İflasın Ertelenmesi Şüpheli Alacaklar
Özgür BİYAN
Alomaliye.com Yayın Kurulu Bşk. Yrd
Mali Hukuk Bilim Uzmanı
[email protected]
- GİRİŞ
Bilindiği üzere ticari hayat içerisinde kâr elde etmek ve kazanç sağlamak temel amaçtır. Ancak zarar etmek de ticari hayatın bir o kadar olası gerçeklerindendir ve ticari yaşamları iflas ile sonuçlanan işletmeler azımsanmayacak sayıdadır. Hakkında iflas kararı verilen tacirin tüm mal varlığına yönelik bir masa oluşturulmakta (iflas masası) ve İcra ve İflas Kanunu (İİK) hükümleri çerçevesinde bu mallar cebri icra yoluyla paraya çevrilerek tacirin borçları ödenmektedir.
Borca batık konumda olan tacirler için getirilen düzenlemelerden biri de iflasın ertelenmesi müessesesidir. Borca batık durumda olan, diğer bir deyişle iflasın eşiğine gelmiş bir tacirin, borçlarını geçici bir süre ödememesi durumunda kurtarılma şansının olması ihtimaline dayanan iflasın ertelenmesi, 2003 yılında yapılan değişiklikle Türk hukukuna dâhil edilmiş ve o tarihten bu yana giderek sıkça başvurulan bir uygulama halini almıştır.
İİK’nun 179/b maddesinde iflasın ertelenmesi kararı alınması halinde, 6183 sayılı Kanuna göre yapılan takipler de dâhil olmak üzere takip yapılamayacağı hüküm altına alınmıştır. Buna rağmen söz konusu uygulamanın vergi hukukuna etkisi detaylı incelendiğinde farklı işlemler ve yoruma açık durumlar olduğu ve belki de nevi şahsına münhasır (sui generis) bir özelliğe sahip iflas ertelemesi uygulamasının farklı değerlendirilmesi gerektiği kanısına ulaşılabilmektedir.
Bu çalışmada iflasın ertelenmesi müessesesinin gecikme zammı ve şüpheli alacaklar üzerine etkileri değerlendirilmeye çalışılacaktır. İflasın ertelenmesi uygulamasına da kısaca değinilecektir. Ancak vergi hukuku açısından konu sadece bu başlıklar altındaki problemlerle bitmemektedir. Kanuni temsilcilerin ve şirket ortaklarının takibi de iflasın ertelenmesi uygulamasında tereddütlü hususlar içermektedir[1].
- KISACA İFLASIN ERTELENMESİ
İflasın ertelenmesi, pasifleri aktiflerinden fazla olan, diğer bir deyişle borca batık durumda olan bir işletmenin belli koşullarla geçici olarak iflasına karar verilmesini önlemek, diğer bir deyişle iflas kararı verilmesini gerektiren borca batıklığı ortadan kaldırmak, firma durumunun ıslahı ve varlığını ve faaliyetini sürdürmesini sağlamak amacıyla getirilmiş bir müessesedir[2]. İflasın ertelenmesi bir haktır, görev ya da sorumluluk değildir[3].
İflasın ertelenmesi kurumunun temel amacı, mali durumu bozulmuş ve iflası istenmiş olan bir sermaye şirketinin mali durumunun düzelmesi olasılığı bulunuyorsa gerekli tedbirleri alarak şirkete toparlanma ve yeniden üretim ve istihdam yaratma imkânı vermektir. İyi niyetli şirketlerin alacaklıların baskısından uzak “biraz nefes almaları” durumunda “eskisinden daha iyi” olabilecekleri düşüncesi, iflas ertelemesinin temel felsefesini oluşturmaktadır[4].
İflas ertelemesi uygulamasında kanuni şartların gerçekleşmesi halinde iflasın ertelenmesi için görevli mahkemeye başvurulur. Mahkemelerin re’sen karar verme olanakları bulunmamaktadır. Mahkemeye başvurulabilmesi için şirketin borca batık olması ve bu borca batıklığın bir ara bilanço ile belgelenmesi gerekmektedir. Borca batıklık, şirketin mevcudu ve alacaklarının borçlarını karşılamaya yetmemesi halidir[5]. Diğer bir ifadeyle bir sermaye şirketinin veya kooperatifin borçlarının, şirketin mevcutlarından ve alacaklarından fazla olması borca batık olduğunu gösterir[6].
