Faturanın Düzenlenmesinde Sorumluluk
Rüknettin Kumkale
Yeminli Mali Müşavir
[email protected]
Faturanın düzenlenmesinde yasalar tarafından gösterilen usul ve esaslara uyulmaması vergi suçunu doğurmaktadır. Bu nedenle faturanın düzenlenmesinde bir sorumlunun bulunması doğaldır. Sorumluluk çeşitli yasalarla, mükelleflere verilmiştir. Bu hükümler, Vergi Usul Yasasında, Türk Ticaret Yasasında bulunmaktadır. Bundan ayrı olarak kooperatifler ile ilgili sorumluluk 1163 sayılı kooperatifler yasası ile, dernekler ve vakıflar ile ilgili sorumluluklar ise gene kendi yasalarında konu edilmiştir.
Faturanın düzenlenmesinde ki sorumluluk olgusunu, genel olarak, Vergi Usul Yasasında hüküm altına alınmış olan sorumluluktan aynı düşünmenin olanağı yoktur.
Vergi Usul Yasasındaki sorumluluk ile ilgili hükümleri şu şekilde gösterebiliriz.
Mükellef ve vergi sorumlusu
Madde 8- Mükellef, vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu terettübeden (terettüp etmek: ödev olarak üzerine düşmek) gerçek veya tüzel kişidir.
Vergi sorumlusu, verginin ödenmesi bakımından, alacaklı vergi dairesine karşı muhatap olan kişidir.
Vergi kanunlariyle kabul edilen haller müstesna olmak üzere, mükellefiyete veya vergi sorumluluğuna mütaallik özel mukaveler vergi dairelerini bağlamaz.
Bu kanunun mütaakıp maddelerinde geçen “mükellef” tabiri vergi sorumlularına da şamildir.
(Ek: 24.06.1994 – 4008/1 md., Değişik: 25.05.1995 – 4108/1 md.) Türkiye Cumhuriyeti tabiyetinde bulunan her gerçek kişi ile tüzel kişilere bir vergi numarası verilir. Bu hükmün uygulanmasına ilişkin usul ve esasları tespit etmeye ve vergi numarasının kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerce yapılacak işlemlerle ilgili kayıtlarda ve düzenlenecek belgelerde kullanılması mecburiyetini getirmeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.
Vergi ehliyeti:
Madde 9- Mükellefiyet ve vergi sorumluluğu için kanuni ehliyet şart değildir.
Vergiyi doğuran olayın kanunlarla yasak edilmiş bulunması mükellefiyeti ve vergi sorumluluğunu kaldırmaz.
Kanuni temsilcilerin ödevi:
Madde 10- Tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların. Vakıflar ve cemaatlar gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevler kanuni temsilcileri, tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirilir.
(Değişik: 03.12.1988 – 3505/2 md.) Yukarıda yazılı olanların bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığında tamamen veya kısmen alınmayan vergi ve buna bağlı alacaklar, kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınır. Bu hüküm Türkiye’de bulunmayan mükelleflerin Türkiye’deki temsilcileri hakkında da uygulanır.
Temsilciler veya teşekkülü idare edenler bu suretle ödedikleri vergiler için, asıl mükelleflere rücu edebilirler.
Tüzel kişilerin tasfiye haline girmiş veya tasfiye edilmiş olmaları, kanuni temsilcilerin tasfiye giriş tarihinden önceki zamanlara ait sorumluluklarını da kaldırmaz.
Cezalar:
Madde 331- (Değişik: 30.12.2365/58 md.)
Vergi kanunları hükümlerine aykırı hareket edenler, bu kitapta yazılı vergi cezaları (vergi zıyaı (…) ve usulsüzlük cezaları) ve diğer cezalar ile cezalandırılır.
Küçüklerin ve kısıtlıların ceza muhatabı olmadığı haller:
Madde 332- Velayet ve vesayet altında bulunanlar veya işlerinin idaresi bir kayyıma tevdi edilmiş olanlar, kendilerine izafeten veli vasi veya kayyımın vergi kanunlarına aykırı hareketlerinde dolayı cezaya muhatap tutulmazlar. Bu hallerde cezanın muhatabı, veli, vasi veya kayyımdır.
Tüzel kişilerin sorumluluğu:
Madde 333- Tüzel kişilerin idare ve tasfiyesinde Vergi Kanununa aykırı hareketlerden tevellüt vergi cezaları tüzel kişiler adına kesilir.
