Site icon Alomaliye.com Güncel Mevzuat, Muhasebe, Ekonomi, Vergi, SGK Haberleri

Sermaye Kaçışı-Vergi İlişkisi ve Türkiye Ekonomisine Bir Bakış

Sermaye Kaçışı-Vergi İlişkisi

Talha APAK
Yeminli Mali Müşavir
t.apak@apakymm.com

I.GİRİŞ

Uzun süren iyimserlik havasının tedirginliğe yöneldiği/yöneltildiği piyasalarda, son zamanlarda Türkiye ekonomisinin analizi kamuoyunun birinci gündem maddesi olmuştur. Enflasyonun, otuz beş yıl aradan sonra tek haneli rakama inmesi, dalgalı kur sistemi sonrası yaklaşık dört yıl durgun seyreden döviz kurları, başta AB uyum yasaları olmak üzere reform sayılabilecek önemli kanun değişiklikleri “iyimserlik” havası için yeterli olacağı söylenebilir.

Ancak; başta spekülatörlerin para piyasasına etkileri, beklenen siyasi ve ekonomik gelişmeler,  dış ticaret açığının giderek büyümesi, üretim ve istihdam sorunlarının ciddi bir şekilde devam etmesi, bazılarına göre ekonomik daralma, bazılarına göre ekonomik kasılma sonucu döviz, faiz ve borsa üçgeninin köşegenlerinin geometride olduğu gibi yerine tam oturamaması gibi hususlar da “tedirginlik” havası için yeterli olacağı söylenebilir.

Ülkemizde, ekonomik alandaki iyimserlik havasının tedirginliğe dönüştüğü son zamanlarda, sermayenin veya yatırımların yurt dışına kaçtığı söylentileri de yaygınlaşmakta ve gerçekleşmekte olduğu gözlenmektedir. Ancak, kamuoyunda bu husustaki yorumlar da diğer ekonomik yorumlar gibi çarpıcı (çok farklı) olmuştur.

II.SERMAYE KAÇIŞI VEYA ÇIKIŞI

Sermaye kaçışının genel kabul görmüş bir tanımı söz konusu olmamakla beraber; farklı yazarlar sermaye kaçışını tartışırken ve özellikle de onu ölçerken sıklıkla farklı kavramlar kullanmışlardır. Bazı hallerde sermaye kaçışı (anormal) yerine daha ılımlı bir yaklaşımla sermaye çıkışı (normal) olarak da tanımlama ve yorumlama yapılmaktadır.

Sermaye kaçışı, uzunca bir tarih olan ve 20. yüzyılda çeşitli ülkelerde ekonomik, sosyal ve politik krizlere sık sık eşlik eden bir fenomendir (olgusu, olayı, görüngüsü). 1980’lerde gelişmekte olan ülkelerin yaşadığı dış borç krizleri, gelişmiş ülkelerden bu ülkelere olan sermaye girişlerindeki dramatik düşüş ve eş zamanlı olarak gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışı, sermaye kaçışı fenomenini hem akademik hem de politik çevrelerde oldukça geniş şekilde tartışılan konulardan biri haline getirmiştir. Sermaye kaçışına yönelik değerlendirmeler genel olarak, ulusal politikalardaki dengesizlikler üzerine yoğunlaşmaktadır. Eğer, hükümetler rasyonel ekonomik politikalar izlerlerse büyük olasılıkla sermaye kaçışı gerçekleşmeyecektir. [1]

Ülkemizde; son zamanlarda yabancı sermayeyi çekmek için adeta bin dereden su getirilirken yüze yakın tekstil firmasının fabrikalarını kapatıp yurt dışında yatırım yaptıkları veya fabrikalarını yurt dışına taşıdıklarına ilişkin haberlere gazete manşetlerinde sıkça rastlanılmaktadır. Bunun en önemli nedeni ise; vergi yükü, Türk Lirası’nın yabancı paralar karşısındaki değerinin istikrarsızlığı, istihdam ve enerjideki yüksek maliyetler olarak öne çıkmaktadır.

III. VERGİ VE MALİYET İLİŞKİSİ

Globalleşme, bütün ekonomik unsurlar gibi vergi sistemlerini de önemli ölçüde etkilemektedir. Yurt içi yatırımlardan elde edilen gelir üzerine yüksek oranlı bir vergi yükleme, yurt içi tasarruflar üzerinde vergi sonrası beklenen getiri oranlarını düşüreceğinden yurt içi yatırımların yurt dışına yönelmesine neden olabilir. Bu durumda sermaye, hiç vergi olmayan ya da daha düşük vergilendirmenin olduğu ülkelere yönelmektedir.