İflasın ertelenmesi için görevli ve yetkili mahkeme borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yargı çerçevesindeki Asliye Ticaret Mahkemesidir. Şirketin ana sözleşmesinde yazılı olan yer ile organlarının bulunduğu yer farklı ise, organların bulunduğu yer idare merkezi olarak kabul edilmemektedir[7].
Mahkemeye, borca batıklıktan kurtulma ile ilgili olarak ciddi ve inandırıcı bir iyileştirme projesi sunulması gerekmektedir. Mahkeme sunulan iyileştirme projesinin, bilirkişi vasıtasıyla makul, uygulanabilir ve ciddi bir proje olup olmadığı konusunda araştırma yaptırır[8].
Mahkeme iyileştirme projesini ciddi ve uygulanabilir olduğuna karar verdiği takdirde şirketin iflasının ertelenmesine karar verebilecektir[9]. Mahkeme tarafından iflasın ertelenmesi kararı azami 1 yıl için verilmektedir (İİK.m.179/b). Bu süre kayyımın verdiği raporlar dikkate alınarak mahkemece uygun görülecek süreler ile uzatılabilir; ancak uzatma sürelerinin toplamı dört yılı geçemeyecektir. Erteleme kararı ile birlikte 179/a maddesinde belirtilen tedbirlere uyulmaması Yargıtay tarafından bozma nedeni olarak değerlendirilmektedir[10].
İflâsın ertelenmesi kararında kayyımın görev ve yetkileri ayrıntılı olarak gösterilir[11]. Mahkeme erteleme kararını ilan eder ve gerekli bildirimleri yapar[12]. Ancak mahkeme, yönetim organının yetkilerini tümüyle elinden alıp kayyıma verme ya da yönetim organının karar ve işlemlerinin geçerliliğini kayyımın onayına bağlı kılma konusunda takdir hakkına sahiptir[13].
Erteleme kararı ile birlikte, İİK.m.179/b hükümleri çerçevesinde, borçlu aleyhine 6183 sayılı Kanuna göre yapılan takipler de dâhil olmak üzere hiçbir takip yapılamayacak ve evvelce başlamış takipler duracaktır. Ancak bir takip muamelesi ile kesilebilen zamanaşımı ve hak düşüren müddetler işlemeyecektir. Bir diğer ifadeyle genel anlamda bir tatil etkisi yaratacaktır[14].
Takiplerin durması, takibin bulunduğu aşamada kalması anlamındadır. Takiplerin durması, iflasın ertelenmesi kararı ile birlikte kendiliğinden olacaktır. Hacizlerin ve temliklerin kaldırılması ise söz konusu değildir[15]. Ancak alacaklılar maddi hukuktan doğan haklarını kullanabilirler. Protesto çekilmesi, çekin bankaya ibrazı, teminat mektuplarının paraya çevrilmesi, temerrüt ihtarnamesi çekilmesi, vadesi gelip de ödenmeyen bonolar sebebiyle protesto çekilmesi vb. işlemlerin alacaklılar tarafından yapılması muhafaza tedbiri olarak önlenmeyecek veya durdurulmayacaktır[16].
Erteleme süresi sonunda iyileşmenin mümkün olmadığının tespiti üzerine mahkeme, şirketin iflâsına karar verir. Erteleme süresi dolmamakla birlikte, mahkeme kayyımın verdiği raporlardan şirketin malî durumunun iyileştirilmesinin mümkün olmadığı kanaatine varırsa, erteleme kararını kaldırarak şirketin iflâsına karar verebilir. Erteleme süresi sonucunda şirketin mali durumunun düzelmesi halinde erteleme kararı amacına ulaşmış demektir. Bu durumda kayyım tarafından verilen rapor çerçevesinde mahkeme erteleme kararını kaldırır.
