Girişim Sermayesi Fonu
Dr. Yasemin TAŞKIN [1]
İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi,
[email protected]
GİRİŞ
Vergi sistemlerinde fonlar, vergi matrahlarının sınırlandırılmasını sağlayarak belli faaliyet ve sektörleri teşvik amacıyla kullanılagelmiştir. Geçmişten bugüne, yatırım indirimi, finansman fonu, yenileme fonu gibi çeşitli fonlar bu amaçla uygulanmıştır. Son olarak, 31.05.2012 tarihli, 6322 sayılı kanunun 15’inci maddesiyle Vergi Usul Kanunu’na eklenen madde 325/A ile yeni bir fon olan ve hem gelir hem de kurumlar vergisi mükelleflerini ilgilendiren “Girişim Sermayesi Fonu” vergi sistemimize girmiştir. Vergi Usul Kanunu’nda yapılan bu düzenlemeye paralel olarak, Gelir Vergisi Kanunu’nun 89’uncu maddesinin birinci fıkrasına eklenen 12 numaralı bent ile ve Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5’inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yapılan değişiklikler ile ilgili özel vergi kanunlarında da konuya ilişkin düzenlemeler yapılmıştır.
Bu makalede, bir tür “karşılık” olarak “fon” kavramı ve Türk vergi sisteminde yer alan bazı fon örnekleri incelendikten sonra, “Girişim Sermayesi Fonu”nun yapısı ve fonun girişim sermayesi yatırım fon ve ortaklıkları üzerindeki etkileri değerlendirilecektir.
I- FONLARIN VERGİ HUKUKU AÇISINDAN ANLAMI
Fon kavram olarak hem muhasebe hem de vergi hukukunda yer alan kavramlardan biridir. Muhasebede işletmeler açısından fonlar geniş anlamda tüm mali imkanları ifade ederken, en dar anlamda ise sadece nakitleri ifade etmek için kullanılmaktadır.[2] Vergi hukukunda ise gelir ve kazançların vergi dışında bırakılması yani işletmelere teşvik sağlama amacıyla kullanılan fonlar çeşitli vergi kanunlarında düzenlenmiştir. Bu fonlara örnek olarak, Gelir Vergisi Kanunu’nda yer almış yatırım indirimi, 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nda yer almış olan finansman fonu, Vergi Usul Kanunu’nda yer alan yenileme fonu, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nda yer alan Sermaye Piyasası Kurulu’nun düzenleme ve denetleme yetkisine sahip olduğu yatırım fonu, emeklilik yatırım fonları, konut finansman fonları, varlık finansman fonları ve yabancı fonlar verilebilmektedir.
II- TÜRK VERGİ SİSTEMİNDEN BAZI FON ÖRNEKLERİ
A- Yatırım İndirimi
Gelir Vergisi Kanunu’nun 19. maddesinde düzenlenmiş bulunan yatırım indirimi 5479 Sayılı Kanunu’nun 3. maddesiyle 01/01/2006 tarihinden geçerli olmak üzere yürürlükten kaldırılmıştır.
Yatırım indiriminin amaçları arasında, kalkınma planları yıllık programlarda belirlenen sektör ya da konularda yapılacak yatırımlara ait harcamalara ait belirli bir tutarın, vergiye tabi matrahtan indirilmesi yapılmasıyla, yatırımların teşvik edilmesi, istihdamın artırılması, yatırımların belirli bölgelere yapılmasının sağlanması yoluyla bölgesel gelişme farklılıklarının, çarpık kentleşmenin ve çevre kirliliğinin önlenmesi, uluslararası rekabette üstünlüğe sahip sektörlerde yatırımların yapılmasını yönlendirmek amacıyla belli sektörlere yatırımların yönlendirilmesi ve yabancı sermayenin ve gelişmiş teknolojinin teşviki olarak sayılabilmektedir. [3]
Gelir Vergisi Kanunu’nun 19. maddesine göre; dar mükellefiyete tabi adi ortaklıklar, kollektif ve adi komandit şirketler ile kurumlar vergisi mükellefleri dahil, ticari ya da zirai kazançları bilanço esasına göre tespit edilen vergiye tabi mükelleflerin faaliyetlerinde kullanmak üzere satın aldıkları ya da imal ettikleri amortismana tabi iktisadi kıymetlerin maliyet bedellerinin % 40’ını vergi matrahlarının tespitinde ilgili kazançlarından yatırım indirimi istisnası olarak indirim konusu yapmaktadırlar.
