Vergide Yeni Örgütlenme
Altar Ömer ARPACI
Maliye Bakanlığı
Gelirler Kontrolörü
[email protected]
I – GİRİŞ
5333 Sayılı Gelir İdaresi Başkanlığının Teşkilat Ve Görevleri Hakkında Kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu tarafından 14 Nisan 2005 tarihinde kabul edilmiştir.
Türkiye gibi ciddi bir yapısal değişim sürecine giren ve çok ağır bir borç yükü içinde bulunan bir ülkenin çözmesi gereken öncelikli sorun, hiç şüphesiz kamu finansman ihtiyacının sağlıklı kaynaklarla karşılanması sorunudur. Zira, sağlıktan, eğitime, adaletten, savunmaya hangi alanda daha iyi bir yapılanma talep edilirse edilsin sürekli olarak gündeme sağlıklı kaynak sorunu gelmektedir. Ancak, kamu finansman ihtiyacının ağırlıklı olarak borçlanma yoluyla karşılandığı ülkemizde, bu sorunun bugünden yarına çözülebilecek basit bir sorun olmadığı da her kesimin malumudur. Normal şartlarda bile çözümü kısa bir zamanda gerçekleşemeyebilecek bu sorun, ne yazık ki son on yıllık periyotta yaşanan felaketler ve ekonomik krizler sonucunda daha da karmaşık ve zor çözülür bir kimliğe bürünmüş bulunmaktadır.
Yukarıda bahsedilen sağlıklı finansman ihtiyacının karşılanmasında, şüphesiz ülkemizde varolan tüm gelirlerin kavranabilmesi ve dolayısıyla da adil ve eşit şekilde vergilendirilebilmesi, çözülmesi gereken öncelikli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Sadece Maliye Bakanlığının sorunu olarak ele alınamayacak bu sorunun çözümü noktasında, sivil toplum kuruluşlarının, kamuoyunun, ekonominin diğer idari birimlerinin görüş ve desteklerinin de alınması suretiyle, ülkemizin kısa, orta ve uzun vadeli çözüm önerilerini belirlemesi ve atılması gereken adımların atılması sanırız bu sorunun çözümünü mümkün kılacak en etkili yöntem olacaktır.
Bir ülkenin vergilemede başarılı olabilmesi için vergi kanunlarının rasyonelliği yanında gelir (vergi) idaresinin, kanunları etkin bir şekilde uygulayacak teknolojik alt yapıya, insan kaynağına ve ayrıca vergi kaçağını caydırıcı bir vergi denetim mekanizmasına sahip olması gerekliliği aşikârdır.
Kamuda sürdürülen reform niteliğindeki çalışmalar açısından gelir idaresinin ve vergi sisteminin iyileştirilmesi ve yeniden yapılandırılması konusunun ele alınması şüphesiz isabetlidir. Zira, vergi gelirlerinin öneminin yeniden anlaşıldığı şu günlerde, gelir idaresinin klasik merkezcil anlayış ve yapıdan sıyrılarak, mükellef odaklı bir organizasyon yapısına sahip olma, kapasite, verimlilik ve liyakat yaklaşımları çerçevesinde iş ve görev tanımları yapma ve standartlar oluşturma bakımlarından Türk Gelir İdaresinin yeniden yapılanması zorunlu bir hal almıştır.
II – GELİR İDARESİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ
1838 yılına kadar Osmanlılarda tam anlamıyla bir Maliye Bakanlığı yoktur. Bu tarihe kadar, mali işlerle uğraşan teşkilatın başında “Nazır” yerine ancak “birinci sınıf muhasip” veya “Defterdar” olarak adlandırılan bir memur bulunmaktadır.
1838 yılında yayınlanan bir “Hattı-Hümayun”la devlet teşkilatı içinde resmen bir Maliye Nezareti kurulmuştur. Bu nezaretin yapısı herbiri bir “Reis”in başkanlığında “Daire”lerden oluşmaktadır. Bu daireler içinde Baş Vergisi veya Haraç Dairesi,”Avarız” ve “Bedeli Nuzil” denilen ve kentlerden mahalleler itibariyle alınan resimlerle ilgili dairedir. Bir anlamda bugünkü Gelirler Genel Müdürlüğü’nün görevlerinin bu daire tarafından yürütüldüğü anlaşılmaktadır.