III. İFLAS ERTELEMESİNİN GECİKME ZAMMI UYGULAMASINA ETKİSİ
Bilindiği üzere; 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun gecikme zammında tatbik müddeti ve diğer hükümler başlıklı 52. maddesinde ‘‘Gecikme zammının tatbik müddeti amme alacağının tecilinde tecilin yapıldığı, iflas halinde iflasın açıldığı, aciz halinde bu durumun sabit olduğu güne kadar olan müddettir” hükmü yer almaktadır.
Bu hükme göre; amme borçlusunun iflası halinde, iflasın açıldığı tarihe kadar tahakkuk eden amme alacaklarına iflasın açıldığı tarihe kadar gecikme zammı uygulanması gerekmekte, bu tarihten sonrası için gecikme zammı uygulanması mümkün bulunmamaktadır. İflas halinde durum böyle olmakla birlikte iflasın ertelenmesi söz konusu olduğunda durum nasıl ele alınmaktadır?
Seri: A, Sıra No:1 Tahsilât Genel Tebliği’nin “İflas Yoluyla Takip ve Konkordato” başlıklı 4. Bölümünün 3. maddesinde “2004 sayılı Kanunun 4949 sayılı Kanunla değişik 179 ve devamı maddelerinde iflas ertelemesine ilişkin hükümler düzenlenmiştir. Bu düzenlemelere göre, 2004 sayılı Kanunda öngörülen şartlar çerçevesinde, amme borçlusunun iflasının ertelenmesine karar verilmesi halinde, alacaklı tahsil dairelerince erteleme kararı devam ettiği sürece takip yapılamayacaktır”. Bu düzenleme ile idare de takip yapılamayacağını açık bir şekilde ifade etmektedir. Ancak iflas ertelemesi, iflasın açılması hükmünde olmadığından, amme alacaklarına gecikme zammı uygulanmasına devam edilecektir.” hükümleri bulunmaktadır.
Bu durumda uygulamada iflasın açılması halinde gecikme zammı durmakla beraber, iflasın ertelenmesi halinde amme alacaklarına gecikme zammı uygulanmaktadır. İflas halinde duran gecikme zammı iflasın ertelenmesi halinde neden devam etmelidir/etmemelidir? Bu konudaki görüşler çerçevesinde konuyu değerlendirmeye çalışalım.
İİK’nun 165. maddesi uyarınca iflasın açılması, iflasa tabi borçlunun iflas yoluyla takibi hakkında mahkemece karar verilmesini ifade etmektedir. Dolayısıyla bir görüşe göre iflasın ertelenmesi halinde gecikme zammı uygulanıp uygulanmayacağı hususu 6183 sayılı Kanun’un 52. maddesinde ifade edilen “gecikme zammının iflasın açıldığı tarihe kadar işleyeceği” yolundaki hükmün kıyas kuralları çerçevesinde değerlendirilerek iflasın ertelenmesi halinde de uygulanması gerektiği yönündedir. Dolayısıyla iflas ertelemesi yargı kararı ile tespit edildiğinden iflas yoluyla takibin bir aşaması olarak görülmeli, gecikme zammı uygulanmamalıdır[17].
Hukuki görüşler çerçevesinde iflas ertelemesinin bu şekilde değerlendirilmesinin uygun olacağı ve gecikme zammının uygulanmaması gerektiği görüşü hâkim olmakla beraber bir tespiti yapmadan geçemeyeceğiz.
Vergi hukukunda yükümlülüklerin zamanında yerine getirilmemesi nedeniyle amme alacaklısının uğradığı ekonomik zararı karşılamak üzere alınan gecikme zammı temelinde ekonomik unsur yatar. Amme alacaklısının ekonomik anlamda zararı bu aşamada iki nedene dayanmaktadır. Birincisi alacağın geç tahsil edilmesi nedeniyle aradaki süreye tekabül eden faiz maddi olarak kaybedilmektedir. İkincisi ise enflasyon nedeniyle değerini yitiren alacak miktarı reel anlamda azalmaktadır[18].
