Dönem Sonu Envanter İşlemleri
Talha APAK
Yeminli Mali Müşavir
[email protected]
I.GİRİŞ
Dönem sonu işlemleri; bir işletmenin belli bir dönemdeki işlemlerinin topluca değerlendirilmesi faaliyetini ifade eder. Dönem sonu işlemleri teknik olarak muhasebe mevzuatına, teorik olarak ise vergi mevzuatına dayanmaktadır. Dolayısıyla dönem sonu işlemleri konusunda muhasebe teknikleri ve vergi teorileri birlikte aranmalıdır.
Belli bir hesap dönemi; özel hesap dönemleri hariç olmak üzere, başlangıç tarihi yılın ilk gününde başlayan, bitiş tarihi ise yıllın son gününde biten hesap dönemidir. Diğer bir ifade ile, hesap dönemi normal olarak takvim yılıdır. Vergi ve muhasebe mevzuatımızda yer alan bu vergilendirme dönemi, son yıllarda “geçici vergi uygulamaları” ile dönem sonları, üçer aylık dönemler halinde de uygulanmaktadır. Öte yandan vergilendirme, kıst hesap dönemi (işe başlama, işi terk, tasfiye dönemi vb.) olarak da yapılmaktadır.
Tek düzen muhasebe sistemi; ülkemizde, 01.01.1994 tarihinden geçerli olmak üzere yürürlüğe giren Muhasebe Sistemi Uygulama (MSU) Genel Tebliği ile Tek Düzen Muhasebe Sistemi (TMS) ne geçilmiştir. Tebliğ ile muhasebe kayıtları ve mali tablolara standart getirilmiştir. Tekdüzen Muhasebe Sistemi kapsamında bulunan işletmeler, muhasebe sistemlerini MSU Genel Tebliğleri ve eklerinde öngörülen kurallara uygun olarak yürütmektedirler. Ancak, vergiye tabi karın tespiti aşamasında vergi kanunlarında yer alan özel hükümleri göz önünde bulundurmak zorundadırlar.
Muhasebenin temel kavramları; dönem içi ve dönem sonu işlemleri ile mali tabloların düzenlenmesinin temel dayanağıdır. Muhasebe Sistemi Uygulama (MSU) Genel Tebliğinde, muhasebenin temel kavramları ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır.
II.ENVANTER VE DEĞERLEME
- Envanter:
Genel kabul görmüş muhasebe ilkelerinden dönemsellik ilkesine göre işletme faaliyetleri belirli dönemler itibariyle kontrol edilir ve işletmenin faaliyetleri sonucunda sağladığı kar veya zarar bu dönemler itibariyle hesaplanır. Muhasebe kurallarına göre her hesap dönemi sonunda hesapların kapatılıp müteakip hesap dönemi başında yeniden başlaması hem hesapların devamlılığını hem doğruluğunu hem de dönemler itibariyle işletme faaliyetlerinin kontrol altında tutulmasını sağlar. Her hesap dönemi sonunda düzenlenen mali tabloların sağlıklı ve gerçeği yansıtır olabilmesi için dönem içinde yapılan kayıtların dönem sonunda elde edilen envanter sonuçlarına göre düzeltilmesi gerekir.
Envanter, işletmenin sahip olduğu iktisadi kıymetlerin bilanço günündeki değerlerini kesin bir şekilde ve dökümlü olarak bulmak ve elde edilen sonuçlara göre gerekli düzeltme yapmak suretiyle gerçek değerleriyle görüntüsünü sağlamaktır.
Türk Ticaret Kanunu’nun 73’üncü maddesi envanteri, “Envanter çıkarmak; saymak, ölçmek, tartmak ve değerlendirmek suretiyle, bilanço günündeki mevcutları, alacakları ve borçları kat’ i bir şekilde ve müfredatlı olarak tespit etmektir. Mevcutlar, alacaklar ve borçlar işletmeye dahil iktisadi kıymetleri ifade eder…” şeklinde tanımlamıştır.
VUK’ un 186’ncı maddesi “Envanter çıkarmak, bilanço günündeki mevcutları, alacakları ve borçları saymak, ölçmek, tartmak ve değerlendirmek suretiyle kesin bir şekilde ve müfredatlı olarak tespit etmektir. Şu kadar ki, ticari teamüle göre tartılması, sayılması ve ölçülmesi mutad olmayan malların değerleri tahminen tespit olunur…”ifadesini kullanmıştır.