Tüzel kişilerin kanuni temsilcilerinin vergi sorumluluğu hakkındaki bu kanununun 10. maddesi hükmü vergi cezaları hakkında da uygulanır.
(Ek: 30.12.1980 – 2365/59 md.; Değişik : 22.07.1998 – 4369/81 md.) Bu Kanunun 359. maddesinde yazılı fiillerin işlenmesi halinde bu fiiller için 359 ve 360. maddelerde öngörülen cezalar bu fiilleri işleyenler hakkında hükmolunur.
1. Cezalı Kişilerde Sorumluluk
Gerçek kişilerde sorumluluk, 213 sayılı Vergi Usul Yasasının 8/1 maddesindeki “Mükellef, vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu terettüp eden gerçek veya tüzel kişidir” hükmüne göre, gerçek kişinin kendisidir.
Diğer bir anlatımla gerçek bir kişi işlerini vekaletname ile yetkili kıldığı başka kişiler aracılığıyla yürütüyor olsa bile, vergi idaresi açısından sorumluluktan kurtulmasına olanak yoktur.
Ancak, ceza hukukundaki “cezaların şahsiliği” ilkesinden dolayı, gerçek bir kişinin işlerini vekaletname ile yürüten kişi tarafından bir vergi suçu işlenmesi halinde, bu durumda oluşacak cezanın muhattabı mükellef değildir, suçu işleyen kişidir.
Bir şahsın işlerini vekaletname ile yetkili kıldığı bir başka kişiler aracılığıyla yürütmesinde dikkati çeken noktalar bulunmaktadır.
- Her şeyden önce şunu belirtmemiz gerekmektedir ki, şahsen cezai sorumluluktan kurtulabilmesi için işlerinin yürütülmesinin başka kişilere devredildiğinin yasalar önünde açık olarak ispatlanabilmesi gerekmektedir. Diğer bir anlatımla kişinin, vekaletname vermeksizin işlerini yürüten kişiye cezai sorumluluk yüklemekte zorluk vardır. Yani, mükellefin “bu faturayı ben tanzim etmedim, yanımda çalışan x kişi tarafından düzenlenmiştir” ifadesi, sözü edilen kişiye vekaletname verilmemiş ise ortada kalacaktır.
- Mükellef tarafından verilen vekaletnamenin süresi bittiği tarihten itibaren, sorumlulukta vekalet verene geri gelecektir. (Burada sözü edilen cezai sorumluluktur. Çünkü vergisel sorumluluk mükelleften ayrılamamaktadır) Bu sebeple sorumluluk belli edilirken verilen vekaletnamenin süresi önemlidir.
2. Adi Ortaklıklarda Sorumluluk
Vergi Usul Yasasının 10. maddesinde bulunan, “… tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevler kanuni temsilcileri, tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri iade edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirilir” hükmüne göre adi ortaklıkları idare edenler bunlara düşen ödevleri de yerine getirirler.
Adi ortaklıklar, ortaklığı oluşturan ortaklar tarafından idare edilebileceği gibi idare ortaklar tarafından vekaletname ile belirlenen bir kişiye de bırakılabilir.
3. Tüzel Kişilerde Sorumluluk
Vergi Usul Yasasının “kanuni temsilcilerin ödevi” başlıklı 10. maddesinin 1 fıkrasında bulunan “tüzel kişiler (…) mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevler, kanuni temsilcileri (…) tarafından yerine getirilir” hükmüne göre; ve “tüzel kişilerin sorumluluğu” başlıklı 333. maddede bulunan “Tüzel kişilerin idare ve tasfiyesinde vergi kanununa aykırı hareketlerden tevellüt (tevellüt: doğan) edecek vergi cezaları tüzel kişiler adına kesilir.
Tüzel kişilerin kanuni temsilcilerinin vergi sorumluluğu hakkında bu kanunun 10. maddesi hükmü vergi cezaları hakkındada uygulanır.
Bu kanunun 359. maddesinde yazılı fiillerden işlenmesi halinde bu fiiller için 359 ve 360. maddelerde ön görülen cezalar bu fiilleri işleyenler hakkında hükmolunur.”
Hükümlerine göre, sorumluluk, tüzel kişileri yasal olarak temsil eden kişilere aittir.
3.1. Anonim Şirketlerde Sorumluluk
Türk Ticaret Yasasının, anonim şirketlerde sorumluluğu hüküm altına alan 317, 319 ve 321. maddeleri konuya açıklık getirmek açısından aşağıya alınmıştır.
