Site icon Alomaliye.com Güncel Mevzuat, Muhasebe, Ekonomi, Vergi, SGK Haberleri

Vergide Kısa Kısa 11

Levent GENÇYÜREK

YMM

levent.gencyurek@atlasymm.com.tr

VERGİDE KISA KISA

Eğitimde Vergi Avantajı

Özel okulda öğrenim gören okul öncesi çocuklardan, lise son sınıfa kadar olan öğrencilere devlet tarafından eğitim yardımı yapılmasına yönelik çalışmalar ülke olarak en önemli önceliklerimizden birisi olan “eğitim”in tekrar gündeme gelmesine ve her boyutu ile tartışılmasına yol açtı.

Eğitim harcamalarının  “Gayri Safi Yurt İçi Hasıla” içersindeki payı ABD’de %7, Almanya da %5.2, Norveç de %6 ve Arjantin de 5.9 seviyelerindeyken Türkiye de %3 seviyesinde. Eğitim sorununun çözümünde, devletin bu alanda almış olduğu tedbirlerin ve yapmış olduğu yatırımların yeterli olması mümkün değil. Bizim gibi genç nüfusu yoğun olan bir ülkede, eğitim sorunu sadece devlet bütçesi imkânları ile giderilemez. Bu noktada, gerçek ve tüzel kişiler tarafından işletilen özel okulların devletin eğitim alanındaki açığını gidermede önemli bir katkısı söz konusu. Ancak, özel eğitim kurumları tüm öğrencilerin sadece % 2’sine hizmet verebilmekte Türkiye çapında sayıları 1900’a ulaşan  özel okullarda  okuyan öğrenci sayısının tüm öğrencilerin %20’sine yakın seviyeye gelmesi durumunda, devletin eğitim yükünün azalması yanında daha kaliteli eğitim verilmesi mümkün. Bunun için alınan önlemlerden en önemlisini vergisel açıdan özel okullara ve özel okulda öğrenci okutanlara sağlanan teşvikler oluşturmakta.

Gelir Vergisi Kanunu’nun 89.uncu maddesi uyarınca, yıllık beyanname veren mükellefler yıllık gelir veya kazançlarının %10’unu aşmamak şartı ile, çocuklarına ilişkin özel okul ücretlerini beyan tabi gelir veya kazançlarından indirebilmekte. Buna göre, yıllık vergiye tabi kazancı 100.000 TL olan bir tüccar 10.000 TL yi aşmamak şartı ile özel okul ücretlerini matrahından indirebilir. İndirim sonucu 90.000 TL üzerinden vergi hesaplanacağından, artan oranlı olmakla birlikte %30 ortalama vergi oranı varsayımı ile tüccarın vergi avantajı 3.000 TL olmaktadır.

Eğitim ve öğretim işletmelerine sağlan teşvik ise, bunların belli bir süre gelir ve kurumlar vergisi ödememeleri esasına dayanmaktadır. Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanununa eklenen maddeler ile, 1.1.2004 tarihinden itibaren kurulan özel okullardan elde edilen kazançlar için 5 yıl süre ile vergi ödenmemesi sağlanmıştır. Eğitim ve öğretim işletmelerine tanınan vergi istisnası, ticari kazanç mükellefleri ile kurumlar vergisi mükellefleri tarafından  işletilen okul öncesi eğitim, ilköğretim, özel eğitim ve orta öğretim özel okulları ile Bakanlar Kurulu’nca vergi muafiyeti tanınan vakıflar veya kamu yararına çalışan derneklere bağlı rehabilitasyon merkezlerinden elde edilen kazançları kapsar.

Özel okullara ilişkin istisna, okullarda eğitim-öğretim, rehabilitasyon merkezlerinde ise tedavi-iyileştirme faaliyetlerinden elde edilen kazançlara uygulanacaktır. Dolayısıyla, eğitim tesisleri ile rehabilitasyon merkezlerinde yer alan kantin, büfe, kafeterya, kitap satış yeri gibi tesislerin gerek bizzat işletilmesinden gerekse kiraya verilmesinden elde edilen kazançlar üzerinden vergi ödenecektir. Ancak, yemek ve konaklama hizmetlerinin de okul bünyesinde verildiği ve yemek ve yatma bedelinin okul ücretine dahil olduğu durumlarda, herhangi bir ayrıma tabi tutulmaksızın elde edilen kazancın tamamı için 5 yıl süre ile gelir veya kurumlar vergisi ödenmeyecektir.