Görüldüğü gibi her iki tanım da aynıdır. Her iki maddede geçen “bilanço günü“ deyimi envanter ve bilançoların düzenlediği hesap döneminin son gününü ifade etmektedir.
Envanter, genellikle her hesap dönemi sonunda ve periyodik olarak işletmedeki iktisadi kıymetlerin gerçek durumlarının ortaya çıkarılabilmesi için sayma, tartma ve ölçme suretiyle miktar olarak tespiti ve aynı zamanda ticari kazancın da hesaplanabilmesi için VUK’ da belirtilen değerleme ölçütleriyle değerlendirmesi işlemidir.
2.Değerleme:
Vergi hukukunda iktisadi varlıkların değerleri doğrudan doğruya matrahı oluşturduğu veya etkilediği için değerleme, vergi hukukunun belki de en önemli sorunlarından birisini oluşturmaktadır. Ayrıca vergi mevzuatımıza göre ticari işletmelerin verginin hesaplanmasına esas olacak kazancı dönem sonu öz sermayesinin bir önceki dönem sonu öz sermayesine kıyaslamasıyla bulunur.
İşletme öz sermayesinin bulunması için, işletmenin aktif ve pasifinde yer alan unsurların değerleme günü itibariyle parasal karşılıklarının tespit edilmesi gerekir. Bilindiği gibi aktif ve pasif unsurlar arasındaki fark işletmenin öz sermayesini verir. Ticari işletmeye dahil unsurların değerlenmesi özellikle gelir ve kurumlar vergisi açısından önem taşır.
a)Değerlemenin Konusu
Değerleme olayının gerçekleşmesi için hiç kuşkusuz değerlemeye tabi tutulacak ekonomik bir varlığın (kanuni deyimi ile iktisadi kıymetin) mevcudiyeti şarttır. Burada ekonomik varlık diye kastedilen, işletmenin veya kişinin servetine dahil olumlu (varlıklar, alacaklar ve haklar) ve olumsuz (borçlar) servet unsurlarının tamamıdır.
Genel olarak değerlemenin konusu; ekonomik varlıklar veya servet unsurlarıdır. İşletmeye dahil iktisadi kıymetlerin değerlemesinde ise değerlemenin konusu, işletmeye dahil iktisadi kıymet unsurlarıdır. İktisadi kıymetlerin değerleme konusu olabilmesi için öncelikle, işletmeye dahil olması gerekmektedir.
b)Vergi Usul Kanunu‘nda Yer Alan Değerleme Ölçüleri
Vergi matrahının hesaplanmasıyla ilgili iktisadi varlıkların değerlemesinde uygulanacak temel değerleme ölçüleri VUK’un 261’inci maddesinde aşağıda belirtildiği gibi sayılmıştır.
- Mukayyet Değer (Kayıtlı Değer)
- İtibari Değer (Nominal Değer)
III. YABANCI PARALARIN DEĞERLEMESİ
Yabancı para ve yabancı para ile alacak ve borçların değerlenmesi, yabancı paralar başlığını taşıyan Vergi Usul Kanunu’nun 280’inci maddesinde yer almaktadır. Madde başlığı böyle olmakla birlikte yabancı parayla olan alacak ve borç senetlerinin reeskontuna ilişkin düzenlemeye de bu maddede yer verilmiştir.
Söz konusu madde uyarınca yabancı paraların kural olarak borsa rayici ile değerlenmesi gerekir. Borsa rayicinin (oluşmasında) muvazaa olduğu anlaşılırsa bu rayiç yerine yeni paranın alış bedeli esas alınır. Ancak yabancı paranın borsa rayici yoksa değerlemeye uygulanacak kur Maliye Bakanlığınca tespit edilir.
Ülkemizde yabancı para arz ve talebinin Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında (TPKKH) 32 Sayılı Kararla genel olarak serbest bırakılmış olmasına rağmen bu alanda New York, Londra ve Frankfurt’ ta olduğu gibi bir borsa kurulmamıştır. Bu karar uyarınca bankalar, PTT, yetkili müesseseler (döviz büfeleri), kıymetli maden aracı kuruluşları ve özel finans kurumları serbestçe yabancı para alıp satmaktadırlar. Ancak bunların, işletmelerinde uygulayacakları kuru T.C. Merkez Bankasının belirleyeceği usullere göre tespit etmeleri gerekir.