Bu hükümlerden de anlaşılacağı üzere, Anonim şirketler yönetim kurulu tarafından temsil ve idare olunmaktadır, diğer bir hükme göre ise (Md: 319) anasözleşme ile idare ve temsil görevinin yönetim kurulu üyeleri arasında paylaştırılıp paylaştırılmayacağı ve paylaştırılacaksa bunun ne şekilde yapılacağı tespit olunur.
Anasözleşme ile şirketin temsil yetkisi ile idare işlerinin hepsinin veya bir kısmının yönetim kurulu üyesi olan murahhaslara veya pay sahibi olmaları zorunlu bulunmayan müdürlere bırakılabilmesi için genel kurula veya yönetim kuruluna yetki verilebilir.
Ancak anasözleşmesinde şirketin temsil yetkisi ile ilgili yukarıda sözü edilen açıklamalar yoksa yani şirketin temsil yetkisi yönetim kurulu dışında ki kimseye verilmemiş ise Türk Ticaret Yasasının 317. maddesi hükümlerine göre şirket, yönetim kurulu tarafında idare ve temsil olunacaktır.
Madde 317- Anonim şirket idare meclisi tarafından idare ve temsil olunur.
Madde 319- Esas mukavelede idare ve temsil işlerinin idare meclisi azaları arasında taksim edilip edilemeyeceği ve taksim edilecekse bunun nasıl yapılacağı tespit olunur. İdare meclisinin en az bir azasına şirketi temsil selahiyeti verilir.
Esas mukavele ile temsil selahiyetinin ve idare işlerinin hepsini veya bazılarını idare meclisi azası, olan murahhaslara veya pay sahibi olmaları zaruri bulunmayan müdürlere bırakabilmek için umumi heyete veya idare meclisine selahiyet verilebilir. Bu gibi kayıtlar bulunmadığı taktirde 317.madde hükmü tatbik olunur.
Madde 321- Temsile selahiyetli olanlar şirket maksat ve mevzuuna dahil olan her nevi işleri ve hukuki muameleleri şirket adına yapmak ve şirket unvanını kullanmak hakkını haizdirler.
Temsil selahiyetinin tahdidi, hüsnüniyet sahibi üçüncü şahıslara karşı hüküm ifade etmez. Ancak temsil selahiyetinin sadece merkezin veya bir şubenin işlerine hasrolunduğuna veya müştereken kullanılmasına dair tescil ve ilan edilen tahditler muteberdir.
Anonim şirket adına tanzim edilecek evrakın muteber olması için, aksine esas mukavelede hüküm olmadıkça temsile selahiyetli olanlardan ikisinin imzası kafidir.
Temsile selahiyetli olanlar tarafından yapılan muamelenin esas mukaveleye veya umumi heyet kararına aykırı olması, hüsnüniyet sahibi üçüncü şahısların o muameleden dolayı şirkete müracaatına mani olamaz.
Temsile veya idareye selahiyetli olanların vazifelerini yaptıkları sırada işledikleri haksız fiillerden anonim şirket mesul olur. Şirketin rücu hakkı mahfuzdur.
3.2. Limited Şirketlerde Sorumluluk
Limited şirketlerde sorumluluk aksi kararlaştırılmadıkça, ortakların tamamına müdür sıfatı ile verilmektedir. Bu hüküm Türk Ticaret Yasasının 540. maddesine göre verilmiştir. Şirket anasözleşmesi veya genel kurul kararı ile şirketin idare ve temsili ortaklardan bir veya bir kaçına bırakılabilir. Ayrıca anasözleşme veya ortaklar kurulu kararı ile şirketin idare ve temsili ortak olmayan kimselere de bırakılabilir.
Türk Ticaret Yasasının bu konu ile ilgili maddeleri şu şekildedir.
Madde 540- Aksi kararlaştırılmış olmadıkça, ortaklar hep birlikte müdür sıfatıyla şirket işlerini idareye ve şirketi temsile mezun ve mecburdurlar.
Şirket mukavelesi veya umumi heyet kararı ile şirketin idare ve temsili ortaklardan bir veya birkaçına bırakılabilir.
Kuruluştan sonra şirkete giren ortaklar, bu hususta umumi heyetin ayrı bir kararı olmadıkça, idare ve temsile mezun ve mecbur değildirler.
