Vergide Yapısal Reform
Ali ÇAKMAKCI
Yeminli Mali Müşavir
Bağımsız Denetçi
[email protected]
Ülkemizin içinden geçtiği özel ekonomik konjonktürde yapısal reformların önemini ve ne kadar geç kalındığını tekrar tecrübe etmiş bulunmaktayız. Yapısal reform olarak ifade edilen kapsam elbette çok geniş olmakla birlikte, vergi hukukuna yönelik atılması gerektiğini düşündüğümüz ve geç kalınan bazı hususları sizlerle paylaşmak isteriz.
Yapısal reformlar daha ihtiyaç hissedilmeden, uzun vadeli gözlemlere bağlı olarak zamanında yapılması gerekirken, sorunun tam içine girdiğinizde bir anlam ifade etmeyebilecektir. Birçok ekonomi kitabında ekonomide alınan bir kararın ekonomiye gerçek anlamda yansımasının 30/40 aya, bazı ABD kaynaklı kitaplarda ise 100 aya kadar çıktığını teorik olarak biliyoruz. Bunun adına ise “politika gecikmesi” denilmektedir. Vergi de, ekonomide çok önemli bir maliye politikası aracı olarak yer almaktadır. Bu aracın etkin, etkili, verimli kullanılması ekonomi verilerine önemli olumlu geri dönüşler kazandırabilecektir.
Bu çerçevede vergisel anlamda her ne kadar geç kalınmış olsa dahi, vergi politikaları açısından yapılmasının gerekli ve zorunlu olduğu bazı temel ve kronik hususları kısaca paylaşmak isteriz.
1-Üreten İle Üretmeyenin Kurumlar Vergisi Oranı Üretici Lehine Düşürülmelidir
Ülkemizde kurumlar vergisi oranı üretici ve üretici olmayanlar için %20 (2018, 2019 ve 2020 yılları için geçici olarak %22) olarak uygulanmaktadır. Fakat, bir ülkede vergi sistemi üreticisini korumuyor, ona yönelik pozitif ayrımcılık yaratamıyorsa bu vergi sisteminin ekonomiyi teşvik etmesinden ziyade önüne set çektiğini ifade etmek yerinde olacaktır. Üretici, bu ülkede gerçek istihdamı yaratan, işin riskini üstlenen, ekonomiye gerçek anlamda kaynak aktaran bir ekonomi birimidir. Vergi sistemi, üreten ile üretmeyeni aynı orana tabi tutarak problemli bir ekonominin altyapısını oluşturmaktadır. Önemli bir maliye politikası aracının daha etkin ve etkili kullanılabilmesi adına üreticilerin 10 puan civarında aşağıda kurumlar vergisi ödemesi orta ve uzun vadede önemli kazanımlar sağlayabilecektir.
Üretici olarak ifade ettiğimiz kesimi, belli stratejik ürünleri üreten, önemli düzeyde katma değeri ülkemizde yaratan veya belli sayıda istihdam barındıran üreticiler vb. olarak tespit edilip gerçek anlamda bir vergi stratejisi oluşturulmasının önemli olduğunu düşünmekteyiz.
2-Üreticilerin Yurtiçi Teslimlerinde Şarta Bağlı KDV Muafiyeti
Ülkemiz için belli stratejik ürünleri üreten, ithal ikamesi niteliğinde olup dış ticaret dengeleri üzerinde önemli etkisi olan ürünleri üreten, önemli düzeyde katma değeri ülkemizde yaratan, belli sayıda istihdam barındıran üreticiler ürünü ürettikleri zaman bu malların KDV’lerini aylar sonra aldıkları gibi, doğrudan yatırımlarına ilaveten ciddi KDV yükü ile karşılaşmaktadırlar. Bu kitlenin, ürettiği ürünlerin yurtiçi teslimleri hem ithal ikamesi yoluyla, hem de istihdam sürekliliği açısından önemli misyon üstlenmesi nedeniyle “vergiden muaf olması” ve “KDV’siz işlem yapması” önemlidir.
Bu üretici grubundan mal alan sonraki safhadaki yurtiçi mükellefler ise aynen ithalatta olduğu gibi 2 nolu KDV beyanı ile ödeyip 1 nolu KDV beyanı ile indirim konusu yapabileceklerdir. Bu durumda, hem Hazinenin vergi kaybı olmayacaktır, hem de bu işin riskini üretici değil, artık zincirin sonraki safhaları üstlenecektir. Böylece üretimi teşvik eden ve koruyan bir vergi sistemi geliştirmiş olacaksınızdır. Bu durumda, üreticinin yüklenimlerinin iade edilmesine yönelik bir düzenleme gelebilecektir. Ülkenizde üreticinizi vergi politikalarıyla ancak bu şekilde koruyabilirsiniz.