1881 yılında Maliye Nezareti “Heyet-i Merkeziye” ve “Heyet-i Mülhaka” olarak iki ayrı kuruluş haline getirilmiştir. Bunun önemi Heyeti Merkeziye’de (Merkez teşkilatı) ilk kez Gelirler Genel Müdürlüğü nüvesinin yer almasıdır.
Meşrutiyet döneminde, 1908 yılında, Maliye Nezareti’nde görev ve teşkilat değişiklikleri yapılmıştır. O dönem görevli olan Maliye Müşaviri Mösyö Loran, Nezareti aralarında Gelirler Umum Müdürlüğü de bulunan sekiz müdüriyetten oluşan bir yapı üzerine oturtmaktadır.
23 Nisan 1920’de açılan Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen ilk kanun bir vergi kanunu olmuştur. 1923 yılında Maliye Bakanlığı kurulmakla birlikte, “Maliye Vekâleti Teşkilatı ve Vazifeleri Hakkında Kanun” 29 Mayıs 1936 tarihinde kabul edilmiş ve 5 Haziran 1936 tarih ve 3322 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
2996 sayılı Kanun’da belirtilen Varidat Umum Müdürlügü’nün görevleri, 10’uncu maddede şu şekilde belirtilmiştir:
“Varidat Umum Müdürlüğü; devletin varidat bütçesini ve esbabı mucibesini hazırlamak, varidat kanunlarının tatbikatını idare ve vilayetler varidat teşkilatının faaliyetini tanzim eylemek, vilayetlere mevdu Bina ve Arazi Vergilerinin tarh, tahakkuk, tahrir ve tadil işlerine ait kanun ve nizamnameleri ve bunlara müteallik tadilleri ihzar etmek ve tatbikattaki ihtilaf ve tereddütler üzerine vaki olacak suallere cevap vermek ve bu işlere ait kanuni icapların zamanında yapılmaları için lazım gelen tedbirleri almak, varidata tesiri olan bütün kanun projelerini tetkik ve mütalaa beyan etmek, kanunlarına göre Maliye Vekaleti’nin mezuniyetiyle terkinleri icabeden vergilerin terkinlerine ait muameleleri yapmak, Mali Tetkik Heyeti’nce gösterilecek lüzum dairesinde varidat istatistikleri için lüzumlu malümatı toplamak, mahalli idarelerin varidat işlerinin devlet varidat ile alâka ve ahengini temin etmek, bu Umum Müdürlüğü’nün vazifesidir.”
2996 sayılı Kanun’da 14.8.1942 tarih ve 5184 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 10.8.1942 tarih ve 4286 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle Varidat Umum Müdürlüğü kaldırılmış ve Vasıtasız Vergiler ile Vasıtalı Vergiler Umum Müdürlükleri kurulmuştur.
7.6.1946 tarih ve 6327 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanan 29.5.1946 tarih ve 4910sayılı Kanun’un getirmiş olduğu en önemli değişiklik Vasıtasız Vergiler ve Vasıtalı Vergiler Umum Müdürlükleri’nin kaldırılmış olması ve “Gelirler Genel Müdürlüğü” adına ilk kez rastlanmasıdır.