Limitet şirketin temsilcileri arasında bir hükmi şahıs bulunduğu takdirde, ancak o hükmi şahıs adına limitet şirketin temsil ve idaresini üzerine almış bulunan hakiki şahıs limitet şirketin temsilcisi olarak tescil ve ilan edilir.
Madde 541- Şirketin mukavelesi veya umumi heyet kararıyla şirketin idare ve temsili, ortak olmayan kimselere de bırakılabilir. Bu gibi kimselerin selahiyet ve mesuliyetleri hakkında ortak olan müdürlere ait hükümler tatbik olunur.
Madde 542- Müdürlerin haiz oldukları temsil selahiyetinin şümul ve tahdidi hakkında, anonim şirketin idare meclisine dair olan 321.madde hükmü tatbik olunur.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü hakkında Yasanın 1998 yılında çıkartılan 4369 sayılı Yasanın 21.maddesi ile değiştirilen 35.maddesinin yeni hükümlerine göre “Limited şirket ortakları şirketten tahsil imkanı bulunmayan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu yasa hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar”
Bu yasa hükmüne göre, Limited Şirkette bütün pay sahipleri şirketin amme borcundan dolayı doğrudan doğruya, yani bütün varlıklarıyla sorumlu olmaktadırlar.
Şirketin amme borcunun dışında kalan borçlarından dolayı şirket ortaklarının ne şekilde sorumlu olacakları hakkında 6183 sayılı yasaya getirilen bu yeni hükümde bir açıklık bulunmamaktadır.
Örneğin,
5.000,- YTL. sermayeli bir limited şirketinin 25.000,- YTL. amme borcu olduğunu düşünelim Bu limited şirketin iki ortağının pay oranları da %99 ve %1’dir.
%1 paya sahip olan ortak, şirkete 50,- YTL. vererek ortak olmuştur. Ancak 6183 sayılı Amme Alacaklılarının Tahsil Usulü Hakkında Yasanın yukarıda sözü edilen hükümlerine göre şirketin 25.000,- YTL. olan borcundan dolayı %1 payı oranında sorumlu olacaktır.
Buna göre, şirkete 50,- YTL. vererek ortak olan %1 paya sahip kişi, 250,- YTL amme borcundan sorumlu olmaktadır.
Madde 160- Ortaklardan her biri ayrı ayrı şirketi idare hak ve vazifesini haizdir. Şu kadar ki; şirket mukavelesiyle veya ortakların ekseriyeti ile idare işleri, ortaklardan birine veya birkaçına yahut hepsine verilebilir.
Ticari mümessiller ve diğer ticari vekiller hakkındaki hükümler mahfuzdur.
Madde 175- Şirketi ortaklara ve üçüncü şahıslara karşı temsil selahiyet ve vazifesi, tescil ve ilan edilen mukavelede aksine hüküm olmadıkça, 160.madde gereğince şirket işlerini idare hak ve vazifesini haiz olanlara aittir.
Madde 176- Şirketi temsile selahiyetli olan kimse, şirketin gayesine dahil olan her nev’i iş ve hukuki muameleleri şirket namına yapmak ve şirketin unvanını kullanmak selahiyetini haizdir. Bu selahiyeti tahdit eden her şart, hüsnüniyetle hareket eden üçüncü şahıslara karşı hükümsüzdür.
Ancak şirket mukavelesinin tescil ve ilan edilmiş olan kısmına göre şirketin ilzam edilebilmesi için müteaddit ortakların imzası şart kılınmışsa, bu şart, üçüncü şahıslara karşı da muteberdir.
Madde 256- Şirket ve ortakların üçüncü şahıslarla olan münasebetlerinde, bu kısımdaki hususi kaideler mahfuz kalmak şartıyla kolektif şirkete dair 174-184. maddelerinde hükümleri tatbik olunur.
Madde 257- Komandit şirketlerin idare ve temsili komandite ortaklara aittir. İdare hakkının ve temsil selahiyetinin hududu kollektif şirketler hakkındaki hükümlerle muayyendir.
Komanditer ortaklar, şirketi temsil ve idare selahiyetini haiz değildirler. Şu kadar ki, şirket mukavelesinde aksine hüküm olmamak şartıyla komanditer ortak, yalnız ticari mümessil, ticari vekil veya ticari memur olarak tayin edilebilir.
