Levent GENÇYÜREK
Maliye Başmüfettişi
9 Eylül Üniversitesi İşletme Fakültesi
Öğretim Görevlisi
Yürürlükte olan 8. Beş Yıllık Kalkınma Planının en öncelikli konularından birisi de Yerel ve bölgesel gelişmedir. Planın temel amaç, ilke ve politikaları arasında “İnsanımızın hak ettiği yaşam düzeyinin sağlanması amacıyla gelir dağılımının düzeltilmesine, yoksullukla mücadeleye ve bölgesel gelişmişlik farklarının azaltılmasına önem verilecektir.” İfadesi yer almaktadır.
Ülkemizde bölgeler arası gelişmişlik farklarının dengeli bir yapıya kavuşturulması, bölgesel ve yerel kalkınmanın hızlandırılması ve sürdürülebilir dengeli bir gelişmenin sağlanması için çeşitli politikalar ve araçlar uygulanmış ancak bunların hiçbirinden istenen verim sağlanamamıştır. 2001 yılı kişi başı gayri safi yurt içi hasıla verilerine göre, ülkemizin en yüksek gelire sahip ili (Kocaeli, 6.165 ABD Doları) ile en düşük gelire sahip ili (Ağrı, 568 ABD Doları) arasında yaklaşık 11 kata varan bir gelir farkı bulunmaktadır.
AB’ye Katılım Ortaklığı Belgesi temelinde Bölgesel farklılıkları azaltmayı amaçlayan bir ulusal ekonomik ve sosyal uyum politikasının geliştirilmesi ve Bölgesel kalkınmayı yürütecek idari yapıların güçlendirilmesi ile Bölgesel kalkınma planlarını uygulamak üzere bölge birimlerinin kurulmasının gündeme gelmesi ile bir anda olumlu ve olumsuz yönleri ile Kalkınma Ajansları tartışılmaya başlandı.
Ajanslar, başta AB üyesi ülkeler ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) olmak üzere birçok gelişmiş ülkede bölgesel ve yerel kalkınmanın en önemli kurumları arasında yer almakta. Bölgesel gelişme ve bölge planlama anlayışının köklü değişikliklere uğradığı 1980’li ve 1990’lı yıllarda ajanslar daha da yaygın hale gelmiş ve bölgesel gelişme çabalarının odağında yer alan kurumsal kapasiteleriyle, özellikle Avrupa’da AB yapısal fonlarının da desteğiyle bazı bölgelerin geliştirilmesinde asli rol üstlenmiş. Günümüzde Avrupa ülkelerinde kendi bölgelerinin kalkınması amacıyla ulusal ve uluslar arası düzeyde faaliyet gösteren farklı nitelik, yapı ve statüde 200’ü aşkın kalkınma ajansı bulunmaktadır.
8 Şubat 2006 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan Kanun sonrası Bakanlar Kurulu Kararı ile Adana-Mersin illeri ve İzmir İli merkez olmak üzere 2 adet Kalkınma Ajansı kuruldu.
Planlandığı şekilde 26 Kalkınma Ajansının kurulması halinde, bu kuruluşların kullanabileceği toplam kamu kaynağının tutarı yıllık yaklaşık 666 Milyon YTL olarak hesaplanmakta. Söz konusu bu kaynağın; yüzde 68’inin (450 Milyon YTL.) Genel Bütçe vergi gelirlerinden yapılacak transfer ile, yüzde 19’unun (127 Milyon YTL.) Belediyelerin, yüzde 13’ünün (89 Milyon YTL.) ise İl Özel İdarelerinin bütçelerinden transfer edilmesi suretiyle karşılanması öngörülmekte. Ayrıca, bölgede bulunan illerin sanayi ve/veya ticaret odalarının da ajanslar tarafından kullanılabilecek bütçeye ortaklık ve maliyet paylaşımı esasına dayalı olarak katkı sağlamaları söz konusu.
Ağırlıklı olarak vergi mükellefleri tarafından yaratılan “kamu kaynakları”ndan oluşan bir havuzdan proje ve faaliyetlere doğrudan destek verecek olan Ajans’ların, kaynak kullanımı ve harcanmasında, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Devlet İhale Kanunu ve Kamu İhale Kanunu gibi denetim mekanizmalarını içerisinde barındıran mevzuat hükümlerine tabi olmamalarının, esnek hareket edebilme yanında etkin ve dinamik çalışmaya katkı sağlayacağı ancak şeffaflık ve hesap verilebilirlik açısından önemli sıkıntılara yol açacağı görüşündeyiz.
Kalkınma Ajansları’nın kamu-özel sektör ortaklığı anlayışına uygun bir yapıda kurulduğu, normal kamu kuruluşu niteliğinde bir kurum olmadığı ve bütün işlemlerinde özel hukuk hükümlerine tabi olarak faaliyet göstereceği anlaşılmakta. Kamusal bir nitelik taşıyıp taşımadığı belirsiz olan bu kuruluşların kamu kurum ve kuruluşlarının kanunla belirlenmiş yetki ve görev alanlarına giren konulardaki tasarruflarının yol açabileceği “yetki karmaşasının” yaratacağı sorunların Ajans’ların başarısı üzerindeki etkisi de ayrı bir merak konusu.
Bir diğer önemli konu ise küçük, etkin ve çekirdek bir teknik kadroyla çalışması öngörülen Ajansların zamanla istihdam alanı olarak görülmesi, siyasi otoritenin ağırlığı yanında yerel dinamiklerin de katkısı ile hantal, büyük ölçekli ve geniş kadrolu bir yapıya kavuşması riskidir. Kalkınma Ajansları’nda çalışacak personelin nitelik ve işe alınmalarına ilişkin düzenlemeler ve “Kalkınma Ajansı Yönetim Kurulu tarafından önerilen Genel Sekreter’in DPT tarafından uygun bulunmaması durumunda başka bir kişi Müsteşarlığa teklif edilir..” şeklindeki hükümler, hemen her ilde mini bir “Devlet Planlama Teşkilatı” kurma hedefinin kolaylıkla bir BİT (Bölge İktisadi Teşekkülü) ile sonuçlanabileceğini gösteriyor.
Dünya uygulaması da göz önüne alındığında, yörenin yerel dinamik ve kaynaklarının harekete geçirilmesi esasına dayanan, sivil inisiyatifin yönetiminde, özel sektör mantığı ile hızlı karar alan bir yapıya sahip ve kamu otoritesinin ise sadece düzenleyici ve denetleyici konumda olduğu bir “Kalkınma Ajansı” modelinin başarılı olacağı unutulmamalı.