Levent GENÇYÜREK
Yeminli Mali Müşavir
9 Eylül Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Görevlisi
Bütçe Açığı Maliye Bakanlığı’ndan yayınlanan açıklamaya göre, ilk 10 ayda bütçe açığı 12 milyar 275 milyon YTL, faiz dışı fazla 32 milyar 411 milyon YTL oldu.
Merkezi yönetim bütçesi ekim ayında ise 102 milyon YTL açık verdi. Maliye Bakanlığı verilerine göre, aynı dönemde bütçe giderleri 14 milyar 254 milyon YTL, bütçe gelirleri 14 milyar 152 milyon YTL olarak gerçekleşti. Ekim ayında bütçe açığı 102 Milyon 415 Bin YTL faiz dışı fazla ise 1.8 milyar YTL oldu.
“Bütçe Uygulama” sonuçlarına bakıldığında dikkati çeken konuları şu şekilde özetleyebiliriz:
-2006 yılının Ekim ayı bütçe açığının 2 Milyar 402 Milyon YTL olduğu göz önüne alındığında 2007 Ekim ayında gerçekleşen 102 Milyon 415 Bin YTL lik bütçe açığı, bütçe uygulamasında disiplinin önem kazandığını gösteriyor. Ancak, bu olumlu gelişmede en büyük payın faiz harcamalarında yaşanan %40 a yakın düşmenin olduğunu belirtmek gerekir. Diğer taraftan, faiz dışı harcamalarda görülen %5 lik artış da büyüme ve enflasyon rakamları dikkate alındığında kamunun mal ve hizmet alımları başta olmak üzere harcamalarda bir disipline yöneldiğini ve tasarrufu esas alan bir yaklaşımın söz konusu olduğunu gösteriyor.
– Vergi gelirlerinde geçen yılın aynı dönemine göre 2007 yılının Ekim ayında ortaya çıkan %16 lık artışı, ekonomide yaşanan durgunluk göz önüne alındığında yeterli olmasa da olumlu bir gelişme olarak kabul etmek gerekir.
– 2007 yılının ilk on ayında gerçekleşen vergi gelirleri 123 Milyar 833 Milyon YTL’dir. Yıl sonu hedefinin 158 Milyar 153 Milyon YTL olduğu dikkate alındığında yılın kalan iki ayı içersinde 34 Milyar 320 Milyon YTL ‘lik bir vergi gelirinin sağlanmasının zor olduğu ifade ediliyor. Buna göre harcamalarda önemli bir tasarruf veya gelirleri artırıcı yeni önlemler alınmadan 16 Milyar 829 Milyon YTL olan yıl sonu bütçe açığının hedeflenin tutturulmasında sıkıntı ile karşılaşılması ihtimali yüksek olarak görünüyor.
– 2007 yılının ilk 10 ayında tahsil edilen Özel Tüketim Vergisi’nin izlediği seyir, bize uygulanan ekonomik politikaların ip uçlarını veriyor. 10 ayda toplam 31 Milyar 711 Bin YTL lik ÖTV tahsilatı söz konusu. Yıl sonu hedefi olan 41 Milyar YTL’nin tutturulabilmesi için kalan iki ay içersinde yaklaşık 9 Milyar YTL özel tüketim vergisi tahsilatı gerekiyor. Ortalama aylık 3 Milyar YTL ÖTV tahsilatının olduğu bir mali yapı içersinde, yılın sonuna yaklaşırken aylık 4.5 Milyar YTL özel tüketim vergisinin ekonomide durgunluk belirtilerinin ortaya çıktığı bir ortamda ve mevcut koşullar içersinde gerçekleşmesini mümkün görmüyoruz. Bu ancak ÖTV oranlarında yapılacak yeni artışlar ve ÖTV kaçağının(başta akaryakıt ve alkollü içkiler sektörü) azaltılması için yürütülecek ciddi bir mücadele ile mümkün olabilir.
Ekim-2006 | Ekim-2007 | |
Petrol ve Doğalgaz Ürünleri (I) | 1.733.287 | 1.865.317 |
Motorlu Taşıt Araçları (II) | 264.851 | 386.084 |
Alkollü İçkiler (III-a) | 128.700 | 86.108 |
Tütün Mamülleri (III-b) | 713.140 | 515.365 |
Kolalı Gazozlar (III-c) | 25.091 | 18.872 |
Dayanıklı Tüketim ve Diğer Mallar (IV) | 94.188 | 89.103 |
– Yukarıda ki tablodan da anlaşılacağı üzere, Motorlu Taşıt Araçları hariç diğer tüm mal ve hizmetlerden alınan ÖTV geçen yılın aynı dönemine göre 2007 yılında azalma göstermiş. 2006 yılının Ekim ayında Alkollü içkilerden alınan ÖTV rakamı 128 Milyon 700 Bin YTL iken 2007 yılının aynı döneminde bu tutarın yaklaşık %33 lük bir azalma ile 86 Milyon 108 Bin YTL olarak gerçekleşmesinin sebepleri araştırılmalıdır.