01.01.2004 tarihinden sonra faaliyete geçen özel okulun başka bir kişi/kuruma devredilmesi halinde, devralan kişi veya kurum, devredenin faydalanmadığı dönem kadar vergi avantajına sahip olacaktır. Örneğin; (X) Anonim şirketi 2010 yılı içinde faaliyete geçirdiği bir özel okulu, 2012 yılı sonunda   (Y) Limited Şirketi’ne devretmiştir. Bu durumda (Y) Limited Şirketi’nce istisnaya ilişkin şartların yerine getirilmesi halinde, bu özel okul işletmesinden 2013 ve 2014  yıllarında elde ettiği kazançlar kurumlar vergisinden istisna edilecektir. Devreden kurum ise, söz konusu okuldan devir tarihine kadar elde ettiği kazançlar için istisnadan yararlandırılacaktır.

Özel okullar için vergisel açıdan getirilen bir başka düzenleme ise KDV ile ilgilidir. Özel okullarda verilen eğitim ve öğretim hizmetleri için uygulanan KDV oranı  % 8’e düşürülerek, önemli bir maliyet avantajı sağlanmıştır. Diğer taraftan,yemek hizmetinin bizzat okul tarafından verilmesi halinde, söz konusu yemek hizmetleri eğitim ve öğretim hizmetleri kapsamı içerisinde bir bütün olarak değerlendirilerek % 8 oranında katma değer vergisine tabi tutulmakta.

Özel okulda okuyan öğrencilere devlet yardımı yapılması konusundaki yasal düzenlemelerin yapılması aşamasında, kapsamın biraz daha genişletilerek ücretlilerin de çocukları ile ilgili olarak özel okullara ödedikleri okul ücretlerini gelirlerinden düşme imkânına kavuşturulması ile önemli bir haksızlık ortadan kaldırılmış olacaktır.

Bireysel Emeklilikte Vergi Sorunu

Emekli Sandığı, SSK ve Bağ-Kur gibi devlete ait sosyal güvenlik kuruluşları Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) bünyesinde birleşti. Bunların eskiden beri emeklilere sağladığı imkânların yetersizliği, toplumun büyük bir kesimi tarafından kabul edilen bir gerçek. İkramiye veya kıdem tazminatı ile şehrin yeni gelişen bölgelerinde “mütevazi” bir daire almak bile zor.

İçinde bulunduğumuz sosyal güvenlik sistemi içersinde, bireylerin ileriki yaşlarında kullanmaları amacıyla güvenli bir tasarruf yapmalarına imkân sağlama yanında bu tasarrufları yönlendirmek, düzenlemek ve teşvik etmek amacında olan Bireysel Emeklilik Sistemi(BES), önemli bir fırsat olarak görülmeli.

Bireysel emeklilik sistemi, Bireylerin gelir elde ettikleri dönemlerde düzenli tasarrufta bulunmalarını sağlayarak, sahip olunan refah seviyesinin emeklilik döneminde de devamının sağlanması yanında ekonomiye uzun vadeli kaynak yaratarak istihdamın arttırılması temeli üzerine kurulmuş bir sistem. Katılımcı, mevcut gelir düzeyi ve emeklilik dönemine ait beklentilerini göz önüne alarak, katkı payı tutarını belirlemekte ve bu alanda faaliyette bulunan 16 sigorta şirketinden birisi ile emeklilik sözleşmesini imzalayarak tamamen gönüllü olarak sisteme girmekte.

BES’e vergisel açıdan bakıldığında, iki önemli unsur ön plana çıkıyor: Sisteme üye olanların ödedikleri katkı paylarının “vergi matrahı” ndan düşülmesi ve sistemden emeklilik dahil çeşitli sebeplerle ayrılanların aldıkları birikimlerin vergilendirilmesi.

Ücretli olarak çalışanlar yanında yıllık beyanname verilmesi gereken bir kazancı olanlar için de (tüccar, doktor, mimar, esnaf v.b) bireysel emeklilik sistemi, ödenen katkı paylarının (ödendiği ayda elde edilen/beyan edilen gelirin %10’unu ve asgari ücretin yıllık tutarını aşmamak kaydıyla) gelir vergisi matrahından indirilmesi dolaysıyla vergi avantajı sağlıyor. Söz gelişi, Aylık brüt ücreti 2.000 TL olan ve %20’lik vergi diliminde bulunan bir ücretlinin, BES’e ödediği aylık 200 TL katkı payını vergi matrahından düşmesi, kendisine aylık 40 TL daha az vergi ödeme imkânı vermekte.