Yatırım indirimi uygulamasına, istisnaya konu iktisadi kıymete ilişkin harcamaların yapılmaya başlandığı yıldan başlanmakta ve indirilecek tutara ulaşılıncaya kadar devam edilmektedir. Yatırım indirimi istisnasına konu edilmiş olan iktisadi kıymeti aktife alındığı tarihten itibaren iki yıl içinde elden çıkaran mükellefler, söz konusu iktisadi kıymetlerle ilgili yatırım indirimi hakkını da kaybetmektedirler. Bu durumda daha önce yararlanılmış olan yatırım indirimi istisnası için de herhangi bir işlem yapılmamaktadır.
Amacı yatırım kararlarını teşvik ederek sermaye birikimini ve iktisadi kalkınmayı sağlamak olarak açıklanmakla birlikte yatırım indirimi, yatırımlarda emek yoğun teknikler yerine sermaye yoğun tekniklere prim vermesi, indirimin sadece büyük yatırımları tanınması, öz sermaye finansmanına sağlanması vb. nedenlerle eleştirilmiştir.[4]
B- Finansman Fonu
5422 Sayılı mülga Kurumlar Vergisi Kanunu’nun mükerrer 8. maddesinde düzenlenmiş bulunan finansman fonu 4369 sayılı Kanunu’nun 82/4-d maddesiyle yürürlükten kaldırılmıştır.
Finansman fonu bir vergi erteleme müessesesi olarak, belirli koşullarda ödenmesi gereken Kurumlar Vergisi’nin bir yıl süre ile ertelenmesini sağlayan bir vergi kolaylığıdır. Ortaya çıkan vergi kolaylığı, kurumların finansman yükünü ertelemekle birlikte geçici vergi kolaylığıdır.[5] Bu fon bir geçici istisna olarak da nitelendirilebilir.
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun mükerrer 8. maddesinde yapılan düzenlemeye göre; sermaye şirketleri ile kooperatifler, yatırım indiriminden yararlanması kabul edilmiş bulunan yatırımlarının finansmanında kullanmak ve yatırım indirimi belgesinde bu yatırım için belirlenmiş süre sınır olmak üzere belirli şartlar dahilinde finansman fonu ayırarak safi kurum kazancından indirebilirler. Ancak, ayrılan finansman fonu Kurumlar Vergisi matrahının % 25’ini ve yapılacak yatırım tutarını geçememekte, fonun T.C. Merkez Bankasında açılacak her an paraya çevrilebilir nitelikte Devlet Tahvili hesabına yatırılması zorunlu olup, açılacak hesaptan yapılacak çekişler Devlet Planlama Teşkilatınca düzenlenecek çekiş belgelerine dayanılarak yapılmakta idi. Ayrıca bu çekişler yıl içinde fiilen yapılan yatırım tutarını da aşamaz. Bununla birlikte bir önceki safi kurum kazancından finansman olarak ayrılan tutar hesap dönemi sonunda safi kurum kazancına ilave edilir.
C- Yenileme Fonu
Vergi Usul Kanunu’nun 328. ve 329. maddelerinde düzenlenmiş bulunan yenileme fonu, sermaye kazancı vergisinin ertelenmesi olarak kabul edilebilir. Çünkü elde edildiği yılda vergi dışı bırakılmış olan sermaye kazancı, sonraki yıllarda yenilenmiş bulunan varlığın amortisman paylarına mahsup edilmekte ve bir anlamda sermaye kazancı sonraki yıllarda matraha alınmış olmaktadır.[6]
Amortismana tabi iktisadi kıymetlerin satılması halinde alınan bedel ile bunların envanter defterinde kayıtlı değerleri arasındaki fark kâr ve zarar hesabına geçirilir. İşletme hesabı esasında defter tutan mükelleflerle serbest meslek kazanç defteri tutan mükellefler bu farkı defterlerinde hasılat veya gider kaydederler. (V.U.K. 328/1)
Amortisman ayrılmış olanların değeri ayrılmış amortismanlar düşüldükten sonra kalan meblağdır. Devir ve trampa satış hükmündedir. (V.U.K. 328/2.3.)