4910 sayılı Kanun’un 2’nci maddesi ile de 2996 sayılı Kanun’un 4286 sayılı Kanunla 10’uncu maddesi değiştirilerek Gelirler Genel Müdürlüğü’nün görevleri şu şekilde belirlenmektedir:
“Gelirler Genel Müdürlüğü; devletin gelir bütçesini gerekçesiyle birlikte hazırlamak, gelir kanunlarının uygulanmasını yönetmek, iller gelir teşkilatının iş güdümünü düzenlemek, gelirlere ilişkin kanun ve tüzükleri ve bunlara ilişkin her türlü değişiklikleri hazırlamak, uygulamalardaki anlaşmazlıklar ve duraksamalar üzerine sorulan sorulara cevap vermek, bu işlere ilişkin kanun hükümlerinin vaktinde yapılmaları için gerekli tedbirleri almak, gelirlere tesiri olan her türlü kanun teklif ve tasarılarını inceleyip bunlar hakkındaki düşüncelerini bildirmek, Maliye Bakanlığı’nın izni ile silinmesi gereken vergilere ilişkin işlemleri yapmak, Maliye Tetkik Kurulu’nun isteğine göre gelirler istatistiği için gerekli bilgileri toplamak, özel idareler ve belediyeler vergi sisteminin devlet vergileriyle olan ilgi ve uyumunu sağlamak ve bu idarelere bırakılmış olan bina ve arazi vergilerinin tarh,tahakkuk, tahrir ve tadil işlerine ait kanun ve tüzüklerle bunlarda yapılacak değişiklikleri hazırlamak görevleriyle ödevlidir.”
Halihazırda Gelirler Genel Müdürlüğü’nün görev ve yetkileri 178 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve 178 sayılı Kanun Hükmünde değişiklik yapan 543 sayılı Maliye Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile son şeklini almıştır.
Gelirler Genel Müdürlüğü’nün görevlerine ilişkin 12’nci madde aşağıdaki gibidir: (Gelirler Genel Müdürlüğü’nün tarihçesi, tanıtımı, istatistikleri, beyanname rehberleri ile iletişim adres ve telefonları ile ilgili olarak ayrıntılı bilgi için bkz. www.gelirler.gov.tr)
- Devlet gelirleri politikasını hazırlar ve uygular,
- Devlet gelirlerine ilişkin kanun ve tüzükleri ve bunlarla ilgili her türlü değişiklikleri hazırlar,
- Devletin gelir bütçesini gerekçesi ile birlikte düzenler,
- Mahalli idarelerin vergi sisteminin devlet vergi sistemi ile uyumunu sağlayıcı tedbirleri alır,
- Gelirlere tesiri olan her türlü kanun, teklif ve tasarılarını inceleyip, bunlar hakkındaki düşüncelerini bildirir ve tasarıların devlet gelirleri politikasına ve vergi tekniğine uygunluğunu sağlar,
- Milletler arası vergi ilişkilerini yürütür, ikili veya çok taraflı vergi anlaşmaları yapar,
- Devlet gelirlerine ilişkin kanunların uygulanmasını sağlar,
- Devlet alacaklarının süresinde ve kanunlara uygun bir şekilde tahsili için gerekli tedbirleri alır,
- Vergi denetimini gerçekleştirir,
- Vergi tekniği uygulaması hizmetlerini geliştirir, diğer vergi ile ilgili işlemleri yapar,
- Uygulamadaki anlaşmazlıklar ve tereddütler üzerine sorulara cevap verir,
- Silinmesi gereken vergilere ve tahsil edilemeyerek zamanaşımına uğrayan hazine alacaklarının kanunlar gereğince silinmesine dair işlemleri yapar,
- Tahakkuk ve tahsilat hesaplarını ve istatistiklerini toplar, değerlendirir, yayımlar,
- Milletler arası kuruluşlarla vergi ile ilgili konularda işbirliği yapar, toplantılara katılır ve görüş bildirir,
- Vergi istihbarat hizmetlerini yürütür,
- Teşkilat ve görev alanına giren işlemlerin yürütülmesi için bilgi işlem hizmetlerini tasarlar ve uygular, bu amaçla gerekli örgütlenmeyi sağlar,
- Teşkilat ve görev alanına giren işlemleri kontrolörleri vasıtasıyla inceletir ve denetletir.
III – VERGİDE YENİ ÖRGÜTLENME
5333 sayılı Kanunda Gelir İdaresi Başkanlığı’nın görevleri şu şekilde tanımlanmıştır.