Gecikme zammı ek bir mali yükümlülüktür. 6183 sayılı Kanun’un ilk maddesinde de ifade edildiği üzere gecikme zammı asıl borca bağlı feri bir borç niteliğindedir[19].
Gecikme zammının uygulanabilmesi için alacağın muaccel, yani kamu idaresi tarafından talep edilebilir hale gelmiş olması gerekmektedir (6183 Sayılı Kanun m.51). İflasın ertelenmesi durumunda tahsilât işlemlerinin durması, erteleme kararı alınan mükellef açısından diğer mükelleflere nazaran avantajlı bir durum yaratmaktadır. Erteleme olmasaydı tahsilât işlemleri durmayacak, amme alacağı zamanında tahsil edilebilecek ve hazineye dâhil olacaktı. Bu durumda gecikme zammının alınmaması diğer mükellefler karşısında eşit olmayan bir duruma neden olabilecektir. Amme alacağı zamanında hazineye girmeyerek kamu giderleri için kullanılamayacak ve enflasyon karşısında da değerini yitirecektir. Dolayısıyla muaccel hale gelmiş ancak tahsilâtı mahkeme kararı nedeniyle durmuş olan vergi borcuna gecikme zammı uygulanmaması gerektiğinin yeniden düşünülmesinde fayda bulunmaktadır.
Diğer yandan iflas ertelemesi müessesesinin, iflas uygulamasından farklı ve kendine has bir uygulama (sui generis) olduğunu düşünüyoruz. Vergi hukuku açısından haksız bir rekabete neden olan iflas ertelemesinde, iflas kararı alan bir mükellefin maruz olduğu işlemler (iflas masası aracılığı ile tahsilâta devam edilmesi) söz konusu değildir. Süreç sırasında iyileştirme projesine uygun olarak ticari faaliyete devam edilmektedir. Süreç sonunda başarıya ulaşılabilir, ödemeler yapılabilir ve ticari hayata devam edilebilir. Ya da başarı sağlanamayarak iflas ya da konkordato sürecine de gidilebilir. Borca batık durumda olunması ve sürecin iflas ile sonuçlanması kuvvetli ihtimal olsa da iflas ile aynı değerlendirilip gecikme zammının uygulanmaması doğru bir değerlendirme olmayabilir.
Mevcut düzenlemelerin yoruma açık olduğu ortadadır. Kanuni düzenleme yapılması zorunluluk arz etmektedir. Örneğin 6183 sayılı Kanun’un 52. maddesinde bu yönde bir ilave yapılabilir.
- İFLAS ERTELEMESİNİN ŞÜPHELİ ALACAKLARA ETKİSİ
VUK’nun 323. maddesine göre; “ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla; dava veya icra safhasında bulunan alacaklar; yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar; şüpheli alacak sayılır.
Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından verilen bir başka özelgede “iflasın ertelenmesinde, şirketi idare veya temsille görevlendirilmiş olanlar ya da alacaklılar tarafından iyileştirme projesinin hazırlanıp mahkemeye ibrazı ve mahkemesinde bu projeyi inandırıcı bulması halinde söz konusudur. Bu kararın verilmesi firmadan alacağı olanların alacaklarını tahsil etme imkânını ortadan kaldırmamaktadır.
Ayrıca İcra ve İflas Kanunu uyarınca iflasın ertelenmesi uygulamasında icra takipleri engellenmektedir. Erteleme kararı dava açsın açmasın tüm alacaklılar bakımından sonuç doğuracağından diğer alacaklıların dava açmalarına ve icra takibi yapmalarına gerek yoktur.
Bu açıklamalar çerçevesinde, iflasın ertelenmesi kararının verilmesi ile iflasa ilişkin şartların varlığının tamamen ortadan kalktığından söz edilemeyecektir. Bu durumda İcra ve iflas Kanunu uyarınca borçlunun takibi engellendiğinden şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkün olacaktır” şeklinde görüş bildirilmiştir[20].
