Örtülü Kazanç, Transfer Fiyatlandırması ve İlişkili Taraf Kavramları
Şükrü ŞENALP
Yeminli Mali Müşavir
Küreselleşme ile birlikte ülkelerin vergi sistemleri yeni olgularla karşılaşmaktadır. Çok uluslu şirketler her zamankinden daha etkili bir şekilde küreselleşmenin getirdiği olanakları kullanarak ülkelerin vergi gelirlerini aşındırmakta, kendilerinin karlarını maksimize etmekte ya da zararlarını en aza indirmektedirler. Vergi gelirlerinin aşındırması yöntemlerinden biri örtülü kazanç ve örtülü sermaye yoluyla kazancın yüksek vergi oranlarına sahip ülkelerden düşük vergi oranlı ülkelere aktarılmasıdır.
Konu uluslararası literatürde transfer fiyatlandırması ve zayıf/gizli sermaye olarak tartışılmaktadır. Konu ile ilgili olarak ABD başı çekmekte, OECD düzenlemelerini etkilemektedir. Dünya ticaretinin arttırılması ve serbestleştirilmesi konusunda çalışmalar yapan OECD, bütün ülkelerin sistemlerinin uyumlaştırılması için önerdiği Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşma Modelinde ve Transfer Fiyatlandırma Rehberinde, yeknesak ve tavsiye niteliğinde kurallar getirmiştir. Diğer ülkeler OECD düzenlemeleri çerçevesinde kendi iç mevzuatlarını uyumlaştırmaktadırlar. Avrupa Topluluğu üyeleri de benzer bir tutum takınmaktadırlar.
Ülkemiz ise yarım asırlık Kurumlar Vergisi Kanunundaki örtülü kazanç ve örtülü sermaye müesseselerini hem tam mükellef kurumlara hem de dar mükellef kurumlara uygulamaktadır. Diğer taraftan, OECD Modeli esas alınarak imzalanan Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmalarıyla Türkiye, batı ülkelerinin benimsedikleri kuralları kendi iç mevzuatının bir parçası yapmaktadır.
Transfer Fiyatı
Transfer fiyatı veya işletme-içi fiyat, bir işletmenin bir biriminin bir diğerine aktardığı mal ve hizmetlere uygulanan değerleme veya fiyattır. Aralarında mal veya hizmet alışverişi bulunan birimlerin kar sorumluluğu yoksa, yani bu birimler maliyet merkezleri ise transfer fiyatları olarak genellikle maliyetler kullanılır. Bu uygulama maliyet merkezi kavramı ile tutarlı bir çözümdür. Çünkü bir maliyet merkezi yöneticisi, maliyet merkezine yüklenen maliyetlerin hesabını, dönem sonu stoku ve bir diğer maliyet merkezine (veya ambara) aktardığı üretimin maliyeti toplamıyla verir.
Bir işletmede kaynakların ekonomik dağıtımı (işletme varlıklarının elde edilmesi ve kullanım alanlarının saptanması) ile ilgili kararlar, maliyetler yanında gelirler (hasılat) ile ilgili bilgileri de gerektirir. Maliyet merkezleri yöneticilerine gelirlerle ilgili sorumluluk verilmemesinin temel nedeni, bu yöneticilerden kaynak dağıtım kararları vermelerinin beklenmemesidir. Bu kararlar merkezi yönetim tarafından verilir. Merkezkaç yönetime sahip bölümsel bir örgütte ise, bölümlerin (kar veya yatırım merkezlerinin) yöneticilerinden, kaynakların ekonomik dağıtımı ile ilgili kararlar vermeleri beklenir. Bu nedenledir ki, bölüm yöneticilerine, maliyetler yanından gelirler ile ilgili sorumluluklar da verilir. Aralarında mal ve hizmet alışverişi bulunan bölümler açısından transfer fiyatı önemlidir, çünkü bu fiyat, mal ve hizmeti sağlayan bölüm için bir gelir, alan bölüm için ise bir maliyet oluşturur. Maliyetleri ve gelirleri etkilediği içindir ki, transfer fiyatı, bölüm yönetimlerinin kaynaklarının dağıtımıyla ilgili kararlarını etkiler.