Büyüme ve enflasyon rakamları yanın da nüfus artışı da dikkate alındığında ÖTV tahsilatında ki azalmayı, toplumda alkollü içki tüketiminde yaşanan önemli bir alışkanlık değişikliğinin olmadığı varsayımı ile tek sebebini “kayıt dışı üretim ve satış” ile açıklamak mümkün. Bandrol uygulamasını içkide kayıt dışılığın önlenmesi anlamında olumlu bir adım olarak görüyor ancak bu uygulamanın genişletilerek kontrol görevinin sadece Gelir İdaresi ile sınırlı tutulmamasını, başta Ticaret ve Sanayi Odaları olmak üzere içki üreticilerine ait birlik ve örgütlerinde, kayıt dışının önlenmesinde aktif rol alması gerektiğini düşünüyoruz.
Sosyal Güvenlik Primlerinin Yüksekliği
İşçilik maliyetleri içersindeki vergi ve sosyal güvenlik primlerinin ağırlığı ve bunun kayıt dışı istihdama yol açtığı bilinen bir gerçek.
Özellikle büyük ölçekli işletmeler, iş gücü maliyetlerini düşürmek amacıyla üretim aşamalarının belirli safhalarında, fason üretim yapmakta ya da taşeron firmaları devreye sokmakta. Fason iş yapan işyerleri ise vergi ve sosyal güvenlik mevzuatından, büyük firmalara nazaran daha rahat kaçabilmektedirler. Fason üretim yaptırma ya da taşeron firma ile çalışma büyük firmalara yarar sağlamakla birlikte, işçilere verilen ücretin düşmesine ve sosyal güvencenin azalmasına neden olarak kayıt dışı ekonominin boyutunu genişletmektedir.
Yeterli sermaye birikiminin olmaması ve kredi olarak kullanılacak fonların pahalı olması, küçük ölçekli üreticilerin üretim sürecinde daha önemli bir rol oynamakta, yüksek oranlı sigorta primleri ve sosyal amaçlı fon ödemeleriyle artan işgücü maliyetleri, işverenlerin ek işçi istihdamını engellemekte, yeni yatırımlara ayrılabilecek kaynakları sınırlamakta ve kaçak işçi istihdamını artırarak kayıt dışı sektörü büyütmektedir.
Ülkemizde işverenin istihdama yönelik yasal yükümlülükleri, toplam işgücü maliyeti içinde önemli bir paya sahiptir. Bununla beraber işçilerin, işe başlarken net ücret üzerinden anlaşma yapmaları, yükümlülükler açısından işçi payının işverenler tarafından karşılanmasına neden olmakta ve işgücü maliyetlerini artırıcı bir etki yaratmaktadır.
Geçen yıl 17.6 Milyar YTL olan ve bu sene 26.4 Milyar YTL ye ulaşması beklenen Sosyal Güvenlik açıklarının işveren üzerindeki mevcut yüksek prim yükleri ile kapatılması mümkün değildir. Çözüm birbirini etkileyen iki esas konuda alınacak tedbirlerle mümkün olabilecektir:Yaklaşık 5 milyon kayıtlı işçiyi ilgilendiren sosyal güvenlik primi ve işsizlik sigortası priminde indirim ve kayıt dışı istihdamın önlenmesi.
Sosyal Güvenlik primlerinde yapılacak bir indirimin, kısa vadede sosyal güvenlik açığını artırıcı etkisine rağmen uzun vadede Kayılı çalışan sayısında ortaya çıkacak artışa bağlı olarak olumlu etkisi görülecektir.
Diğer taraftan, yüksek işçilik maliyetleri altında rekabet edemeyen sektörlerin önünün açılması ile yatırım ortamının iyileşmesi ve üretimde ortaya çıkan artışa bağlı ekonomik canlılık sonuçta kayıtlı işçi sayısını artıracaktır.
Sonuç olarak,“Sosyal Güvenlik Reformu”nun Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçeleri ışığında bir an önce yürürlüğe girmesi ve işçilik üzerindeki yüksek primlerin makul ölçülere indirilmesi yanında kayıt dışı istihdama karşı yürütülecek ciddi mücadele ülkemizin yıllardır en büyük sorunlarından birisi olan “sosyal güvenlik açığı”nın ortadan kalkması için atılmış çok önemli adımlar olacaktır
Mükelleflerin Banka Hesaplarına Konan Haciz
Vergi borcu olan mükelleflerin banka hesaplarına konulan bloke ve bunun yarattığı sonuçlar kamu oyunda önemli bir tartışma konusu.
