Genel Tebliği günümüz koşulları ve şartları içinde revize edilmelidir. Uygulamada mükellefler ile meslek mensuplarının sorumluluklarının kesin çizgileriyle belirlenmelidir. Meslek mensubunun nereden, nereye kadar ve hangi aşamada ne kadar sorumlu olacağı sınırları çizilerek netleştirilmelidir. “Kişi ve kuruluşların işlemediği bir fiilden dolayı cezalandırılmaması gerektiği ceza hukukumuzun temel bir ilkesi” Meslek mensuplarına da uygunlanabilir hale getirilmelidir.
- Halen vekâletsiz iş görme statüsünde olan meslek mensubunun müşterileri ile yapmış olduğu sözleşmeler, hukuksal olarak sağlam zeminlere oturtulmalıdır. Bu kapsamda Türk Borçlar Kanunu ve 3568 Sayılı Yasa içinde gerekli düzenlemeler yapılarak sözleşmelerin ihtilaf halinde hukuki alacak ve borçlanmalarının önü açılmalı standartları belirlenmiş tip metinlerin yasal olarak ta güncellenmesi sağlanmalıdır.
3568 Sayılı Yasa TBMM de 01.06.1989 Kabul edilmiş ve R.G. nin 13.6.1989 tarih ve 20194 sayılı nüshasında ilanı yapılmıştır.
3568 Sayılı Yasa 5786 sayılı Yasa ile değişmeden önce üç meslek ünvanını kabul etmekteydi. Bunlar; Serbest Muhasebeci (SM), Serbest Muhasebeci Mali Müşavir (SMMM) ve Yeminli Mali Müşavir (YMM) di. Yapılan değişklik ile Serbest Muhasebeci Ünvanı (iktisap hakkı elde edenler hariç) kaldırılmıştır.
http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=mali+musavir (8. Sıra) (Erişim Tarihi=31.10.2012)
serbest muhasebeci mali müşavir İng. financial advisor Bir işyerine bağlı olmaksızın mali müşavirlik yapan gerçek kişi. BSTS / İktisat Terimleri Sözlüğü 2004 http://www.tdkterim.gov.tr/bts/?kategori=verilst&ayn=bas&kelime=mangalay (Erişim Tarihi=31.10.2012)
yeminli mali müşavir Yeminli mali müşavirlik ruhsatı olan gerçek kişi. BSTS / İktisat Terimleri Sözlüğü 2004 http://www.tdkterim.gov.tr/bts/?kategori=verilst&ayn=bas&kelime=mangalay (Erişim Tarihi=31.10.2012)
Avder, Erdoğan, “Geçmişten Günümüze Muhasebe Mesleği” (Erişim Tarihi: 31.10.2012)
Avder, Erdoğan, a.g.m.
http://www.tmud.org.tr/Default.aspx
http://www.tmud.org.tr/uyeler.aspx
http://www.tmud.org.tr/Icerik.aspx?KatID=6&YaziID=25
Avder, Erdoğan, a.g.m.
Çakıl, Adem Utku, “Bir Hayalin Sonu… Yeni Türk Ticaret Kanunu!” (19.11.12-13:00) https://alomaliye.com/2012/a-utku-cakil-turk-ticaret-kanunu.htm (Erişim:23.12.2012)
6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu, TBMM de 13.01.2011 tarihinde kabul edilmiş olup, Resmi Gazetenin 14.02.2011 Tarih ve 27846 Sayılı nüshasında yayımlanmıştır. Kısa Hatırlatma; 08.12.1999 tarihinde kurulan TTK hazırlama Komisyonu hatırlarsanız eğer ilk toplantısını 10.02.2000 de yapmıştı. TTK Tasarısının Adalet Bakanlığı tarafından kamuoyuna duyurulması ise 17.02.2005 olmuştu. Tasarı 2006 yılında TBMM sunulmuş, ancak TBMM genel kuruluna görüşülmek üzere sunulması 2008 yılını bulmuştu. 2008 yılında TBMM genel kurulunda ancak 76 maddesi kabul edilmişti.
SMMM Rüstem Gürler – Ordu SMMM Odası Üyesi