4. Yargı Kararları
Sanığın temyiz dilekçesindeki açıklamaları ve ekindeki Ankara 12. Noterliğince düzenlenmiş 25.3.1991 gün ve 11993 yevmiye no.lu mesul müdürlük anlaşmasından tutanaklara konu işyerinin ortaklarından ……. tarafından işletildiği, idare ve temsil sorumluluğunun bu şahısta olduğu anlaşıldığından sanığın beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi, yasaya aykırıdır. [1] (Y. 9 CD. 13.04.1993 – 1025/1892)
Vergi Usul Kanununun 10.maddesinde “Tüzel kişilerle küçüklerin … mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevler kanuni temsilcileri, …….. tarafından yerine getirilir” hükmüne 3.12.1988 tarihinde yapılan değişiklikle eklenen 3505 sayılı yasanın 2.maddesinde “Yukarıda yazılı olanların bu ödevleri yerine getirmeleri yönünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacaklar, kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınır” denilmiş ancak anılan Kanunun 332.maddesinde de “Velayet veya vesayet altında bulunanlar… kendilerine izafeten veli, vasi veya kayyumun vergi kanunlarına aykırı hareketlerinden dolayı cezaya muhatap tutulmazlar. Bu hallerde cezanın muhatabı veli, vasi veya kayyumdur” şeklinde düzenlenmiş olmasına göre, 18 yaşını ikmal etmediği anlaşılan vergi mükellefi sanığın ödeme kaydedici cihaz alıp kullanmamaktan dolayı velisinin sorumlu tutulacağı ve küçüğün cezai sorumluluğunun bulunmadığı gözetilmeden yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmiş olunmasında isabet görülmediğinden bahisle, CMUK’un 343.maddesi gereğince bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığının 12.1.1996 gün ve 000916 sayılı yazılı emrine atfen, C. Başsavcılığının 17.1.1996 gün ve Y.E. 96004844 sayılı tebliğnamesi ile daireye ihbar ve dava evrakı tevdii kılınmakla incelendi.
Yazılı emre atfen düzenlenen tebliğname kapsamı incelenen dosya içeriği itibariyle yerinde görüldüğünden temyiz edilmeksizin kesinleşen Elbistan Asliye Ceza Mahkemesinin 10.11.1994 gün ve 1993/371 esas, 1993/373 karar sayılı kararının CMUK’un 343.maddesi gereğince bozulmasına, hükmedilen erteli cezanın kaldırılmasına ve kararın infaz edilmemesine, dosyanın gereği için mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, oybirliğiyle karar verildi. [2] (Y. 9. CD. 22.01.1996 – 228/182)
Sahte ve muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belgelerin 1993 ve 1994 yıllarında düzenlendiğinin iddia olunmasına ve sanığın şirketteki hissesini 22.1.1993 tarihinde devrederek şirket temsilciliği görevinin sona erdiği anlaşılmasına göre, sanığın hangi tarihte düzenlenen sahte belgelerden sorumlu tutularak mahkumiyeti cihetine gidildiği belirlenip, karar yerinde açıklanmadan, yazılı şekilde hüküm kurulması, yasaya aykırıdır. [3] (Y. 9. CD. 26.10.1999 – 6135/7130)
- TTK’nın 540/1-2 maddesi hükmü dikkate alınarak sanıkların şirket işlerini idareye ve şirketi temsile mezun ve mecbur olup olmadıkları keyfiyeti şirket mukavelesi ve varsa heyet kararı getirtilip incelenmek suretiyle kuşkuya yer vermeyecek bir biçimde tespit edilmeden sanıkların beyanlarına itibar edilerek eksik araştırmayla hüküm tesisi,
- Tarhiyat öncesi uzlaşma talebi üzerine belirlenen uzlaşma gün ve saatinin mükellefe usulen tebliğ edilip edilmediği araştırılmadan mahkumiyet kararı verilmesi, yasaya aykırıdır. [4] (Y. 9. CD. 10.04.2000 – 1104/1252)