Maliye Bakanlığı’nın bu uygulamasında iki husus önem kazanıyor:
1- Ödeme emri tebliğ edilmeden vergi mükellefinin banka hesabına haciz konması:
Maliyenin ödeme emri tebliğ edilmeden yüzbinin üzerinde vergi mükellefinin banka hesabına haciz koyması hukuki açıdan sıkıntılı bir süreçtir.
Amme Alacakları ile ilgili 6183 sayılı Kanuna göre alacaklı vergi dairesinin herhangi bir alacağı için cebren tahsil yoluna gidebilmesi için öncelikle vadesinde borcunu ödemeyenlere bir ödeme emri göndermesi gerekmektedir. Bir başka ifade ile vergi borcunu vadesinde ödemeyenlere borçlarını 7 gün içinde ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları konusu bir ödeme emri tebliğ edilmelidir.
Borçluya ödeme emri gönderilmesinin asıl amacı, borçlu konumunda olanın yapılacak idari bir yanlışlık sonucunda mali açıdan zora düşmesini önlemek için ona mevcut borcunu son defa hatırlatmaktır. Bu nedenle kendisine ödeme emri gönderilen mükellefler;
– Böyle bir borcunun bulunmadığını, Borcunun kısmen yani belli bir miktarının ödendiğini ve ya Borcunun zamanaşımına uğradığını ileri sürerek ödeme emrine karşı vergi mahkemesinde dava açma hakkına sahiptir.
Ödeme emri gönderilmeden haciz yapılması nedeniyle aşağıda özetlendiği şekilde bir çok haksız haciz uygulamasına da şahit olunmuştur.
– Mahsup dilekçesi olduğu halde, iki vergi dairesi arasında tamamlanmayan işlem nedeniyle haciz uygulanan mükellefler bulunmaktadır.
– Bazı haciz yazılarında mükellefin borç miktarının belirtilmemesi nedeniyle borcun çok daha fazlasını içeren mevduatlar haczedilmiştir.
– Zamanaşımına uğramış 8-10 yıl öncesine ait borçlar için hacizler yapılmıştır.
İdarenin haciz işlemine karşı başvurulacak tek yol vergi mahkemesinde itirazda bulunmaktır. İdare tarafından uygulanan hacizlere karşı dava açma süresi, ihtiyati hacizde 7 gün, kesin hacizde ise 30 gündür. Hacze karşı açılacak davalarda yürütmeyi durdurma kararı istenilmesi önemli bir husustur. Çünkü mahkemece yürütmeyi durdurma kararı verilmesi halinde idare, haczi kaldırmak, parayı iade etmek durumundadır.
İdare tarafından yapılan bu toplu haciz uygulaması, mükellef ile idare arasında oluşmakta olan iyi niyetli diyaloğu olumsuz etkilemiştir. Bazı olaylar nedeniyle bankalar ile mevduat sahipleri arasında gerginlikler yaşanmış, sonuçta benzeri durumlarla karşılaşmamak için bir çok mükellefte parasını bankacılık sistemi dışında tutma eğilimi oluşmuştur.
2-Haczin ileriye yönelik uygulanması
Kesinleşmiş vergi borcunun vergi dairesince çeşitli imkânlar kullanılarak tahsili yasal bir hak olmakla birlikte bu hakkın hukuki bir zeminde ve borçlunun da haklarını koruyacak şekilde kullanılması zorunludur. Ancak, borçlu olan bir şahsın bankalarda bir alacak ve hakkı bulunmamasına rağmen ileride borçlu adına doğacak alacaklar için bankalara haciz veya ihtiyati haciz bildirisi tebliğ edilmesi, haczin “borçlunun mal varlığını hedef tutması” esasına aykırı düşmektedir.
Amme alacağından borçlu olan bir şahsın, bankalarda alacak ve hakkının bulunmamasına rağmen ileride tahakkuk edecek alacağından istifade etmek üzere geleceğe yönelik olarak bankalara haciz veya ihtiyati haciz tebliği yasal açıdan mümkün değildir.
Bankanın bu hacizleri sürekli izlemesi veya banka tarafından yapılan tüm işlemlerde bir süreye de bağlı kalınmaksızın borçlu adına mal, hak ve alacak doğup doğmadığının takip edilmesi, doğması halinde haciz veya ihtiyati haciz uygulanmasını gerektirir ki bankalara böyle bir külfet yüklemeye imkan bulunmamaktadır.