Bir görüşe göre mahkemece verilen iflasın ertelenmesi süresi sonucunda ya firmanın işleri düzelecek ya da firmanın iflasına karar verilecektir. İflas eden bir şirketin alacaklılarının alacaklarını iflas masasına kaydettirmeleri karşılık ayırmak için yeterli bir koşul olarak kabul edilmişken, iflasın ertelenmesi kararlarında böyle bir masanın olmayışı söz konusu alacakların şüpheli alacak niteliğini ortadan kaldırmamaktadır[21].
Başka bir görüşe göre yasal düzenlemelerdeki hükümler karşısında, alacaklının, iflasın ertelenmesi talebinde bulunan şirketten olan alacakları için borcun şüpheli hale geldiği açıktır. Her ne kadar iflasının ertelenmesi yönünde borçlu şirket tarafından açılan davada alacaklılar doğrudan taraf olmasa da dava sonucunda verilecek karar alacaklıların alacağını icra yolu ile almasına geçici bir süre ile de olsa engel olmaktadır, bu yönüyle VUK’nun 323. maddesi kapsamında alacağın dava safhasında olduğunun kabulü gerekmektedir. Borçlu hakkında verilecek iflas ertelemesi kararının borçlu tarafından açılacak dava neticesinde mahkemece şirketin borca batık olması ve iflas şartları taşımasının tespiti üzerine verilecek olması, alacağın tahsilinin yasal yollarla dahi alınmasının askıya alınması, alacağın şüpheli hale geldiğini açıklıkla ortaya koymaktadır.[22].
Bir diğer görüşe göre VUK’nun 323. maddesi hükümleri karşısında hakkında iflas ertelemesi kararı verilmiş bir borçludan olan alacak için, bu alacağın icra konusu yapılabilir hale geldiği tarihte (örneğin vadesinde), anılan karşılığın ayrılabilmesi mümkündür. İflas ertelemesi müessesesi, alacakların dava veya icra safhasına intikaline hukuki olanaksızlık oluşturmaktadır. Bir kanunun aradığı, ancak bir başka kanunun yerine getirilmesini olanaksız kıldığı, hatta yasakladığı bir koşulun, bu durumda aranması, hukuken mümkün değildir[23]. Kaldı ki bu durumda alacağın durumu da belirsizliğini korumaktadır. Bu nedenle, hakkında iflas ertelemesi kararı verilen şirketten alacaklı olanların, iflasın ertelenmesi kararı verilmesine giden süreçte şirketin içinde bulunduğu olumsuz koşulların da dikkate alınması ile birlikte, bu alacakları için şüpheli alacak karşılığı ayırmaları mümkündür[24].
Başka bir görüşe göre bu aşamada bir şekilde icra takibi için başvurulması ya da müdahil sıfatıyla bile olsa iflasın ertelemesi sürecine dava açmak suretiyle dâhil olunması, şayet teminat da yoksa karşılık ayırabilmek için yeterli olmalıdır[25].
Bir diğer görüşe göre VUK’nun 323. maddesinde yer alan “… Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar …” ifadesi sadece alacaklı tarafından ve ilgili alacak için açılmış bulunan davalar açısından dikkate alınmamalıdır. Söz konusu hükümde davanın alacaklı tarafından ya da sadece ilgili alacak için açılmış olması gerektiği düzenlenmemiştir. İhtilafa konu alacak herhangi bir davaya konu olmuşsa ve bu dava sonucunda verilen karar söz konusu alacağın alacaklı tarafından tahsilini ve takibini belli bir süre için durdurmuş ise, alacak şüpheli hale gelmiş kabul edilmelidir ve karşılık ayrılabilmelidir. Ayrıca dava veya icra safhasında bulunan alacakların en azından tahsil ihtimali olsa da, iflas ertelemesine konu olmuş alacakların tahsil edilmesi söz konusu olmadığı gibi, takip ve talep imkânı da bulunmamaktadır. Kanun koyucunun takip ve talep imkânı belli bir süre için dahi olsa tamamen durdurulmuş alacaklar için karşılık ayrılmasına imkân tanımayacağı şeklinde düşünülmemelidir[26].
