Anayasa Mahkemesi Kararı E.2007/112
28 Nisan 2010 Tarihli Resmi Gazete
Sayı: 27565
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı : 2007/112
Karar Sayısı : 2010/5
Karar Günü : 14.1.2010
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Ankara 4. Tüketici Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 23.2.1995 günlü, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un, 6.3.2003 günlü 4822 sayılı Yasa’nın 30. maddesiyle değiştirilen 23. maddesinin ikinci fıkrasının birinci tümcesinin, Anayasa’nın 2., 10. ve 172. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Tüketici mahkemesine tüketici tarafından harç yatırmaksızın dava açılmasına ilişkin itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme iptali için başvurmuştur.
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
“4822 Sayılı Kanunla değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 23. maddesi ikinci fıkrası birinci cümlesi “Tüketici mahkemeleri nezdinde tüketiciler, tüketici örgütleri ve Bakanlıkça açılacak davalar her türlü resim ve harçtan muaftır.” hükmünü içermektedir.
- madde gerekçesinde “Tüketici Mahkemelerinde dava açılmasını kolaylaştırmak için bu davaların vergi, resim ve harçtan muaf olmaları hükme bağlanmıştır” şeklinde madde gerekçesi açıklanmıştır.
Harçlar Devletin mahkemeler aracılığı ile yaptığı adli hizmete, ondan yararlananların katkısıdır. (492 Sayılı Harçlar Kanunu 25/I). Ancak kanunlarda belirtilen durumlarda harç alınır, kanunsuz harç alınmaz (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 16.11.1983 tarih 5/6). Bu ilkeyi teminat altına alan Anayasa’nın 73. maddesinin üçüncü fıkrasına göre vergi, resim, harç ve benzeri yükümlülükler, kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.
Anayasa’nın 73. maddesinin gereği olarak, bir davada alınacak harçlar ile oranları 491 Sayılı Harçlar Kanunu ile bu kanuna bağlı (1) sayılı tarifede gösterilmiştir.
Yargı harçlarını tayin eden 492 sayılı Kanun hükümleri, ilgililere iradeleri dışında, tek taraflı olarak, bazı mali külfetler yüklediğinden, kamu hukukundan, kamu düzenindendir. Bu nedenle mahkemeler Kanunda ve Tarifede gösterilen harçları tahsile mecbur oldukları gibi, bunların dışında kendiliklerinden bir harç takdir ve talep edemezler. (Hüsnü Aldemir, Hukuk Davalarında Yargılama Giderleri, Ankara 2000, Shf. 176)
492 Sayılı Harçlar Kanunu’na göre yargılama harçları, başvurma harçlarını, celse harçlarını, karar ve ilam harçlarını kapsamaktadır.
Başvurma harcı, hukuk, ticaret davaları ile idari davalarda ve ihtilafsız yargı konularında ve icra dairesine başvuruda alınmaktadır.
Karar ve ilam harcı iki çeşit olup; bunlar maktu karar ve ilam harcı ile nisbi karar ve ilam harcıdır. Davacının maktu veya nisbi harca tabi olup olmaması, taraflar arasındaki uyuşmazlığın niteliğine bağlı olup, harç tarifesinde ayrıntılı gösterilmiştir.
- maddedeki harçlarda muafiyet ilkesi yargı kararlarına da konu olmuş, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 15.03.2005 tarih ve 2005/17278 – 4027 sayılı kararında “…Bu hüküm tüketicilerin ve tüketici örgütlerinin kolaylıkla dava açmalarını sağlama amacına yönelik olup, bu nedenle dava açarken bunlar harçtan sorumlu tutulmamışlardır. Yasa koyucunun maddeyi yasaya koyuş amacı nazara alındığında, tüketicilerin açtıkları davanın reddi veya haklarında açılan davanın aleyhlerine neticelenmesi halinde tüketicilerin harçla sorumla tutulmamaları gerekir” şeklinde hükmün amacını açıklamıştır.
- maddenin madde gerekçesinden ve Yargıtay kararı içeriğinden tüketiciler açısından konulan harç muafiyetinin “dava açmayı kolaylaştırmak” olarak açıklandığı, ancak bu amacın gerçekte tüketicilerin dar gelirli olacakları ve parasal değeri düşük uyuşmazlıkların 4077 Sayılı Kanun kapsamında kaldığı gerekçesiyle bağlantılı olduğu anlaşılmaktadır.
