Site icon Alomaliye.com Güncel Mevzuat, Muhasebe, Ekonomi, Vergi, SGK Haberleri

Vergide Kısa Kısa 5

Levent GENÇYÜREK

Yeminli Mali Müşavir

9 Eylül Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Görevlisi

 

Araç Satışlarında Kolaylık

Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu’na göre, motorlu taşıtların satış veya devri ancak motorlu taşıt vergisi borcunun olmadığına ilişkin yazının ilgili kuruma ibrazı ile mümkün olmaktadır. Bu güne kadar geçerli olan sisteme göre , “İlişik kesme belgesi” olarak adlandırılan resmi yazının aracın kayıtlı bulunduğu vergi dairesinden alınması zorunluydu. Bu durum vatandaşlar açısından zaman ve emek kaybı anlamına gelmekteydi.

Maliye Bakanlığı, www.gib.gov.tr adresindeki web sayfasında yayımladığı duyuru ile, bundan böyle, araçlarla ilgili ilişik kesme belgesi ve fenni muayene izin belgesinin Motorlu Taşıtlar Vergisi tahsiline yetkili otomasyona geçirilmiş herhangi bir vergi dairesinden de alınabileceğini açıkladı. Yapılan bu düzenleme ile araç alım satımlarında yaşanan bir sıkıntıda ortadan kaldırılmış oldu.

Bin YTL’nin Altında Borcu Olanlar da İhaleye Girebilecek

4 Nisan 2007 Tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan 5615 sayılı Yasa ile Kamu İhale Kurumu’na (KİK), ihaleye katılım aşamasında hangi vergi borçları olanların ihale dışı bırakılacağını belirleme yetkisi verildi.

Mevcut sistemde, açılan ihaleye girenler vergi borcu olmadığına dair taahhütname veriyorlar. İhale kimin üzerinde kaldıysa kişiyle ilgili inceleme yapılıyor ve eğer vergi borcu çıkarsa verdiği teklif geçersiz sayılıyor, teminatı da yanıyordu.

Gelir İdaresi Başkanlığı’nın KİK’e verdiği görüşe göre artık Bin YTL’nin altında vergi borcu olan kişiler de kamu ihalelerine girebilecek. İhaleye giren kişi ve kuruluşlardan “Bin YTL’nin üstünde vergi borcu olmadığına ” ilişkin bir taahhütname alınacak.

Gelir, kurumlar, banka ve sigorta muameleleri, özel işlem vergisi, özel tüketim vergisi, damga vergisi, katma değer vergisi gibi ana vergi borçlarından bin YTL’nin altındakiler artık istisna kapsamına girecek. Veraset, intikal, harç, emlak vergisi gibi vergiler için ise ayrıca bir değerlendirme yapılmasına gerek kalmayacak. Çünkü bu vergi borçları kişilerin ihalelerden elenmesi için bir neden olmayacak

Ortaklık Payının Satışında Vergi

Limited şirket ortakları tarafından merak edilen konuların başında ortaklık payının tamamı veya bir kısmının elden çıkarılması durumunda verginin söz konusu olup olmayacağıdır.

Ticari hayatta gerçek kişilerin sahip oldukları limited şirket hisselerini devretmeleri yaygın bir uygulama. Sahip olunan ortaklık payı kurucu ortak sıfatıyla, sermaye artırımına iştirak ederek, veya satın almak suretiyle edinilmiş olabilir. Bu şekilde elde edilen kazançlar prensip olarak gelir vergisine tabi. Buna ilişkin düzenleme Gelir Vergisi Kanunu’nun 80/4.üncü maddesinde yer almakta.

Yapılan düzenlemeye göre, limited şirket ortaklık hakkının (hissesi) tamamen veya kısmen elden çıkarılması dolayısıyla doğan kazanç üzerinden gelir vergisi tahsil ediliyor. Burada ortaklık payının alındığı tarihle satış tarihi arasındaki zaman aralığının bir önemi yok. Satılan payın üç ay önce alınmış olması ile on ay önce alınmış olması arasında bir fark yok.

Ortaklık payının satılması kadar bir ivaz karşılığında devir ve temliki, trampa edilmesi, takası, kamulaştırılması, devletleştirilmesi veya ticaret şirketlerine sermaye olarak konulması da verginin doğmasına yol açacaktır.

Vergileme, ortaklık payının edinilme (maliyet) bedeli ile elden çıkarma karşılığında alınan bedel arasındaki olumlu farkın dikkate alınması ile yapılacaktır. Payın elde edilme bedelinin belge ile ispatlanması (örneğin ilk kurulan şirketlerde ortağın sermaye payı) gerekir. Aksi durumda payın maliyeti vergi idaresi takdir komisyonunca belirlenecek.

Ortaklık payının devri dolayısıyla doğan kazancın vergilemesinde, payın alındığı tarihten elden çıkarıldığı tarihe kadar enflasyonist etkiye bağlı fiktif artışı önleyici bir sistem söz konusu. Buna göre, limited şirket payının elde edinme bedeli (maliyet bedeli) satışın yapıldığı tarihe kadar Türkiye İstatistik Kurumu’nca belirlenen Üretici Fiyat Endeksindeki (ÜFE) artış oranında artırılarak belirleniyor. Maliyet bedelinin bu şekilde yükseltilmesi ile enflasyondan arındırılmış gerçek satış karına ulaşmak mümkün hele geliyor.