Transfer fiyatlaması yöntemleri: Literatürde önerilmiş veya uygulamada denenmiş çeşitli transfer fiyatlaması yöntemleri mevcuttur. Bu yöntemlerin başlıcaları şunlardır:
1) Marjinal maliyet yöntemi
2) Pazar fiyatı yöntemi
3) Pazarlık yöntemi
4) Tam maliyet yöntemi
5) Kâr paylaşma yöntemleri
6) Çift fiyat yöntemi
Merkezkaç yönetime dayanan bölümsel bir örgütte, transfer fiyatının, amaç uyumluluğuna ek olarak iki ölçütü daha karşılaması gerekir. Bölümsel başarının ölçülmesi ve bölümsel otonomi. İdeal durum, her üç ölçütü de birlikte karşılayabilen transfer fiyatlarının saptanıp kullanılmasına olanak veren koşulların bulunmasıdır.
Transfer Fiyatlandırması ve Örtülü Kazanç Kavramları
Uluslararası literatürde oldukça fazla tartışılan İngilizce Transfer Pricing kavramı, Türkçe’ye Transfer Fiyatlandırması olarak çevrilmektedir. Transfer fiyatlandırması (Transfer Pricing), birbiriyle bağlı şirketlerin kendi aralarındaki mal ve hizmet alım ve satımlarında veya benzeri ticari işlemlerinde uyguladıkları fiyatlardır. Benzer şekilde “…transfer fiyatlandırılması, bir işletmenin gelir-gider veya kar paylaşımı olarak bağıntılı olduğu, kar paylaşımı açısından aynı çıkar birliğine dahil olan, ana şirket veya alt şirketlerle veya yönetim ve denetimi itibariyle hakim durumda olduğu ortaklık, iştirak ve şubeleriyle, karşılıklı olarak mal ve hizmet sunumunda uygulanan fiyatlama olarak tanımlanabilir.”
Kavram vergi muhasebesi açısından, çok uluslu şirketlerin karlarını, değişik ülkelerde bulunan ana ve bağlı şirketleri arasında kaydırarak, vergiden kaçınmayı sağlayan bir yönetim ve muhasebe tekniği şeklinde tanımlanabilir.
Satıma konu mal veya hizmet bir şirket veya şirket içindeki bir bölüm için çıktı, buna karşılık aynı çıkar birliği içindeki diğer bir şirket veya aynı şirketin diğer bir bölümü için girdi niteliğindedir.
Transfer fiyatlandırması kavramının Türk Vergi Hukukunda tam karşılığı bulunmamaktadır. Buna rağmen, transfer fiyatlandırmasının emsallerinden farklılık arz etmesi halinde, farklılıkların tanımlaması KVK’nun 17 nci maddesinde düzenlenen örtülü kazanç kavramı ile yapılmaktadır. Transfer fiyatlandırması aralarında değişik açılardan bağ bulunan şirketler arasında mal ve hizmet alış verişlerinin nasıl olması gerektiği yönünde temel prensipleri ortaya koyan olumlu bir kavramdır. Örtülü kazanç kavramı ise hangi tür ilişkilerin vergi hukuku açısından kabul edilmeyeceğini tanımlamaktadır.
Transfer fiyatlandırması ile örtülü kazanç kavramları bir arada değerlendirildiğinde, emsallerine uygun olmayan transfer fiyatlandırmaları örtülü kazanç olarak mütalaa edilebilecektir. Diğer bir deyişle örtülü kazanç, transfer fiyatlarının kötüye kullanılması olarak değerlendirilebilir.