- maddedeki harç muafiyetine ilişkin düzenleme 4077 Sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 1995 yılında düzenlenmiştir.
1995 yılından 2003 tarihinde yürürlüğe giren 4822 sayılı Kanun’a kadar gerçekten de Kanun’un amacına uygun olarak parasal değeri düşük uyuşmazlıklar Kanun kapsamında çözülmüştür.
2003 tarihinde kanun kapsamını oldukça genişleten 4822 sayılı Kanun değişikliği ile ve de zaman içerisinde uygulamaya yön veren Yargıtay içtihatları sonunda Tüketici Kanunu’nun kapsamı genişlemiş, gerçek kişi eşittir tüketici anlayışından hareketle, taraflardan birinin gerçek kişi olduğu neredeyse tüm hukuki uyuşmazlıkların Tüketici Kanunu kapsamında kaldığı kabul edilmiştir.
15.03.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4822 Sayılı Kanunla 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da önemli değişiklikler yapmış ve “konut” satışı da kanun kapsamına alınmıştır.
“Konut” kavramı Yüksek mahkeme kararlarına da konu olmuş, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 07.03.2007 tarih 2007/13 Esas, 2007/100 Karar sayılı ilamı ile yükleniciden daire satın alan kişilerin açtıkları tapu iptali, tescil, ayıp eksik iş vs. davaların Tüketici Mahkemesinde görüleceği karara bağlanmıştır.
Davamızın değeri davacı vekilinin 08.12.2004 tarihli dilekçesinde açıkladığı üzere 2.296.000.000.000 TL. dir.
Davacı vekili 20.06.2007 tarihli celsede tüketiciler harçtan muaf olduklarından yatırdıkları harcın iadesini talep etmiştir. (Bu taleple 23. maddenin ikinci fıkrası mahkememizce uygulanacak madde haline gelmiştir.)
1995 yılında Kanun’un ilk yürürlüğe girdiği sırada parasal değeri düşük davaların görüleceği mahkeme olarak düşünülen ve bu amaçla dar gelirli tüketicilerin harçtan muaf olmalarını öngören düzenleme, 2003 yılı değişikliği ile Tüketici Mahkemelerinin görev kapsamı genişletildiğinden düzenleme tarihindeki amacından uzaklaşılmıştır.
Nitekim mevcut yargı kararlarıyla kat karşılığı inşaat sözleşmesinde müteahhit hissesine düşen dairenin 3. kişiye satılması halinde bu kişiler arasında açılacak davalar Tüketici Mahkemelerinde, aynı binada arsa sahibi hissesine düşen dairelerle ilgili uyuşmazlıklar genel mahkemelerde harç ödenmek suretiyle görülmektedir. Bu durumda aynı binada müteahhitten daire satın alan harç ödeme yükümlülüğü olmamakta, arsa sahibinden daire satın alan, Harçlar Kanununda gösterilen harçları ödemek zorunda kalmaktadır. Bu fiili durumun Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olduğu düşünülmektedir.
Genel olarak da; mahkemelerde görülen davalarda davacının sıfatına -somut olayda tüketici- göre harç muafiyeti tanınmasının kanunlar önünde eşitlik ilkesine aykırı olduğu düşünülmektedir.
Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefı inanç, din, mezhep ve benzeri nedenlerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar. (Anayasa md. 10)
Demokrasinin üç vazgeçilmez ilkesinden biri olan eşitlik ilkesi, insanın insan olması dolayısıyla doğuştan var olan değerini ve onurunu korumaktadır. Bu hak dolayısıyla herhangi bir niteliğe ve ölçüye dayanılarak insanlar arasında ayrım yapılamaz, insanlar arasında kanunların uygulanması açısından hiçbir ayırım gözetilemez.
4077 Sayılı Kanun’un 1995 yılında konulması aşamasında, Sanayi ve Teknoloji ve Ticaret Komisyonu üyelerinden ve yine Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerinden milletvekilleri, harç muafiyeti düzenlemesinin Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olduğu gerekçesi ile muafiyet şerhi yazmışlardır.
Harçtan muafiyet ilkesi Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen Sosyal Hukuk Devleti anlayışına da aykırıdır.