Gelir Vergisi Kanununa göre satışın yapıldığı tarihteki gerçek değeri bulunan ortaklık payının maliyet bedeli ile satış bedeli arasındaki tutar “değer artış kazancı” olarak vergiye tabi tutulacak. Ancak kanunda 2007 yılı için 6.400 YTL lik bir istisna olduğundan bu tutarı aşan kısmın vergilendirilmesi söz konusu olacak.

Bir örnekle konuyu açıklarsak; 2000 yılının Mayıs ayında iki ortağın eşit hisselerle 10.000 YTL sermaye ile kurdukları limited şirketin ortaklarından birisinin 2007 yılının mayıs ayında ortaklık payının yarısını üçüncü bir kişiye 50.000 YTL sattığını düşünelim. Bu durumda satılan ortaklık payının maliyet bedeli 2.500 YTL’dir.

Bu maliyet bedelinin Mayıs 2000’den Mayıs 2007’ye kadar olan enflasyona göre artırılmış değerinin 38.000 YTL olduğu varsayımına göre bu ortaklık payının satışından doğan kazanç 12.000 YTL olacaktır. Bu tutardan istisna rakamı olan 6.400 YTL yi düştüğümüzde 5.600 YTL vergiye tabi matrah üzerinden %15 vergi oranına göre 840 YTL gelir vergisi ödenecektir.

Basel Kriterlerine Hazırlık

Başta Avrupa olmak üzere tüm dünyada aslında bankacıları ilgilendiren ve bankacılık sistemine ilişkin olarak ortaya konan bu kuralları içeren Basel II kriterlerinin uygulanması 2009 yılı başına ertelenmiş olsa da özellikle KOBİ’lerin en az bankalar kadar bu kriterlerden etkileneceği düşüncesi ile şimdiden hazırlıklı olmakta fayda var.

Ülkemiz şartları dikkate alınmaksızın gelişen bu düzenlemeler işletmelerimizi yakından ilgilendirmekte. Çünkü tüm gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de firmalar ciddi işletme sermayesi sıkıntısı çekmekte, yani kredi kullanmaktadırlar.

Ülkemizde en sık rastlanan kredi teminatları ise fabrika, depo vb. işletme alanlarının ipotek altına alınması, alınan müşteri çek ve senetlerinin teminat olarak verilmesi ve ortakların veya grup şirketlerinin kefaletidir. İşte en önemli sorun bu noktada başlamakta. Basel II ile ülkemizde en çok kullanılan bu teminatlar ortadan kalkmakta, en azından zorlaşmakta. Daha açık ifade etmemiz gerekirse; kefalet artık sadece eğer kefilin derecelendirmesi daha iyiyse mümkün olabilecek, böylece bugünkü gibi ilişkili firmaların ya da gerçek kişilerin birbirlerine kolaylıkla kefalet vermek suretiyle finansman sağlamaları zorlaşacaktır. Çek, senet, fabrika ipoteği teminatları ise bankanın sermaye yükümlülüklerine fayda sağlamayacağından, bankanın bu teminatlara gönülsüz yaklaşması, başka teminatlar istemesi ve nihayetinde yüksek maliyet sonucu yüksek faiz teklif etmesine yol açacaktır.

Basel II’nin getirdiği bir başka yenilik ise “derecelendirme (rating) kuruluşları”. İşletmeler bu kuruluşlara başta mali tablolar olmak üzere bilgilerini verecek ve derecelendirme notu alacaklar. Derecelendirme notu olmayan veya kötü olan işletmelerin kredi talepleri ya daha başından reddedilecek veya ilgili firma daha fazla teminat ve daha fazla faiz ile karşı karşıya kalacak. Eskiden beri alışık olduğumuz piyasa şartlarına göre benzer faiz oranlarıyla borçlanmanın yerini çok daha belirgin faiz farklarına bırakacak. “Nota göre faiz “ dönemi başlayacak.

Basel II Kriterleri kapımızın önüne gelmişken şimdiden alınması gereken önlemlere kısaca değinelim.

– Uluslararası Finansal Raporlama Standartları’na (UFRS) veya Türkiye Muhasebe Standartları Kurulu’nun hazırlayıp yayınladığı muhasebe kurallarına uygun mali tabloların hazırlanması için gerekli profesyonel mali danışmanlık hizmeti alınmalı,

– Artık işletmenin derecelendirme notu önemli olduğundan kayıt dışı uygulamalardan uzak durulmalı,

– Eski uygulamalarda “firmanın ve sahibinin güçlü olması” son derece önemliyken artık firmanın gücü önemli hale geliyor. Özellikle İstanbul kökenli bankacıların, “İzmirli iş adamlarının şahsi servetlerini yeterince işe yansıtmadıkları” yönündeki eleştirisi dikkate alınarak Firma dışında tutulan kaynak ve paralar firmaya sokulmalı,

– İşletmeler faiz riski, açık pozisyon ve kur riski gibi risk unsurlarını iyi yönettikleri ispatlamak ve açıklamak durumunda kalacaklarından, bu konuda nitelikli finansal uzman ve danışman ile çalışılmalı,

– 1.000.000 Euro’nun altındaki krediler perakende kredi kabul edilerek bu krediler için derecelendirme aranmayacağından çok sayıda bankadan bu tutarın altında kredi alma olanağının hazır olabilmesi için bu

bankalarda limit oluşturmak üzere şimdiden finansal çalışmalara başlanılmalı,

– Müşteri çek ve senetleri teminat olarak kullanılamayacağından faktoring işlemleri artırılmalı, kredi imkânları daralacağından şimdiden leasing, halka açılma, özel sermaye (private equity) gibi diğer finansman imkânları konusunda çalışmalar başlatılmalı,.

Exit mobile version