Vergi rekabeti ülkelerin sermaye çekmek amacıyla tanıdıkları vergisel teşviklerin diğer ülkelerin vergi tabanlarında aşınmaya neden olmasıdır. Sermaye hareketlerindeki liberizasyonun A.B. yi büyük bir vergi cennetine dönüştüreceği endişesi yaşanmaktadır. Bu süreç; finansal sermaye üzerindeki vergi yükünü hafifleterek küçük ülkelere diğer ülkelerden kaynak akışı temin etme yönünde yararlı olurken, büyük ülkeler açısından da vergi kaybı doğurduğu açıktır. Belçika, 1982 yılında ilk özel vergi rejimi uygulayan ülkedir. Çok uluslu finansal şirketlerin Avrupa ‘da en rağbet ettiği ülke iştirak ve temettülerin yurtdışına transferi vergi dışı olduğu için Lüksembourg’ dur. Hollanda sınırları içinde kurulmuş çok uluslu finans şirketleri için 1997’ de özel vergi rejimi kabul etmiştir. Portekiz özel bölgelerde yerel idarelerin kontrolünde otonom vergi sistemleri uygulamaktadır. İrlanda bankacılık, sigortacılık gibi akışkan faaliyetleri yürüten yabancı kuruluşlara 2005 yılı sonuna kadar sürecek olan %10 luk oran (normal oran %32) uygulamaktadır. İspanya’ da A.B. ülkesi şirketler ile uluslar arası holding ve finansman şirketlerinin avantajlı vergi rejimine tabi tutulmaları söz konusudur. Ayrıca İspanya, Kanarya Adaları’nın ekonomik gelişimini desteklemek amacıyla ZEC serbest bölgesinde -İspanya’ya yerleşmiş olmayan kişilere mahsus – %35 yerine % 1 vergi oranı uygulamaktadır. İngiltere 1979 yılında döviz işlemleri üzerindeki denetimi kaldırdıktan sonra gelir ve kurumlar vergisi oranlarında indirime gitmiş, 1984’te de yabancı firmaları kontrol kurallarını kanunlaştırmıştır. Almanya ise 1990lı yıllarda % 60 olarak uyguladığı kurumlar vergisi oranını 2002 yılında kademeli olarak %38 e kadar indirmek zorunda kalmıştır.
Bu durumu bertaraf etmek için A.B. içinde vergi ahenkleştirilmesi uygulaması gündeme gelmiştir. Ancak vergi rekabeti açısından avantajlı ülkeler bu duruma karşı çıkmaktadırlar.
Zararlı vergi rekabetinin önüne geçilmesi yolunda AB etkin bir statüye sahiptir. AB Adalet Mahkemesinin vereceği kararlar yavaş da olsa AB üyesi ülkeler arasında yaptırım gücüne sahiptir.
Ülkeler; çeşitli konularda ve bölgelerde uyguladıkları vergi muafiyetleri sınırlandırmalı, karşılıklı olmak şartıyla uluslararası işlemlerle ilgili bilgi alışverişini kısıtlayıcı işlemleri ortadan kaldırmalıdır. Uluslararası çifte vergilendirmeyi önleyici anlaşmalar yapılmalıdır. Buna ilaveten vergi cennetleriyle çifte vergilendirmeyi önleyici çalışmalar yapılmamalıdır.
Transfer fiyatlaması konusunda atılması gereken ilk adım ülkelerin üzerinde anlaştıkları transfer fiyatlama kurallarının uygulanmasıdır. Bu konuda OECD nin önerdiği model ise, emsal fiyat ilkesidir. Bu ilkeye göre transfer fiyatı içerilen 2 şirket aynı şirket yapısının bir bölümü değil gerçekten 2 ayrı şirketmiş gibi olacak olan fiyatın aynısı olmalıdır.
