Danıştay Kararı E. 2004/639
T.C.
DANIŞTAY
Dördüncü Daire
Esas No : 2004/639
Karar No : 2005/578
Özeti : Tasfiye dönemi tamamlandıktan sonra tüzel kişiliği sona eren münfesih şirket adına yapılan vergilendirme işlemlerinin hukuki geçerliliği bulunmadığından, düzenlenen ödeme emirleri hakkında bir karar verilmesi gerekirken, davanın ehliyet yönünden reddinde kanuna uyarlık görülmediği hakkında.
Temyiz Eden : Halinde Eski Kuşak Muharrem Pişan Matbaacılık Limited Şirketi Varisleri……./Tasfiye Memuru …
Karşı Taraf : Süleymaniye Vergi Dairesi Müdürlüğü/İSTANBUL
İstemin Özeti : 24.10.2000 tarihinde tasfiyesi sona eren (münfesih) davacı şirketin 2000 yılı işlemleri üzerinden re’sen tarh olunan muhtelif vergi borçlarının tahsili amacıyla adına ödeme emirleri düzenlenip, tasfiye memuruna tebliğ edilmiştir. İstanbul 8. Vergi Mahkemesinin 12.12.2003 günlü ve E:2003/1349, K:2003/311 sayılı kararıyla; 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 10 uncu maddesinin birinci fıkrasında vergi ve buna bağlı alacakların kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınacağı, son fıkrasında tüzel kişilerin tasfiye haline girmiş veya tasfiye edilmiş olmalarının, kanuni temsilcilerin tasfiyeye giriş tarihinden önceki zamanlara ait sorumluluklarını kaldırmayacağı, 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun Tasfiye memurlarının sorumluluğunu düzenleyen 34 üncü maddesinde ise tahakkuk eden vergi borçlan için sorumluluğun tasfiye memurlarına geçtiğinin belirtildiği, olayda ödeme emirlerinin şirket adına düzenlendiği, şirketin 1996 yılında tasfiyeye girdiği, 24.10.2000 tarihinde tasfiyenin tamamlandığı, ödeme emirlerine karşı şirket adına tasfiye memuru olan şahıs tarafından dava açıldığı, bu tarihte tasfiyesi tamamlanan şirketin hukuken varlığından söz edilemeyeceği, gibi ödeme emirlerinin tasfiye memuru hakkında hüküm ifade etmesi, borcun ödenmesinden sorumlu tutulmasına hukuki imkan olmadığından, ödeme emirlerine karşı tasfiye memurunun dava açma ehliyetinin de bulunmadığı gerekçesiyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 15/1-b maddesi uyarınca davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmiştir. Davacı dava dilekçesinde tasfiye memuruyla beraber varislerin imzalarının bulunduğunu, tasfiye memuru tarafından firmanın kapanışının yapıldığını, düzenlenen ödeme emirlerinin yasal olmadığını ileri sürerek mahkeme kararının bozulmasını istemektedir.
Savunmanın Özeti: Yasal dayanaktan yoksun bulunan temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.
Tetkik Hakimi Kumru Örnek Demirtaş’ın Düşüncesi: Davacı şirketin 21.5.1996 tarihinde tasfiyeye girdiği, 24.10.2000 tarihinden itibaren münfesih sayıldığı, bu tarih itibarıyla tüzel kişiliğinin sona erdiği açık olup münfesih şirket tüzel kişiliği adına yapılan vergilendirme işlemlerinin hukuki geçerliliği bulunmadığından düzenlenen ödeme emirleri hakkında bir karar verilmesi gerekirken davanın ehliyet yönünden reddinde kanuna uyarlık görülmediğinden mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Ahmet Alaybeyoğlu’nun Düşüncesi: 24.10.2000 tarihinde tasfiyesi sona eren Limited Şirketin 2000 yılı vergi borçlarının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emirlerinin iptali istemiyle açılan dava, tasfiye memurunun dava açma ehliyeti bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiş ise de; takibedilen vergi ve cezaların tasfiyenin sona erdiği 2000 yılına ait olması nedeniyle Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 34 ve 35 inci maddeleri uyarınca tasfiye memurunun sorumluluğunun bulunduğu ve dava dilekçesinde Mahkeme kararındaki belirlemenin aksine şirketin müteveffa ortağı ve temsilcisinin varisinin imzasıda yer aldığı dikkate alındığında, hukuka uygun bulunmadığı sonucuna vanlan temyize konu Vergi Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Dördüncü ve Dokuzuncu Dairelerinin 2575 sayılı Danıştay Kanunu’na 3619 sayılı Kanunla eklenen Ek 1 inci maddesi uyarınca birlikte yaptığı toplantıda gereği görüşüldü:
Uyuşmazlık, münfesih şirketin 2000 yılına ait muhtelif vergi borçlarının tahsili amacıyla düzenlenip, tasfiye memuruna tebliğ edilen ödeme emirlerinin iptali istemine ilişkindir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-a maddesinde iptal davaları, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu, maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar olarak belirtilmiştir. İptal davasının sübjektif ehliyet koşulu “menfaat ihlali” olarak öngörülmüştür.