Sermaye kaçışı, ülkenin vergi matrahını ve refah sistemini aşındırır. Ülkelerin karşı karşıya olduğu sermaye kaçışı ve vergi kaçakçılığı problemi, onları sermaye kadar vergiden kolayca kaçınamayan emek üzerine yüksek vergi uygulamaya yöneltmiştir. Sonuç olarak; vergi politikasının yabancı yatırımlar konusundaki önemi giderek artmıştır. Emeğin sermayeden daha yüksek oranlarda vergiye maruz kalması ise etkinlik kadar adaletle de ilgilidir. Konuyu sadece vergi politikalarına bağlamak  yeterli değildir. İzlenen sosyal güvenlik politikalarının da etkisi önemlidir. [1]

İş gücü maliyetlerinin yüksekliği, yerli ve yabancı yatırımcıların yatırım yaparken tercihlerini doğrudan etkiliyor. Bu nedenle, günümüzde başta Çin ve Hindistan olmak üzere iş gücü maliyeti az olan ülkeler yatırım için tercih ediliyor. İş gücü maliyetlerinin içerisinde çalışma karşılığı olan ödemelerin yanı sıra, çalışma karşılığı olmayan ödemeler ve sosyal yardımlar da yer alıyor. Devlete yapılan ödemeler ise iş gücü maliyetinin büyük kısmını oluşturuyor. Devlete yapılan ödemeler çeşitli vergiler, fon ödemeleri, SSK primi ve işsizlik sigortası ödemelerinden meydana geliyor.

2005 yılında Uluslar arası Yönetim Geliştirme Merkezi (IMD) tarafından yapılan uluslar arası bir araştırmada, 60 ülkenin sosyal güvenlik kesintileri karşılaştırılmış. Araştırmaya göre, Türkiye’deki çalışanlar 44 ülkenin çalışanlarından daha yüksek sosyal güvenlik primi öderken, işverenler de 38 ülkenin işvereninden daha yüksek prim ödemektedir. Aynı araştırmaya göre Çin ve Hindistan’da işçi ve işverenin sosyal güvenlik ödemeleri %0’dır. Türkiye’deki çalışanların brüt ücretinden ise ortalama %15 sosyal güvenlik kesintisi yapılırken, işverende ortalama %21,5 prim ödemektedir.

Türkiye’de birçok ülkeden daha yüksek sosyal güvenlik primi ödenirken, ödenen primin karşılığı olan hizmet alınamıyor. Maliyetlerin artmasıyla rekabet gücünü kaybeden işverenlerin, istihdamı artıracak yeni yatırımlar yapması engelleniyor. Bu nedenle, sosyal güvenlik sistemi kesintilerinin hem rekabet ettiğimiz ülkelerin düzeyine getirilmesi hem de yapılan ödemelerin karşılığında iyi hizmet verilmesi sağlanmalıdır.

IV.TÜRKİYE EKONOMİSİNE BİR BAKIŞ

Gelişmekte olan bir çok ülkede olduğu gibi ülkemizde de, bütün önlemlere rağmen kamu harcamaları kolay kolay kısılamıyor. Diğer yandan cari açığın artması da büyük tehlike yaratmaktadır. Bunlara döviz kurundaki ani sıçramaları ekleyecek olursak, iç ve dış borçlanma sürekli artmakta ve borç yükünün hafifletilmesi için yapılan mücadelede büyük zorluklarla karşılaşmaktadır. [2]

Ülkemizde, 2006 Haziran ayı ihracatı, tüm zamanların rekorunu kırarak 7 milyar 685 milyon dolar olarak gerçekleştiği açıklanmıştır. Bu doğrultuda, yılın ilk altı ayında yapılan ihracat da geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 12.99’luk artışla 39 milyar 904 milyon dolar olduğu tespit edilmiş bulunmaktadır.

Tüm ekonomiler için ihracat artışı çok önemlidir. Normal koşullarda ihracat artışı demek daha çok üretmek, daha çok üretmek için daha çok yatırım yapmak, daha çok insan çalıştırmak ve döviz girdisi demektir. Ülkemizde, sistem bunun tersi olmaktadır. İhracat artışına paralel olarak yatırım, istihdam ve üretim artmamaktadır. En çarpıcı olan yanı ise, ihracatın rekor artışından fazla ithalat gerçekleşmekte olup, gelen döviz fazlası ile geri yurt dışına gitmektedir. Çünkü, normal ithalat dışında üretici ihracatçıların ara malları da ithalata dayanmakta olup, bu da döviz açığını daha da büyütmektedir. Genelde bu husus çok fazla öne çıkarılmamaktadır.