Yeni Kurumlar Vergisi Kanunu’nda çok önemli değişiklikler ve gelişmeler yer almaktadır. Bunlardan bir tanesi de mevcut Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 17. Maddesinde düzenlenmiş olan “Örtülü Kazanç” ile ilgili Maddeye yönelik değişikliklerdir. Aslında söz konusu Madde, ruhu itibariyle değiştirilmemiş “Transfer Fiyatlandırması” başlığıyla yeniden kaleme alınarak “Transfer Fiyatlaması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı” konusu daha kapsamlı ve açık ifadelerle anlatılmıştır. Yeni Maddenin metni genel olarak, Türkiye’nin üye olduğu OECD’nin Çok Uluslu Şirketler ve vergi idareleri için 1995 yılında bir rapor çalışması şeklinde yayımlamış olduğu genel transfer fiyatlandırma prensipleri ile uyum halindedir. Bu çerçevede, Madde metninde yeni tanımlar yapılmış ve halihazırdaki Kanun Maddesinde de ifade edilen bazı kavramlar bu defa teknik terim olarak açıklanmıştır.
Yeni Kurumlar Vergisi Kanunu (K.V.K.), üç ana kısımdan oluşmaktadır :
– Birinci Kısım : Tam Mükellef Kurumlarda Vergilendirme
– İkinci Kısım : Dar Mükellef Kurumlarda Vergilendirme
– Üçüncü Kısım : Ortak Hükümler ve Geçici Maddeler
Yeni K.V.K.’nda, özellikle çokuluslu ve Türkiye’de faaliyet gösteren yabancı sermayeli şirketler için önem arz eden yeni düzenlemeler ve değişiklikler, ana başlıklar itibariyle aşağıdaki gibidir :
Yabancı iştiraklerden elde edilen iştirak kazançlarının kurumlar vergisinden istisnası ile ilgili yeni düzenlemeler : Türkiye’de faaliyet gösteren şirketlerin kanuni veya iş merkezi Türkiye’de bulunmayan anonim ve limited şirket niteliğindeki şirketlerin sermayesine iştirak dolayısıyla elde ettikleri iştirak kazançlarının kurumlar vergisinden istisna olabilmesi için gereken şartlarda bazı değişiklikler yapılmıştır.
Vergi mevzuatımıza “Kontrol Edilen Yabancı Şirket” – “KEYŞ”(“Controlled Foreign Company” – “CFC”) kavramı : Yurt dışı iştirakleri olan Türk şirketleri açısından bu kavram önem taşımaktadır. Yeni K.V.K.’nda yer alan bu yeni düzenleme ile uluslararası vergi uygulamaları çerçevesinde, ticari veya sınai mahiyette olmayan yatırımlarını yurt dışında düşük vergi oranlı ülkelere yönlendiren mükellefler ile Türkiye’de yatırım yapan mükellefler arasında oluşan vergi eşitsizliğinin ortadan kaldırılması mümkün olabilecektir. Kurumların, Türkiye’de yerleşik kurumlardan elde ettikleri iştirak kazançları kurumlar vergisinden istisna olmakla birlikte, yurt dışındaki kurumlardan elde edilen iştirak kazançları için istisna, belli şartların sağlanması halinde uygulanmaktadır (Bkz : 5228 sayılı Kanun ile 1.1.2005 tarihinden itibaren yürürlüğe girmek üzere K.V.K.’nun 8. Maddesine eklenmiş bulunan 9., 10. ve 11. bentler ile bu bentlere ilişkin eklenmiş fıkralar). “KEYŞ” kavramı ve ilgili yeni düzenlemelerin getirilmesi ile, belirli şartları sağlayan yurt dışı iştiraklere yatırım yapan kurumlar vergisi mükelleflerinin, yurt dışı iştirakleri karlarını fiilen dağıtmasa bile vergisel açıdan dağıtmış kabul edilerek bu iştiraklerinin gelirlerinin Türkiye’de kurumlar vergisine tabi tutulması söz konusu olabilecektir. Bu yeni düzenleme ile bu konudaki uluslararası vergi uygulamaları ile de uyum sağlanmış olacaktır.