Satılan iktisadi kıymetin yenilenmesi, işin mahiyetine göre zorunlu bulunur ya da bu konuda işletmeyi yönetenler tarafından karar verilmiş ve teşebbüse geçilmiş olursa, bu durumda satıştan doğan kâr, yenileme giderlerini karşılamak üzere, pasifte geçici bir hesapta en çok üç yıl süre ile tutulur. Bu sürenin sonunda, süre içinde kullanılmamış olan kârlar da üçüncü yılın vergi matrahına eklenir. Üçüncü yıldan önce işin terk edilmesi, devredilmesi ya da tasfiyesi söz konusu olursa bu kârlar o yılın vergi matrahına eklenmektedir. (V.U.K. 328/4)
Aynı şekilde Vergi Usul Kanunu’nun 329. maddesinde yer alan hükümler de yenileme fonu ayrılmasına imkan vermektedir. Söz konusu düzenlemeye göre, yangın deprem, sel su basması gibi afetler yüzünden tamamen ya da kısmen ziyaa uğrayan amortismana tabi iktisadi kıymetler için alınan sigorta tazminatı, amortismanlı olanlarda ayrılmış amortisman çıkarıldıktan sonra kalan değerden fazla ya da eksik olursa fark kâr ya da zarar hesabına geçirilmektedir.
Alınan sigorta tazminatı ile zayi olan ve zarar gören malların yenilenmesi, işin mahiyetine göre gerekli bulunur ya da bu konuda işletmeyi yönetenler tarafından karar verilir ve teşebbüse geçilirse, bu takdirde tazminat fazlası yenileme fonu olarak kabul edilerek, yenileme giderlerini karşılamak üzere, pasifte geçici bir hesapta en çok üç yıl süre ile tutulabilir. Bu süre sonunda kullanılmamış sigorta, tazminat fazlası da kâra ilave edilmektedir. Yine, üç yıldan önce işin terkedilmesi, devredilmesi ya da işletmenin tasfiyesi söz konusu olursa tazminat fazlası, o yılın matrahına ilave edilmektedir. İşletmenin tasfiyesi halinde ise bu tazminat fazlası, o yılın matrahına eklenir. (VUK. M.329/2)
III- GİRİŞİM SERMAYESİ FONU
Girişim sermayesi kavramı ‘risk sermayesi’[7] kavramını da kapsamak suretiyle, yeni kurulmuş şirketlere ve fikirlere yapılan yatırımları ek olarak, satın almaları, yeniden yapılandırmaları ve büyüme stratejisi amacını taşıyan 3-10 yıllık şirketlere yapılan büyüme ve genişleme yatırımlarını da kapsayacak bir biçimde kullanılmaktadır.[8]
6322 Sayılı Kanun ile Vergi Usul Kanunu’na eklenen madde 325/A ile vergi sistemimize giren girişim sermayesi fonu sermaye piyasasını teşvik ederken işletmelere de vergisel teşvik sağlayan kurumlardan biri olarak kabul edilebilmektedir.
Yapılan düzenlemeye göre; Sermaye Piyasası Kurulu’nun düzenleme ve denetimine tabi olarak Türkiye’de kurulmuş ya da kurulacak olan girişim sermayesi yatırım ortaklıklarına sermaye olarak konulması ya da girişim sermayesi yatırım fonu paylarının satın alınması için girişim sermayesi fonu ayrılabilmektedir. Ayrılacak fon, ilgili dönem kazancından ya da beyan edilen gelirden ayrılabilirken, ayrılacak bu fon kurum kazancının ya da beyan edilen gelirin % 10’unu ve öz sermayenin % 20’sini aşamayacaktır. (VUK 325/A-1)
İşletmeler ayırdıkları girişim sermayesi fonlarını pasifte geçici bir hesapta tutarlar. Ancak, ayrılan bu fonun ayrıldığı yılın sonuna kadar girişim sermayesi yatırım ortaklıklarına ya da girişim sermayesi yatırım fonlarına yatırım olarak yatırılmaması durumunda, zamanda tahakkuk ettirilmeyen vergiler gecikme faizi ile birlikte tahsil edilir. (VUK 325/A-2)
Fonların amacı dışında başka bir hesaba devredilmesi, işletmeden çekilmesi, ortaklara dağıtılması, dar mükellefler tarafından ana merkeze aktarılması ya da işin terki, işletmenin tasfiyesi, devredilmesi, bölünmesi ya da girişim sermayesi ortaklıklarının hisse senetlerinin ya da girişim sermayesi yatırım fonu katılma paylarının elden çıkarılmasından itibaren altı ay içinde bu maddede belirtilen amaçla yeniden kullanılmaması halinde, bu işlemlerin yapıldığı ya da sürenin dolduğu dönemden itibaren yeniden vergiye tabi tutulmaktadır. (VUK 325/A-3)
Vergi Usul Kanunu’nda yapılan bu düzenleme hem Gelir Vergisi Kanunu hem de Kurumlar Vergisi Kanununda da paralel düzenlemeleri beraberinde getirmiştir.