TPKKH karar uyarınca, yukarıda sayılan kurumların uygulayacakları kurları kendilerinin belirlemesine rağmen kambiyo sınırlamalarının olduğu yıllardaki gibi Maliye Bakanlığı her yıl 31.12. … tarihi itibariyle yapılacak değerlemelerde uygulanacak kurları (T.C. Merkez Bankasından almak suretiyle) ilan etmektedir.
Maliye Bakanlığının ilan ettiği kurlardan birisi efektif, diğeri döviz alış kurlarını göstermektedir. Bu ayırım ülkemizdeki bankacılık uygulamasında nakit yabancı paranın efektif, bunun dışındaki yabancı para cinsinden ödeme araçlarının (çek, poliçe, hazine bonosu, tahvil vs.) ise döviz olarak adlandırılmasından kaynaklanmaktadır.
283 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’nde açıklandığı üzere efektif alış kurları mükelleflerin nakit yabancı paraları için uygulanır. Ancak, nakit yabancı para için efektif kur bulunmadığı takdirde döviz alış kuru esas alınır. Döviz alış kurları ise nakit olmayan yabancı paralar için uygulanır. Bu şekilde değerlenecek yabancı paralar da, döviz olarak adlandırılan yabancı para cinsinden düzenlenen mektuplar, senetler ve diğer kıymetli evraklardır. Banka hesaplarında tutulan yabancı paralar da bir alacak niteliği gösterdiği için döviz alış kuru ile değerlenir.
Yabancı para ile olan senetli veya senetsiz alacaklar ve borçlar da yukarıdaki şekilde değerlenir. Bir başka ifade ile yabancı para cinsinden, senede bağlı alacak ve borçlarla senetsiz alacak veya borç için borsa rayici doğaldır ki olmayacaktır. Burada kastedilen borç rayici, alacak veya borcun bağlı olduğu yabancı para için borsa rayicidir. Yukarıda açıklandığı gibi ülkemizde oluşmuş bir yabancı para borsası bulunmadığı için yabancı para ile olan senetli veya senetsiz alacak ve borçlar da Maliye Bakanlığınca ilan edilen döviz kurları ile değerlenecektir.
- ÖZELLİK ARZ EDEN HUSUSLAR
1.İhracat İşlemlerinin Beyanı
İhracat işlemlerinde vergiyi doğuran olay; satış akdi, satışa konu olan malın fiilen ihraç edildiği tarihte gerçekleşmektedir. Alıcı da bu tarih itibariyle satılan malın karşılığı olan bedeli talep etme hakkını kazanmaktadır. Aynı prensip çerçevesinde, ihracat istisnasının uygulanmasında, ihracatın Türk Lirası karşılığının tespitinde, fiili ihraç tarihindeki T.C.M.B. Döviz Alış Kuru esas alınmalıdır.
Dönemsellik ilkesi 1 seri Numaralı Muhasebe Uygulamaları Genel Tebliği’nde, “işletmenin sürekliliği kavramı uyarınca sınırsız kabul edilen ömrünün belli dönemlere bölünmesi ve her dönemin faaliyet sonuçlarının diğer dönemlerden bağımsız olarak saptanmasıdır. Gelir ve giderlerin tahakkuk esasına göre muhasebeleştirilmesi, hasılat, gelir ve kârların aynı döneme ait maliyet, gider ve zararla karşılanması bu kavramın gereğidir” şeklinde tanımlama yapılmıştır.
İhracat faturası, akreditif ve gümrük beyannamesinin açılması ve sair nedenlerle mallar fiilen ihraç edilmeden önce düzenlenebilmektedir. Vergiyi doğuran olayın, malların fiilen ihraç edildiği tarihte meydana geldiği ve alacak hakkının bu tarihte doğduğu ilkesi göz önünde tutularak, ihracat faturası bir önceki yılda düzenlense dahi ihracat bedelinin malların fiilen ihraç edildiği yılda elde edildiği kabul edilmeli ve sonraki yılın geliri olarak vergilendirilmelidir. Örneğin, ihraç faturası 25 Aralık 2006 tarihinde düzenlenen malların 2 Ocak 2007 tarihinde fiilen ihraç edilmesi halinde, ihraç bedelinin 2007 yılında elde edildiği kabul edilmeli ve 2007 yılının geliri olarak vergilendirilmelidir. Çünkü, ihracat teslimi 2007 yılında yapılmıştır.