Büyük yatırımlarda vergi indirimi yapma imkanı getirilmiştir : Aşağıda sayılan alanlara yönelik olarak belli tutarların üstünde ve belli şartları sağlayan yatırımlar yapacak olan tam ve dar mükellef kurumlar Maliye Bakanlığı ile düzenleyecekleri ve Bakanlar Kurulu’nca onaylanacak sözleşmede taahhüt ettikleri şartları yerine getirmeleri şartıyla, belirlenen indirimli vergi oranlarından yararlanabileceklerdir :
– istihdam ve ihracatı arttırmaya yönelik yatırımlar,
– mahsul ve ürünleri ıslaha yönelik yatırımlar,
– yeni teknolojiye yönelik araştırma-geliştirme yatırımları,
– Türkiye’nin turizm kapasitesini arttırmaya yönelik yatırımlar,
– Petrol Kanunu ve Maden Kanunu’na göre yürütülen arama ve sondaj
faaliyetlerine yönelik yatırımlar,
– Madenlerin işletilmesine yönelik yatırımlar
Bu çerçevede, istenen şartların sağlanması kaydıyla, gerek kurumlar vergisi gerekse gelir (stopaj) vergisi oranlarında %90’a kadar indirim imkanı tanınması söz konusu olabilecektir.
Geriye doğru mali zarar aktarımı mümkün olabilecektir : Hali hazırdaki K.V.K. düzenlemelerine göre, mali zararlar 5 yıl ileriye taşınabilmekte, ancak mali zararların geriye taşıma imkanı bulunmamaktadır. Yeni düzenlemelerle mükellefe, – istediği takdirde – geriye doğru 1 yıl mali zarar aktarımı imkanı getirilmesi planlanmaktadır. Geriye doğru nakledilen zararlar, mahsup edilecek geçmiş yıl zararları gibi işleme tabi tutulacaktır.
“Transfer Fiyatlandırması” : Mevcut K.V.K.’nun “Örtülü Kazanç” hakkındaki 17. Maddesi “Transfer Fiyatlandırması” başlığı ile yeniden düzenlenmiştir. Söz konusu yeni düzenlemeler, tamamıyla OECD’nin 1995’te yayımlanmış bulunan Transfer Fiyatlandırması ile ilgili kavram ve metotların açıklandığı rapora dayalıdır. Böylece, uluslararası vergi uygulamalarında 1995’ten beri genel kabul gören ve çeşitli Avrupa ülkeleri ve A.B.D.’de zaten uygulanmakta olan ancak bizim mevzuatımızda hiçbir şekilde tanımlanmadığı için şimdiye kadar uygulanamamış metotlar, bu konuda getirilen yeni düzenlemelerle yakın bir zamanda artık uygulanabilir hale gelecektir.
Transfer fiyatlandırması yoluyla dağıtılan kazançlar kurumlar vergisine tabi olacaktır : Halihazırda mevcut K.V.K.’nun 15. Maddesinin 3. bendine göre sermaye şirketlerince dağıtılan “örtülü kazançlar” kurumlar vergisine tabidir. Yapılan yeni düzenlemelerle “Örtülü Kazanç” kavramı “Transfer Fiyatlandırması” çerçevesinde tanımlanmış ve yeniden düzenlenmiş olduğu için ; bu yeni düzenlemeler çerçevesinde, bundan böyle “sermaye şirketlerince transfer fiyatlandırması yoluyla dağıtılan kazançlar” vergiye tabi olacaktır.