- Bakanlık tarafından belirlenen devlet gelirleri politikasını uygulamak,
- Mükelleflerin vergiye uyumunu sağlamak ve hizmetlerini yerine getirmek,
- Mükellef haklarının korunması ve mükellef ile Başkanlık ilişkilerinin karşılıklı güven esasına dayanması konusunda gerekli tedbirleri almak,
- Mükellefleri vergi mevzuatından doğan hakları ve ödevleri konusunda bilgilendirmek,
- Devlet gelirleri politikasıyla ilgili kanun ve kararname çalışmalarına katılmak.
- Görev alanındaki devlet alacaklarının tahsilini sağlamak ve bu konuda gerekli tedbirleri almak,
- Vergilendirmeyle ilgili bilgileri toplamak ve bilgi işlem faaliyetlerini yürütmek,
- Vergi yasalarında veya diğer mali yasalarda yer alan her türlü istisna, muaflık ve indirimlerin maliyetlerini ölçmek, ekonomik ve sosyal etkileri analiz etmek,
- Bakanlıkça belirlenen temel politikalar ve stratejiler doğrultusunda vergi denetimi ve incelemesini gerçekleştirmek, vergi kayıp ve kaçağının önlenmesi konusunda gerekli tedbirleri almak,
- Mahalli idare gelirleri politikası ile devlet gelirleri politikasının uygulanmasında uyumu sağlayıcı tedbirler almak,
- Geliri etkileyen her türlü kanun yasa ve teklifini vergi tekniği ve uygulamaları açısından inceleyerek görüş bildirmek, Görev alanına giren konularda uluslararası gelişmeleri izlemek ve AB, uluslararası kuruluşlar ve diğer devletlerle işbirliği yapmak,
- Kamu Görevlileri Etik Kurulu’nun belirlediği ilkeler çerçevesinde kurumsal etik kurallarını düzenleyerek personel ve mükelleflere duyurmak,
- Uygulamada ortaya çıkan ihtilafların en aza indirilmesine ve uygulama birliği sağlanmasına yönelik tedbirler almak.
5333 sayılı Kanunun genel gerekçesine göre; gelir idaresinin Maliye Bakanlığına bağlı bir başkanlık şeklinde örgütlenmesi öngörülmektedir. Önerilen yapıda; güçlü bir merkez ve taşra teşkilatının oluşturulması, yönetsel anlamda taşranın doğrudan merkeze bağlı olması, yetki devrini esas alan ve mümkün olduğunca yatay bir organizasyonun ortaya konulması, bu amaçla merkez ve taşradaki fonksiyonel birimlerin hiyerarşiye yol açmadan doğrudan ve hızlı bir şekilde iletişimin sağlanması hedeflenmiştir. Merkezde yer alan birimlerin strateji geliştirme, koordinasyon ve yönlendirme kapasiteleri artırılırken taşra birimlerine inisiyatif kullanma ve operasyonel esneklik imkânının sağlanması, merkez ve taşradaki birimlerin görev tanımları netleştirilerek mükerrerliklerin önlenmesi, özellikle taşra yapılanmasında ortak hizmetlerin birleştirilerek etkinliğin ve verimliliğin artırılması, sadece vergi türlerini esas alan mevcut vergi tipi organizasyon yapısından; mükellef odaklılığı esas alan fonksiyonel bir yapıyı da bünyesine taşıyan karma yapılanmaya gidilmesi hedeflenmektedir.
Yeni yapılanmada, gelir politikalarını üretme süreci Maliye Bakanlığı bünyesinde bırakılırken bu politikaların uygulanması Gelir İdaresi Başkanlığına bırakılmıştır. Bu yapılanmada görevler arasında mükerrerlikler oluşmaması; aynı hizmetin birden çok birim tarafından yüklenilmemesi ve birimler arasında iletişimin ve işbirliğinin gözetilmesi öngörülmüştür.