Bu nedenle, bankalara yapılacak haciz ve ihtiyati haciz tebliğlerinin sadece tebliğ tarihi itibarıyla amme borçlularının mevcut olan varlıklarını konu alması ve bu kişilerin ileride doğabilecek alacakları için haciz ve ihtiyati haciz tebliğinde bulunulmaması gerekmektedir.
Ancak, Bankacılık sisteminde, POS cihazı kullanan müşteri ile banka arasında yapılan sözleşmelere dayanan bankalar nezdindeki hesaplar banka ile müşterisi arasında devamlılık arz etmektedir. Dolayısıyla bu hesaplar her zaman için banka nezdinde alacak doğmasına (muhtemel alacak) müsait hesaplar olarak değerlendirildiğinden bu hesaplara ileriye matuf olmak üzere haciz konulması mümkün bulunmaktadır.
Basit Usul Kalkıyor
Maliye Bakanlığı , yeni Gelir Vergisi Kanun Taslağıyla, halen yaklaşık 900 bin esnafı ilgilendiren basit usulde vergilemeyi kaldırmayı planlıyor.
Gelir İdaresi Başkanlığı’nın verilerine göre, basit usulde vergilendirilen yaklaşık 900 bin esnaf ve sanatkar, 2004 yılında ayda ortalama 7.5 YTL, 2005 yılında da 13 YTL gelir vergisi ödedi. Bu rakam, 2006 yılında ayda 18 YTL’ye yükseldi. Bu dönemde asgari ücretlilerin aylık vergisi ise 68.5 YTL oldu.
Önemli ölçüde vergi kaybına yol açan, mükellefler açından adaletsiz bir sonuç doğuran ve belge düzeninin sağlıklı bir şekilde kurulmasının önünde önemli bir engel oluşturan Basit Usulde Vergilemen kaldırılması gerektiğini uzun bir süredir dile getiriyorduk. Bize göre, sadece kendi ürettiği veya yetiştirdiği ürünleri büyük bir ticari organizasyon içersinde olmadan pazarlayanlara yönelik kolay bir vergileme yöntemi oluşturulmalı, bunlar dışında kalan tüm mükelleflerin defter tutma ve belge düzenleme yükümlülüklerini yerine getirecek şekilde gerçek usulde vergi mükellefi olması sağlanmalıdır.
Yürürlüğe girmesi beklenen yeni sisteme göre, belirlenecek limitlerin üzerinde getirisi olan basit usul mükellefleri, gerçek usule geçirilecek. Yıllık geliri, asgari ücretin 2-2,5 katını aşmayanlar için ”Vergiden Muaf Esnaf Belgesi” düzenlenecek. Bu gruba girenlerden yılda en fazla iki taksitte standart bir vergi alınacak.
Bunların dışında kalanlar ise işletme defteri tutacak ve oluşan gelir rakamı üzerinden vergi ödeyecek. Gelir Vergisinin yeniden yazımı çalışmaları sırasında dolmuşçu ve taksicilerin durumu da belli olacak. Maliye bürokratları, bu kesim için de özel bir vergileme rejimi üzerinde duruyor. Bu grup için de, vergi dairesi, belediye, ticaret odası ve ilgili meslek odası temsilcilerinden oluşan bir komisyonun her hat ve durak için tek tek ortalama kazanç belirlemesi, şoför esnafının beyan ettiği gelirin de bu rakamın altında kalmaması üzerinde duruluyor.
Gelir Vergisi Kanununun yeniden düzenlenmesi aşamasında mükellef haklarını gözeten, güven veren, basit, anlaşılır, ödenebilir, yaygın tabanlı, adil, ekonomiye uyumlu, rekabetçi ve büyümeyi destekleyen bir gelir vergisi yapısının doğması herkesimin ortak isteği.
İnternetten “Vergi Borcu Yoktur” Yazısı Alınabiliyor
Gelir İdaresi Başkanlığı mükelleflere daha etkin ve kaliteli bir hizmet sunulması, vergi dairelerinin iş yükünün ve kırtasiyeciliğin azaltılması amacıyla şifre almış olan internet vergi dairesi kullanıcılarına elektronik ortamda internet sitesinde “İnternet Vergi Dairesi/Kurumlar-Gelir Vergi Dairesi” başlığı altında “BORCU YOKTUR” ve “MÜKELLEFİYET YAZISI” alma imkânı sağladı.
Borcu yoktur veya mükellefiyet yazıları ilgili makamlara ibraz edilecek ve ilgili makamlar tarafından bu yazılara göre işlem yapılacaktır. İlgili makamlarca işlem yapılmadan önce internet adresinde (www.gib.gov.tr) yer alan “İnternet Vergi Dairesi/Dilekçe Sorgulama Sayfası”ndan gerekli bilgiler girilmek suretiyle sorgulanarak yazının doğruluğu kontrol edilebilecektir.