“Örtülü Sermaye” sayılma koşulları ile ilgili detaylı açıklamalar ve bazı değişiklikler yapılmıştır: Yeni K.V.K. düzenlemelerinde, “Örtülü Sermaye” sayılma koşulları daha somut olarak açıklanmış ve bu çerçevede ; “Ana Ortak” ; “Ana Ortakla İlişkili Kişi” kavramları tanımlanmıştır. Borç / Özsermaye oranı, uluslararası genel kabul görmüş uygulamalar çerçevesinde “üç” olarak belirlenmiştir. Şimdiye kadar mevzuatımızda hiçbir şekilde açık bir biçimde belirtilmemiş bu oran, aslında uzun zamandan beri belli Avrupa ülkelerince kabul edilerek uygulanmakta olan bir orandır. Bu konuda getirilen yeni düzenlemelerle ; ilişkili kişilerin sağladığı
a) “nakdi teminat” karşılığında,
b)“gayr-i nakdi teminat” karşılığında üçüncü kişilerden temin edilen krediler, “Örtülü Sermaye” sayılıp sayılmama açısından ayrı ayrı değerlendirilmiştir. Buna göre, kurumların ana ortaklarının veya ana ortaklarının ilişkili olduğu kişilerin sağladığı gayr-i nakdi teminatlar karşılığında üçüncü kişilerden temin edilen borçlanmalar örtülü sermaye sayılmayacaktır. İlişkili kişilerin sağladığı nakdi teminat karşılığında üçüncü kişilerden temin edilen borçlanmalar ise örtülü sermaye kapsamında değerlendirilecektir. Öte yandan, ticari teamüllere uygun olarak, ilişkili kişi ve kuruluşlarla cari hesap ilişkisi içinde yürütülen mal ve hizmet alımlarından kaynaklanan borçlar da örtülü sermaye sayılmayacaktır. Böylece, transfer fiyatlandırması kurallarına ve ticari teamüllere uygun olarak grup şirketlerinin birbirleriyle vadeli mal ve hizmet alışverişinde bulunmalarına imkan sağlanmış olacaktır.
Konsolide Kurumlar Vergisi Beyanı Yapabilme İmkanı : Tam mükellefiyete tabi kurumlar ve bu kurumların, sermayesinin doğrudan veya dolaylı olarak %90 ve fazlasına sahip oldukları diğer tam mükellefiyete tabi kurumlar için aynı hesap dönemini kullanmaları koşuluyla kazançlarını birleştirip konsolide kurumlar vergisi beyannamesi ile beyan etmeleri imkanı getirilmiştir. Bu beyan usulünü seçenler belli bir süre (Taslak metne göre 5 hesap dönemi) boyunca bu usulden dönemeyeceklerdir.
İlişkili Taraf Açıklamalarına İlişkin Türkiye Muhasebe Standardı (TMS 24)
Konumuz ile ilgili olarak İlişkili Taraf Açıklamalarına İlişkin Türkiye Muhasebe Standardı (TMS 24) 31 Aralık 2005 CUMARTESİ – Sayı : 26040 Resmi Gazete’de yayımlandı ve 31/12/2005 tarihinden sonra başlayan hesap dönemleri için geçerli olmak üzere yayımlandığı tarihte yürürlüğe girdi.
Bu Standardın amacı; bir işletmenin finansal durumunun ve faaliyet sonuçlarının, ilişkili tarafların mevcudiyeti ile ilişkili taraflarla gerçekleştirilen işlemler ve mevcut bakiyelerden etkilenebileceği olasılığına dikkat çekmek için, işletmenin finansal tablolarının gerekli açıklamaları içermesini sağlamaktır.
İlişkili taraf açıklamalarının amacı
İlişkili taraf ilişkileri, iş ve ticaretin normal bir parçasıdır. Örneğin, işletmeler çoğu kez faaliyetlerinin bir kısmını bağlı ortaklıkları, iş ortakları ve iştirakleri üzerinden sürdürür. Bu koşullar altında, işletmenin iştirak edilen işletmenin finansal ve faaliyet politikalarını etkileme gücü; kontrol, müşterek kontrol veya önemli etkinin varlığıyla gerçekleşir.
Bir ilişkili taraf ilişkisi, bir işletmenin kâr veya zararı ve finansal durumu üzerinde etkili olabilir. İlişkili taraflar, ilişkili olmayan tarafların yapmayacağı işlemler içerisine girebilirler. Örneğin, ana ortaklığına maliyet bedelinden ürün satan bir işletme, diğer bir müşteriye aynı koşullarda satış yapmayabilir. Ayrıca, ilişkili taraflar arasındaki işlemler ilişkili olmayan taraflarla yapılan işlemlerle aynı tutarda gerçekleşmeyebilir.