2577 sayılı Yasa’nın 2/1-a maddesindeki düzenleme, içtihat ve doktrine göre; tek taraflı irade açıklamasıyla kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikte tesis edilen idari işlemlerin, ancak bu idari işlemle meşru, kişisel ve güncel bir menfaat ilgisi kurulabilenler tarafından iptal davasına konu edilebileceği kabul edilmektedir.
Öte yandan, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 10 uncu maddesinin birinci fıkrasında, tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri tarafından yerine getirileceği öngörülmüş, ikinci fıkrasında, yukarıda yazılı olanların bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınmayan vergi ve buna bağlı alacakların kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınacağı belirtilmiş, son fıkrada ise; tüzel kişilerin tasfiye haline girmiş veya tasfiye edilmiş olmalarının, kanuni temsilcilerin tasfiyeye giriş tarihinden önceki zamanlara ait sorumluluklarını kaldırmayacağı kurala bağlanmıştır. Diğer yandan, 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun tasfiye memurunun sorumluluğunu düzenleyen 34 üncü maddesinde de tasfiye memurlarının kurumun tahakkuk etmiş vergileri ile tasfiye beyannamelerine göre hesaplanan vergilerin asıl ve zamlarından ve vergi cezalarından sorumlu olacakları hükme bağlanmıştır.
Dosyanın incelenmesinden; davacı şirketin 21.5.1996 tarihinde tasfiyeye girdiği, tasfiye işlemleri tamamlanarak 24.10.2000 tarihinde de feshedildiği ve bu hususun 19.12.2000 tarih ve 5199 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlandığı; davacı şirket adına 2000 yılı için düzenlenen vergi-ceza ihbarnamelerinin ilanen tebliğ edilerek, kesinleşen amme alacaklarının tahsili amacıyla şirket adına düzenlenen ödeme emirlerinin, tasfiye memuru …’e tebliğ edilerek şirket adına dava açıldığı anlaşılmıştır.
Davada, tasfiye dönemi tamamlandıktan sonra tüzel kişiliği sona eren şirket adına düzenlenip tasfiye memuruna tebliğ edilen ödeme emirlerinin hem tasfiye memurunun, hem de dava dilekçesinde imzası bulunan varisin kişisel menfatini etkilemesi kaçınılmaz olduğundan, yazılı gerekçeyle davanın ehliyet yönünden reddinde isabet bulunmamaktadır.
Kaldı ki, Türk ticaret Kanunu Hükümlerine göre, şirketlerin tüzel kişilikleri, ticaret sicilinden silinmeleriyle sona erer. Olayda, adına tarh ve ceza kesme işlemi tesis edilen şirketin tüzel kişiliği de ticaret sicilinden silindiği 24.10.2000 tarihinde sona ermiş bulunmaktadır. Bu tarihten sonra, adı geçen şirketin haklara sahip olması, borçlu kılınması mümkün değildir. Bunun sonucu olarak, münfesih şirket adına tarh ve ceza kesme işlemleri tesis edilemeyeceğinden düzenlenen ödeme emirlerinde hukuka uyarlık bulunmadığı da açıktır.
Bu durumda, işin esası incelenerek karar verilmesi gerekirken davayı ehliyet yönünden reddeden mahkeme kararında isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle İstanbul 8. Vergi Mahkemesinin 12.12.2003 günlü ve E:2003/1349, K:2003/311 sayılı kararının bozulmasına, 7.4.2005 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Temyiz başvurusu, 2000 yılı işlemleri üzerinden re’sen tarh edilen vergi ve cezalara ait ihbarnamelerin ilanen tebliği üzerine kesinleşen amme alacaklarının tahsili amacıyla münfesih şirket adına düzenlenip, tasfiye memuruna tebliğ edilen ödeme emirlerinin iptali istemiyle açılan davayı ehliyet yönünden reddeden Mahkeme kararının bozulması istemine ilişkindir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-a maddesinde iptal davasının, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılacağı; aynı Kanun’un 15/1-b maddesinde ise, ehliyetsiz kişi tarafından açılan davaların reddine karar verileceği, 14/6 maddesinde de, davanın her safhasında 15 inci madde hükmünün uygulanacağı belirtilmiştir.
Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre, şirketlerin tüzel kişilikleri, ticaret sicilinden silinmeleriyle sona erer. Olayda, 21.5.1996 tarihinde tasfiyeye giren ve tasfiye işlemleri tamamlanarak 24.10.2000 tarihinde feshedilen şirketin tüzel kişiliği sona erdiğinden, bu tarihten sonra münfesih şirket adına tarh ve ceza kesme işlemi tesis edilemeyeceği gibi tesis edilen işlemler de, herhangi bir hukuki sonuç doğurmayacaktır. Dolayısıyla, fes edilmekle tüzel kişiliği sona eren şirketin medeni haklardan yararlanma ve bu hakları kullanma ehliyeti de son bulacağından, tasfiyesi tamamlanıp ticaret sicilinden silinmek suretiyle hukuk alemindeki varlığı sona eren (münfesih) şirketin, temyiz dahil yargılamanın hiçbir aşamasında taraf olma ehliyeti bulunmadığı gerekçesiyle temyiz isteminin reddi gerektiği görüşüyle karara katılmıyoruz.