Gerek idarenin özelgesinden gerekse görüşlerde ileri sürülen nedenlerden dolayı iflas erteleme kararı alınan bir firmadan alacaklı konumda olan bir mükellefin, söz konusu alacağı için şüpheli alacak karşılığı ayırmasına olanak verilmelidir. Alacağın kesin tahsil edileceği belirli olmadığı gibi, yargı kararı neticesinde icrai işlemler de yapılamamaktadır. Dolayısıyla bu aşamada söz konusu alacağın şüpheli hale geldiği kabul edilmeli ve karşılık ayrılabilmelidir.
- SONUÇ
Borca batık konumda olan bir işletmenin yeniden hayata dönmesi için düzenlenen iflas erteleme müessesesi kendine has yapısı olan bir uygulamadır. İİK’na göre bu aşamada 6183 sayılı takipler de dâhil olmak üzere, hakkında iflas erteleme kararı verilen işletme için takipler yapılamamakta, halen işlemde olan takipler de durmaktadır.
Uygulamada iflas ertelemesi durumunda kamu alacaklarına gecikme zammı uygulaması devam etmekle beraber bu husus tartışmalı tarafını korumaktadır. Diğer yandan iflas ertelemesi durumunda şüpheli alacak ayrılması mümkündür. İdarenin görüşü de bu doğrultudadır.
[1] Bu konuda ayrıntılı bir çalışma için bkz. Özgür Biyan, “İflasın Ertelenmesi ve Vergi Hukukuna Etkisi”, Vergi Sorunları, Sayı:248, Mayıs 2009, ss.173-190.
[2] Özgür Özkan, “İflasın Ertelenmesi Kararının Alacaklılar ve Kamu İdaresi Açısından Etkileri”, Sayıştay Dergisi, Sayı:69, (Nisan-Haziran 2008), s.107. İflasın Ertelenmesi konusunda ayrıntılı bir değerlendirme için bkz. Selçuk Öztek, “İflasın Ertelenmesi”, Bankacılar Dergisi, Sayı:59, 2006, s.39 vd. Ayrıca bkz. Ramazan Arslan, “İflasın Ertelenmesi Uygulamaları”, Bankacılar Dergisi, Sayı:67, 2008, s.116 vd.
[3] Nilgün Serim, “Hakkında İflasın Ertelenmesi Kararı Verilen Bir Limited Şirkette Kanuni Temsilcilerin ve Ortakların Amme Alacağına İlişkin Sorumluluğu”, Vergi Sorunları, Sayı:239, Ağustos 2008, s.140.
[4] Levent Gençyürek, “İflasın Ertelenmesinde İyileştirme Projesi”, E-Yaklaşım, Sayı:190, Ekim 2008.
[5] Oğuz Atalay, “İflasın Ertelenmesi”, Bankacılar Dergisi, Sayı:47, 2003, s.94; Gençyürek, a.g.m. Örnek bir uygulama için bkz. Şaban Uzay, “Muhasebeci Bakış Açısı ile İflas Erteleme Süreci”, Muhasebe ve Vergi Uygulamaları Dergisi, ASMMMO, Cilt:1, Sayı:1, Mayıs 2008, http://iibf.erciyes.edu.tr/akademik/suzay/SUZAY_IES.pdf, (erişim tarihi:03.01.2009), s.8-10.
[6] Serim, s.140; “Borca batıklık anonim şirketin aktiflerinin borçlarını ödemeye yetmemesidir. Sermayenin 2/3’ünün karşılıksız kalması şirketin borca batık durumda olduğunu göstermez. Davacı anonim şirketin aktiflerinin borçlarını karşılayacak miktarda olduğu bilirkişi incelemesi sonucu saptandığından şirketin borca batık durumda olduğu kabul edilemez. Mahkemece bu yön gözetilerek iflasın ertelenmesi talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle kabulünde isabet görülmemiştir…”, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 11/5/2006 tarih ve 2006/2085 E., 2006/5161 K.sayılı kararı, Öztek, s.53.