Sanığın suça konu limited şirketin ortağı olduğunun anlaşılmasına ve şirketin kayıt üzerinde ortağı olmaktan öte sevk ve idaresi ile ilgili bir faaliyetinin olmadığını şirketin diğer sanık Ö.E tarafından idare edildiğini savunmasına, Çankaya Vergi Dairesi Müdürlüğünün 16.01.1998 gün ve 919, 23.01.1998 gün ve 1364 sayılı yazılarında da şirket müdürünün ….. olduğunun belirtilmesine göre suça konu faturaların düzenlendiği tarihlerde, TTK.nun 540/1-2. ve 541. maddeleri uyarınca Şirketin idare ve temsilinin kim veya kimlere ait olduğu şirket ana sözleşmesi getirtilip ticaret sicili memurluğundan da sorularak tespiti ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17.12.1990 gün ve 312/340 sayılı kararı da dikkate alınarak hukuki durumun takdir ve tayini gerekirken, yazılı şekilde mahkumiyet hükmü tesisi, yasaya aykırıdır. [5] (Y. 9. CD. 12.04.2000 – 900/1265)
Bozmaya uyulmasına rağmen, sanığın defter ve belgeleri istenen TTK’nın 317 ve devamı maddeleri uyarınca idari ve temsilcisi olup olmadığı araştırılıp, tespit edilmeden ve bozma sonrası dosyaya ibraz edilen Hatay 2. Vergi Mahkemesi kararlarının kesinleşip, kesinleşmediği araştırılmadan, eksik tahkikatla yazılı şekilde hüküm kurulması, yasaya aykırıdır. [6] (Y. 11. CD. 26.04.2000 – 1718/1674)
Suça konu faturalardan bir kısmının sahte olarak düzenlendiği ve bir kısım sahte faturanın da kullanıldığı, sanığın anlatımları, vergi inceleme raporu içeriği ve dosyadaki belge ve bilgilerden anlaşılıp sübuta erdiği, bu faturaların; hastanede yattığı sırada bilgisi dışında işçisi tarafından düzenlendiğine dair sanığın savunması hastaneden de usulen araştırılıp değerlendirilmek ve işçisi …… adında bir kişi olup olmadığı hangi tarihlerde çalıştığı, sahte faturaları kullanmakta bir çıkar olup olmadığı da belirlenerek sonucuna göre hüküm tesisi gerekirken soyut savunmaya değer verilerek beraatine karar verilmesi, yasaya aykırıdır. [7] (Y. 11. CD. 06.06.2001 – 5490/6353)
Türk Ticaret Kanununun 317. maddesinin “Anonim Şirket, İdare Meclisi tarafından idare ve temsil olunur”; 319. maddesinin “Esas mukavelede idare ve temsil işlerini idare meclisi azaları arasında taksim edilip edilmeyeceği ve taksim edilecekse bunun nasıl yapılacağı tespit olunur. İdare Meclisinin en az bir azasına şirketi temsil selahiyeti verilir. Esas mukavele ile temsil selahiyetinin ve idare işlerinin hepsini veya bazılarını idare meclisi azası olan murahhaslara veya pay sahibi olmaları zaruri bulunmayan müdürlere bırakabilmek için umumi heyete veya idare meclisine selahiyet verilebilir. Bu gibi kayıtlar bulunmadığı taktirde 317. madde hükmü tatbik olunur” şeklindeki hükümleri karşısında anonim şirketin esas mukavelesinin onaylı bir örneği getirilip incelenerek ve Ticaret Sicil Müdürlüğünden sorularak sanıkların müsnet suçtan cezai sorumluluklarının olup olmadığının tespiti ve sonucuna göre hüküm tesisi gerekirken Vergi Müdürlüğünün yazısına dayanarak sanıkların mahkumiyetlerine karar verilmesi, yasaya aykırıdır. [8] (Y. 11. CD. 20.06.2001 – 3350/7004)
Sanığın; hakkında inceleme yapılan ……….. San. Tic. Ltd. Şti’nin ortağı ve temsilcisi olmadığına dair savunması üzerinde durularak, adı geçen şirketle ilgisinin bulunup bulunmadığı ve suç tarihinde şirketi temsil ve idareye kimlerin yetkili olduğu araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinin gözetilmesi, yasaya aykırıdır. [9] (Y. 11. CD. 26.06.2001 – 6676/7294)