Stratejik yönetim anlayışının, sürekli kurumsal gelişimin sağlanması ve değişen çevre faktörlerini analiz ederek politikalar oluşturulması, performans ve kalite ölçütlerinin geliştirilmesi ve verimliliğin artırılması bakımından yeni yapılanmada bütün birimlere yaygınlaştırılması hedeflenmektedir. Değişim yönetiminin ve performans hedefleri gerçekleşmelerinin izlenmesi ve tavsiyelerde bulunulması amacıyla geçiş süreci, oluşturulan İzleme Komitesi ile desteklenmiştir.
Mükelleflere en iyi hizmetin adalet ve tarafsızlıkla sunulması ve mükellef haklarının korunması da yeniden yapılanmanın önemli hedefleri arasında yer almaktadır. Bu amaçla söz konusu hizmetlerin ana hizmet birimi çatısı altında sürdürülmesi öngörülmüştür.
IV – CUMHURBAŞKANI AHMET NECDET SEZER TARAFINDAN YAYIMLANMASI UYGUN BULUNMAYAN, 5333 SAYILI “GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞININ TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN”UN, 28. MADDESİ
T.C. CUMHURBAŞKANLIĞI’nın : B.01.0.KKB.01-18/A-6-2005-332 29 / 04 / 2004 sayılı 5333 sayılı Kanunun Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na geri gönderilme gerekçesinin 6. bölümü şu şekildedir.
“İncelenen Yasa’nın 28. maddesinin birinci fıkrasında, başkan yardımcıları, daire başkanları, vergi dairesi başkanları ve gelirler kontrolörlerinin Başkan’ın önerisi üzerine Maliye Bakanı’nca atanacağı belirtildikten sonra, “23.4.1981 tarihli ve 2451 sayılı Kanun hükümleri dışında kalan diğer personelin atamaları”nın Başkan tarafından yapılacağı vurgulanırken, fıkrada sayılanlar dışında 2451 sayılı Yasa kapsamında bulunanların bu Yasa’da öngörülen yöntemle atanacağı kabul edilmektedir.
Bu durum bir çelişkiye neden olmaktadır. Çünkü, fıkrada sayılan üst düzey görevlere atanacaklar için Maliye Bakanı’nın onayı yeterli görülürken, 2451 sayılı Yasa kapsamına giren, örneğin 1. hukuk müşaviri ancak ortak kararname ile atanabilecektir.
Bu nedenlerle, incelenen Yasa’nın 28. maddesinin ilk fıkrası, Anayasa’yla kabul edilen parlamenter demokratik sistemle, Anayasa’nın 8, 104 ve 105. maddeleriyle, kamu yararı ve kamu hizmetinin gerekleriyle bağdaşmamaktadır.
Yayımlanması yukarıda açıklanan gerekçelerle uygun bulunmayan 5333 sayılı “Gelir İdaresi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun”, 28. maddesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce bir kez daha görüşülmesi için, Anayasa’nın değişik 89 ve 104. maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir.”
V – VERGİ KANUNLARIN GÖZDEN GEÇİRİLMESİ GÜNDEMDE
178 sayılı Maliye Bakanlığı’nın Kuruluş Kanun Hükmünde Kararname değiştiren, 5228 sayılı Kanun ile Vergi Konseyi’nin kurulması sağlandı. Sekiz aylık bir aradan sonra, Yönetmelik 22 Mart 2005 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak Vergi Konseyine ilişkin yasal düzenleme tamamlanmış oldu.
Vergi Konseyi’nin yeni bir vergi sistemi oluşturulması çalışmaları ile bu konulardaki değerlendirmeleri basına yansıdığı kadarı ile şu şekildedir:
– Vergi Kanunları yeniden yazılıyor: Gelir, Kurumlar ve Vergi Usul Kanunları, sık sık yapılan değişiklikler ile sistematiğini yitirdi ve içinden çıkılmaz hale geldi. Bu nedenle her 3 temel Kanun yeniden yazılarak, basit ve anlaşılır hale gelecek.
