Dr.Ali Hepşen
İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Finans Anabilim Dalı
Öğretim Üyesi alihepsen@yahoo.com
Dünya genelinde 2000’li yılların başından itibaren oluşan likidite bolluğu, her türlü varlık fiyatının olması gereken değerlerinin üzerinde oluşmasına neden oldu. Şirketlerin değeri arttı, hisse senetleri piyasasında fiyatlar çok yükseldi. Bu küresel gelişmeden emlak piyasası da etkilendi. Ve fiyatlar olması gereken değerlerin çok üzerine çıktı. Özellikle 2003 yılından sonra Türkiye’de de dövizin ucuz kalması, faiz oranlarında düşüş yönünde sağlanan istikrar, paranın gayrimenkul piyasasına kaymasını sağladı. Ertelenmiş konut talebinin etkisi ve konut kredisi faiz oranlarındaki düşüşler konut sahiplik oranını arttırdı. Gayrimenkule yönelik bu talep, doğal olarak fiyatların da artmasına neden oldu. Son iki yılda ise işler biraz değişti.
Reidin Emlak Endeks 2008 ve 2009 sonuçları incelendiğinde emlak piyasamızda ABD Kredi Krizi’nin de etkisiyle 2008 yılında fiyatlarda sert düşüşlerin yaşandığı; 2009 yılında ise fiyatlarda denge oluşturmaya çalışıldığı görülüyor. Bu çerçevede Reidin Emlak Endeks görüşümüzü destekleyen en önemli veri kaynağı olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye geneli ile Ankara, İstanbul ve İzmir illerinde satılık konutların değerlerindeki değişimler incelendiğinde, 2008 yılında ortalama %10-15’lik kayıpların görüldüğünü, 2009 yılının ise nispeten daha durgun ve dengeli bir yıl olduğunu söylemek mümkün.
Kaynak: (Çevrimiçi) http://www.garantimortgage.com/EmlakEndeksi.aspx ve http://www.reidin.com
2010 yılına yönelik beklentilerde rakamların dilini Türkçeleştirebilirsek, finans piyasalarındaki şu altın kuralı gayrimenkul piyasası için de söyleyebiliriz: “Hiçbir fiyat alınamayacak kadar yüksek, satılamayacak kadar düşük değildir”. Dolayısıyla yatırım için uzun vadede hala gayrimenkulün, 2010 yılında fiyatlarda hızlı yükselişlerin yaşanmayacağını da düşünürsek, cazip olduğunu söyleyebiliriz.