Hukuk Devleti anlayışı bir kısım Anayasa Mahkemesi Kararlarında şu şekilde yer almıştır:
“Hukuk Devleti, insan haklarına saygı gösteren, bu hakları koruyucu, adil bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmeye kendini zorunlu sayan ve bütün faaliyetlerinde hukuka ve Anayasaya uyan devlet demektir” (Anayasa Mahkemesi kararı 11.10.963, 124/243)
“Hukuk Devleti, hukukun üstünlüğü temeli üzerine oturan, kanun önünde eşitlik bu temelde esaslı bir unsurdur” (AMK. 19.04.1966, 1/21)“Hukuk Devleti, her eylem ve işlemi hukuka uygun, insan haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasaya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp yargı denetimine açık olan, kanunların üstünde kanun koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve Anayasa bulunduğu bilincinden uzaklaştığında geçersiz kalacağını bilen devlettir” (AMK. 27.03.1986, 31/11)
Hak aramada eşitlik ilkesine aykırı kanun düzenlemesinin, Hukuk Devleti ilkesine aykırı olduğu düşünülmektedir.TALEP: Açıklanan nedenlerle; 4822 Sayılı Kanunla değişik 4077 Sayılı Kanunun 23. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Tüketici Mahkemeleri nezdinde, tüketiciler, tüketici örgütleri ve Bakanlıkça açılacak davalar her türlü resim ve harçtan muaftır.” cümlesinin Anayasanın 2., 10. ve 172. maddelerine aykırı olduğu, davalı OYAK Genel Müdürlüğü vekilince ileri sürülmekle beraber mahkememizce de aynı sonuca varıldığından anılan maddenin iptali için Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 150. ve devam eden maddeleri gereğince Anayasa Mahkemesine başvurulmasına karar verilmiştir.”
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
23.2.1995 günlü, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un, 6.3.2003 günlü 4822 sayılı Yasa’nın 30. maddesiyle değiştirilen itiraz konusu kuralı da içeren 23. maddesi şöyledir:
“Bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılır. Tüketici mahkemelerinin yargı çevresi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenir.
Tüketici mahkemeleri nezdinde tüketiciler, tüketici örgütleri ve Bakanlıkça açılacak davalar her türlü resim ve harçtan muaftır. Tüketici örgütlerince açılacak davalarda bilirkişi ücretleri, 29 uncu maddeye göre kaydedilen bütçede öngörülen ödenekten Bakanlıkça karşılanır. Davanın, davalı aleyhine sonuçlanması durumunda, bilirkişi ücreti 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre davalıdan tahsil olunarak 29 uncu maddede düzenlenen esaslara göre bütçeye gelir kaydedilir. Tüketici mahkemelerinde görülecek davalar Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun Yedinci Babı, Dördüncü Faslı hükümlerine göre yürütülür.
Tüketici davaları tüketicinin ikametgahı mahkemesinde de açılabilir.
Bakanlık ve tüketici örgütleri münferit tüketici sorunu olmayan ve genel olarak tüketicileri ilgilendiren hallerde bu Kanunun ihlali nedeniyle kanuna aykırı durumun ortadan kaldırılması amacıyla tüketici mahkemelerinde dava açabilirler.
Gerekli hallerde tüketici mahkemeleri ihlalin tedbiren durdurulmasına karar verebilir. Tüketici Mahkemesince uygun görülen tedbir kararları, masrafı daha sonra haksız çıkan taraftan alınmak ve 29 uncu maddede düzenlenen esaslara göre bütçeye gelir kaydedilmek üzere, ülke düzeyinde yayınlanan gazetelerden birinde Basın İlan Kurumunca ve ayrıca varsa davanın açıldığı yerde yayınlanan mahalli bir gazetede derhal ilân edilir.
Kanuna aykırı durumun ortadan kaldırılmasına yönelik Tüketici Mahkemesi kararları ise masrafı davalıdan alınmak üzere aynı yöntemle derhal ilân edilir.”
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında Anayasa’nın 2., 10. ve 172. maddelerine dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca, Haşim KILIÇ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Sacit ADALI, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, A. Necmi ÖZLER, Serdar ÖZGÜLDÜR, Şevket APALAK, Serruh KALELİ ve Zehra Ayla PERKTAŞ’ın katılımlarıyla 27.12.2007 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Başvuru kararında; itiraz konusu kural ile dar gelirli tüketicilerin, tüketici mahkemelerinde dava açmalarını kolaylaştırmak amacıyla harç muafiyetinin getirildiği, ancak 2003 yılında yapılan değişikliklerle bu mahkemelerin görev kapsamı genişletildiğinden düzenlemenin ilk amacından uzaklaşıldığı ve bu nedenle Anayasa’nın 2., 10. ve 172. maddelerinin ihlâl edildiği ileri sürülmüştür.