[7] Kumkale, Rüknettin; “İflasın Ertelenmesi”, 07.08.2007,
https://alomaliye.com/2007/ruknettin_kumkale_iflasin_ertelenmesi.htm, (Erişim:02.01.2009).
[8] Kumkale, a.g.m. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 13.10.2005 tarih ve E.2005/6649, K.2005/10006 sayılı kararı, Serim, s.142.
[9] Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin, 03.06.2004 tarih ve E.2004/1665, K.2004/6623 sayılı Kararı. Gevriye Atlı Akın, “Yargıtay Kararları Işığında İflasın Ertelenmesi”, Yaklaşım, Sayı:167, Kasım 2006, s.281.
[10] Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin, 14.07.2005 tarih ve E.2005/6151, K.2005/7982 sayılı kararı, Okan Yılmaz, “İflasın Ertelenmesi Taleplerinde Muhafaza Tedbirleri”, Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.II, S.1-2, 2007, s.314, (dipnot 6).
[11] Kemalettin Yüksel, “İflasın Ertelenmesi Kararının Sonuçları”, Bankacılar Dergisi, Sayı:59, 2006, s.112.
[12] İlan Türkiye çapında yayın ve dağıtım yapan ve tirajı 50.000 olan bir gazetede yapılır. Ayrıca erteleme kararı, Tapu Sicil Müdürlüklerine, Ticaret Sicil Memurluklarına, Gümrük İdaresine, Posta İdaresine, Türkiye Bankalar Birliğine, Yerel Ticaret Odasına, Yerel Sanayi Odasına, Menkul Kıymetler Borsası ve Sermaye Piyasası Kuruluna, Noterlere, Bankalara, Vergi İdaresine, Gemi Sicil Memurluklarına bildirilir, Yılmaz, s.320.
[13] Akın, s.282.
[14] Kemalettin Yüksel, “İflasın Ertelenmesi Kararının Sonuçları”, Bankacılar Dergisi, Sayı:59, 2006, s.111; Atalay, s.96.
[15] Yüksel, s.111; Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin, 07.04.2005 tarih ve E.2005/2033, K.2005/3760 sayılı kararı, Yılmaz, s.327.
[16] Serim, s.144.
[17] A.Bumin Doğrusöz, “İflas Ertelemesinin Sorunları”, Referans Gazetesi, 09.02.2009. Aynı zamanda bkz. Hakan Üzeltürk, “İflas Ertelemesi”, Dünya, 03.03.2009.
[18] Ahmet Kumrulu, “Vergi Davalarında Uygulanan Gecikme Faizi Hakkında Düşünceler”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Yıl:1988, Cilt:40, Sayı:1-4, s.240.
[19] Mualla Öncel, Ahmet Kumrulu, Nami Çağan, Vergi Hukuku, 12. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara, 2005, s.129.
[21] Özgür Özkan, “Mahkemece İflasın Ertelenmesi Kararının Verilmesinin Şüpheli Alacak Karşılığı Ayrılmasına Etkisi”, Mali Çözüm, Sayı:87, (Mayıs-Haziran 2008), s.130.
[22] F. Eda Baysal ve Memduh Aslan, “Anonim ve Limited Şirketlerde İflasın Ertelenmesi ve İflasın Ertelenmesi Kararının Şüpheli Alacak Karşılığı Ayrılmasına Etkisi”, http://www.turktax.com/yazilar/iflsertlm.pdf, (Erişim Tarihi: 20.01.2009).
[23] A.Bumin Doğrusöz, “İflas Ertelemesinin Sorunları”, Referans Gazetesi, 09.02.2009.
[24] Hakan Üzeltürk, “İflas Ertelemesi”, Dünya, 03.03.2009.
[25] Zeki Gündüz, “Malın Değerinin Düşmesi ile Oluşan Zararlar Nasıl Gider Yazılabilir?”, Dünya Gazetesi, 31.12.2008.
[26] Onur Elele, “Borçlu Kişi Hakkında İflas Erteleme Kararı Alınması Halinde Alacaklı Tarafından Şüpheli Alacak”, Vergi Dünyası, Sayı:330, Şubat 2009.