Sahte olduğu iddia edilen faturanın 29.3.1996 tarihli olduğu ve 1996 yılı Mart döneminde kullanılıp, katma değer vergisinde indirim konusu yapılmadığı, sanığın şirketi temsile yetkili kılındığı tarihin ise 18.7.1996 olduğu anlaşılmasına göre, sanığın faturanın kullanıldığı dönemde de şirketi temsile yetkili olup olmadığı araştırılarak sonucuna göre hüküm tesisi gerektiği gözetilmeden, faturanın 1998 döneminde kullanıldığından bahisle mahkumiyetine karar verilmesi, yasaya aykırıdır. [10] (Y. 11. CD. 07.07.2001 – 5806/7528)
Davaya konu fiilin, özel gider indiriminde kullanılmak üzere yanıltıcı fatura düzenlemek niteliğinde ortaya çıkıp TCK’nın 345. maddesindeki suçu oluşturduğu, vergi denetmeni tarafından düzenlenen 17.7.1996 tarihli inceleme tutanağında yer alan işin yapılmasının devrine dair vekaletnamenin onaylı bir örneği getirtilip, faturalara tarihleri itibariyle uygunluğu araştırılarak ve gerektiğinde faturalardaki yazı ve imzaların sanığın el ürünü olup olmadığı konusunda bilirkişi incelemesi yaptırılarak delillerin kül halinde takdiri gerekirken fiilin devre ilişkin vekaletname gereğince sanığın kardeşi R.U. tarafından düzenlendiğinden bahisle beraat kararı verilmesi, yasaya aykırıdır. [11] (Y. 11. CD. 11.07.2001 – 5335/7807)
Dairemizin süreklilik gösteren içtihatları ve Ceza Genel Kurulunun 22.5.2000 gün 99/104, 12.6.2001 gün 114/123 sayılı kararlarında açıklandığı üzere; sanıklara yüklenen defter ve belgeleri gizlemek suçunun oluşmasında soyut (mefruz) vergi ziyaının yeterli olduğu, somut (gerçek) vergi ziyaı aranmayacağı ve müsnet suçun tüm unsurları ile oluştuğu, tarhiyat öncesi uzlaşma talebinin 213 Sayılı Kanunun Ek 11.maddenin uygulanması için yeterli olmayacağı, ayrıca uzlaşma sağlanması gerektiği de dikkate alınarak taraflar arasında uzlaşmaya varılıp varılmadığı araştırıldıktan ve Ceza Genel Kurulunun 17.12.1990 gün 312/340 sayılı kararında açıklandığı gibi suç ve suçlular arasındaki illiyet bağı ile temsil yetkisinin bölüşümündeki ağırlık ve sınırlar belirlendikten sonra cezai sorumluluğun takdiri ve sanıkların hukuki durumunun tayini yerine bilirkişinin yetersiz raporuna dayanılarak vergi ziyaı olmadığı ve tarhiyat öncesi uzlaşma talep edilerek vergi dairesi ile ihtilafın sona erdiğinden bahisle beraatlarına hükmolunması, yasaya aykırıdır.[12] (Y. 11. CD. 19.09.2001 – 6621/8352)
[1] Kaynak: Nuri OK ve Ahmet GÜNDEL Vergi Kaçakçılığı Suçları. Seçkin Yayınları Nisan 2002
[2] Kaynak: Nuri OK ve Ahmet GÜNDEL Vergi Kaçakçılığı Suçları. Seçkin Yayınları Nisan 2002
[3] Kaynak: Nuri OK ve Ahmet GÜNDEL Vergi Kaçakçılığı Suçları. Seçkin Yayınları Nisan 2002
[4] Kaynak: Nuri OK ve Ahmet GÜNDEL Vergi Kaçakçılığı Suçları. Seçkin Yayınları Nisan 2002
[5] Kaynak: Nuri OK ve Ahmet GÜNDEL Vergi Kaçakçılığı Suçları. Seçkin Yayınları Nisan 2002
[6] Kaynak: Nuri OK ve Ahmet GÜNDEL Vergi Kaçakçılığı Suçları. Seçkin Yayınları Nisan 2002
[7] Kaynak: Nuri OK ve Ahmet GÜNDEL Vergi Kaçakçılığı Suçları. Seçkin Yayınları Nisan 2002
[8] Kaynak: Nuri OK ve Ahmet GÜNDEL Vergi Kaçakçılığı Suçları. Seçkin Yayınları Nisan 2002
[9] Kaynak: Nuri OK ve Ahmet GÜNDEL Vergi Kaçakçılığı Suçları. Seçkin Yayınları Nisan 2002
[10] Kaynak: Nuri OK ve Ahmet GÜNDEL vergi kaçakçılığı suçları. Seçkin Yayınları Nisan 2002
[11] Kaynak: Nuri OK ve Ahmet GÜNDEL vergi kaçakçılığı suçları. Seçkin Yayınları Nisan 2002