Gelir Vergisi Kanunu’nun 89. maddesinin, 1. fıkrasına eklenen 12 numaralı bent ile ‘Girişim Sermayesi Fonu’ olarak ayrılan tutarlar beyan edilen gelirin % 10’u ile sınırlı olmak üzere beyanname üzerinde indirim konusu yapılabilmektedir.
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5. maddesinde yapılan değişiklik yurtiçi iştirak kazançları istisnasının kapsamını genişletmiştir. Kurumların tam mükellefiyete tabi girişim sermayesi yatırım fonu katılma payları ve girişim sermayesi yatırım ortaklıklarının hisse senetlerinden elde ettikleri kâr payları da kurumlar vergisinden 01.01.2013 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere istisna edilmiştir.
SONUÇ
Vergi sistemimizde işletmelere sağlanan çok farklı teşvikler bulunmakla birlikte 6322 sayılı Kanun ile vergi sistemimize giren ‘Girişim Sermayesi Fonu’ işletmelerin yatırım kararlarında farklı bir bakış açısı oluşturacaktır. Bir vergi teşviği olarak da kabul edilebilen ‘Girişim Sermayesi Fonu’ hem Gelir Vergisi Kanunu hem de Kurumlar Vergisi Kanunu’nda yapılan paralel düzenlemelerle işletmelerin vergiye tabi gelirlerinin belirlenmesinde önemli bir teşvik niteliği kazanmıştır. Gelir Vergisi Kanunu’na göre, ‘Girişim Sermayesi Fonu’ beyanname üzerinden indirim konusu yapılabilirken, Kurumlar Vergisi Kanunu’na göre yurtiçi iştirak kazançları istisnası kapsamında değerlendirme yapılarak, bu kapsamda elde edilen kar payları vergiden istisna edilmiştir.
Vergi sistemimize giren bu yeni düzenleme görüldüğü üzere işletmeler açısından önemli vergisel avantajlar getiren ve gelecekte de işletmeleri önemli ölçüde teşvik edecek niteliktedir. Yapılan düzenlemeyle birlikte girişim sermayesi fonu ayıran işletmeler bir yandan vergisel teşvikler yoluyla desteklenirken, diğer yandan girişim sermayesi yatırım fonu ve girişim sermayesi yatırım ortaklıkları da kendilerine aktarılan fonlar vasıtasıyla yeni kurulacak işletmeleri ve yeni fikirleri destekleyeceklerdir. Ayrıca, ortaya atılacak yeni yatırım fikirlerinin de desteklenecek olması, girişimcileri de yeni fikirler geliştirme yönünde teşvik edecektir. Bu gelişmeler ise, işletmecilik anlayışını da değiştirerek uluslararası alanda rekabet gücünü artırıcı yönde sonuçlar doğurabilecektir.
KAYNAKÇA
– Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklıkları, SPK Yatırımcı Bilgilendirme Kitapçıkları 6, Mart 2010, Ankara.
İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, Maliye Bölümü, Mali Hukuk A.B.D.
Gülşen Yanar, ‘Türkiye Muhasebe Standardı-3 Nakit Akış Tabloları’, Mali Çözüm Dergisi, Sayı:66, 2004.
Mehmet Yıldız, ‘Güncel Yatırım İndirimi Uygulaması ve 4842 sayılı Kanun Sonrası Oluşacak Yeni Durum, Mali Çözüm Dergisi, Sayı:62, 2003.
Kenan Bulutoğlu, Türk Vergi Sistemi, Fakülteler Matbaası, İstanbul, 1976, 194.
Vefa Toroslu, ‘Finansman Fonu ve Muhasebesi’, Mali Çözüm Dergisi, Sayı:44, 1998.
Bulutoğlu, a.g.e., s. 374.
Risk sermayesi, yatırım finansman biçiminin bir türü olarak dinamik, yaratıcı olan ancak finansal gücü yeterli olmayan girişimcilerin yatırım fikirlerinin desteklenmesi olarak tanımlanabilmektedir. Bkz. Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklıkları, SPK Yatırımcı Bilgilendirme Kitapçıkları 6, Mart 2010, Ankara, 4)
Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklıkları, SPK Yatırımcı Bilgilendirme Kitapçıkları 6, Mart 2010, Ankara, 4.