İlke olarak, mal ve hizmet teslimlerinde satış faturasının, ait olduğu dönem beyannamelerine dahil edilmesi gerekir. Ancak, ihracat işlemlerinde mal teslimi gerçekleşmeden (gümrük hattını geçmeden) ihracat faturası önceki bir tarihte düzenlense dahi, ihracata ait bedellerin, faturanın düzenlendiği dönemin değil, malın fiilen yurt dışı edildiği dönemin defterlerine hasılat yazılmalı, mali tablolar ve beyannameler de buna göre tanzim edilmelidir. Özellikle dönem sonlarında işlemler yapılırken henüz kapaması gelmemiş veya kapama tarihi bir sonraki yıla sarkmış ihracat işlemlerinde sıkıntılar ve yanlış uygulamalar ile karşılaşılmaktadır. Dolayısıyla ihracat işlemlerine ait bedellerin, ilgili malların fiilen ihracat edildiği yılın (hesap dönemi) geliri (satışı) olarak kabul edilmesi gerekir. Defter kayıtları, dönem sonu işlemleri ve düzenlenecek mali tabloların da buna göre yapılması gerekmektedir.
Maliye Bakanlığı’nın konu ile ilgili 20.01.1998 Tarih ve 01626 Sayılı Özelgesinin özeti ise aşağıdaki gibidir:
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun ticari kazanç konusunu teşkil eden 37’nci maddesinde, ticari sınai faaliyetlerden doğan kazançlar ifadesi kullanılmış ve ticari kazançta vergiyi doğuran olay tahakkuk esasına bağlanmıştır. Tacirler arasındaki faaliyetlerin belgelendirilmesi amacıyla Vergi Usul Kanunu’nda yer alan fatura da tahakkuk esasına bağlı kalınarak düzenlenmektedir.
Vergi Usul Kanunu’nun 229’ncu maddesine göre, fatura’…. satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır.’ şeklinde tanımlanmıştır. Buna göre faturanın, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında düzenlenmiş olması zorunludur.Satış akdinin tekemmül edebilmesi için akdin unsurlarının tamamının yerine getirilmesi gerekir. Bu unsurlardan birisi de `malın mülkiyetinin alıcıya nakli’dir.
Bu durumda, ihracatta malın satıcının Türkiye’deki işyerinde teslim alınması durumu hariç olmak üzere, mal fiilen ihraç edilmedikçe satış akdi tamamlanmamış sayılacak ve tahakkuk etmiş bir kazançtan söz edilemeyecektir.
Hizmet ihracatında hasılatın kaydı ve beyanı ise, yabancı müşteri adına faturanın düzenlendiği ve bedelin Türkiye’ye getirildiği vergilendirme döneminde uygulanacaktır. Fatura, ihracat bedeli dövizin yurda getirildiği dönemden önceki tarihlerde düzenlense dahi, hizmet ihracatı istisnası, dövizin yurda getirildiği dönem beyannamesinde beyan edilecektir.
2.Yurt Dışı Alacakların Değerlemesi
VUK’un 280’inci maddesine göre; yabancı paralar borsa rayici ile değerlenir. Borsa rayicinin takarrüründe muvazaa olduğu anlaşılırsa bu rayiç yerine alış bedeli esas alınır. Yabancı paranın borsada rayici yoksa, değerlemeye uygulanacak kur Maliye Bakanlığınca tespit olunur.
Bu madde hükmü yabancı para ile olan senetli veya senetsiz alacaklar ve borçlar hakkında da caridir. Bunlardan vadesi gelmemiş senede bağlı alacak ve borçlar, bu Kanunun 281 ve 285 inci maddeleri uyarınca değerleme günü kıymetine irca edilebilir. Ancak senette faiz oranının yazılı olmadığı durumlarda değerleme gününde geçerli olan Londra Bankalar Arası Faiz Oranı (LİBOR) esas alınır.
VUK’ un 281′ inci maddesine göre bütün alacaklar mukayyet değer ile değerlenir. Mukayyet değer ölçüsü uygulanmadan önce, bu alacaklar içinde şüpheli ve değersiz alacaklar varsa saptanır ve bunlar muhasebe kayıtlarında düşüldükten sonra geriye kalan alacaklara mukayyet değer ölçüsü uygulanır.
VUK’ un 281′ inci maddesinde genel olarak alacakların mukayyet değerle değerleneceği ifade edilirken aynı maddede “vadesi gelmemiş olan senede bağlı alacaklar değerleme gününün kıymetine irca olunabilir. VUK’ un 281′ inci maddesine göre döviz cinsinden alacakların ve borçların dönem sonunda Maliye Bakanlığı kurları ile değerlemesi yapılır.