Her 3 vergide aksayan yönler ile diğer ülkelerin bu alanlardaki uygulamaları da dikkate alınarak, söz konusu Kanunlarda Türkiye’nin ihtiyacı olan yeni müesseselere de yer verilecek ve böylece yeniden yazım, bir reforma dönüştürülecek.
Bunun için oluşturulan geniş bir araştırma ekibi, ABD, Polonya, Fransa, İngiltere, İrlanda, Belçika, Güney Kore ve Portekiz’in Gelir, Kurumlar ve Vergi Usul Kanunları ile bu vergilere ilişkin uygulamalarını büyüteç altına aldı.
İncelemeler 1-2 ay içinde bitecek ve 3 Kanunun yeniden yazımına geçilecek. Bu arada, Konseyin vergi cezalarına ilişkin çalışması da, yeni Vergi Usul Kanunu’nda cezaları düzenleyen maddelerin yazımı sırasında değerlendirilecek. Böylece vergi kaçıranlara yönelik cezalar, daha caydırıcı hale gelecek.
– Örtülü Sermaye Müessesesi: Konsey, şirketlerde borç şeklinde konulan sermayenin neden olduğu sıkıntıların ortadan kaldırılması için örtülü sermaye müessesesinin de yeniden düzenlenmesi üzerinde çalışıyor.
– 3568 Sayılı Serbest Muhasebeci, Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Yasası da değişecek. Buna ilişkin çalışmalar da TÜRMOB’la işbirliği içinde devam ediyor.
VI – SONUÇ
Çağdaş vergileme sistemlerinde mükellefin ödeyeceği vergiyi kendisinin beyanı esastır. Mükellefin beyanının esas alınmasının temelinde vatandaşlık kavramı ve bilinci yatmaktadır. Her vatandaş mali gücü oranında vergi öder. Ancak mükellefin vergi sistemine olan inancı çeşitli nedenlerle sekteye uğrarsa, beyan esasına dayanan vergilemeden beklenen sonuçların alınması mümkün değildir.
Geleneksel yönetim anlayışı nedeniyle, (yani mükellef odaklı yapılanmama nedeniyle) gelir idaresinde çalışanların mükelleflerin sorunların çözümlerine yeterince eğilememeleri yaşanan uzun bürokrasi süreci ve kırtasiyecilik de yukarıda belirttiğimiz sonucun ortaya çıkmasının önemli nedenlerinden biridir.
Vergi sistemimizde mükelleflerin sisteme olan güvenlerinin aksamasının temel nedenlerini aşağıdaki gibi sıralayabiliriz;
– Toplanan vergilerin verimli kullanılmadığına dair inanç,
– Eğitim, sağlık, adalet, alt yapı gibi toplumun önem verdiği temel ihtiyaçlara yeterli kaynak ayrılmaması,
– Toplanan vergilerin bir bölümünün halkın tepki duyduğu gruplara (hayali ihracatçılar, naylon faturacılar, batık bankalar, hortumcular, vs. ) aktarıldığına dair inanç,
– Ekonomide kayıt dışılığın önemli boyutta ulaşması sonucunda kamunun finansman yükünü kayıtlı kesimin çekmesi,
– Vergileme alanında değişikliklerin sıklığı, mükelleflerin orta ve uzun vadeli plan yapmasını engellemekte yapılan planların da yerine göre yanlış sonuçlar vermesine neden olmaktadır. Vergi alanında görüş bildiren hemen hemen tüm kesimlerin üzerinde görüş birliğine vardığı ortak konulardan birisi de hiç şüphesiz, vergi kanunların artık uzmanlar tarafından dahi anlaşılmasında güçlüklerle karşılaşıldığıdır. Çok sık değişen yasa maddeleri, tebliğler ve iç genelgelerle sistem vergi uygulamacılarının dahi takibini güçleştirmektedir.
– Mükelleflerin vergi sistemine güvensizliklerinden birisi de vergi kanunlarının geriye yürütülmesi ve zaman zaman vergi affı kanunlarına başvurulması noktasında ortaya çıkmaktadır.
