T.C.
DANIŞTAY
Yedinci Daire
Esas No : 2001/4837
Karar No : 2005/492
Özeti : Sözleşme düzenlenmeden verilen borç para karşılığında senet alınmış olması halinde, ortada ticari iş veya ilişki bulunmadan, faiz karşılığı borç para verildiğinin kabulü gerektiği hakkında.
Temyiz İsteminde Bulunan: Uray Vergi Dairesi Müdürlüğü
Karşı Taraf : …
İstemin Özeti : Davacının 1998 yılının Aralık döneminde faiz geliri elde ettiğinin saptandığından bahisle, adına resen banka ve sigorta muameleleri vergisi salınması ve ağır kusur cezası kesilmesi yolunda tesis edilen işlemi; olayda, borç para alan şahısların davacının yakın akrabaları olduğunun; öte yandan, faiz ödendiği hususunda, bu kişilerin ifadeleri dışında herhangi bir somut tespitin bulunmadığının anlaşıldığı; ayrıca, davacı tarafından, bu kişilerle ticari ilişkide bulunulduğu iddia edilmesine karşın, bu konuda inceleme elemanınca hiçbir araştırma yapılmadığı gibi, elde edildiği ileri sürülen faiz tutarlarının fahiş olmasının da, bu kişilerle davacı arasında husumet bulunduğunu gösterdiği gerekçesiyle iptal eden İçel İkinci Vergi Mahkemesinin 25.6.2001 gün ve E:2001/109; K:2001/467 sayılı kararının; inceleme raporu doğrultusunda yapılan işlemin yasal olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti: İstemin reddi gerektiği yolundadır.
Tetkik Hakimi Kurtuluş Beyribey’in Düşüncesi: 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 3’üncü maddesinin (B) fıkrasında; vergilemede vergiyi doğuran olayın gerçek mahiyetinin esas olduğu; gerçek mahiyetin, yemin hariç her türlü delille ispatlanabileceği; iktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat yükünün bunu iddia edene ait olduğu açıklanmıştır. Öte yandan, ticari icaplar, iş ve ticari ilişkilerin ve bunlardan kaynaklanan taahhüt ve taleplerin sözleşmeye bağlanmasını ve yapılan avans ödemelerinin belgelendirilmesini ve kayda geçirilmesini gerektirmektedir. Olayda, borç para verme işleminin ticari ilişkiye dayandığını iddia eden davacının, böyle bir sözleşme ibraz etmemiş olması karşısında, alacak-borç ilişkisini gerekçelendirmek amacıyla yapmış olduğu açıklama, dayanaksız iddiadan ibaret kaldığından, aksi yolda verilen mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Bilgin Arısan’ın Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen husular, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49’uncu maddesinin 1. fıkrasında belirtilen nedenlere uymayıp, Vergi Mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında, anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin reddi ile Vergi Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Temyiz başvurusu; davacı adına, ikrazatçılık yaptığından bahisle, inceleme raporuna dayanılarak, banka ve sigorta muameleleri vergisi salınmasına ve ağır kusur cezası kesilmesine ilişkin işlemin iptali yolundaki vergi mahkemesi kararının bozulması istemine ilişkindir.
6802 sayılı Gider Vergileri Kanununun 28’inci maddesinin üçüncü fıkrasında; 2279 sayılı Kanuna göre ikraz işleriyle uğraşanlarla, ikinci fıkrada belirtilen muamele ve hizmetlerden herhangi birini devamlı olarak yapanların, bu Kanunun uygulanmasında banker sayılacakları hükme bağlanmış; 2279 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanunu ek ve değişiklikleri ile birlikte yürürlükten kaldıran 30.9.1983 gün ve 90 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 3’üncü maddesinde de, devamlı ve mutat meslek halinde, faiz veya her ne ad altında olursa olsun bir ivaz karşılığı veya ipotek almak suretiyle, ödünç para verme işleriyle uğraşan veya ödünç para verme işlerine aracılık eden ve kendilerine faaliyet izni verilen gerçek kişilerin ikrazatçı sayılacakları açıklanmıştır.
Her iki düzenlemenin birlikte değerlendirilmesinden anlaşılacağı üzere, 6802 sayılı Kanunun uygulanması bakımından bir kişinin banker sayılabilmesi için aranan koşul, ivaz karşılığı ödünç para verme işinin, devamlı ve mutat meslek halinde yapılmasıdır. Dairemizin süre gelen içtihadına göre ise, aynı takvim yılı içinde birden fazla kişiye ya da birden fazla olmak üzere bir kişiye veya birbirini izleyen yıllarda bir ya da birden çok kişiye ödünç para verilmesi halleri, ikraz işiyle devamlı ve mutat meslek halinde uğraşıldığını göstermektedir.
Öte yandan, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 3’üncü maddesinin (B) fıkrasında, vergilendirmede, vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu; gerçek mahiyetin, yemin hariç her türlü delille ispatlanabileceği; vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve açık bulunmayan tanık ifadesinin, ispatlama vasıtası olarak kullanılamayacağı; iktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutat olmayan bir durumun iddia olunması halinde, ispat külfetinin bunu iddia edene ait olduğu düzenlemesi yer almıştır.
Olayda; davacıdan faizle borç para aldıklarını söyleyen … ve … isimli şahıslarla davacı arasında akrabalık bağı bulunduğu anlaşılmakla birlikte; anılan şahıslara, muhtelif zamanlarda borç para verildiği hususu tartışmasız olup, davacı, bu borç verme işleminin, … yönünden gayrimenkul satışına; … yönünden ise araç satışına dayandığını; söz konusu alım-satım ilişkilerinin, akrabalık bağı dolayısıyla sözleşmeye bağlanmadığını ileri sürmüştür. Ticari icaplar, iş ve ticari ilişkilerin ve bunlardan kaynaklanan taahhüt ve taleplerin sözleşmeye bağlanmasını ve yapılan avans ödemelerinin belgelendirilmesini ve kayda geçirilmesini gerektirmektedir. Sözleşme düzenlenmediği halde, verilen paralar için senet alınmış olması, bu borçların faiz karşılığı verildiğini gösterdiğinden, davacının anılan yıllarda, adı geçen kişilere birden fazla borç para verdiği, dolayısıyla, yukarıda yer alan düzenlemelere göre ikrazatçılık faaliyetinde bulunduğu açık olup, inceleme raporu esas alınarak salınan vergi ve cezada hukuka aykırılık bulunmadığından, dava konusu işlemin, istemin özeti bölümünde yazılı gerekçeyle iptali yolundaki mahkeme kararında isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne; mahkeme kararının bozulmasına; bozma kararı üzerine, Mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına, 23.3.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.