Bir işletmenin kar veya zararı ve finansal durumu, ilişkili taraf işlemleri gerçekleşmemiş olsa bile ilişkili taraf ilişkilerinden etkilenebilir. Yalnızca ilişkinin var olması bile, bir işletmenin diğer taraflarla olan işlemlerini etkilemeye yeterli olabilir. Örneğin bir bağlı ortaklık, aynı alanda faaliyet gösteren bir başka bağlı ortaklığın ana ortaklığı tarafından satın alınması üzerine, daha önce ticari ilişkide bulunduğu bir işletmeyle olan ilişkisine son verebilir. Alternatif olarak, bir taraf diğer bir tarafın önemli etkisinden dolayı iş yapmaktan kaçınabilir. Örneğin, bir bağlı ortaklığa araştırma ve geliştirme faaliyetinde bulunmaması konusunda ana ortaklığı tarafından talimat verilmiş olabilir.
Bu nedenlerden dolayı, ilişkili taraflarla olan ilişkilerin, işlemlerin ve mevcut bakiyelerin bilinmesi, finansal tablo kullanıcılarının, işletmenin karşılaştığı riskler ve fırsatlar dahil olmak üzere, işletmenin faaliyetleri hakkındaki yapılacak değerlendirmeyi etkileyebilir.
Bu Standartta geçen terimlerin anlamları aşağıdaki gibidir:
İlişkili Taraf: Bir tarafın bir işletme ile ilişkili sayılması için:
(a) Söz konusu tarafın, doğrudan ya da dolaylı olarak bir veya birden fazla aracı yoluyla:
(i) İşletmeyi kontrol etmesi, işletme tarafından kontrol edilmesi ya da işletme ile ortak kontrol altında bulunması (ana ortaklıklar, bağlı ortaklıklar ve aynı iş dalındaki bağlı ortaklıklar dahil olmak üzere);
(ii) İşletme üzerinde önemli etkisinin olmasını sağlayacak payının olması; veya
(iii) İşletme üzerinde ortak kontrole sahip olması;
(b) Tarafın, işletmenin bir iştiraki olması (“TMS 28 İştiraklerdeki Yatırımlar” Standardında tanımlandığı gibi);
(c) Tarafın, işletmenin ortak girişimci olduğu bir iş ortaklığı olması (bakınız: “TMS 31 İş Ortaklıklarındaki Paylar”);
(d) Tarafın, işletmenin veya ana ortaklığının kilit yönetici personelinin bir üyesi olması;
(e) Tarafın, (a) ya da (d) de bahsedilen her hangi bir bireyin yakın bir aile üyesi olması;
(f) Tarafın; kontrol edilen, ortak kontrol edilen ya da önemli etki altında veya (d) ya da (e)’ de bahsedilen her hangi bir bireyin doğrudan ya da dolaylı olarak önemli oy hakkına sahip olduğu bir işletme olması; veya
(g) Tarafın, işletmenin ya da işletme ile ilişkili taraf olan bir işletmenin çalışanlarına işten ayrılma sonrasında sağlanan fayda planları olması,
gerekir.
İlişkili tarafla yapılan işlem : İlişkili taraflar arasında kaynakların, hizmetlerin ya da yükümlülüklerin bir bedel karşılığı olup olmadığına bakılmaksızın transferidir.
Bir bireyin yakın aile üyeleri : İşletme ile ilgili işlemler üzerinde etkisi olabilecek ya da işlemlerden etkilenebilecek aile bireyleridir. Aşağıdakileri içerebilir:
(a) Bireyin eş ve çocukları
(b) Bireyin eşinin çocukları ve
(c) Bireyin ya da bireyin eşinin bakmakla yükümlü oldukları kişiler.