Mükelleflerin, mükellefiyetlerinin tesisinden vergilerini zamanında ödeyip ödemediklerine kadar her aşamada vergi dairesi tarafından yakından takip edilmesi vergi idaresinin etkinliğinin ve verimliliğinin sağlanmasında son derece önemlidir. Ancak, uygulamada bunun iyi işlediğini söylemek mümkün değildir. Çünkü;
Pek çok vergi dairesinin yetki bölgesi üstesinden gelemeyeceği büyüklükte tutulmuştur. Ayrıca, vergi dairesi yöneticileri, yürürlükteki mevzuat gereği ağır bir evrak trafiğine boğulmuş olduğundan, planlama, koordinasyon ve izleme gibi temel yöneticilik görevlerini gereği gibi yerine getirememektedirler.
Mükelleflerin, mükellefiyetle ilgili sorumluluklarını gereği gibi yerine getirip getirmedikleri, tahsilata yetkili vergi daireleri tarafından yapılacak takip ve değerlendirmelerle yakından ilgilidir. Günümüzde vergi dairelerinin yetki alanına giren mükellef sayılarının çokluğu ve tahsil yetkisi bulunan vergi dairelerinin gereksiz birçok iş yüküne boğulmuş olmaları asli görevlerini yapamaz duruma getirmiştir. Diğer taraftan, mükelleflerin beyanname vermek, vergilerini ödemek ve benzeri vergisel mükellefiyetlerini yerine getirmek için sık sık vergi dairelerine gitme yönündeki alışkanlıklarının devam etmesine yol açan yürürlükteki vergi uygulamalarının vergi dairesinin iç iş yükünü büyük ölçüde artırması nedeniyle vergi dairesi personelinin rasyonel istihdamı sağlanamamaktadır.
Vergi idaresinin mevcut sorunlarından bir diğeri de teknoloji kullanımıdır. Bu kapsamda, uygulamaya konulan vergi daireleri tam otomasyon projesi ilerlemekle birlikte ancak tam anlamıyla yeterli olamayan , Diğer bakanlık birimleri ve hatta Maliye Bakanlığının ilgili birimleriyle irtibatı tam olarak kuramayan bir yapıdadır. Vergi dairesi mükellefi tespit eden, vergi tarh eden, tahakkuk ettiren ve tahsil eden dairedir. Kayıt dışı ekonominin gündemimize karabasan gibi çöktüğü şu günlerde yine vergi dairesinin öne çıkan görevi mükellefleri ve mükellefiyetle ilgili maddi olayları, kayıtları ve mevzuları araştırmak ve tespit etmektir. Bu görevlerin hakkıyla yerine getirilmesinde iki temel unsur vardır. Birincisi yetişmiş eleman ikincisi ise zamandır. Eleman yetiştirmenin de zaman aldığı göz önünde bulunursa en önemli unsurun zaman unsuru olduğunu söyleyebiliriz. Bununla birlikte aşağıda sayılan sicile yönelik tasdik işlemleri önemli ölçüde mesai harcanmasına sebep olmaktadır.
– Bağ-Kur Müdürlüğünce gönderilen bilgi formlarında adı geçen kişilerin mükellefiyet kaydı olup olmadığı, var ise işe başlama ve terk durumları,
– S.S.K’ca gönderilen yazılara mükellefiyet kaydı olup olmadığı, var ise işe başlama ve terk durumları,
– Yeşil kart uygulamasıyla ilgili işlemlerde adı geçenlerin sağlık hizmetlerinden yararlanabilmeleri için mükellefiyet kaydı olup olmadığı,
– Esnaf ve Kefalet Kooperatiflerinden kredi çekmek isteyenlerin mükellefiyet kayıtları bulunup bulunmadığı,
– Trafik Tescil Şube Müdürlüğünce ticari plaka alacakların başka bir işten dolayı mükellefiyet kaydı olup olmadığı,
– Mahkemelerce gönderilen yazılarda adı geçenlerin mükellefiyet kayıtları bulunup bulunmadığı,
– Kredi Yurtlar Kurumundan kredi almak isteyen öğrencilerin velilerinin mükellefiyet kayıtları bulunup bulunmadığı,
– Doğrudan Gelir Destekleme Fonu için adı geçenlerin mükellef olup olmadıkları,
– Mağdur asker yakınları anne baba eş ve çocukları ile ilgili mükellefiyet kayıtları olup olmadığı,
– 2022 sayılı Kanun gereği adı geçen şahısların mükellefiyet kayıtları olup olmadığı.