VUK’ un 281′ inci maddesine göre yabancı para ile olan senetli veya senetsiz alacaklar ve borçlarından vadesi gelmemiş olanlar, değerleme günü kıymetine irca edilebilir. Senette faiz oranı yoksa, değerleme gününde geçerli olan Londra Bankalar arası Faiz Oranı (LIBOR) esas alınır.
Ancak, yurt dışı alacakların değerlemesi aşağıdaki şekilde iki başlık halinde değerlendirilmelidir.
a) Yurda Getirilmesi Zorunlu İhracat Bedellerinin Değerlemesi
Kambiyo mevzuatımıza göre; ihracat bedellerinin, fiili ihraç tarihinden itibaren 180 gün içinde yurda getirilmesi esastır. Ancak, 90 gün içerisinde %70‘inin getirilmesi halinde de tamamı getirilmiş sayılmaktadır. Zamanında getirilmeyen ihracat bedelleri kambiyo mevzuatına göre cezai (% 5) işleme tabi olduğu gibi vergi mevzuatımıza göre de (VUK.Md. 280) değerlemeye tabi tutulmalıdır.
27.08.2004 tarih ve 25566 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanan 2004/7757 sayılı Bakanlar Kurulu kararı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkındaki 32 sayılı Kararın 8’inci maddesinde önemli bir değişiklik yapılmış bulunmaktadır. Bu değişiklik sonucu, 27.08.2004 tarihinden itibaren yurda getirilmesi zorunlu ihracat bedeli dövizlerin, bu maddede öngörülen sürelerden sonra yurda getirilmesi halinde, ek süreler içinde olsa dahi, sürenin sonuncu gününde geçerli kur ile dövizin satıldığı günün kuru arasında meydana gelen olumlu farkın ilgililere ödenmeyip Destekleme Fiyat İstikrar Fonuna (DFİF) aktarılması uygulamasına son verilmiştir.
Dolayısıyla, işletmeler ihracat bedeli dövizleri kanuni süresinden sonra getirmiş olmaları halinde oluşan kur farklarından yararlanacaklardır. Aynı şekilde değerleme işlemi yapılırken yurt dışından alacakların değerlenmesinde yurt dışı alacakla ilgili fatura tarihinden değerleme gününe kadar olan olumlu/olumsuz kur farklarını kayıtlarında göstereceklerdir. Bu değerleme işlemi, dönem içerisinde gelen dövizli alacaklar ve özellikle dönem sonlarında henüz gelmemiş dövizli alacakların tümü için de geçerlidir.
b) Kambiyo Mevzuatına Göre, Serbest Kullanıma Bırakılan %30 ve Terkin Edilen 100.000 USD İhracat Tutarlarının Değerlemesi
Dış ticaret ve kambiyo mevzuatımızda, ihracat bedellerinin yurda getirilmesi hususu; 1567 Sayılı TPKK Hakkındaki Kanun, 32 Sayılı Karar ve 32 Sayılı Tebliğ ile düzenlenmiş olup, ihtiyaca göre sık sık değişikliğe uğramaktadır.
Kambiyo mevzuatına göre ticari amaçlarla ihraç edilen malların bedelinin, ilgili kararda öngörülen özel halleri ile bakanlıkça uygun görülen mücbir sebeplerden kaynaklanan gecikmeler hariç, fiili ihraç tarihinden itibaren en çok 180 gün içinde ihracatçılar tarafından yurda getirilerek bankalara veya özel finans kurumlarına, Türk parası olması halinde tevsiki, döviz ise satılması (DAB) zorunludur.
Ancak; söz konusu ihracat dövizlerinin en az %70′ inin fiili ihraç tarihinden itibaren 90 gün içerisinde getirilerek bankalara veya özel finans kurumlarına satılması halinde bakiye %30′ una tekabül eden kısmı üzerinde ihracatçı serbestçe tasarruf edebilir. Kambiyo mevzuatına göre terkin sınırının 100.000 USD olarak uygulanması, diğer vergi ve muhasebe mevzuatımıza göre 100.000 USD’ ye kadar olan ihracat bedellerinin hiç gelmeyeceği anlamına gelmemelidir. Her halükarda ihracat bedelinin ve transit ticarette satış bedelinin banka aracılığı dışında yolcu beraberinde yurda getirilmesi halinde ülke farklılaştırılması ve miktar istisnası gözetilmeksizin 01.01.2002 tarihinden itibaren Döviz Beyan Tutanağı (DBT) aranılması esastır.