Türkiye ekonomisi ile ilgili olarak, son zamanlarda ekonomistlerin ve siyasilerin ağırlıklı olumlu yorumlar yaptıkları, eskiye göre ekonomide olumlu gelişmelerin ve sonuçların alındığı da bir gerçektir.

Uzman ekonomistlerden iki önemli görüş;

Siyasilerden (iktidar) iki önemli görüş;

V-SONUÇ

Kamu maliyesinde kalıcı iyileşme sağlanmadan “ekonomik kalıcı iyileşme” sağlanamaz. Türkiye’nin ekonomide istikrarı sağlayabilmesi için mutlaka “kamu finansman” sorununu çözmesi gerekmektedir. Bunun yolu da kamu giderlerini en sağlam kaynak olan vergilerle finanse etmekten geçiyor. Ancak, uygulanacak vergi politikalarının da sermaye ve yatırımları da olumsuz yönde etkilememesi gereklidir.  Son zamanlarda yabancı sermeyenin ülkeye gelişi, yerli sermayenin de ülkeden gidişi konusunda farklı görüşler olmakla beraber hangisinin ağırlıklı olduğu veya ekonomiye etkisi konusundaki soruya da net bir cevap bulunamamıştır.

Bundan hareketle Türk Vergi Sisteminin yeniden ele alınarak köklü ve radikal bir değişiklik ile; kayıt dışılığın asgariye indirilmesi, tabana yayılmış adil bir vergi sisteminin uygulamaya konulması, tüm birim ve kişilerin ekonomik ve sosyal durumları ele alınarak gelir dağılımının yeniden ele alınması, denetlenmesi, adil dağılımın sağlanması, modern ve gelişmiş ekonomilerde olduğu gibi, belge düzeninin ve vergi denetiminin sağlıklı ve işler hale getirilmesi sağlanmalıdır. 2006 yılında Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi oranlarında yapılan indirimler tüm mükelleflerce olumlu karşılanmış olup, verginin tabana yayılması için de köklü değişikliklere ihtiyaç bulunmaktadır. Ayrıca, olası kaynaklar yaratılarak çok yüksek oranlı sigorta prim oranlarının da indirilmesi için çalışmaların başlatılmasında büyük fayda bulunmaktadır.

37 yaşında “Dünya’nın en iyi genç ekonomist” ödülünü alan İstanbul doğumlu, Galatasaray Lisesi mezunu olan Prof. Daron ACEMOĞLU’na göre de; “Bir ülkenin ekonomik kaderini o ülkenin coğrafik konumu değil, siyasi ve sosyal konumu belirlemektedir.” 

Bize göre de; iyimserlik havasının devam ettirilmesi, güçlü ve istikrarlı hükümetlerin gücünü ve istikrarını ortaya koymasına ve vatandaşların da ülkenin kalkınması için fedakarca çalışmasına bağlıdır.

DİPNOT VE KAYNAKLAR

[1]  Birol KARAKURT-KTÜ Araştırma Görevlisi, Sermaye Kaçışı Problemi Karşısında Değişen

Vergileme Anlayışı, Sosyoekonomi Dergisi, Sayı 2005/2

[2]  Talha APAK-YMM, Türkiye Ekonomisine Bir Bakış, www.alomaliye.com, 07.06.2004

[3]  Cevdet AKÇAY-Doç.Dr. Türkiye Ekonomisi İlk Defa Doğru Yolda İlerliyor, İSO Sanayi Dergisi, Sayı

471, Haziran 2005    

[4]  Paul KRUGMAN-Prof.  Bunalım Ekonomisinin Geri Dönüşü, Literatür Yayıncılık

[5]  Kemal UNAKITAN, T.C.Maliye Bakanı, Büyüyen Dinamik Ülke Türkiye, Vergi

Dünyası, Sayı 298, Haziran 2006

[6]  Recep Tayip ERDOĞAN, T.C. Başbakanı, Türk Ekonomisindeki Gelişmeler, Yaklaşım Dergisi, Sayı 163, Temmuz 2006

Exit mobile version