Tazminat : “TFRS 2 Hisse Bazlı Ödeme” Standardına tabi olanlar dahil olmak üzere, çalışanlara sağlanan bütün faydaları içerir (“TMS 19 Çalışanlara Sağlanan Faydalar” Standardında tanımlandığı gibi). Çalışanlara sağlanan faydalar, işletmeye sunulan hizmetler karşılığında işletme tarafından ya da işletme adına ödenen, ödenecek olan ya da sağlanan her türlü faydalardır. Ayrıca işletme ile ilgili ana ortaklık adına yapılan ödemeleri de içermektedir. Tazminat aşağıdakileri içerir:
(a) Ücret, maaş, sosyal güvenlik yardımı, ücretli yıllık izin, ücretli hastalık izni, kârdan verilen paylar, ikramiyeler gibi fiilen çalışanlara sağlanan kısa vadeli faydalar (eğer dönem sonundan itibaren on iki ay içinde ödenecekse) ile fiilen çalışanlara sağlanan parasal olmayan faydalar (sağlık imkanları, barınma, taşıt ve bedelsiz ya da indirimli sağlanan mal ya da hizmetler gibi);
(b) Emeklilik, diğer emeklilik faydaları, işten ayrılma sonrası hayat sigortası ve sağlık imkanları gibi işten ayrılma sonrası sağlanan faydalar;
(c) Uzun dönemli hizmet izni ya da ücretli izin, jübile veya diğer uzun süreli hizmete bağlı faydaları, uzun vadeli iş görememezlik faydaları ve dönem sonundan itibaren on iki ay içinde tamamı ödenmeyecek olan kârdan verilen paylar, ikramiyeler ve ertelenmiş tazminatı içeren, çalışanlara sağlanan diğer uzun vadeli faydalar;
(d) İşten çıkarma halinde sağlanan faydalar ve
(e) Hisse bazlı ödemeler.
Kontrol : Bir işletmenin faaliyetlerinden fayda sağlamak amacıyla, söz konusu işletmenin finansal ve faaliyet politikalarını yönetme gücüdür.
Müşterek Kontrol : Bir ekonomik faaliyet üzerindeki kontrolün sözleşmeye dayalı olarak paylaşılmasıdır.
Kilit Yönetici Personel : İşletmenin, (idari ya da diğer) herhangi bir yöneticisi de dahil olmak üzere, faaliyetlerini planlama, yönetme ve kontrol etme yetki ve sorumluluğuna doğrudan veya dolaylı olarak sahip olan kişilerdir.
Önemli Etki : Yatırım yapılan işletmenin finansal ve faaliyetle ilgili politikaların belirlenmesi kararlarına katılma gücü olup, bu politikalar üzerinde kontrol etme gücünü ifade etmemektedir. Önemli etkiye, hisse sahipliği, esas sözleşme veya bir anlaşmayla sahip olunabilir.
Her olası ilişkili taraf ilişkisi değerlendirilirken ilişkinin özü dikkate alınır, sadece yasal şekle bakılmakla yetinilmez.
Bu Standart kapsamında, aşağıdakiler ilişkili taraf olmak zorunda değildir:
(a) İki işletmenin, ‘ilişkili taraf’ tanımında belirtilen (d) ve (f) kapsamında olmayan, sadece ortak bir yöneticiye ya da kilit yönetici personelinin başka bir üyesine sahip olması.
(b) İki ortak girişimcinin sadece bir iş ortaklığı üzerinde müşterek kontrolü paylaşmaları.
(c) (i) Finansman sağlayanlar,
(ii) Sendikalar,
(iii) Kamu hizmeti şirketleri, ve
(iv) Devlet makamları ve mercilerinden,
işletme ile sadece olağan iş ilişkileri içerisinde olanlar (işletmenin serbest hareket etmesini etkileyebilecek ya da karar alma sürecine dahil olabilecek olsa da).
(d) Bir işletmenin önemli hacimde işlem yaptığı bir müşteri, tedarikçi, acente, dağıtımcı ya da genel mümessil (sadece bu işlemlerin sonucu ekonomik bağımlılık nedeniyle).