Vergi ve muhasebe açısından miktarı ne olursa olsun (terkin kapsamında olsa bile) ihracat bedellerinin yurt dışından getirilmesi esas olup, dövizlerin yurt dışından geldiğinin belgelendirilmesi zorunludur. Bahsi geçen dövizlerin yurda getirilmiş olması yeterli olmayıp, bunların bozdurulması (TRL) noktasına kadar VUK 280. maddesi gereği her dönem sonunda bakiye dövizlerin değerlemesi sonucu meydana gelen kur farklarının ilgili gelir/gider hesaplarına intikali şarttır.
V.SONUÇ
Giriş bölümünde bahsedildiği gibi, 2006 yılı hesaplarının kapatıldığı, mali tabloların hazırlandığı, yıllık kurumlar vergisine hazırlık yapıldığı, özellikle 2006 yılı son dönem geçici vergi çalışmalarının yapıldığı şu günlerde, muhasebe meslek mensupları işletmelerin dönem sonu işlemleri ile ilgili yoğun bir çalışma içerisindedirler.
Dönem sonu envanter ve değerleme işlemleri yapılırken her konu ayrı önem ve özellik arz etmektedir. Ancak, bu yazımızda ihracat bedellerinin dönem sonu envanter ve değerleme işlemlerini özellikli konu olarak öne çıkarmak, konu ile ilgili bazı hatırlatmalarda bulunmak amaçlanmıştır.
Dönem sonu envanter ve değerleme işlemleri yapılırken özellikle, ihracat hesaplarına dikkat edilmesi gereklidir. Şöyle ki;
- Bazı ihracat işlemlerinin Aralık ayının son günlerinde başlatılmış, faturası kesilmiş olmasına rağmen çıkış işlemlerinin veya Gümrük Çıkış Beyannamesinin kapanış tarihinin bir sonraki yıla sarkması halinde ilgili hasılatın da sonraki yıl gelirlerine aktarılması gerekmektedir.
- Gelmesi gereken tüm ihracat bedellerinin Döviz Alım Belgesine (DAB) bağlanması esastır. Kambiyo mevzuatı, 100.000 USD ve üzeri ihracatların zamanında getirilmesi ve DAB’a bağlanması zorunlululuğu getirmiş olması, vergi ve muhasebe mevzuatına göre 100.000 USD’nin altındaki ihracat bedellerinin hiç getirilmeyeceği veya DAB’a bağlanmayacağı anlamına gelmez. Bu gibi hallerde, gelmeyen veya DAB’a bağlanmayan bakiye (küçük) ihracat bedellerinin her dönem sonlarında değerleme işlemine tabi tutulması gerekmektedir.
- Kambiyo mevzuatına göre, terkin sınırı olan 100.000 USD veya serbest kullanıma bırakılan % 30 bakiye ihracat bedellerinden, sadece kambiyo ve vergi mevzuatına göre yurt dışında yapılmış ihracat masrafları vb. mahsup işlemi yapılabileceği, bunun dışındaki bakiyelerin yurda getirilmesi ve DAB’a bağlanması esastır. Bu gibi durumlarda, ihracat bedelinin elden getirilmiş olması halinde gümrüklerde düzenlenecek “Döviz Beyan Tutanağı” ile ilgili bankalara gidilerek DAB’a bağlanması gerekmektedir. (Bize göre, 100.000 USD altındaki tüm ihracat bakiyeleri için Döviz Beyan Tutanağı ile Döviz Bürolarından alınacak DAB’ın da geçerli olması gerekir)
Muhasebe mesleği; meslek mensuplarının duyarlılığı ve meslek içi eğitim ile daha başarılı uygulama alanı bulabilecektir. Ülkemizde, 3568 sayılı SM, SMMM, YMM meslek yasası diğer bir çok mesleğe göre yeni olmasına rağmen gelinen noktada meslek mensupları başarılı sayılmaktadır. Meslek mensupları, kamu görevlisi olmasalar da yürütmekte oldukları kamu hizmeti dolayısı ile kamu maliyesine ve milli gelire katkıları önemsenecek düzeydedir. Bu açıdan, mesleği icra eden meslek mensupları yoğun ve sirkülasyonu yüksek bir mevzuat ve mesleki sorumlulukları ile karşı karşıyadırlar. Bundan hareketle, bir çok meslekten farklı olarak kendi mevzuatlarını sıcak takip etmek ve meslek içi eğitimlerine önem vermek zorundadırlar.