Diğer taraftan, ücretlilerin kendilerine, eşlerine ve küçük çocuklarına ait özel şahıs sigorta primlerinin işverence ödenen kısımları gider olarak sayılmazken, işverenler tarafından ücretliler adına bireysel emeklilik sistemine ödenen katkı payları belli esaslar içersinde  ücretlerle ilişkilendirilmeksizin ticari kazancın tespitinde gider olarak indirilebilmektedir.

Bireysel Emeklilik Sistemine ödenen katkı paylarının vergi matrahından indirilmesi, sistemin gelişmesi ve geniş kitlelere ulaşması konusunda çok önemli bir itici güç iken, BES’den kendi isteği ile, ölüm, emeklilik v.b sebeplerle ayrılanlara ödenen birikimlerin vergilendirilmesinde uygulanan yöntem tam aksine sistemin gelişmesini engelleyen bir yapı taşıyor.

Emekliliğe hak kazanan katılımcı, bireysel emeklilik hesabındaki birikimlerinin bir kısmının veya tamamının defaten ödenmesini ya da yapacağı yıllık gelir sigortası sözleşmesi çerçevesinde, kendisine maaş bağlanmasını talep edebilir. Ödenen katkı paylarının nemalandırılarak hak sahibine geri ödenmesi esasına dayalı BES kapsamında elde edilen gelirler,Gelir Vergisi Kanunu’na göre “menkul sermaye iradı” sayılarak vergilendirilir.

BES’den yapılan ödemelerin vergilendirilmesinde tevkifat (stopaj) esası geçerli. Bireysel emeklilik şirketlerince; 10 yıl süreyle katkı payı ödemeden ayrılanlara yapılan ödemelerden % 15,  10 yıl süreyle katkı payı ödemiş olmakla birlikte bireysel emeklilik sisteminden emeklilik hakkı kazanmadan ayrılanlara yapılan ödemelerden ise  % 10 vergi kesintisi yapılır. Bireysel emeklilik sisteminden emeklilik hakkı kazananlar ile bu sistemden vefat, maluliyet veya tasfiye gibi zorunlu nedenlerle ayrılanlara yapılan ödemelerden ise %5 oranında gelir vergisi kesintisi yapılarak, katılımcı adına vergi dairesine beyan edilerek ödeme yapılıyor. Bunun dışında katılımcıların beyanname vermesi söz konusu değil.

Sorun işte bu noktada ortaya çıkıyor. Kanunun kesinti yapılması ile ilgili bölümünde “yapılan ödeme” ifadesi yer alıyor. Yani, yatırılan katkı paylarından sağlanan “iratlar”dan değil paranın tamamı üzerinden vergi kesintisi yapılıyor. Oysa, BES’ne katılan bir şahsa  belli bir süre sonra sistemden çeşitli sebeplerle çıkması nedeniyle ödenen tutar ile Bankaya belli bir süre için yatırılan ve vade sonunda çekilen tutar birbirine benzemektedir. Her ikisi de  anapara ve elde edilen artı değerden (faiz, kâr payı v.b) oluşmaktadır. Ancak, mevduat faizinde sadece elde edilen faiz üzerinden stopaj yapılırken, BES’nde yapılan ödemenin tamamı üzerinden yani sistemden çıkılan tarihe kadar ödenen katkı payları ile bu katkı paylarının değerlendirilmesi sonucu ortaya çıkan artı değerin toplamı üzerinden stopaj yapılmaktadır.

Diğer “menkul sermaye iratları”nın vergilendirilmesinde faiz, kar payı, kira v.b iratlar dikkate alınırken BES’den ayrılanlara yapılan ödemelerin tamamı üzerinden stopaj yapılmasının önceden vergisi ödenmiş bir gelir üzerinden tekrar vergi alınması ve sermayenin vergilendirilmesi sonucunu doğurduğu göz önünde bulundurularak, Gelir Vergisi Yasasının yeniden yazımı sırasında bu konuda vergide adalet ve eşitliği sağlayacak yeni bir düzenleme yapılmalıdır.

Kimsesiz Çocuklara Desteğin Vergisel Yönü

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu yurtlarında yaşayan yaklaşık 22.000 çocuğun daha iyi yaşam koşullarına kavuşarak topluma faydalı üretken bireyler olarak yetişmesi konusunda hemen her kesimin fikir beyan ettiği ve çözüm önerilerinde bulunduğu bir ortamda, olayın önemli bir boyutu olan olan vergisel yönünü ele almaya çalışacağız.