Yukarıda sayılanlar yoğunluğu teşkil eden ve sık tekrarlanan tasdik işlemleridir. Bunların dışında daha az tekrarlanan ve vergi dairesinin bulunduğu yöreye göre değişen benzer tasdik işlemleri de vardır. Bu işlemler vergi dairelerinin mutad işlerini dahi sekteye uğratmaktadır. Halbuki kayıt dışı ekonomiyle mücadelenin gündemde olduğu şu günlerde vergi dairelerine düşen, mutad vazifelerini en iyi şekilde yerine getirmek ve ekstra vazifelerle uğraşmak olmamalıdır. Bunun yolu da yukarıda sayılan tasdik işlemlerinin internet, intranet gibi teknoloji ağıyla (vatandaşında vergi dairesine gelmeden) yerinde halledilmesidir. Böylelikle hem vergi dairesine ekstra zaman kalacak hem de vatandaşa bir hizmet olacaktır.
Son olarak belirtilmesi gereken husus ise şudur.
Son 40-50 yıl vergi kanunlarında önemli yapılandırmalara sahne olmuştur. Özellikle son 10 yıllık periyotta hazırlanan vergi kanun tasarıları ise kamuoyuna “vergi reformu” adı altında sunulmuştur. Bununla birlikte vergilendirme tabanının genişletilmesi ve elde edilen gelirlerin tam olarak kavranabilmesi henüz istenen düzeyde değildir. Ayrıca bu amaçları sağlamada araç olarak kullanılan vergi denetimi ne nicelik ne de nitelik olarak kendisinden beklenen fonksiyonları ifa edebilmektedir. Türk Vergi Sisteminin yeniden yapılanması ve vatandaşımızla vergi barışıklığının sağlanması açısından konusunda öncelikle dikkat edilmesi gerekli hususlar aşağıda yer almaktadır;
1 – Özel sektör kuruluşları sık sık müşteri anketleri yapmaktadır. “Türk Vergi Sistemi”nin varlığı vatandaşa hizmet için gelir toplamak olduğuna göre mükellef temsilcilerinin (odalar, birlikler federasyonlar, vs.) vergi sisteminin yeniden yapılanması hakkında görüşleri alınmalıdır,
2 – Mükelleflere hizmeti gelir idaresi personeli sunacağına göre amirinden memuruna kadar gelir idaresi personelinin vergi sisteminde yaşadıkları aksaklıklar hakkında görüşlerinin alınmasından daha tabii bir şey olamaz,
3 – Maliye Bakanlığı’nın vergi denetim birimlerinin, tecrübelerinden ve bilgi birikimlerinden faydalanılması çalışmalarının hem daha doğru hem daha hızlı olmasını sağlayacaktır. (Geniş anlamıyla vergi denetimi kavramı, vergi mükelleflerinin beyanlarının doğruluğunun incelenmesini(vergi incelemesi) ve vergi idaresinin merkez ve taşra teşkilatının iç denetime tabi tutulması(teftiş)ile vergi idaresi personelinin gerektiğinde soruşturmalarının yapılmasını kapsamaktadır. Vergi denetimi ile ilgili olarak Maliye Bakanlığı bünyesinde denetim birimleri teşkil edilmiş olup, Maliye Müfettişleri, Gelirler Kontrolörleri ve Vergi Denetmenleri “vergi incelemesi” “teftiş” ve “soruşturma” yetkilerini haizdirler. Hesap Uzmanları ise yalnız “vergi incelemesi” yetkisini haizdirler.