3-Yatırım Teşvik Belgelerinin Doğu Ve Güneydoğuya Katkısı Bulunmamaktadır
Ülkemizde 20/30 yıldır uygulanan teşvik sistemi 2012 de revize edilse dahi, doğu ve güneydoğuya amaçlanan önemli yatırımları çekememiştir. Bir diğer ifadeyle, yatırım teşvik mevzuatımız kendisinden beklenen adaletli gelir dağılımı, normal bir nüfus dağılımı, kalkınmada ve refahta eşit paylaşım gibi hiçbir ekonomik amaca hizmet etmemiştir.
Bize göre, 1. ve 2. Bölge yatırım teşvik belgelerine belki kademeli olarak %3-%5 gibi “doğu ve güneydoğuyu kalkındırma amacıyla fon” ihdas edip bu bölgelerde özel sektörün yapmadığı yatırımların devlet kanalıyla yapılması teşvik edilmiş olacaktır. Devletin bunları yapmakla ilgili bir görevinin olduğunu düşünmekteyiz. Bu misyon pek çok sorunu kendiliğinden çözebilecektir.
4-Kayıtdışı Ekonomi Sorunu
Ülkemizde ciddi düzeylerde kayıtdışı olduğuna yönelik tespitler ve görüşler bulunmaktadır. Şirketlerimizde kayıtdışına giden para, bir müddet sonra şirketlerde sermaye kaybolduğundan/eridiğinden “ortaklar cari hesapları kanalıyla” şirketlere geri dönmektedir. Hatta çoğu şirketlerimizin hiç kar dağıtmadan sürekli olarak cari hesap kanallarıyla borçlandığı açıktır. Bu sorunu temelden olmasa da, önemli ölçüde çözebilecek hususlardan bir tanesi sisteme cari hesaplarla gelen bu kaynaklar için Menkul Sermaye İradları bölümünde bir “emsal menkul sermaye iradı” tanımlaması yaparak bu kaynakların ortak nezdinde vergilendirilmesini sağlamaktır. Kurum şeklindeki ortaklar için transfer fiyatlandırması olarak bir vergi güvenlik müessesi zaten bulunduğundan bunlar için gereksiz kalacaktır.
Bu durum, açıkça hem Hazine gelirlerini artıracaktır, hem kayıtdışının önüne dolaylı bir set kuracaktır, hem şirket sahiplerinin kayıtdışının artık bir maliyetinin ve bedelinin olduğunu anlamalarına yardımcı olacak, daha da önemlisi ortaklar bu kaynakları cari hesap yoluyla değil artık sermaye olarak getirmeyi yeğleyeceklerdir.
Bu durumda, reel sektörümüz finans ve bankacılık sektörüne karşı daha güçlü bir sermaye ile duracak, sürekliliği, krizlere dayanıklılığı ve sürdürülebilirliği artacaktır. Bir operasyon ile pekçok konu çözülebilecektir. Kayıtdışı tespiti daha sonra yapılırsa o tarihte zaten gerekli işlemler icra edilebilecektir. Gayrimenkul sermaye iradı başta olmak üzere pek çok emsal bedel uygulamasının olduğu vergi mevzuatımızda gerekli olduğunu düşündüğümüz bir husustur.
5-Vergi Kanunlarında Peşin Ödemeyi Sevk Eden Düzenlemeler Hazineye Fayda Sağlayacaktır
Vergi kanunlarımızda genel ve özel ödeme zamanları belirtilmiş olup, her vergi kanununda bunların taksitleri özel olarak yer almaktadır. Buna karşın, peşin ödeme arzusu olan mükelleflerin ödemelerini peşin olarak yapmaları durumunda belli bir indirim imkanının olması Hazine açısından gelirin daha erken elde edilmesine yol açabilecektir. Bu durumda, yapılacak bir yasal düzenlemeyle peşin tahsilatların teşvik edilmesi sağlanabilecektir. 6183 sayılı Kanunun Ek 1. Maddesinde erken ödemeye yönelik hüküm bulunsa da, oran %0 olarak belirlenmiştir.
Yukarıda ifade ettiğimiz bazı temel hususların altyapısı tartışılabilir, daha sağlıklı temellere oturtulabilir. Burada önemli olan olgu, vergisel prensipleri belirlemek ve odaklanmaktır. Sorunlar ancak bu şekilde aşılır ve azaltılabilir.