Kimsesiz çocukların yetişme ve topluma kazandırılma projesi içerisinde,“bu çocukların aile ortamı içersinde yaşaması ve anne baba sevgisi ile geleceğe hazırlanması” fikrini çoğu kimse yüksek sesle söylemeye cesaret edemiyor. Çünkü bu konuda toplumsal bir anlayış eksikliğimiz var.

Amerika’da kiraladığımız eve komşu ailenin, üç çocuğundan birisinin üvey olduğunun öğrendiğimizde, karmaşık duygular içersinde büyük bir şaşkınlık geçirmiştik. Çoçuğu olan bir insan niye böyle bir şey yapar? Sorusu karşısında komşumuz olan Amerikalı aileden aldığımız yanıt çok basitti.. “Ekonomik durumum  4-5 çocuğa bakmamı sağlayacak seviyede. Sadece kan bağı ile bağlı olduklarıma değil diğer insanlara karşıda sorumluluklarımın olduğunu düşünüyorum. Ne güzel büyüyüp gidiyorlar. Unutmadan söyleyeyim en akıllısı da üvey çocuğum.” Kimsesiz çocukların sorunlarının çözülmesi çabalarına,  “ekonomik durumu ne olursa olsun sadece çocuğu olmayanlar evlat edinir” düşüncesini toplumsal olarak terketmekle başlasak mı?

Kimsesiz çocukların geleceğe hazırlanması konusunda Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu vasıtası ile devletin yapması gerekenler ile bu kurumun parasal imkânları ve bütçeden ayrılan payın yetersizliği bilinen bir gerçek. Biz tablonun diğer tarafına bakalım istedik. Acaba kişi veya kurumlar olarak, kimsesiz çocukların daha iyi bir geleceğe hazırlanması konusunda maddi açıdan neler yapabiliriz?

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu’nun 20. maddesine göre, Kuruma ve bağlı kuruluşlarına yapılacak her türlü bağış, yardım ve vasiyetler vergi, resim ve harçlardan muaf.  Diğer taraftan, Gelir veya Kurumlar Vergisi mükellefleri tarafından Kurum ve kuruluşlarına makbuz karşılığında yapılacak bağışların tamamı, yıllık beyanname ile bildirilecek gelirlerden ve kurum kazancından indirilir.

Yapılacak bağış ve yardımların indirim konusu olması bunların makbuz karşılığında yapılmasına bağlıdır. Ayrıca, Kurumun banka hesabına bağışın yatırıldığına ilişkin dekont da,  bağış ve yardımın vergi matrahından düşülmesi için yeterlidir.

Bağış ve yardımların kazançtan indirmesinde önemli bir husus, indirilebilecek bağış ve yardımın yıllık kazanç veya gelirle sınırlı olduğudur. Bir mükellef, yıl içersinde elde ettiği gelir veya kazancını aşan tutarda bağış veya yardımda bulunur ise, o sene hiç vergi ödemez. Ancak, artan bağış veya yardımı bir sonraki yıl kazancından indirmek üzere devredemez.

Söz gelişi, 2011 yılı kazancı 500.000 TL olan bir Şirket, İzmir Karşıyaka Çocuk Yuvasına 30.000 TL nakit bağışta bulunursa, bu bağışın kazançtan düşülmesi sonucu kalan 470.000 TL üzerinden vergi hesaplanacağı için, (vergi oranı %20) 2012 yılında 6.000 TL daha az kurumlar vergisi ödeyecek.

Burada önemli bir eksikliğinde giderildiğini hatırlatmak isteriz. Daha önceki yasal düzenlemeye göre Kuruma yapılan bağışlardan sadece nakdi olanlar için vergi avantajı söz konusuydu. Ayni (mal ve hizmet şeklinde) olarak yapılan bağış ve yardımların vergi matrahından indirilmesine izin verilmiyordu. Yapılan değişiklik ile bu konuda olumlu bir adım atılmış ve nakdi olarak bağış yapanlar yanında ürettiği veya pazarladığı ürünleri Kuruma bağışlayanlara da  bu mal ve hizmetlerin bedellerine göre vergi indirimi imkânı sağlanmıştır.

Kurumun yetersiz olan ekonomik imkânlarının ancak gerçek ve tüzel kişilerin katkıları ile artırılabileceği bilinci ile, imkânlarımız ölçüsünde yuva ve yurtlara bağışta bulunmak, çocuklarımıza iyi bir gelecek sunma gayretimiz içersinde herşeyi Devletten bekleme kolaycılığından kurtulma için önemli bir adım olmaz mı?

Exit mobile version