İtiraz konusu kuralda, tüketici mahkemeleri nezdinde tüketiciler, tüketici örgütleri ve Bakanlıkça açılacak davaların her türlü resim ve harçtan muaf oldukları belirtilmiştir.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen sosyal hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, kişi hak ve özgürlükleriyle kamu yararı arasında adil bir denge kurabilen, çalışma hayatını geliştirmek ve ekonomik önlemler alarak çalışanlarını koruyan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, iş ve eylemleri bağımsız yargı denetimine bağlı olan devlettir.
Anayasa’nın 10. maddesinde öngörülen “yasa önünde eşitlik ilkesi”, hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topululuklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’nın öngördüğü eşitlik ilkesi zedelenmez.Anayasa’nın 172. maddesinde, “Devlet, tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirler alır, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik eder” kuralı ile tüketicilerin haklarının korunmasına ilişkin özel bir düzenleme yer almaktadır. Maddenin gerekçesinde de, tüketicilerin korunması, “tüketici toplumu” diye adlandırılan belli bir gelişmişlik seviyesindeki ülkelerde çıkmakla birlikte, bu ölçüde gelişmemiş ülkelerde de toplumsal bir problem olduğunun sonradan görüldüğü ve bu konuda getirilecek tedbirlerin tüketicileri koruyacağı, tüketicinin korunması bir serbest piyasa ekonomisi tedbiri olmakla birlikte, herşeyden önce tüketicilerde “tüketici bilincinin” oluşturulması gerektiği ve Devletin tüketicileri koruyucu başka tedbirler de alabileceği belirtilmiştir. Üreticilerin ekonomik yönden güçlü oluşları ve her yönüyle örgütlenmeleri nedeniyle, tüketiciler ile aralarında doğal olarak bulunan dengesizliğin giderilmesi için, Anayasa’da belirtilen kurallara dayanılarak yürürlükteki hukuk kurallarında genel olarak tüketici haklarının korunmasına ve sosyal adaletin gerçekleştirilmesine yönelik düzenlemeler yapıldığı, bunlardan birisinin de tüketicilerin, tüketici mahkemelerinde kolaylıkla dava açmalarına olanak sağlayan harçtan muafiyet olduğu görülmektedir. Mahkemelerin yargı faaliyetlerine karşılık olmak üzere bu hizmetten yararlanacak taraflardan harç alınması hukuk sistemimizde kabul edilmekle birlikte, kimi özel durumlar karşısında veya haklı nedenlere dayanarak harçların indirilmesi veya kimi kişilerin harçtan muaf tutulması yönüne gidilmektedir. Kuralda öngörülen harçtan muafiyet, Anayasa’nın 172. maddesi çerçevesinde tüketicileri korumak amacıyla onların haklarını kolaylıkla arayabilmelerine olanak sağlamaktadır. Yasa’dan yararlanan tüketicilerin kapsamının genişlemesi ise hak arama özgürlüğünün alanına sahip olanların artması anlamına gelir ki, bu da tüketicilerin haklarını korumayı hedefleyen ilgili Anayasa hükmünün amacına uygundur. Bu nedenle yasa koyucunun takdirini, tüketicilerin dava açarken harçtan muaf tutulmaları yönünde kullanması Anayasa’nın 172. maddesine uygun bir düzenlemedir.
Öte yandan, Anayasa’da özel olarak korunan tüketici konumundaki davacılarla diğer davacılar aynı durumda olmadıklarından bunlar arasında eşitlik karşılaştırılması yapılamaz.
Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 2., 10. ve 172. maddelerine aykırı değildir. İtiraz isteminin reddi gerekir.
VI- SONUÇ
23.2.1995 günlü, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un, 6.3.2003 günlü, 4822 sayılı Yasa’nın 30. maddesiyle değiştirilen 23. maddesinin ikinci fıkrasının birinci tümcesinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 14.1.2010 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
BaşkanHaşim KILIÇ |
BaşkanvekiliOsman Alifeyyaz PAKSÜT |
ÜyeSacit ADALI |
ÜyeFulya KANTARCIOĞLU |
ÜyeAhmet AKYALÇIN |
ÜyeMehmet ERTEN |
ÜyeA. Necmi ÖZLER |
ÜyeSerdar ÖZGÜLDÜR |
ÜyeŞevket APALAK |
ÜyeSerruh KALELİ |
ÜyeZehra Ayla PERKTAŞ |